Tire Kentin Sesi

Tire Kentin Sesi Bu Kent’e sözümüz var…
“Ses” olacağız…

"Sadece yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz." demiş Moliere...Başlangıcımız ve sonumuz arasındaki i...
15/01/2025

"Sadece yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz." demiş Moliere...

Başlangıcımız ve sonumuz arasındaki iki nokta haricinde, hiçbir kesinlik yok hayatımızda. Tamamen belirsizliklerin içindeki tercihlerimiz. Yine, yeniden farkında bile olmadığımız ama önemli bir dönüme geldiğimizde, tercih etmediğimiz diğer yoldan acaba nereye varacaktık?

Kullanmadığımız tercihlerin birkaçı ya da toplamı bizi doğruya, isteğimize götürecek miydi? Kimse bilemez...

Önemli olan biat etmeden hiçbir güce, omurgalı bir şekilde isteklerin doğrultusunda çalışmak, çalışmak; sevilmeyi beklemeden sevmek ve paylaşmaktır.

Yaşam budur…

Hem kimsenin tesiri altında kalmadan, hür ve özgür iradenle ânı yaşamaktır.

Anların toplamında, bile isteye çoktan seçmeli tercihlerimizle, hayaline ulaşmayı çabalamaktır.

*****

Jorge Luis Borges'in dizeleri gibi…

"Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım...

Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar.
Çok az şeyi, ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla...

Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır,
Daha çok nehirde yüzerdim...
Görmediğim birçok yere giderdim...

Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu, hayali olanların yerine...

Yaşamın her anını gerçek
ve verimli kılan insanlardandım ben…

Yeniden başlayabilseydim eğer,
Yalnız mutlu anlarım olurdu...

Farkında mısınız bilmem?
Yaşam budur zaten...

Anlar,
Sadece anlar.
Siz de ânı yaşayın...

Hiçbir yere yanında termometre,
Su, şemsiye ve paraşüt almadan
Gitmeyen insanlardandım ben…

Yeniden başlayabilseydim eğer,
Hiçbir şey taşımazdım...

Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım...

Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla...

Bilinmeyen yollar keşfeder,
Güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım;
Bir şansım daha olsaydı eğer...

Ama işte 85'indeyim
ve biliyorum:

ÖLÜYORUM..."

*****

Deniz kokuyor hâlâ buralar, bir de lavanta çiçeği havada, buram buram umutla; bize yine, yeniden hediye Mersin sabahından en içten selamlarımla…

Baha Sadık Akıner | Köşe Yazıları

Philip Morris sigara grubuna zam geldi.En ucuz sigara 81 TL oldu.
06/01/2025

Philip Morris sigara grubuna zam geldi.

En ucuz sigara 81 TL oldu.

24/12/2024

SON DAKİKA: Asgari ücret 22.104 TL oldu…
Yorumlarınız?

Tire Belediyesi’nden ahde vefa…Geçtiğimiz günlerde amansız hastalık sonucu vefat eden Servet Karabucak unutulmadı…
18/12/2024

Tire Belediyesi’nden ahde vefa…
Geçtiğimiz günlerde amansız hastalık sonucu vefat eden Servet Karabucak unutulmadı…

09/12/2024

Başkan’dan Suriyelilere yılbaşı sürprizi!

Torbalı Belediye Başkanı Övünç Demir, “Bu akşam Torbalı’da sevinç nidaları atarak kutlama yapan Suriyeli kardeşlerim; Torbalı Belediyesi olarak öncelikle çocuklu aileler olmak üzere size bir yılbaşı sürprizi yapmak istiyoruz.

Yarın itibari ile tek yön otobüs biletleriniz için halkla ilişkiler birimimize başvurabilirsiniz.”

Asıl adı, Ali… Sütçü İmam öldü 102 yıl önce bugün, 25 Kasım 1922'de, Maraş'ta...Hep duyarız da, bilmeyiz belki gerçek hi...
25/11/2024

Asıl adı, Ali…

Sütçü İmam öldü 102 yıl önce bugün, 25 Kasım 1922'de, Maraş'ta...

Hep duyarız da, bilmeyiz belki gerçek hikâyesini...
(Baha Sadık Akıner yazdı)

*****

1872 yılında, Maraş’ta, Bektutiye (Fevzi Paşa) Mahallesi'nde doğar Ali. Babası Kireçcizâde Ömer Efendi, annesi Tiyeklioğullarından Emine hanım…

Uzunoluk Caddesi’ndeki mütevazı dükkânında köylerden topladığı sütü satarak geçimini sağladığı için "Sütçü Ali" lakabı verilir. Dükkânının hemen karşısında bulunan Bektutiye Camii’nde zaman zaman Kur’an okuyup müezzinlik yaptığı için Maraş halkının övgüsünü kazanan, sonrasında da herhangi bir karşılık beklemeksizin Allah rızası için Uzunoluk Camii’nin imamlığını yaptığı için de “İmam Ali” lakabı verilen bir gerçek Müslüman…

Maraş kurtuluş mücadelesini başlatan, Maraş'ta Fransız-Ermeni askerlerine karşı ilk kurşunu atan Türk milletinin Sütçü İmam’ı yani…

Peki, imamlık ve sütçülük yapan yiğit Ali’ye nasıl “Sütçü İmam” dendi? Bin yıllardır bükemedi hiçbir millet Türk’ün boynunu; bükemez! En başından beri var olduğu sürece hiçbir güce biat etmedi Türk milleti, ne olursa olsun özgürlüğünü teslim etmedi; etmez, edemez!

Buyurun dostlar, tam da ölüm yıl dönümünde, minnettarlığımızı nasıl ifade edebileceğimizi bilemediğimiz bir Türk direnişçisi yiğidimizin hikâyesine…

Sütçü İmam’ın gerçek öyküsüne…

*****

30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi’yle Anadolu'nun birçok yeri gibi Maraş da işgal altındadır.

Aslında Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre müttefikler ancak Toros tren geçidini ve müttefikler için bir tehdidin ortaya çıkmasına neden olabilecek herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilirlerdi. Ancak Toroslarda müttefiklerin güvenliğini tehdit edebilecek herhangi bir tehlike yoktu. Çukurova’daki hiçbir vilayetin işgal edilmesini gerektirecek geçerli bir neden de yoktu.

Buna rağmen Maraş, Osmanlı askerinin şehri terk etmesinin ardından mütarekeye aykırı olarak 22 Şubat 1919’da İngilizler tarafından işgal edildi. Bu, şehirdeki Ermenilerin sevinçle karşıladığı bir olay olarak tarihe geçti. Maraş’a ilk giren ve çoğunluğu Hintli olmak üzere 600 kişiden oluşan bir alay süvariden ibaret olan İngiliz birliği; Amerikan Koleji, Abarabaşı Kilisesi, Ermeni ve Katolik kiliseleriyle Alman Çiftliği binalarına yerleşti.

Türk birliklerinden sadece kışla muhafızlığı görevi verilen Teğmen Cemal kumandasında bir takım kadar piyade birliği bulunmaktaydı. Maraş’ta İngiliz işgali yaklaşık sekiz ay sürdü. Ekim 1919’dan itibaren İngilizlerin yerini Fransızların alacağı söylentisi ortaya çıktı.

Bu, Maraş’ın Müslüman halkı tarafından endişeyle karşılandı. Çünkü Maraş’ta uzun yıllardır Fransa ile yakın ilişkileri olan bir Katolik Ermeni cemaati bulunmaktaydı. Üstelik bu cemaatin içinde çok varlıklı ve etkili aileler vardı.

1914 seçimlerinde Osmanlı Mebusân Meclisi’nin tek Katolik Ermeni mebusu olan Agop Hırlakyan, Maraş’tan seçilmişti. Bütün bunlar sebebiyle Müslümanlar, Ermenilerin Fransızlar üzerinde etkili olabileceği endişesine kapılmışlardı.

Katolikler, ister Suriyeli ister Ermeni olsun Fransızlarla aynı dinden kimselerdi. O yüzden Fransız ordusunun gelişini büyük bir coşkuyla karşıladılar.

*****

Gelelim Mustafa Kemal Paşa’ya:

Maraş’ın işgalini, Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da Çanakkale Mevkii Müstahkem Kumandanı Şevket Bey’e bildirdi. Ahali de Maraş’ta durumun daha da kötüleşmesi ihtimali ortaya çıkınca merkez hükümetten yardım istedi. Ancak İstanbul, Maraş’a herhangi bir yardım göndermedi.

Sivas’ta faaliyet gösteren Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, Maraş’a sahip çıkarak şehrin inzibat ve harekât açısından III. Kolordu’ya, Maraş Mutasarrıflığı dâhilindeki Maraş, Pazarcık ve Elbistan’ı idare açısından Sivas’a bağladı.

İngilizler, 15 Eylül 1919’da, Fransızlarla Suriye Antlaşması’nı imzaladılar. Bu antlaşmanın hükümleri gereği, 1 Kasım 1919’da da Maraş’ı Fransızlara teslim ederek çekildiler. Fransızlar, sonbaharın başlamasıyla Maraş’a silah sevkiyatlarını artırdılar.

Şehirde 40.000 Müslüman ve 20.000 Ermeni vardı. Ermeniler de kendi aralarında birleşerek teşkilatlanıyorlardı. Her mahallenin gözcüleri, korucuları ve bu arada silahla teçhiz edilmiş serdengeçtileri bulunuyordu. Fransızların gelişine çok sevinen Ermeniler; Müslümanları rencide etmeye çalışıyorlar, bu da Müslümanların karşılık vermesine ve gerginliğin artmasına sebep oluyordu.

Fransız işgali, Maraş’taki Ermeniler tarafından coşkuyla karşılandı. Ermeniler; Fransız ordusunda Ermeni lejyonları da olmasının etkisiyle, Müslümanlara karşı katliama başladılar. Şehirdeki Ermeniler Fransız ordusunu “Yaşasın Kilikya Bayrağı! Kahrolsun Türkiye’” nidalarıyla karşıladı. Bu durum, Müslüman halkını tedirgin etti.

Fransızlar, Maraş’ı işgal ettikten sonra Maraş’taki mevcut düzeni bozup yönetime de el koymak isteyince, Maraşlı Müslümanlar buna karşı koydu. Fransızlar, şehirde Müslüman nüfusun azaltılması çalışmalarını da devam ettirdi. İngilizlerin başlattığı Rus işgalinden kaçıp Maraş’a sığınan Müslüman mültecileri geldikleri bölgelere geri gönderdiler.

Müslümanlar Ermenilere, Fransız işgaline karşı şehri birlikte savunup direnmeyi teklif etti. Ancak bu teklif Ermeniler tarafından kabul edilmedi. Bu sefer Ermenilerden hiç olmazsa tarafsız kalmaları istendi, ancak onlar bunu da reddettiler. Ermeniler, mahalle mahalle örgütlenip silahlanarak işgalci güçlere destek verdiler.

Maraş içinde bütün engelleme çabasına rağmen 4.000 kadar Fransız askeri vardı. Fransız kuvvetlerinin beşte biri Cezayirli Fransız, kalanı ise Erzurum ve havalisi Ermenilerinden oluşmaktaydı.

Fransızlar, şehrin hâkim noktalarına yerleşmişlerdi. Bu; önceden Maraş’ta bulunan Fransa, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere misyoner örgütlerine ait okul, hastane gibi binalar olması sebebiyle çok kolay olmuştu. Şehirde bulunan iki hastane Fransızlar tarafından tutulmuştu. Ermenilere ait kilise ve okullar da sağlamlaştırılmış yapılardı.

Maraş’taki mahallelerin çoğunda Ermenilerle Müslümanlar bir arada oturmaktaydı. Ama işgalden sonra Müslüman mahallelerinde oturan Ermeniler, Hristiyanların çoğunlukta oturduğu mahallelere sevk edilmişti. Böylece şehrin bir tarafında Ermeniler, bir tarafında Müslümanlar toplanmış oldu.

Bazı Ermenilerin oturdukları evler de çok sağlamdı. Zeytun Ermenileri de memleketlerine geri dönmüşlerdi. Zeytun, Maraş-Elbistan yolu üzerinde olduğu için, Elbistan’dan Maraş’a sevk edilecek kuvvetlerin güvenliği için Zeytun Ermenilerinin kontrol altında tutulması gerekiyordu.

Türk Milli kuvvetleri, Bayezitli Mahallesinde bulunan Kâtipzade Mehmet Efendi’nin evini karargâh olarak kullanıyordu. Arslan Bey, şehrin savunma harekâtını buradan idare ediyordu.

Fransızların şehrin yönetimini ele geçirmeye çalışmaları, halkın dini ve milli duygularına saygı göstermemeleri, hatta kadınların namusuna el uzatmaya kalkışmaları şehirde gerginliği artırdı. Ermeniler ve Türkler arasındaki anlaşmazlık Fransızların Ermenilere verdiği destek sonucunda uzlaşılamaz bir hâl aldı.

Fransızlardan cesaret alan Ermeniler ve Fransız ordusunda yer alan Ermeni askerler, Maraş sokaklarında devriye gezmeye başladılar.

*****

31 Ekim 1919, Cuma…

Yani Fransız ordusunun Maraş’a gelmeye başladığı ilk gün. Şehirde gerginlik arttı ve Ermeni askerlerden biri Uzunoluk Hamamı’ndan çıkan üç Müslüman peçeli kadına saldırarak “Artık burası Türklerin değildir. Fransız memleketinde peçe ile gezilmez.” dedi. Olayı gören (Çakmakçı) Sait, Taha ve Osman adlı Müslümanlar, Ermeni Fransız askerleri uyararak yollarına devam etmelerini söylediler. Ancak Ermeniler, bu uyarıya silahla karşılık verdi. Olayda Çakmakçı Sait ağır yaralandı ve sonra şehit düştü.

Gaffar Kabuloğlu Osman da yaralandı. Bu sırada olayı gören Sütçü İmam, ilk kurşunu sıkarak Ermeni askerlerden birini öldürdü. Ve olay yerinden uzaklaşıp Bertiz’e gitti. Oradaki birliğe katılarak Maraş milli mücadelesinde aktif rol oynamaya devam etti.

Henüz şehri terk etmemiş olan İngiliz askerlerinin yatıştırmaya çalışsa da bunun intikamını almak isteyen Fransızlar; Sütçü İmam’ı yakalayamamanın da verdiği öfkeyle İmam’ın dayısının oğlu Tiyeklioğlu Kadir’in burnunu ve kulaklarını kesip işkence ettikten sonra feci şekilde şehit ettiler.

Bunun şehirdeki gerginliği daha da artırması üzerine Fransızlar şehirde Ermenilerin değil Cezayirli askerlerin devriye gezeceğine dair teminat vermek zorunda kaldı. Buna rağmen Ermeni Fransız askerlerin şımarıklıkları ve Müslüman ahaliyi tahrik eden eylemleri önlenemedi.

Mustafa Kemal Paşa, Maraş halkını örgütlemek üzere Kılıç Ali’yi yanına subaylar vermek suretiyle bölgeye gönderdi ve Maraş’ta yaşanan gelişmeleri gün gün takip etmek suretiyle Maraş direnişinin örgütlenmesini sağladı. Bunun sonucunda Maraş halkı, millî mücadelenin ilk zaferini kazandı.

*****

Sütçü İmam ise Maraş Milli Mücadelesinin sembol ismi hâline gelir. Savaştan sonra Maraş Belediyesi kendisini onurlandırarak bir iş verip odacı olarak görevlendirir. Bunun yanında kaleden top atma görevi de Sütçü İmam’a verilir.

Abdülmecit Efendi’nin, 24 Kasım 1922 tarihinde halifelik görevine başlamasıyla bütün yurtta 101 pare top atılması kararlaştırılır. Maraş’taki 101 pare top atışı Sütçü İmam’ın görevidir. Top aracı çok ısındığı için 21. ya da 22. top atışı sırasında ateş alır ve toptan bir parça alnına saplanır. Hemen hastaneye kaldırılan Sütçü İmam, 102 yıl önce bugün, 25 Kasım 1922’de bu dünyadaki onurlu yaşamına veda eder.

Cenazesi, kendi yaşadığı ve olayın geçtiği yer olan Bektutiye (Fevzi Paşa) mahallesindeki Çınarlı (Bektutiye) Camii’ne defnedilir.

ATATÜRK’ün isteğiyle, Sütçü İmam’ın çocuklarına, 1934 yılında aile isimleri olan “Kireçci” yerine “Türkkorur” soyadı verilir. Yine ATATÜRK’ün emriyle, 1936 yılında Uzunoluk Olayı’nın geçtiği yere bir anıt çeşme yaptırılır.

1977 yılında ise Kıbrıs Meydanı’na Uzunoluk olayını dramatize eden “Sütçü İmam Anıtı” dikilerek Sütçü İmam’ın aziz hatırası ölümsüzleştirilmiştir. Mezarı ise 1980’li yıllarda anıt mezar olarak düzenlenerek bu büyük kahramana, milletinin duyduğu sevgi ve saygı tekrar ifade edilmiştir.

Minnettarız ATATÜRK ve çalışma, silah arkadaşları. Minnettarız Sütçü İmam. Huzurla uyuyun! Rahmet ve saygıyla…

“Öğretmenler! Cumhuriyet sizden; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”Başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal ...
24/11/2024

“Öğretmenler! Cumhuriyet sizden; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”

Başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, gelecek nesillere ışık olan tüm öğretmenlerimizin 'nü kutlarız…

Tire Kentin Sesi

Tirespor denince akla gelen ilk isimlerden, spor camiasının emektarı  'Demo' Lakaplı Demir Ali Tireli'nin hayatını kaybe...
20/11/2024

Tirespor denince akla gelen ilk isimlerden, spor camiasının emektarı 'Demo' Lakaplı Demir Ali Tireli'nin hayatını kaybetmesinin üzerinden 4 yıl geçti. Mekanı cennet olsun…

Sabah kalktığımda önce balkona çıkarım ben. Hayatla en kestirme yaşam alanıma. Yaz - kış, her sabah yaparım bunu! Balkon...
20/11/2024

Sabah kalktığımda önce balkona çıkarım ben. Hayatla en kestirme yaşam alanıma. Yaz - kış, her sabah yaparım bunu! Balkondan taaaa uzaklara...

Sonra O gelir aklıma...

*****

Sonra ufka dalabilecek kadar görünen engin maviliklere, bazen hırçın bazen durgun denize. Tam da göğe bakma durağımdan; O'nun da görüp - izlediği, sonsuzluğunda gökyüzüne...

Sürekli tomurcuklanan, renk ahenk açıp duran, açtıkça cenneti andıran çiçeklere sonra...

Olabildiğince şekilsiz büyüyüp, göğe eren çam ağacına. Beni başka dünyalara götüren, kokusunu içime kadar çektiğim lavantaya. O saatte kalkıp işe giden, koşan, yürüyen, hayata karışan insanlara. Semada uçuşup duran, birbirine kur yapan, cıvıldadıkça içime sevinci yerleştiren, "Ohh! Yaşıyorum..." dedirten, bana özgürlüğü hatırlatan kuşlara...

Denizle aramızdaki sitenin, donuk, yüksek binalarına en sonrasında...

Uzun uzun bakarım. Sonra yine sevdiceğim gelir aklıma! Uzun uzun hayâller kurarım. Sonra memleketim, çocukluğum, Tire'm, İzmir'im. Çocuksu düşlerimi, oyunlarımı, uçarı aklımı, arkadaşlarımı hatırlarım...

Ayvalık gelir sonra. Futbolculuk yıllarım. Yaz aylarının cazibe merkezi. Kışını yaşamaya doyamadığım, denizle karışık zeytinyağı ve sabun kokuları arasında umutlarım...

Ankara… Üzerine tuğla tuğla inşa ettiğim, paylaşmayı - dayanışmayı öğrendiğim, mesleğimle tanışma yıllarım, gençlik hayâllerim…

Bir de dalgalar arasından, balık ölüleri arayan martıları. Kuş uçmaz kervan geçmez kasabaları, köyleri. Bu kasabalarda, köylerde yol boyu tarlalarda çalışan emekçileri, sımsıcak ekmekler satan fırınları...

Sonra yine sevdiceğimi! Yine, uzun uzun hayâllerimi...

Sonra şehirlerarası yolların, en ıssız dağ başlarında açılmış sabahçı kahvelerini. İnsanın içini ısıtan, buğusunda bir kısa mola hayâller kurduran, her gün başlangıcında yine - yeniden Sevgi ile demlenmiş sabah çaylarını...

Sonra acıya düşmüş sevdaları, buz kesmiş acıları. Toprağa düşmüş ölü zamanları. Mezar taşlarına yazılmış, koca koca hayatları...

Sora vuslatı…

Çaresizliği, kavuş(a)mamayı...

Zamana yenilmiş avlu kapılarını, deve çanlarını, kıl yaygıları, paslı çıngırakları, ucu kıvrılmış-yırtılmış siyah beyaz aile fotoğraflarını...

Düşünür de, düşünürüm!

Gidenler gelir aklıma sonra. Kalanlar, sesi boşlukta kaybolanlar, uzaklardaki yakınlar, her şeyiyle yanımda olanlar, çoktan uğurladıklarım. İşte, orada duraksarım...

*****

Acısıyla - tatlısıyla, sevinciyle - kederiyle, iyisiyle - kötüsüyle, kavgası ve mücadelesiyle, her yönüyle yaşam gelir her sabah benim aklıma dostlar.

Bu dünyanın daha yaşanabilir olması için gülmesi gereken, güldükçe dünyayı güzelleştiren çocuklar...

Ben böyleyim de, başkalarına göre artılarım - eksilerim, bir şeylere takılmadan aynı yolda yürüyüşlerim, başlı başına sebeplerim, ülkülerim, ideallerim, emellerim, hikâyesine ortak olduklarım - hikâyeme kattıklarım, nefes olduklarım - nefes aldıklarım, benim insanlarım...

Yeni başlangıçlarım, hedeflerim, özümü yitirmeden değişimlerim, amaçlarım, gayelerim, ne kadarım kaldım bilmem üstüne kuracağım geleceğim...

Her şey bir yana dost. Geçmişe takılıp kalma, bu dünyada her şey insan evladına...

Yeni gün, yine, yeniden bize sunulmuş bir hediye. Ölür müyüm demeden yaşa yaşayabildiğince, sevilmeyi beklemeden sev sevebildiğince...

En tırnaklarını geçirdiğin yerden, karış hayata, insanlar(ın)a...

Baha Sadık Akıner

12/11/2024

Tire Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü ve İZBETON ekipleriyle, Tire’nin en yoğun kullanılan güzergahlarından biri olan Tire - Kahrat arasındaki 15 kilometrelik üretim yolunu yenileyerek sathi kaplama çalışmalarımızı tamamladı.Tüm Tire halkına hayırlı olsun…

Address

Tire
35900

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Tire Kentin Sesi posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Videos

Share

TİRE KENTİN SESİ

TİRE’NİN VE TİRELİLERİN SESİ