23/12/2024
ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ MESUDİYE
1938-1939’da Mesudiye’de Şifa Dağıtan Bir Doktor: Kazım Bayburt
1930’lu yılların Mesudiye kazasını tekrar bir düşünün. Nüfusun çoğu köylerde, yaylalarda, kırsal kesimde yaşıyor. Kadınlar tarlada sürekli çalışıyor, evdekilerin karnını doyuruyor ve hiç ara vermeden çocuk doğuruyor. Yoksulluk ve cehaletin diz boyu olduğu yıllar…
İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir Planlaması bölümünde okuyan Kastamonulu Perinur Bayburt, hatıralarında babası Doktor Kazım Bayburt’un Ordu Mesudiye’deki anılarını aktarmış. Bugün Perinur Hanım’ın babası Doktor Kazım Bayburt’un hakkında verdiği bilgilerle birlikte, 1938-1939 yıllarında hekimlik yaptığı Mesudiye’nin bir köyünde yaşadığı anısını onun ağzından sizlere aktaralım. Şimdi söz Perinur Bayburt’ta:
> “Babam Dâhiliye Mütehassısı Doktor Kazım Bayburt, 1936 senesinde tıp fakültesini bitirmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk hükümet doktorlarından biri olarak Anadolu’da at sırtında köy köy doktorluk yapmış. Muayene ile teşhis koyabilen, Arapça, Farsça, Fransızca bilen, Kur’an’ı birçok kere okumuş, birçok farklı mealini incelemiş, anlamı üzerinde konuşacak kadar anlayabilen çok kültürlü bir insandı."
> "Kurtuluş Savaşı’nın zorluklarını, halkın durumunu çocukluğunda bizzat yaşamış, Atatürk izinde Türkiye Cumhuriyeti’ni yükseltme heyecanı ile çalışan dürüst bir doktordu. Hastanelerde başhekimlik ve doktorluk yapmış; bir paket pamuğu bile devlet malı diye eve getirmeyecek kadar dürüst, çalışkan ve fedakâr bir Türk doktoruydu. Tarihimizi çok iyi bilirdi. 'En önemli dersler matematik, tarih ve Türkçe,' derdi. 'Tarihini bilemeyen geleceğini kuramaz; matematik, mantıklı pozitif düşünceyi öğretir; Türkçe, dilimize sahip çıkmalıyız,' derdi.”
> “Ben okurken bile cebir, geometri formüllerini hatırlar ve derslerimiz ile ilgilenirdi. Çok kitap okurdu. Tıp fakültesinde hocaları, II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’dan Türkiye’ye kaçan profesörlermiş. Tıp kitapları hâlâ durur. Hem dahiliye hem göğüs hastalıkları ihtisası vardı. O yıllarda verem hastalığı çok yaygınmış. Teknisyen ve laborant gibi yardımcıları yoktu. İyi hatırlıyorum, röntgen cihazını kendi çekerdi, tahlilleri kendi yapardı. Doğadaki çiçeklerin ilaç yapımındaki faydalarını, Latince isimlerini sık sık anlatırdı. Mesela, atropa belladonna (güzel avrat otu) çok zehirli, ancak kalp ilaçlarında kullanılır derdi. Digoxin gibi bir ilacın vücutta birikiminin üreyi yükselttiğini anlatırdı.”
> “1938-1939 yıllarında Doktor Kazım Bayburt, Ordu Mesudiye’de pratisyen hekim iken bir doğuma çağrılıyor köye. Normal doğum olsa doktor çağırmazlar, ama çocuk anne karnında dönmemiş, koldan geliyor; kadın ölmek üzere. Babam, gaz lambası ışığı altında köy odasında -tek gözlü bir evmiş- yerde tezekler arasında müdahale yapmış. Çocuk anne karnında öldüğü için parçalayarak çıkarmış ve kadının hayatını kurtarmış. Bu sırada kadın bağırınca, kocası balta ile içeri geliyor. Babam, gaz lambası ışığının gölgesinde adamın siluetini görünce, yeleğinin iç cebinden hükümetin verdiği ruhsatlı tabancasını çıkarıyor. (Tabanca yollarda ayı, kurt gibi tehlikelere karşı verilirmiş.) Adam tabancayı görünce geriliyor; babam onu dışarı çıkarıyor ve kapının arkasına sandık vb. koyuyor. Anlatırken bu olayı, 'Cahil ile etme ülfet; ya elinden ya dilinden gelir zahmet,' derdi."
> “Daha sonra kurtulan kadın bir süre sonra tekrar geliyor muayeneye ve hamile olduğunu söylüyor. Babam, kocası çok seviniyor ve bir kese çıkarıp babama uzatıyor: 'Ben sana o gece cahillik ettim, doktor bey. Affet. Al bu bir kese altın; sana ananın ak sütü gibi helal olsun,' diyor. Babam ise, 'Benim yaptığım işin karşılığını devlet bana maaş olarak ödüyor. Bu altınlarla doğacak çocuğunu okut; vatana, millete yararlı evlat yetiştir,' diyor."
> “Kız çocukları okumalı, ayaklarının üzerinde durmalı. Kimseye muhtaç olmadan… Hayatın ne göstereceği belli olmaz. Kocandan dayak yersin, ayrılmak zorunda kalırsın. Kocan çalışamaz hale gelir, eve sen bakmak zorunda kalırsın. Kadın kısmının el kapısında çalışması zordur. Altın bileziğin (mesleğin) olması gerekir,' derdi. 1963 yılında 'Ağaç yaşken eğilir,' diyerek kardeşimle beni İBB Konservatuarı Bale ve Piyano Bölümü’ne yazdırdı. Beş kızının da okumasını sağladı, üniversite okuttu. Minnettarım, hakkını ödeyemem. Nur içinde yat babacığım. Seni çok özledim.”
Bu vesileyle, memleketin dört bir yanında zor şartlarda sağlık hizmeti götüren ve şifa dağıtan Dâhiliye Mütehassısı Doktor Kazım Bayburt ile birlikte ebediyete intikal etmiş tüm sağlık çalışanlarının aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz. Onlara Allah’tan rahmet diliyoruz. Ruhları şad olsun.
Kaynak: Naim Güney