SONSÖZ GAZETESİ

SONSÖZ GAZETESİ İLKELİ GAZETECİLİĞİN YEREL ÖNCÜSÜ.SİLAHIMIZ KALEM;YOLUMUZ CUMHURİYETTİR.SON SÖZÜ HALK SONSÖZ

10/11/2024
Dünyanın İlk Arabalı Vapuru: SuhuletŞirket-i Hayriye müdürü Hüseyin Haki Efendi, müfettiş İskender Efendi ve Hasköy Fabr...
16/07/2024

Dünyanın İlk Arabalı Vapuru: Suhulet
Şirket-i Hayriye müdürü Hüseyin Haki Efendi, müfettiş İskender Efendi ve Hasköy Fabrikası baş mimarı Mehmet Usta, Boğaz’ın iki yakasında araba, at ve askerî ağırlıkların taşınması için bir vapur tipi tasarladılar. İki tarafında da kıyıya indirilecek kapakları olan bu vapur, yolculara mahsus oturma yerleri olmadığından gayet geniş olup at ve arabaları rahatça taşıyabilecek durumdaydı. Dünyanın ilk araba vapuru olan Suhulet, 1871 yılından itibaren Üsküdar-Kabataş arasında çalışmaya başladı

Türkiye çarıklı çocuklar ruhunu her zaman düşünsün. Milli takıma Başarılar. Ne Mutlu Türküm Diyene.
02/07/2024

Türkiye çarıklı çocuklar ruhunu her zaman düşünsün. Milli takıma Başarılar. Ne Mutlu Türküm Diyene.

Bir zamanlar imkânlar dahilindeyken artık olmayan şeyler!• 65 maaşı alanlar şekeri çuvalla, Yağı 10 kg'lık tenekeyle alı...
11/05/2024

Bir zamanlar imkânlar dahilindeyken artık olmayan şeyler!
• 65 maaşı alanlar şekeri çuvalla, Yağı 10 kg'lık tenekeyle alırdı.
• Bir tane yetmez diye iki tane karpuz alınırdı.
• Çay herkese söylenirdi.
• Depolar mutlaka fullenirdi.
• Kıyma kiloyla alınırdı.
• Ayda bir kez biftek yada kuşbaşı almak zorlamazdı.
• Mevsim sebzeleri en az birer kilo alınır, pazar arabası tıkabasa doldurulurdu.
• Bahçe sulanırdı, halılar evde yıkanırdı, günlük banyo yapılırdı, bulaşık yıkanırken su şarıl şarıl akardı.
• Ayda bir kez piknikte et Mangal yapılırdı.
• Haftanın iki yada üç günü misafir ağırlanırdı.
• Kiralık ev bulmak kolay, kiralar makuldü.
• Meyve kilolarla alınırdı.
• Her yıl mutlaka memlekete gidilirdi.
• Ayda bir kaç kez çorbacıya yada kebapçıya gitmek mümkündü.
• Okul malzemeleri heyecanla alınırdı.
• Kiloyla defter alınırdı.
• Dışarıda acıkırsan ekmek arası döner uygundu.
• Her bayram bayramlık alınırdı.
• Emekli olunca ev alınırdı.
• Biraz birikimle araba alınırdı.
• Hastalanınca sıra bulunur muayene olunurdu.
• İstediğin ilaç bulunurdu, ilaca para verilmezdi.

Altan İlhan Arslan
Mahmutpaşa,İstanbul

30/04/2024

CEVRİYE...

Cevriye bir hayat kadınıdır.
Her gün bir veya birkaç adamla birlikte olarak, hayatını kazanmaktadır.
Yine böyle bir gün birlikte olduğu adam tarafından çok kötü dövülerek gecenin bir yarısında sokağa atılır.
Baygın bir vaziyette kaldırımda yatarken bir adam bunu fark eder ve yardımcı olmak için kaldırmaya çalışır. Cevriye baygındır, her yeri yara bere içindedir, adam Cevriye'yi kucağına alır evine götürür.
Adamın evi tek oda ve bir mutfak ve banyolu ufak bir bekar evidir. Odanın bir köşesinde tek kişilik bir yatak , pencere kenarında küçük bir çalışma masası ve sandalye, masanın üzerinde kitaplar, kalemler bir de daktilo ve kağıtlar bulunmaktadır...
Adam kendi yatağına Cevriye'yi yatırır kendisi de masada uyuklar.
Sabah olur adam kalkar bir çorba yapar, eczaneden ilaçla merhem alır, Cevriye'yi kaldırır.Cevriye uyanıp kendine gelir tanımadığı bir adam ve bilmediği bir evde bulmuştur kendini...
Adam , lütfen rahat olun, korkmayın der...
Ben sizi dün gece kaldırımda yatarken buldum , durumunuz iyi değildi alıp evime getirdim. Çorba pişirdim , çorbanızı için sonrada yaralarınıza merhem sürelim der.
Cevriye birçok erkek tanımıştır hiç bir erkek, babası ve erkek kardeşleri dahi kendisine böyle sevecen ve kibar davranmamıştır. Adamdan etkilenmeye başlamıştır.
Birkaç gün daha o evde adamla kalmış, adam kendisine yemekler pişirmiş yaralarına merhem sürüp ilaçlar içirip iyileşmesini sağlamıştır.
Bir gün adam dışarı çıkmış Cevriye evde kalmıştır. Masanın üzerindeki kitaplara bakar, daktilo ile yazılanları okur, yazılanlar çok hoşuna gider bayağı etkilenir. Bunları o yazmış olmalı, ne kadar duygulu şeyler yazmış, ne kadar ince ruhlu birisi diye düşünür.
Bugüne kadar tanıdığı erkeklerden çok farklı, üstelikte baya yakışıklı ve çekici diye düşünür.
Cevriye içinden kendi kendine, ne o adama aşık mı oluyorum yoksa der...
Aşık olsam da oda beni sever mi ki der...
Böyle düşünceler içinde iken, akşam olmak üzeredir adam hala gelmemiştir, adamı merak etmeye başlamıştır.
Kendi kendine mırıldanarak ilk defa bir erkeği böyle merak ediyorum, aşk bu mu acaba der...
Cevriye bu duygular içinde iken kapı açılır, gelen o adamdır. Telaşlı bir şekilde selam verip, içeri giren adam valizini çıkarıp eşyalarını içine koymaya başlar.
Cevriye sorar, ne o acilen bir yere mi gideceksin nedir bu telaşın...
Adam, evet gidiyorum bir daha görüşemeyiz belki der...
Cevriye, nereye diye sorar.
Adam çok uzaklara diye cevap verir.
Cevriye, ya ben ne olacağım diye sorar.
Adam, ben bu evin bir aylık kirasını vermiştim istersen bir ay burada kalabilirsin der...
Adam valizini toplamıştır telaşlı bir şekilde kapıya doğru yönelir Cevriye'ye, hoşçakal küçüğüm kendine iyi bak der ve kapıdan çıkıp merdivenlerden hızla inerek sokağa çıkar. Cevriye pencereden adamın arkasından sokaktan kaybolana kadar üzgün gözlerle bakar...
Cevriye hiç bu kadar kendini yalnız hissetmemiştir, hayatında hiç bir erkek kendisini bu kadar etkilememiştir.
Böyle kederler içinde akşam yemeği bile yemeden yatağın içine ağlayarak sabahı zor etmiştir.
Cevriye, artık iyileştiğini ait olduğu İstanbul sokaklarına geri dönmesi gerektiğini düşünerek evden çıkar. Tarlabaşı'ndan Taksim'e doğru yürüyüp Emek sinemasın yanındaki kitapçının önünden geçerken, gözü gazete stanlarına takılır... Gazetenin birinde o adamın kocaman bir resmini görüp tam sayfa "Vatan Haini NAZIM HİKMET Rusya'ya Firar Etti" yazısını okur ve olduğu yere çöküp kalır.

2010’lu yılların başıydı yanılmıyorsam , donanma kenti Gölcük'te sıradan,sakin,sisli puslu bir ilkbahar sabahında oltacı...
04/04/2024

2010’lu yılların başıydı yanılmıyorsam , donanma kenti Gölcük'te sıradan,sakin,sisli puslu bir ilkbahar sabahında oltacı dükkanı bakıyorum, bazen büyük şehirlerde bulunmayan işe yarar basit bir ürün küçük yerlerde çıkabiliyor karşınıza ,

Ulu Önder Atatürk'ün naaşını Sarayburnu’ndan Kocaeli petrol iskelesine nakleden efsanevi drednot Yavuz Zırhlısı'nın pirinç pervanesinin sokak başını tuttuğu anayoldan sahile kadar uzanan Donanma Caddesi'nde sağa sola bakarak yürürken üç beş dükandan ibaret küçük bir pasajın caddeye bakan köşesinde kendi halinde bir fotoğrafçı dükkanının vitrinindeki büyütülmüş vesikalık fotoğraf dikkatimi çekti ,

Denizci üniformalı genç bir bahriye subayının görselleştirildiği , sararmamış lakin solgun ,o günün imkanlarıyla olsa gerek , ince bir rötuş görmüş ,oymalı ağaç kalin çerçeve içinde , epeyce eski görüntülenmesine rağmen iyi korunmuş ,1953 tarihli fotoğrafa takıldım kaldım ,

Merak işte ! şeytan dürttü derler ya ,sormakla sormamak arasında gidip gelirken , karşılaşabileceğim olası bir tepkiyi de peşinen kabullenerek karartttım gözümü daldım dükkandan içeri ,

70-80 yaş aralığında tahmin ettiğim bir amca gazetesini okuyor , görmüş geçirmiş bir ihtiyar gibi geldi bana , rahatladım biraz, yanılmamışım buyur etti , amca dedim , eğer mümkünse bir şey öğrenmek istiyorum , vitrinde bir fotoğraf gördüm , kimdir fotograftaki bahriyeli ? tanıdık mı ? Bir yakınınız mı ? Varmı bir hatırası ?

Gazetesini katladı , kenara koydu , hafifçe tebessüm ederek şaşkın bir edayla başını kaldırdı , kalın çerçeveli gözlüklerinin üzerinden bakarken gözlerinin nemlendiğini hissetmedim desem yalan olur , pişman oldum sorduğuma ama yapacak bir şey yok , çıktı ağızdan , sormus bulundum bir kere ,

Niye merak ettin ? dedi , merak işte amca dedim ,anlam veremediğim bir güç çekti beni , istemiyorsan seni üzecekse anlatma dedim , otur dedi , bir tabure uzattı , vaktin varsa anlatayım ,anlatayım da hayretler içinde bıraktın beni be evlat , bu fotoğraf neredeyse benimle yaşıt ve bugüne kadar da senden başka hiç kimse merak edip sormadı hikayesini ,

Diyafon'dan çay ocağına seslendi " Oğlum bize iki çay gönder " benimki mümkünse ıhlamur olsun amca dedim , derin bir iç çekişten sonra başladı anlatmaya biraz da titrek ses tonuyla ,

" Atalarımız Kafkasya'dan göç etmişler buralara , Tatarköy’e yerleşmişiz şimdiki ismi İhsaniye'dir , aslen Çerkes'iz , ben o zamanlar küçüğüm , Gölcük'teki tek fotografçı dükkanı bizimdi o tarihte , okul ziliyle beraber öğleden sonraları babama yardım ediyorum , getir götür işleri iste , dün gibi gözümün önünde , bir gün sırmaları pırıl pırıl apoletleriyle üzerinde Denizci Üniformali bir bahriye subayı geldi dükkana fotoğraf çektirmek istediğini söyledi , heyecan içindeydi , acelesi vardı , Babam Ne bu telaş kumandan nereye yetişeceksin ? diye sorduğunda , bir kaç saat içinde tatbikat icin palamar çözeceğiz , yeni mezunum bu da ilk görevim acelem ondandır dedi , bir kaç poz fotoğrafını çektik ,ödemesini yaptı ,üç gün sonra dönüyorum , döndükten sonra alırım dedi ve çıktı gitti , bir daha hiç gelmedi O bahriyeli her gün sorar dururdu babam geldi mi ? diye ama ne gelen vardı ne giden , biz fotografı büyütüp vitrine koyduk , belki unutmuştur dükkanın önünden geçerse hatırlar diye düşündük , hep vitrindeydi , hiç kaldırmadık , epeyce bir zaman geçti , günlerden bir gün dükkan kapısının önünde biri içeri eğilerek ,fotoğraftaki subay aileden mi ? diye sordu , değil diye yanıtladı babam , bir süre önce çektirdi üç gün sonra gelip alacaktı hayli zaman oldu almadı , tanıdıksa siz verirmisiniz ? diyecek oldu , hiç gelmeyecek , cevabını alınca kısa bir şaşkınlık yaşadık babamla , göz göze geldik , akabinde aydınlığa kavuştu alınmayan fotografin sırrı , işte o zaman öğrendik ki bu genç deniz subayı , TCG DUMLUPINAR DENİZALTI'sinda şehit olan stajyer subay Güverte Teğmen BÜLENT ORKUNT 'muş , soran da sınıf arkadaşı imiş , bizim için değeri daha da arttı daha bir anlam kazandı sahibini bulmayan o fotoğraf , işte o gün bu gündür bu dükkanın esas sahibi bu solgun fotograftır , bizim bir parçamızdır , dükkanın koruyucu azizi gibidir , herşey değişir , o fotoğraf daima aynı yerinde durur , çok gelip gittiler fotoğraf için doğrusunu istersen , donanmaya vermek gelmedi içimizden , bir baskısını sınıf arkadaşı eliyle ailesine ulaştırdık , daha ne kadar yaşarım bu işi yaparim bilmiyorum lakin nefes aldığım sürece bu fotoğraf benim diğer yarımdır , bende derin iz birakan çocukluğumun trajedisidir diyerek tamamladı anlatmasını ,

Soğumaya yüz tutmus çayından bir yudum aldı , ayağa kalktı döndü arkasını , sol eliyle gözlüğünü kaldırdı alnına dayadı , sağ elinin tersiyle yanaklarından süzülen iki damla gözyaşını silerek sözde saklamaya çalıştı hüznünü benden ama nafile ben çoktan funda etmiştim sol yanimdaki iskele demirini ,

Oysa 01 Nisan 1953 günü saatler 16h00'yi gösterdiğinde , Gölcük Ana Deniz Üs Komutanligi'ndan Komodor Forsunu çekip avara olurken içlerinden sadece beşinin geri dönebileceğini akıllarına bile getirmemişlerdi ,

" VATAN SAĞOLSUN " diyerek metanetle kocaman yürekleriyle veda ettiler , dillerinde Ege'nin o güzel türküsüyle " Ah bir ataş ver cigaramı yakayım "

Ebedi seyirlerinizde pruvanız neta , rotanızda selametler olsun , cennet rüzgarlari kolayınıza gelsin ,

VATAN SİZLERE MİNNETTARDIR !

Çanakkale geçilmez dedi yiğit yürekler.Başta Mustafa Kemal ATATÜRK ve bütün Şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz..Ru...
18/03/2024

Çanakkale geçilmez dedi yiğit yürekler.
Başta Mustafa Kemal ATATÜRK ve bütün Şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz..
Ruhları şad olsun...🇹🇷🙏

31/12/2023
30/12/2023

Ekşidi hatta koktu...

Address

Kartal
<<NOT-APPLICABLE>>

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when SONSÖZ GAZETESİ posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to SONSÖZ GAZETESİ:

Share

Category