07/04/2021
DOSTLARIMIZ
Zaman büyük bir öğretmendir; ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür (Curt Goetz)
DÜN
1958 den itibaren, Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti'nin, il-ilçe ve gençlik teşkilatlılarından oluşan “VATAN CEPHESİ” ne katılanların isimleri, her gün radyodan okunuyor, çocukların hatta ölülerin adları bile, “VATAN CEPHESİ” ‘ne geçenlerin aralarında sayılıyordu.
Vatan Cephesine katılmayanlar "EHLİ SALİP" yani "HİYANET CEPHESİ", nifakçılar, fitneciler, fesatçılar, bozguncular, müfteriler olarak adlandırılıyor, aşağılanıyordu. Demokrat Parti, radyodan muhalefete her türlü iftirayı atıp, her türlü hakareti ederken, muhalefete cevap hakkı dahi verilmiyordu.
1960 da ise 15 üyeden oluşan, “MUHALEFET” ve “BASIN” ‘ın faaliyetlerin tahkik edilmesi için, üyeleri sadece Demokrat Parti milletvekillerinden oluşan “TAHKİKAT KOMİSYONU” kuruldu. Bu komisyonun yetkilerini arttırmak için “SELAHİYET KANUNU” da çıkarıldı. Komisyona mahkeme yetkileri verildi ve en sonunda bu komisyon “MECLİS MÜZAKERELERİ” ‘nin yayınını yasakladı, bütün Siyasi Partilerin faaliyetlerini durdurdu.
BUGÜN
Muhalefet Partileri geçmişte olduğu gibi “ZİLLET İTTİFAKI” denilerek, Yerli ve Milli olmamakla, Tecavüzcülükle, Darbecilikle, Vatan Hainliğiyle ve bir çok şeyle suçlanıyor. İş bulmak yada Kamu Kurumlarıyla aralarındaki çeşitli problerin çözülmesi başta olmak üzere, çeşitli taleplerle iktidar partilerinin il-ilçe teşkilatlarına başvuran vatandaşlardan, önce partiye üye olmaları isteniyor.
Yüzde 95’i ele geçirilen yazılı ve görsel basın muhalefete kapatılırken, buralardan muhalefet partilerine her türlü hakaretler ediliyor. Dün “Vatan Cephesi” ne katılanların isminin, Radyo’dan okunarak propaganda yapılması gibi, bugün Hükümeti yapılan yanlışlar hakkında uyaranlar, ülkenin içerisine düşeceği kötü durumu hatırlatanlar, DARBECİ ilan ediliyor. Bu kişilerin ve aile üyelerinin özel bilgileri, hatta hangi partilere üye oldukları gibi yayınlanması/açıklanması yasak olan bilgiler, gazetelerden, internet sitelerinden yayınlanıyor, FİŞLENİYORLAR.
Boğaziçi üniversitesi öğrencileri, hak arayan madenciler, grev yapan işçiler, muhalif sendikalara üye kamu çalışanlarına en sert şekilde tepki gösteriliyor, işlerinden ediliyor. Sözlü ve yazılı açıklamalarında hiçbir suç unsuru olmayanlar, “öyle dedin ama şunu kastettin” denerek sabahın ilk ışıklarında evlerinden alınarak tutuklanıyorlar.
Nasıl, tanıdık geldi değil mi? Bir George Orwell kitabı okuyor gibi olmadınız mı?
NİYE?
Ellerine, yüzlerine bulaştırdıkları işleri artık gizleyemiyorlar. Yanlışlarının konuşulmasından korkulmasını istiyorlar. Bunun için en ufak bir ses çıktığında tüm kamu ve basın kaynaklarıyla üstüne gidiyorlar ki, artık kaybettikleri seçmene “Bak bizi eleştirenlere, bizden ne yapıyoruz, iyi bakın, ders alın, sakın sesini çıkarıp, itiraz etmeyin” diyorlar. Bütün bu kutuplaştırma ve baskı, kayıplarını en aza indirmek, yapılacak seçimden %10-15 ile değil, %20-25 ile çıkabilmek için.
Tüm bu korku ve baskı politikaları yüzünden oy oranları yüzde 30’lar da, kararsızlar ise yüzde 15-20 aralığında. Çünkü artık iktidardan umudu kesen ve oy tercihini değiştiren seçmen, korktuğu için kendisini gizlemek amacıyla, ya hala iktidara oy vereceğini ya da kararsız olduğunu söylüyor. Burada seçmenin muhalefetten korktuğu gibi komik bir iddiada bulunup, mantıksızlık içine girmeyelim.
Bu noktada artık DOSTLAR’ımızın hata yapmaması gerekiyor. Evet, siyasi partilerin üyeleri homojen değildir ve elbette üyelerin bir bölümü, bazı konulara diğerlerinden farklı bakmaktadırlar. Fakat iktidar ve ortağına seçmenin gereken dersi vermesi ve ilk seçimde cezalandırabilmesi için, partilerin hem kendi üyeleri arasındaki, hem de diğer muhalefet partileri ile aralarındaki farklıları, bir süre da baskılaması, bu konulardaki tartışmaları ertelemesi gerekiyor. Artık YÖNETEMİYORLAR ve GİDİYOLAR. Bunu geciktirmenin de kimseye bir faydası yok.