12/01/2025
Muammer Toprakçı yazdı
Dün, Avustralya’nın çok dilli kanalı SBS’de, 2018 yapımı ve yedi dalda ödül alan bir film seyrettim:
“3 Days in Quiberon”
Film, kısacık ömrü travmalar, kırılmalar ve acılarla geçen ünlü oyuncu Romy Schneider’in yaşamından üç günlük bir kesiti aktarıyor. Bizim kuşak bu güzel yıldızı, daha 16 yaşındayken Avusturya İmparatoriçesi Elizabeth’i oynadığı ve ilk ödülünü aldığı “Sisi” filmiyle tanıdı…
Annesi ve babası da oyuncu ve yönetmendiler. Hem annesi hem de babasıyla birlikte oynadığı filmleri var. Daha küçük bir çocukken, çok sevdiği babasının evi terketmesiyle ilk travmayı yaşar. Ardından üvey baba tacizi, sonrasında iki mutsuz evlilik… İlk eşi intihar eder. İkinci eşi aldatır… Hayatının unutamadığı aşkı yine ünlü oyuncu Alain Delon, özür dileyen bir notla kendisini terkeder. En büyük acıyı oğlu David’i kaybederek yaşar. 14 yaşındaki David, bahçe duvarına tırmanıp atlamaya çalışırken ayağı kayar, demir parmaklıkların üzerine düşer ve sivri demirler göğsünü deler. Romy Schneider, ilk eşinin intiharından ve çocuğunun ölümünden kendini de sorumlu tutar. Hayata küser ve şöyle yazar: “Babayı gömdüm, oğulu gömdüm; ikisinden de hiçbir zaman ayrılmadım.Onlar da beni hiçbir zaman bırakmadılar…” Artık, damıtılmış acılar ve hüzün onun yol arkadaşıdır. O artık: ‘tutunamayanlar’dandır. Gerisi malum… Alkol, sakinleştirici haplar, ağzından düşmeyen sigara, tedavi merkezleri…
1938 doğumlu Romy, 1982’de daha 44 yaşındayken odasında ölü bulunur. Kalp krizi geçirdiği söylenir. Öldüğünde, elinde sımsıkı tuttuğu bir kağıt vardır: Babasının kendisine yazdığı mektup. Mektuptaki satırlar bu yazıyı yazmama neden oldu. Ne yazıyordu babası? “Kimse yaşamadan bilemezdi elbet; nereye, neden giderse gitsin, tüm yolculuklarının masum çocukluğuna götürdüğünü. Çocukluğunu elinde tutamayan bir kişi hiçbir yere gidemez…”
Yazının devamı için bağlantı hikayede, yazı seferihisar.com'da