
16/02/2025
(Pazar Yazısı)
KUR'AN OKUMAK İÇİN HAZIR OLACAKSIN!
Önce tabiat ayetlerini, insan ayetlerini, insanlık ayetlerini, sosyal ayetleri, fizik ayetlerini, tarih ayetlerini, yetimlerin gözlerindeki hüzün ayetlerini, oluş-bozuluş ayetlerini, doğum-ölüm ayetlerini, duyularınla duyduğun ayetleri, kalbinle hissettiğin ayetleri, adalet ayetlerini, ahlak ayetlerini, fıtrat ayetlerini okuyacaksın.
Kur'an ayetlerini bu ayetlerin üstüne okuyacaksın.
Kur'an ayetlerinin sana "inzal olması için" ahlakını, adalet bilincini, vicdanını dosdoğru şekillendirecek, dosdoğru tartıp değerlendirmek için donanımlı, yetkin hale gelecek, zihnini, kalbini, ruhunu, duygularını, aklını güzelce imar edeceksin. Yani Kur'an'ı bunların üstüne; en üstüne koyacaksın.
Bunları okumadan Kur'an ayetlerini okursan, tanımadığın ayetleri Kur'an'a sormuş olursun. Kur'an sana bilmediğini öğretemez. Ancak bildiklerinin üstüne bir dünya, ahiret, ahlak, hayat ve Allah tasavvuru inşa eder.
Eğer bilmiyorsan, Kur'an sana "git bak!" der. "Git oku!" der.
"Öğren de gel!" der.
Öğrenip geldikten sonra, öğrendiklerinin derinliğine, yüksekliğine, ağırlığına, enginliğine ve detayına, inceliğine orantılı olarak Kur'an kendisini sana katman katman, feza feza, derin derin, göz göz, göze göze, hücre hücre, ince ince açar.
Ve sonra:
Konforun bozulabilir, huzurun artar.
Derdin çoğalabilir, umudun artar.
"Fiyatın" düşebilir, değerin artar.
Dostların terk edebilir, yüreğin artar.
Ezberlerin tükenebilir, ilmin artar.
Malumatın azalabilir, irfanın artar.
Sesin kısılabilir, sözünün gücü artar.
Ekmeğin kesilebilir, bereketin artar.
Boğazın düğümlenebilir, kalbin artar.
Hüzün seni sarabilir; yetimlere, mazlumlara, ezilenlere, incitilmişlere, horlanmışlara olan hassasiyetin artar.
"Az" kalabilirsin, direncin/gücün artar.
Bütün hiziplerden kovulabilirsin, bilincin artar.
Soruların çoğalabilir, cevapların artar.
Varlığın hafifleyebilir, anlamın artar.
Nüfuzun etkisiz kalabilir, şahsiyetin artar.
İtibarın azabilir, haysiyetin artar.
İlahların, putların, ruhbanların, gavsların, seydaların, şeyhlerin, şıhların, efendilerin, zincirlerin, prangaların, bağlılıkların, bağımlılıkların, korkuların, olmazsa olmazların, fark etmeden Allah'ın yanına, altına, üstüne koydukların bomboş, zavallı, acınası kalabilir; imanın, cehdin, dirayetin, kendine hakimiyetin, samimiyetin, ferasetin, basiretin, emeğin, yüreğin, hayretin, gayretin, sorumluluğun, Allah'a olan güvenin artar. Cennete gitme ihtimalin artar!
Her zaman söylediğim gibi, Kur'an'da herşeye çözüm yoktur; ancak Kur'an'la herşeye çözüm vardır. Yani Kur'an bizim sorularımızın hepsini çözmez, ama bizi sorularımızın cevaplarını bulacağımız tabiat ayetlerine yönlendirir. Tabiat ayetlerini okumakta ne kadar yetkin olursak, Kur'an'ın meramını, maksadını o kadar iyi anlarız.
Kur'an büyük oranda kendisinden çok daha geniş, çok daha fazla, çok daha açık, çok daha engin, çok daha net olan tabiat ayetlerine, varlık ayetlerine yönlendirir bizi ve onları okumamızı, incelememizi, irdelememizi, gidip görmemizi söyler. "Nice ayetler vardır da yanlarından geçip gittikleri halde görmezler" der ve bize yol gösterir.
Kur'an okumak demek, onu seslendirmek demek değildir; Kur'an okumak demek; Kur'an'ın "oku" dediklerini okumak, "bak" dediği yerlere "bak" dediği gibi bakmaktır. Böyle yaptığımızda tekrar gelir Kur'an'a bakarsak, Kur'an'ın bize sürekli inzal olduğunu fark edecek, Kur'an'da her şeyin cevabının olmadığını anlamakla birlikte; Kur'an'sız verilen hiçbir cevabın tam cevap olmayacağını hayretle fark edeceğiz.
Demem o ki; Kur'an'ın yazılı olduğu Mushaf'ın kapağını ne kadar donanımlı, birikimli, şuurlu, gelişmiş adalet duygusu, hassas bir vicdan, yüksek bir ahlak, insanlık ve diğer canlılarla ilgili bir bilgi ve bilinç düzeyinde açarsanız, Kur'an'dan o oranda nasiplenirsiniz.
Allah "oku" emrini verirken sadece Kur'an ayetlerini kast etmiş olamaz. Öyle olsaydı "deveyi inceleyin, tarihe bakın, yere bakın, denizlere bakın, göğe bakın..." demezdi.
Kur'an'ın, kendisinden daha büyük ayetleri ihtiva eden tabiat/varlık ayetlerine işaret ettiği kesindir. Öyleyse çok "oku" emrine uyalım ve Kur'an'ın yanına vardığımızda "yetersiz" kalmayalım. Tabiat ayetlerine ne kadar nüfuz edebilirsek, Kur'an'da bize o oranda nüfuz eder.
Ben naçizane bu çağın insanına bunu öneriyorum. Bundan 100 -200 veya 500 veya daha önceki yıllarda yaşasaydım böyle bir şey önermezdim. Zira insanların çoğu o yıllarda bilgiye bu kadar kolay ulaşamıyordu. "Muhtemelen o dönemin insanına Allah böyle bir şey emretmiyordu" diyeceğim ama çok yanlış anlaşılacağımı bildiğim için demiyorum!!!
Alıntı ( )