Noktakoy.

Noktakoy. [email protected] Bunlar Tokattanhaber.com için olmazsa olmazdır.

Tokattanhaber.com; Atatürk ilke ve devrimleri, çağdaş bilimsel ölçünler ve ulusal bilinç çerçevesinde, laik demokratik Cumhuriyeti, Türk dilini, geçmişi ve ekini korur, geliştirir ve tanıtır. Tokattanhaber.com; basın özgürlüğünü, halkın doğru haber alma, bilgi edinme hakkını dürüst biçimde kullanır. Bu amaçla her türlü sıkı denetim (sansür) ve oto sıkı denetimle savaşır, halkı da bu yönde bilgilen

dirir. Tokattanhaber.com’ un; yerel topluma karşı sorumluluğu, başta işverenine ve kamu otoritelerine karşı olmak üzere öteki tüm sorumluluklardan önce gelir. Tokattanhaber.com; İlettiği haber ve bilginin sorumluluğunu üstlenir ve paylaşır. Çünkü bilgi, haberleşme ve özgür düşünce, herhangi bir ticari mal ve hizmetten farklı olarak toplumsal bir nitelik taşır. Bu anlamda gazetemiz özgürlüğünün içeriğini ve sınırlarını, öncelikle sorumluluklarıyla meslek ilkeleri belirler. Tokattanhaber.com; halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, kendi açısından sonuçları ne olursa olsun gerçeklere saygı duyar ve uyar.

06/11/2024

Tokat İl Özel İdaresi “Aile buluşmaları” na başladı. Tokat İl Özel İdaresi, “Aile Buluşmaları” nın ilkini birim müdürleri, müdürlük personelleri ve ailelerinin katılımlarıyla; Genel Sekreterlik, Hukuk Müşavirliği, Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Bi...

06/11/2024

M.S. 320 yılında Batı Roma İmparatoru Constantine, Doğu’nunki Licinius idi. Constantine’in baskısı altındaki Licinius, topraklarında Hıristiyanlığı yasallaştırmayı kabul etti ve Constantine’in kız kardeşi Constantia ile evlilik anlaşması yaptı. Fakat şimdi Licinius an...

Tokat TSO için gelecek endişesi ve tek kişilik tiyatro…“Uşağım bile olsa yanlışlarımı düzelten efendim olur” demiş Goeth...
30/10/2024

Tokat TSO için gelecek endişesi ve tek kişilik tiyatro…

“Uşağım bile olsa yanlışlarımı düzelten efendim olur” demiş Goethe.

Elbette ki kimselerden uşağımız olmasını falan beklemiyoruz. Bu konuda sorumluluk duyan, kafa yoran ve yapılan sohbetlerde “Tokat TSO’ da neler oluyor?” diyenlerin muradı, kaptanı olmayan bir geminin, daha fazla hasar almaması, yanlış limana varmaması için, 2 yıldır yapılan yanlışlıkların düzeltmesidir.

Bilinsin ki yalnızca ben değil kimse saf değil! Tokat TSO’ da yapılan her şeyin ve de yapılamayan işlerin toplum olarak ziyadesiyle farkındayız. Hepimiz sadece susup dışardan izledik bugüne kadar…

Şimdi ses verme ve kişisel olarak 2 yıldır sürdürülen yanlışlıkların düzeltilmesi konusunda tarafları sağduyuya davet etme zamanıdır.
***
Tokat Ticaret ve Sanayi Odası’nda doğrusu olmayan yanlışlar dizisi tadında tek kişilik tiyatro oynanıyor.

Oda seçim krizi gibi koskocaman bir meseleyi sıradan bir davranışla çözümsüzlüğe dönüştürerek, Tokat’ın en önemli kuruluşunda sahnelenen bir seçim krizi oyunu…

Oyunun baş aktörü de ne yazık ki Sayın Fatih Gökdere…

Tamam, anladık! İlk düğme yanlış iliklendi, diğer düğmelerde yaklaşık 2 yıldır yanlış ilikleniyor.

Bu oyunun baş aktörü olmayı kabul eden mevcut TSO başkanı da dâhil, başlangıçta buna neden olan tüm aktörler eleştirildi, suçlandı. Tamam, bunu da anladık!

İyi de türlü sebepler ileri sürerek bu yanlışlığı 2 yıldır sürdürmekte ısrar eden, sırf oda başkanı kalabilmek için yetkisiz, etkisiz ve bütçesiz kalmayı kabullenen ve Tokat’ın en önemli kurumunu işlevsizleştiren anlayışa ne demelidir?

Bu öyle bir anlayış ki, başlangıçtaki hata ve kusurlardan yola çıkarak yapılan yetkilendirmenin bugün alay konusuna dönüştüğünü fark edemiyor. Bu nedenle de sorunlar hep havada asılı duruyor.
Oysa gerçeği yok edemezsiniz. Öyle mıh gibi durur. O gerçek de şudur! Nedeni ne olursa olsun, Tokat Ticaret ve Sanayi Odası yaklaşık 2 yıldır “yok” hükmündedir.

DEVAMI...

“Uşağım bile olsa yanlışlarımı düzelten efendim olur” demiş Goethe. Elbette ki kimselerden uşağımız olmasını falan beklemiyoruz. Bu konuda sorumluluk duyan, kafa yoran ve yapılan sohbetlerde “Tokat TSO’ da neler oluyor?” diyenlerin muradı, kaptanı olmayan bir geminin, dah...

Bir dosttan alıntıdır
23/10/2024

Bir dosttan alıntıdır

23/10/2024

TEMENNİ İYİ DE UYGULAMA KÖTÜ

Ne demişler "Örgütsel verimliliğin ve yönetsel etkinliğin anahtar kelimesi İNSANDIR.

Başkan Yazıcıoğlu: “Büyük Bir Aileyiz, Beyaz Masa’mız Tokat’ın Gülümseyen Yüzü Olacak” demiş.

Bunun için önce personelini eğitmesi gerekecek. “Ağaçta bir yavru kedi kalmış. Lütfen yardımcı olur musunuz?” diye telefon açan yurttaşa “O bizim işimiz değil. Kedi kendiliğinden ağaçtan iner” diye akıl veren personelini eğitmesi gerekir. Temenni iyi de pratik kötü!

Sayın Bahçeli el yükselttiİnanılır gibi değil! İnandırıcı da değil!20 küsur yıldır sergilenen bu çark edişler siyasettek...
23/10/2024

Sayın Bahçeli el yükseltti

İnanılır gibi değil! İnandırıcı da değil!

20 küsur yıldır sergilenen bu çark edişler siyasetteki seviyenin nerelere geldiğinin de bir göstergesi niteliğindedir.

Sayın Bahçeli ne oldu da bu noktaya geldi? Üstünde cirit attıkları iktidar zemininin yine altlarından kayacağı endişesine mi kapıldılar?

Yine “çözüm sürecinde olduğu gibi” kapalı kapılar ardında sözler alınıp sözler mi verildi?

Bahçeli’nin bu çıkışına kanalım mı? Kendisi başka konularda yazılanlar için “sorgulatmam” demişti ama bugün bu noktaya neden geldiğini sorgulamayalım mı?

Devamı...

İnanılır gibi değil! İnandırıcı da değil! 20 küsur yıldır sergilenen bu çark edişler siyasetteki seviyenin nerelere geldiğinin de bir göstergesi niteliğindedir. Bahçeli’nin “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konu...

23/10/2024

Başkan Yazıcıoğlu: “Büyük Bir Aileyiz, Beyaz Masa’mız Tokat’ın Gülümseyen Yüzü Olacak” demiş.

Bunun için önce personelini eğitmesi gerekecek. “Ağaçta bir yavru kedi kalmış. Lütfen yardımcı olur musunuz?” diye telefon açan yurttaşa “O bizim işimiz değil. Kedi kendiliğinden ağaçtan iner” diye akıl veren personelini eğitmesi gerekir. Temenni iyi de pratik kötü!

13/10/2024

Kredi kartı limiti para değil ki. Üstelik benim de değil. Bankanın parası! Ne vergisi ödeyeceğim? Niçin bankaya ait paranın vergisini ben ödeyeceğim, anlamadım. Şu tüketici haklarını koruyan derneklere ne oldu? Sırra kadem mi bastılar?

13/10/2024

10 KASIM 1948 LONDRA'DA BİR ANMA KONUŞMASI
Sir Percy Loraine

1933-1939 yılları arasında İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi olarak görev yapan Sir Percy Loraine, 10 Kasım 1948 günü Atatürk’ün 10’uncu ölüm yıldönümünde, BBC Radyosu’nda yayınlanan bir anma konuşması yapmıştır.

Loraine’in Atatürk hakkındaki bu tarihi tanıklığı, 18 Kasım 1948 günü The Listener dergisinde "Kemal Atatürk as I Knew Him" (Bildiğim Kadarıyla Kemal Atatürk) başlığı ile ayrıca basılmıştır.1

Sir Percy Loraine, 10 Kasım 1948 günü BBC Radyosunda yayınlanan bu konuşmasını çoğaltmış ve başta Cambridge, Oxford olmak üzere önemli pek çok üniversitenin kütüphanelerine, bakanlıklara ve diplomatlara göndermiştir.
Ayrıca bu konuşmanın pek çok basın organında basımına izin vermiştir. Loraine, Atatürk hakkında yapmış olduğu bu konuşma karşılığında BBC yönetimi tarafından kendisine takdim edilen ücreti Türk-İngiliz dostluğunu ve kültür ilişkilerini derinleştirmesi için Londra Türk Halkevi’ne bağışlamıştır.2)

Kemal Atatürk öleli on yıl oluyor. Kavga ve çekişmelerle,
insanlığın geleceği hakkında duyulan umut ve korkularla dolu on yıl. Bu süre İçinde kadın erkek, küçük büyük hemen herkesin yaşayışında değişmeler oldu, ama benim Atatürk'le ilgili anılarım tazeliğinden bir şey yitirmedi.

Yiğit, vakur, dimdik bir adamdı; kusursuz giyinirdi. Biçimli bir yüzü, duru mavi gözleri, çalı çalı kaşları vardı. Yer yer sert çizgili olan bu yüz hemen her zaman ağırbaşlı ve ciddiydi. Bakışlarında, her hareketinde, hatta hareketsiz duruşunda büyük bir canlılık göze çarpardı. Zihni de vücudu da kurulu bir yay gibi her an harekete hazırdı.

Cumhurbaşkanı olduktan sonra askerî üniformasını çıkarmış, bu şerefli üniformayı bir daha tören ve geçitlerde bile giymemiştir. Bu gibi durumlarda her zaman sade bir gece giysisi, silindir şapka giyer ve nişan olarak yalnız Kurtuluş Savaşı'nın altın madalyasını takardı.

Seçkin bir adamdı; eşine kolay rastlanmayan bir adam. Tehlikeden korkmaz, güçlüklerden yılmak nedir bilmezdi. İçgüdü gibi bir şeyin yardımıyla (buna bir ad bulamıyorum, çünkü başka kimsede benzerini görmedim) bir meselede neyin önemli, nelerin önemsiz olduğunu çarçabuk ve kolayca kestirirdi.

Sorumlulukları ağırdı; ancak O bunların hepsini kabul eder, başkalarının sırtına yüklemeye bakmazdı. Sorumluluktan korkmaz, kaçınmaya çalışmazdı. Onun saygısını kazanabilmek için sizin de yüksek bir sorumluluk duygunuzun olması gerekirdi.

Tartışmayı çok sever ve bunu insanları zihin ve karakter bakımından ölçüp tartmakta bir yol olarak kullanırdı. Yumuşaklık etmez, yargılarında kolay kolay yanılmazdı. Dürüstlükten yana kusursuzdu; apaçık görüşlerinin, çevresindekiler üzerinde elektrikleyici bir etkisi vardı.

Doğa ona büyük bir irade gücü vermiştir; ama öyle sanıyorum ki, O bu gücü hep bilinçli bir disiplinle kullanıyordu.
Hayatın uzun, bitmez tükenmez bir sınav olduğunu pekiyi biliyordu. Atatürk bu sınavda verilecek cevapları öğrenmeyi bir an olsun elden bırakmamıştır.

Kemal Atatürk'ün en sevdiği konuşma yolu, Bakan arkadaşlarını da ayırmaksızın çevresindekileri, görüşmek istediği kimseleri psikolojik ve bilimsel bir sınavdan geçirmekti, Verilen cevaplar kadar karşısındaki kimseyi de dikkatle incelediği sezilirdi.

Kimi zaman sorular yağdırır, kimi zaman da uzun uzun kendi görüşlerini açıklardı. Sonra soru dolu bir duraklama, çatılmış kaşlarını altından o duru mavi gözlerin altından insanın içini okuyan bir bakışı... Bu bakışın ne demek istediği anlaşılırdı. Bu, kem küm etme demekti; karşılıklı konuşuyoruz şurada; biliyorum, güç durumdasın, ama ben her şeye “evet efendim” diyenlerden hiç hoşlanmam. Düşündüğünü açıkça söyle. Belki de boş değil söyleyeceklerin.

Görelim bakalım. Peki ne yaptı Atatürk? O parlak askerlik kariyerinin dışında neler başardı? Mutlak bir yönetimin küllerinden ve zihniyetinden yepyeni bir devlet çıkardı. Felaketlerle dolu bir savaşta artık her şeyin kaybolur gibi olduğu bir sırada Onun Türk halkına inancı bir an bile sarsılmadı.

Bu savaş, övünç verici bir askeri geçmişe sahip bir ulus için çok acı bir denemeydi. İşte Atatürk, Türk halkının kendi kendine olan güvenini yeniden canlandırdı, zihinlerini özgürlüğe kavuşturup güçlerini harekete geçirdi. Eskimiş bir geçmişi gömüp ulusuna geleceğin kapılarını açtı ve bu ulusa sonuna kadar inandı.

Atatürk'ü diktatör sayanlar olmuştur. Bence bu hem yanlış hem de yanıltıcı bir görüştür. Kabul edelim ki, günümüzde 'diktatör' sözcüğünün yeterli bir tanımı yapılmış değildir, ama Hitler'e, Mussolini'ye diktatör denmesine hiç kimsenin karşı çıkabileceğini sanmıyorum.

Öyleyse Kemal Atatürk neden aynı gruba girmiyor? diye bir soru sorulabilir.

Bunun birçok nedenleri vardır. Bir kere Atatürk bilinçli olarak, kendi yokluğunda uygulanacak bir düzen kurmaya, kendinden sonra sürecek bir hükümet ve yönetim sistemi yaratmaya çalışıyor; görüşlerini zorla kabul ettirmekten çok doktrinlerini öğretmeye ve ülkülerini açıklamaya uğraşıyordu.

Kurtuluş Savaşı sırasında arkadaşlarıyla hazırladığı tasarıya göre; egemenlik Büyük Millet Meclisinindi; halk tarafından seçilen mebuslar dört yılda bir Cumhurbaşkanını seçmekle görevliydi ve Meclis belli yasama ve yürütme yetkilerine sahipti.

Devrimler hiçbir zaman yumuşaklıkla olmaz; bu yüzden başlangıçta, Anayasanın ve organlarının yürürlüğe girmesinden önceki günlerde, Atatürk'ün zaman zaman kendi inisiyatifine dayanarak kesin hareket etmek zorunda kaldığı olmuştur. Gene de kanunlara aykırı davranışlarda bulunmaktan kaçınmıştır.

Büyük Millet Meclisi'ne karşı büyük bir saygısı vardı. İç işlerde başlıca amacı, o sırada pek işlemezse de ileride durumun gerektirdiği şekle uyup gelişebilecek esneklikte bir siyasal düzen ortaya koymaktı. Pek çok kimsenin sandığı gibi sağa sola emirler yağdırmak şöyle dursun, Atatürk, Bakanları her zaman kendi sorumluluklarını yüklenmeye zorlardı.

Öyle sanıyorum ki, eğer yaşasaydı belki bir sonraki Cumhurbaşkanı seçiminde adaylığını koymayıp, kurduğu düzenin kendisinin yokluğunda gereği gibi işleyip işlemeyeceğini görmek için bir köşeye çekilecekti. Ancak arkadaşları ve danışmanları bırakır mıydı, bunu kestirmek güçtür.

Onun bütün tutumu şuydu: Kendisi Cumhurbaşkanı olarak devletin başıydı; memleketin yönetimi, Büyük Millet Meclisine karşı Anayasa'yı uygulamakla görevli olan hükümetin göreviydi.

Atatürk, Cumhuriyetin ilk yıllarında, bugün bizim halk idaresi diye bildiğimiz yönetim için zaman ve halkın daha hazır olmadığını biliyordu. Halk, Sultanlık ve İmparatorluk devrinin gelenekleriyle yoğrulmuş bir durumdaydı; bu alanda İttihat ve Terakki günleri de bir değişiklik getirmemişti. Onun için önce hem bu halk, hem de kabinede görev alan Bakanlar, Anayasanın kendilerine yüklediği yeni sorumluluklar konusunda eğitilmeliydi.

Bu arada bir yandan da işlerin yürütülmesi, Türkiye'nin modern, ilerici bir devlet olarak ihtiyaçlarının incelenmesi ve bu ihtiyaçların eldeki kaynakların yettiği ölçüde karşılanması gerekiyordu. Hepsinden önemlisi, uzun ömürlü bir iktisat sistemi kurmak şarttı ve Atatürk daha 1923 yılında, çekinmeden, ulusuna, böyle bir sitsem on yıl içinde kurulmadıkça Kurtuluş Savaşı'nda katlanılan sıkıntıların, gösterilen çabaların boşa gideceğini söylemiştir.

Kemal Atatürk'ün ileriyi görüşü o kadar keskin ve isabetli, olayların alacağı yön, halkın duyguları ve Türkiye'nin dış ilişkilerini gerekleri konusundaki sezişi o kadar doğruydu ki, çevresindekiler kendilerine güç ve karışık gelen meselelerde ne yolda hareket edeceklerini Ona danışırlardı. Bu gibi durumlarda karşısındakine her zaman yardıma hazırdı, ancak emretmez, sadece yol gösterirdi.

Peki, dış siyasette Atatürk diktatörce denebilecek neler yaptı? Hiç.

Komşuları yeni Cumhuriyetin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı gösterdiği sürece, O da barışçı, uzlaşıcı, savaşı önleyici, dostça bir siyaset güttü. Rusya ile olan çekişmeler durduruldu; Yunanistan'la olan kavgaya son verilip yakın işbirliğine geçildi; yalnız Bulgaristan'ın katılmadığı Balkan Antlaşması’yla Balkanlar’daki anlaşmazlıklar bir çözüme bağlandı.

İran, Irak ve Afganistan'la yapılan Sadabad Saldırmazlık Paktı Türkiye'nin doğu sınırlarında barış kesinlikle sağlandı. Fransa ile ilişkiler iyi ve dostçaydı; Faşist İtalya'yla normal, İngiltere'yle tam bir uzlaşmayla kalınmamış, bugün sürdürüldüğüne çok sevindiğimiz yakın ve dostça ilişkiler de geliştirilmiştir.

Ve son olarak, Atatürk Türkiye'sinin kendi sınırları konusunda güttüğü siyaset, bu sınırların değişmez olduğudur.Bütün yukarıda saydıklarımızın diktatörlük siyasetiyle bir ilgisi var mıdır? Bu sorunun cevabı elbette ‘hayır’dır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Mustafa Kemal'in ortaya koyduğu eser, zaman karşısında geçirdiği sınavı başarıyla atlatmış ve atlatmaktadır.

Bugün Türkiye sağlam temellere dayanan bir ülke olmakta kalmayıp, felaketlerle dolu, kararsız dünyamızda bir denge unsuru olmaktadır. Ne istediğini biliyor; dostlarını biliyor ve çizdiği yolda kararlı adımlarla ilerliyor. Antlaşmalarına sadıktır...

Bu konuşma için hazırladığım plan, dinleyicilerime Atatürk'ün bir portresini çizmek, Cumhuriyetin kurucusu olarak başardığı işleri kısaca anlatmaktı. Onun özel hayatından pek söz etmediğim ileri sürülebilir. Ancak bunun bir nedeni vardır.

Bir kere bir büyükelçinin görevli bulunduğu ülkenin Devlet Başkanı ile olan ilişkileri ister istemez resmîdir. Atatürk için bu özellikle böyleydi; çünkü O, resmî ziyaretlerin gerektiği durumlar dışında elçilerle görüşmez, özel davetlerde bulunmazdı.

Ne kıskançlıklara, ne çekememezliklere yol açacağını pekiyi bildiğinden, hiç kimse için bu kuralın dışına çıkmazdı. Sonra Atatürk, diplomatik temsilcilerin kendisine değil, Dışişleri Bakanına başvurması gerektiğini açıkça belli ederdi. Bu kesin tutumunun haklı nedenleri vardı, çünkü kendisinin dışarıya karşı Cumhurbaşkanı olarak görevleri icra değil, temsil görevleriydi.

İcra görevi Hükümete aitti ve diplomatik temsilcilerle yapılan görüşme ve konuşmalar hakkında Cumhurbaşkanına bilgi vermek gene Hükümetin yapması gereken bir işti. Gene de, İtimatnamemi sunuşum, Kralın tahtp çıkışını haber verişim gibi resmî ziyaretlerde, söyleyeceklerimi söyleyip ödevimi bitirince oturmamı söylerdi ve konuşurduk.

Dışişleri Bakanı da hazır bulunurdu. Şüphesiz bunlar pek seyrek olaylardı; ama ben bu konuşmaları ilgi çekici ve çok faydalı bulurdum. Konuşmamız pek resmî geçerdi ancak gene de ara sıra kişisel bir yakınlaşma olur, birbirimizi ölçüp tartmak için fırsat bulmuş olurduk...

Genel olarak Türkçe konuşurdu; ben bu dili pek az bildiğimden Dışişleri Bakanı tercüme ederdi. Arada bir Fransızca kullandığı olurdu; Fransızcası akıcı değildi ama meramını anlatabilirdi.

Yılda bir kere kabul verirdi, o da 29 Ekim Cumhuriyet bayramının akşamı. O sabah, Büyük Millet Meclisinde üniformalarını giymiş yabancı devlet elçilerini ve elçilik ileri gelenlerini sırayla huzura alıp, tebrikleri kabul etmiştir.

O günün akşamı bakanların, mebusların, yüksek rütbeli subay ve memurların, tanınmış kişilerin ve kordiplomatiğin hazır bulunduğu büyük, zengin bir davet düzenlenirdi. Kordiplomatik mensupları ayrı bir odaya alınır ve orada Cumhurbaşkanı kendisine çok yakışan o ağırbaşlı haliyle herkesi ayrı ayrı selamladıktan sonra bir koltuğa oturur, yaveriyle hazır bulunanlardan bazılarını çevresindeki topluluğa katılmaya davet ederdi.

Sabahın erken saatlerine kadar süren bu akşam, Atatürk'ün akşamıydı. Çok eğlenirdi, ancak gene de daha önce sözünü ettiğim sınav usulünü büroda de elden bırakmazdı.

Bu bayram akşamlarından sonuncusu 29 Ekim 1937'de idi.

O gün beş saat kadar Atatürk'ün yanında kaldım; bu benim için, Onun zihnini bir konuya verebilmekteki olağanüstü gücünü görmek bakımından büyük bir fırsat oldu. Çevresine her yeni gelen kimseye söyleyecek, ya da ondan sorup öğrenecek bir şey buluyordu.

Konuşması bir an bile sudan, hafif konulara yönetmedi. Söylediği her sözün güttüğü bir amaç vardı; sözlerinin gerisinde sürekli bir maksat, yorulmak bilmeyen bir soruşturup öğrenme isteği sezilirdi.

Konuşmamda sizlere Atatürk'ün kahvaltıda neler yediğinden, elbiselerini kime diktirdiğinden, ne marka diş macunu kullandığından niçin söz etmediğimi artık anlamışsınızdır sanırım. Ben de bilmiyorum ve zaten ne önemi var bunların?

Ben burada Atatürk'ü bir insan olarak ele aldım ve bu konuda son bir söz söyleyeceğim. Yumuşak bir adam değildi, çünkü hayatı çetin mücadelelerle yoğrulmuştu. Fakat âdildi. Kesin düşünceleri vardı, ancak başkalarını dinlemeye her zaman hazırdı...

Çevresinden bağlılık bekler ve bunu hak ederdi. Kazandığı kuvvet hiçbir zaman başını döndürmedi. Küçüklük nedir bilmezdi.

Her şeyden önce Türk ulusunun iyiliğini düşünür ve bunu barışta, güvenlikte, ilericilik ve kardeşlikte bulurdu, savaş ve fetihte değil. Sert görünüşüne, çabuk duygulanan bir kimse olmayışına rağmen çevresinden saygı görmek İhtiyacını derinden duyduğunu sanıyorum.

Serinkanlılıkla düşünebilmek insanlara karşı duygusuz olmak değildir.3

Kaynak 3-Türk Dili Dergisi, Cilt XIV, Sayı 158 (1 Kasım 1964), s.109-113’te yayınlanan Ünal Aytür tercümesinden aktarılmıştır.
1-Loraine'’in 10 Kasım 1948 Anma Konuşması, Türkiye'de ilki 1981'de Atatürk'ün Doğumunun 100. Yılında Kemal Atatürk as i Knew Him) ve diğeri 1998'de Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. Yılında (Sir Percy Loraine's Address on Atatürk 10 November 1948) Ankara'da The British Council tarafından İngilizce olarak iki kez yayınlanmıştır.
2-Esra Sarıkoyuncu Değerli, "Bir İngiliz Diplomatın Gözüyle Mustafa Kemal Atatürk", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi Cilt XXIII, Sayı 67-68-69 (Mart-Temmuz-Kasım 2007), s. 209.
Almanya’da ‘’History Life’’ isimli dergi tam da 19 Mayıs 2020 haftasına denk getirdiği nüshasında kapak sayfasının ortasına Atatürk’ün fotoğrafını yerleştiriyor ''İdealleri ve idelojileriyle dünyayı değiştiren kadın ve erkek en büyük devrimciler'' başlığı ile...

Hami Karslı Öğretmenimdn alıntıdır

10/10/2024

“Türk milleti İslam ile şereflenmedi zaten şanlı şerefli bir milletti. Hiçbir hükümdar Allah'ın gölgesi değildir, onlar da herkes gibi normal bir insandır. Alkol bütün kötülüklerin anası değildir. Kötülüklerin anası, da babası da vatana millete başkalarına zarar veren hainlerdir. Dış güçler yoktur vatanını milletini satan alçakların kendi suçlarını örtbas etme için uydurdukları hikâyeler vardır.”
Sn. Erkan Yilmazer den alıntıdır.

02/10/2024

Sayın Bahçeli’nin Meclis’te grupta yaptığı konuşma “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçuna girmiyor mu? Tehdit değil mi? Gazetecilerin ya da sade insanların neyi nasıl konuşacaklarına parti genel başkanları mı karar verecek. “Sorgulayamazsınız, sorgulatmam” ne demek? Burası Patagonya mı? Gazetecilerin en temel görevi araştırmak, sorgulamak… Sayın Bahçeli bir partinin genel başkanı mı yoksa bir diktatör mü? Varsa yalan yanlış konuşanlar, iftira atanlar, beyazı siyah gösterenler mahkemeye verir, hakkınızı ararsınız. Tehdit dili yakışık alıyor mu? Bak kimi kendini bilmezler bu konuşmadan kendilerine vazife çıkardılar. Bu sakıncalı bir dildir.

30/09/2024

“KISSADAN HİSSE”; NAZIM HİKMET BASININ GELDİĞİ DURUMU YILLAR ÖNCE ÖZETLEMİŞ.

Nâzım Hikmet'in Necip Fazıl'a mektubu..

"Sevgili Necip, ismin temiz demek, necip temiz demektir benden iyi bilirsin. Necip'i necis yapma. Sen en cihanşumül eserlerini beş parasız Paris sokaklarında dolanırken vermiş bir şairsin,cebin para para olacak diye ruhun pare pare olmasın. Bilirim kalemin kıvraktır lisanın çeviktir, bilirim üç satırda ruh üflersin kâğıda… Bilirim bir yazsan parçalarsın edebiyatın Çin seddini. O lisan-ı mücerred dilinle Babıali yokuşunun yollarını yalaman beni kahrediyor Necip.
Sevgili Necip, inandığın Allah'ın aşkına, o kudretli kalemini iktidara payanda yapacağım diye camii direğine çevirme, o kudretli kelimelerini üç kuruşa parselleme üç tanesi üç kuruş etmeyecek ciğersizlere. Sevgili Necip, elinde sur-u israfil var, onu borazana çevirme.

Eski dostun.
Nâzım"

Türkiye’nin yeni normali; hukuksuzlukMartin Luther King “İnsanın adil yasalara itaat etme gibi bir yasal sorumluluğunun ...
27/09/2024

Türkiye’nin yeni normali; hukuksuzluk

Martin Luther King “İnsanın adil yasalara itaat etme gibi bir yasal sorumluluğunun ötesinde ahlaki sorumluluğu bulunmaktadır. Aynı şekilde, insanın adil olmayan yasalara karşı da itaat etmeme gibi bir sorumluluğu olmalıdır” diyor.

Türkiye’nin yeni normali hukuksuz uygulamaları düşündüğümüzde “adil olmayan yasalar mı var?” diye düşünmeden edemiyoruz.

Hukukçu değilim, adil olmayan yasalar var mıdır onu hukukçular söylesin.

Eğer adil olmayan yasalar varsa, onlara itaat etmekle yetinelim mi, yoksa bu yasaları değiştirinceye kadar onlara itaat mi edelim, yoksa bu yasaları ihlal mi edelim bunları da gerçek hukukçular söylesin.

Ancak, kişisel olarak adil olan yasaların da adil uygulandığına yönelik endişelerim var.

Tamam, yasalara karşı gelmeyelim ama yasalar kullanılarak yasal olmayan kötü uygulamalar yapanlara ne yapalım? Yasalar adil olsa da, bu adil yasaları uygulamayanların, kendilerine göre hüküm üretenlerin kötülüğünü ne yapalım?

Jonathan Swit’in dediği gibi sanırsın ki, ”yasalar örümcek ağı gibi; küçük sinekler örümcek ağına yakalanırken, eşek arıları ise örümcek ağını delip geçiyor”

Türkiye’de son dönemdeki uygulamalara bakınca insan, yargıçların tüm anayasal meselelerde nihai hakem olduklarını düşünmenin tehlikeli bir doktrin olduğu ve bunun bizi oligarşik despotizme götürdüğü hissine kapılıyor.

Siz de Türkiye’de hukukun kuvvetinin azaldığı, bunun yerine kuvvetlinin hukukunun geçerli olmaya başladığını düşünmüyor musunuz?

Haksız mıyım? Son günlerdeki uygulamalara baktığımızda “doğruluk, adalet, hukuk çoğunlukla herkesin işine geldiği gibi yorumlanabiliyor.

Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulamaya alınmaması gibi “hukuki yorumlardan” söz etmiyorum.

Sözünü ettiğim çok basit; ahlaka, vicdana ve elbette yasaya uygun olmayan ve ne yazık ki kanıksadığımız uygulamalardır.

Örnek; diyelim ki 100 kişinin ruhsatsız, izinsiz hazine arazisine yaptıkları gecekondulara “tapu” verileceği bildiriliyor. Bu takdirde bu 100 kişinin çoğunluğu buna itiraz etmez, bu uygulamanın haksız ve hukuksuz olduğunu söylemez. Ama bu 100 kişiye ruhsatsız, izinsiz hazine arazisine yaptıkları gecekondularının yıkılacağı söylendiğinde bu 100 kişini çoğunluğu neredeyse tamamı buna itiraz eder ve bunun hukuksuz olduğu söylerler. Bu 100 kişinin içinden ruhsatsız, izinsiz hazine arazisine gecekondu yaptıkları için gerçek suçlunun kendileri olduğunu söyleyen çıkmaz.

Sözünü ettiğim bu hukuksuz uygulamalar bugünlerde ne yazık ki Tokat Belediyesi’nde de sürdürülüyor. Hayat pahalılığının, geçim derdinin tavan yaptığı günümüzde çalışanların işine “geldiğiniz gibi gidersiniz” denilerek son veriliyor. Bu konuyu da yakında ayrıntılı olarak yazacağım.

Pierre Calamanderi “Hiç kimse onu bulandırmadığı ve ihlal etmediği sürece hukuk, teneffüs ettiğimiz hava gibi görünmez ve tutulmaz bir şekilde etrafımızı kaplar. Hukuk ancak kaybettiğimizi anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir” diyor.

Dilerim bizim için hala geç değildir!

https://noktakoy.com.tr/turkiyenin-yeni-normali-hukuksuzluk/

24/09/2024

HIZLI TREN MİŞ!..

“Yıldızeli İstasyonu Hizmete Giriyor. Tokatlılar Hızlı Tren Konforuyla Buluşuyor!” haberine sevineyim mi yoksa üzüleyim mi bilemedim.

Güya hızlı tren konforuna kolay erişim artık kolaymış.

Şimdi “hep eleştirecek bir şey buluyorsunuz” diyecekler. Ben de “E kardeşim Tokat’ı pas geçen bu hızlı tren vakası bu kadar da abartılır mı? Tamam, orası da ülkemizin şehirlerinden birisi, komşumuz. Lakin Sivas’a yapılan bu ulaşım yatırımını sanki Tokat’a yapmışlar gibi anlatanlara da nasıl şaşırmayalım ı” diyeceğim.

Kimine göre 55, kimine göre 70 kilometre uzaklıktaki Yıldızeli’ne gidip hızlı tren konforuna nasıl ulaşacağız anlayamadım.

Hele hele kış şartlarında Çamlıbel’i nasıl aşacağız? Özel arabası olmayanların transferi nasıl sağlanacak? BU transfer ne kadar sürecek? Bu çileli transfer için ne ödenecek? Bu soruların yanıtlarını şimdilik bilen yok!

Parlatılmaya çalışılan bu sözde hızlı tren esprisinin Tokat Seyahat firmalarını, oluşturdukları istihdam kabiliyetini nasıl etkileyeceğini, otobüse bile zor sığan yükleriyle yolculuk yapan Tokatlılara nasıl bir eziyet yükleyeceğini, konuşan yazan yok.

Hızlı trenlerin kabarık kaza geçmişlerini saymıyorum bile.

Ben kendi adıma, transfer, bekleme, yük taşıma gibi sorunlar yaşatmayan, belirlenen saatte hareket eden ve güvenle yolculuk edeceğim, Tokat’ın marka olmuş firmalarıyla Ankara’ya gitmeye devam edeceğim.

Ha… Sivas’a yapılan bu ulaşım yatırımlarını sanki Tokat’a yapılmış gibi anlatanlar, bir de Tokat OSB-Turhal demiryolu ne oldu onu da anlatsalar da bilsek.

NİZAMETTİNAYDIN VE YIKILAN VALİLİK BİNASITokat eski belediye başkanlarından Sayın Nizamettin Aydın bile artık dayanamamı...
22/09/2024

NİZAMETTİNAYDIN VE YIKILAN VALİLİK BİNASI

Tokat eski belediye başkanlarından Sayın Nizamettin Aydın bile artık dayanamamış olmalı ki, eski valilik binasının nereye yapılıp yapılmaması konusundaki tartışmalara bir yazıyla katılarak düşüncelerini bizlerle paylaşmış.

Sayın Aydın’ın bu yazısını çok değerli buldum. Çünkü Sayın Aydın bir zamanlar bu şehirde belediye başkanlığı yapmış, Tokat’ı çok iyi tanıyan, Tokat’tan ayrılmamış, Tokat’ın verimini de, sorunlarını da çok iyi bilen, halen sade bir vatandaş olarak Tokat toplumunun içinde yaşayan bizden birisidir. Tek başına büyük bir “biz” olanlardan, “Biz” olanda kaybolup, karşılarında beliren “ben” e tahammül edemeyen ya da önemsemeyenlerden değildir.

Ne yazık ki; yıkılan valilik binasının nereye yapılıp yapılmaması biz sade vatandaşların tartıştığı bir konudur. Bu konu sayın valinin, Tokat milletvekillerinin, yerel siyasi otoritenin; parti il başkanlarının, şehir planlamacılarının ve de yanılıyorumdur, “Tokat Yeşil Dalga” projesiyle uğraşan Sayın Belediye Başkanının ajandasına girmiş değildir.

Çünkü saydığım bu odaklar, Tokat’ın kaderini stratejik planlamanın aktörleri kabul edilen kent paydaşlarıyla tartışarak oluşturmaları gerektiği yönünde bir zihinsel inovasyon geliştirebilmiş değillerdir. Kendi bakış açılarını topluma dayatmakta ve sudan gerekçelerle buna masumiyet kazandırmaya çalışmaktadırlar ki, bunun için gerçekten çok üzgünüm.

Sayın Nizamettin Aydın’ın dile getirdiği önerilerin içerisinde hangisinin “uygulanamaz” olduğunu söyleyebiliriz?

Sayın Aydın diyor ki; “Gelelim yıkılan Valilik binasının yerine. Burası GOP Bulvarının sağı ve soluyla beraber düşünüldüğünde, şehrin ortasında ve her şehre nasip olmayacak 20.000 metrekare gibi harika bir alan ortaya çıkıyor. Bu alan ülkemizin önemli yüksek mimarlarınca değerlendirildiğinde şehir merkezinin, Karşıyaka’ya kayışında önemli bir fren görevi yapacaktır. Bulvarın doğusunda kalan alan yaklaşık 10 bin metrekare olup, buranın altına da yaklaşık 400-450 araçlık otopark yapılabilir.” Bu saptamalar dikkate alınmayacak kadar değersiz mi?

Sayın Aydın “uçak seferleri artırılmalıdır” maddesi dışında Tokat’ın ihtiyacı olan 14 fiziki kalkınma alanı hakkındaki görüşlerini bizlerle paylaşmış. Bu zor işler, yıllardır yapılmayan kolay işlerin yapılmamasıyla biriken zor işlerdir.

Ve bu şehrin yönetiminden, kalkınmasından ve ilerlemesinden sorumlu olanlar, bunlarla uğraşmak yerine, başka bir şehirde yapılan yatırımla övünmektedirler.

Sayın Nizamettin Aydın’ın yazısı

Eski Tokat Belediye Başkanı İnş. Müh. Nizamettin Aydın, “ŞEHRİMİZİN (Tokat) BEKLEDİĞİ HİZMETLER” başlıklı makalesinde dikkat çeken hususları yazdı.

Valilik Binası nereye yapılmalıdır? Anket ne diyor?
21/09/2024

Valilik Binası nereye yapılmalıdır? Anket ne diyor?

Tokat İstişare Heyeti'nin yaptığı anket, halkın yıkılan valilik binasının yerine şehir meydanı yapılmasını istediğini ortaya koydu. Ankete göre, yeni valilik binası farklı bir alana inşa edilmeli.

18/09/2024

Türk Telekom'un CEO'sunun ettiği söze bak." Sudan ucuz dersek yanlış olmaz" mış. Haddini bilmezler. En son 250 lira olan tarifemin süresi bitiiğinde yeni tarife için 600TL istediler. "Kardeşim istemiyorum ben sizin 175 liralık tarifenize geçmek istiyorum" dedim. "Hayır olmaz alt tarifeye geçemezsiniz" diyorlar. Utanmazlığa bak. Resmen soygunculuğa çıkmışlar. Ben de başka bir GSM' e taşıdım numaramı. BUnlara "DUR" diyecek bir merci yok mu? Türkiye bunların babalarının çiftliği mi?

Address

Tokat

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Noktakoy. posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to Noktakoy.:

Share