Her yeni gün, birtakım yeni sosyal ve politik gelişmelere gebe. İnsanlık, sarıldığı her şeyin kollarının arasında kaybolduğunu gördükçe tanımsız travmalarla sarsılıyor. Savaşlar, eskisinden daha acımasız. Şiddet uygulamak için gerekçe bildirme ihtiyacı duyulmuyor. Hatta doğa bile beklenmedik hareketlerle daha sık şaşırtıyor. Bu dönüşüm çağında değerlerimizin yeniden tanımlanması, kültürel kodlarım
ızın hatırlanıp yerli yerine konulması ihtiyacı her zaman olduğundan daha şiddetle kendisini hissettiriyor. Tıpkı Avrupa aydınlanmasının yaşandığı çağlarda olduğu gibi yeniden eskiyi hatırlayıp yeniye güzergah belirleme ihtiyacıyla karşı karşıyayız. Eğer insanlık durup düşünmezse, eğer yeryüzündeki binlerce yıllık yaşamın tecrübesine kulak vermezse, medeniyet dediğimiz olgu bilinmedik yollarda kaybolup gidecek. Bu kaygı , bir yolculuğa çıkma gereksinimi doğurdu. Şark söylencelerinde bilim ve hikmeti aramak için ayağına demir çarık giyen, eline asasını alıp yollara düşen kahramanlar vardır ya, öylesi bir amaçla çıkılan, öylesi bir yolculuk bu. Medeniyet denilen bilim ve hikmet sentezine uzanan bu arayışa "Mostar Yolculuğu" adını verdik. Çünkü Mostar, bizim ezeli yolculuğumuzun durduğu yerdi. Orada durmuş ve Batı ile Doğu'nun arasına zarif bir köprü kurmuştuk. Bundan sonra bu köprü üzerinden gelip geçen farklı diller, dinler ve cinsler birbirini dinlesin, birbirini anlasın diye…