03/05/2024
DİSK ve KESK Yönetici Eliti ve Arzu Çerkezoğlu’na
2 Nisan 2024 Tarihinden beri işçi sınıfına karşı bir mizansen oynanıyor. Taksim Meydanı’nın iktidar tarafından işçi sınıfına kapatıldığı 2012 yılından beri hemen her sene sendika, oda ve demokratik kitle örgütleri Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs mitingi için başvuruda bulunur. Bu başvuru sonrası çeşitli mercilerle görüşmeler yapılır ve en sonunda iktidarın gösterdiği alternatif meydanlardan birisine razı olunurdu. Bu sene 1 Mayıs öncesi 12.10.2023 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ile Taksim Meydanı’nın işçilere kapatılmasının anayasaya aykırı olduğu kabul edildi. Bu mahkeme kararı DİSK başta olmak üzere KESK, TTB, TDB ve TMMOB’dan oluşan 1 Mayıs Tertip Komitesini Taksim konusundaki tutumunu daha ileriye taşımaya zorladı. En azından dışarıdan görünen manzara böyle idi. DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu 2 Nisan 2024 Tarihli basın açıklaması ile bu sene Taksim için kararlı olduklarını duyurdu. CHP Yönetimindeki değişim ve 31 Mart Yerel Seçim sonuçlarının itkisiyle Özgür Özel’in Taksim için sendikalarla birlikte olduklarını açıklaması sonrası işçilerde tertip komitesinin iradesinin gerçek, niyetlerin halis olduğuna dair bir duygu oluştu. Bu duyguyla pek çok siyasal yapı Saraçhane’den yürümeyi planlayan DİSK ve TMMOB’un toplanma noktasına yada KESK, TTB ve TDB’nin kortejinin toplanacağı Beşiktaş’a çağrı yaptı. Ne var ki 1 Mayıs’tan bir gün önce, akşam saatlerinde yapılan değişiklikle tüm kortejlerin Saraçhane’de toplanması kararı alındı. 1 Mayıs sabahı tüm İstanbul’da fiili OHAL yaşanırken, neredeyse ulaşım felce uğratılıp, birçok yol trafiğe kapatılmışken, Saraçhane’ye 15 dakika yürüme mesafesindeki Yenikapı her tür ulaşıma (deniz, metro, Marmaray vb) açık bırakıldı. Ulaşım bu güzergahtan kolayca sağlandı.1 Mayıs sabahı tüm İstanbul’da yoğun bir baskı uygulanırken Saraçhane Meydanı’na Edirnekapı ve Yenikapı güzergahlarından polisin arama noktalarından geçilerek kolayca girilebiliyordu. İki güzergâh boyunca da gruplar kortejlerini oluşturup, bayrakları, flamaları, pankartları, ses düzenleri ve sloganlarıyla rahatça yürüyebiliyor, polislerin hiçbir müdahalesiyle karşılaşmıyorlardı. Arama noktaları ve rutin önlemlerle Saraçhane normal bir miting alanı olarak hazırlanmıştı. Miting burada yapılacak ve dağılacak izlenimi tam olarak tabloya hakimdi. Alanda DİSK ve CHP’nin ses sistemleriyle donatılı birer otobüsü yer alıyor; alan içi düzenleme tertip komitesinin insiyatifinde yürüyordu. Saat 10.20 gibi alana Özgür Özel ve CHP yetkilileri geldi. Önce Taksim’e yürüyeceklerini açıkladılar. Sonra yürüyüşe izin verilmeyeceği gerekçesiyle alandan ayrıldılar. Özgür Özel ve CHP yöneticilerinin alandan ayrılmasından sonra yürüyüşe geçen kortej polis barikatına yöneldi. DİSK başkanının polisle kısa bir pazarlık konuşması ve ardından gelen kontrollu polis müdehalesinden sonra DİSK ve KESK alana geri dönerek yürüyüşten çekildiklerini açıkladılar. Böylece geride kalan kitleyi tüm saldırılara açık hale getirdiler. DİSK başkanı Arzu Çerkezoğlu 1 Mayıs akşamı katıldığı bir televizyon programında geri çekilişlerini pusette bebeği olan üç dört katılımcının varlığı ve hakların bir kerede değil uzun sürede mücadele ile alınabileceği gerekçesiyle açıkladı.
Şimdi soruyoruz:
KESK, TTB ve TDB’nin kortejinin Beşiktaş’tan Saraçhane’ye çekilmesinin gerekçesi nedir?
Tüm İstanbul’da OHAL uygulamaları geçerli iken Saraçhane’nin miting alanı statüsüne alınmasının nedeni nedir?
Bu süreç içerisinde CHP ile hangi uzlaşı zemininde yer aldınız? Aldığınız kararlarda CHP’nin politik çıkarlarının etkisi ne kadardır? Bu çıkarlar işçi sınıfının çıkarlarıyla hangi ölçüde bağlaşıktır? CHP hangi sınıfın çıkarlarını savunur?
Saraçhane’den öteye gitmemek için devletle hangi pazarlıkları yürüttünüz?
İşçi sınıfının yönetici kadrolarının sınıftan gizli diplomasi yürütmesinin ardında işçileri koyun kendilerini çoban gören burjuva siyaset anlayışından daha öte bir tutum olabilir mi?
Barikatın açılmaması üzerine yürüyüşten vaz geçmek yerine geliştirilebilecek başka bir eylem biçimi yok muydu?
Sizin için aslında miting meydanı Taksim değil de Saraçhane miydi?
Çağrıcısı olduğunuz eyleminizi terk ederek irade ve inançlarını koruyan kitleleri devletin açık zoruyla baş başa bırakmak DİSK mücadele tarihinin hangi değeriyle örtüşüyor?
Bir kaç tane de işçi sınıfı mücadelesine bakışınıza dair sorumuz var. İşçi sınıfının sadece Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs mitingi talebini değil tüm taleplerini anayasal meşruiyet zemininde tanımlıyorsunuz. 2 Nisan tarihli basın açıklamanızda aynen şöyle söylüyorsunuz: “Bizlerin 1 Mayıs’ta Taksim’de olmasını engellemek hukuk tanımazlık olur, Anayasal düzene karşı bir suç olur.
Anayasa’nın tanınmadığı yerde ekmek olmaz, adalet olmaz, hürriyet olmaz. Anayasa’nın tanınmadığı yerde Cumhuriyet olmaz, demokrasi olmaz, çocuklarımızın geleceği olmaz.
Anayasa Mahkemesi kararlarına, Anayasaya ve Anayasal düzene sahip çıkmak, dün olduğu gibi bugün de, öncelikle işçi sınıfının görevidir.”
İşçi sınıfının Taksim Meydanı’nda miting hakkının kaynağında tarihsel olarak verdiği mücadele mi, yoksa anayasa tarafından tanımlanan haklar mı yer alır?
AKP iktidarı tarafından nasıl tayin edildiği belli olan Anayasa Mahkemesi üyeleri farklı bir karar vermiş olsaydı işçi sınıfının Taksim Meydanı’nda miting talebi haksız bir talep mi olacaktı?
Sizin anayasa dediğiniz bugün işçi sınıfını ekmeksiz bırakan, işçi cinayetlerinde ölüme gönderen, ucu sonu olmayan çalışma sürelerinde güneşten mahrum bırakan burjuva düzenin anayasası değil midir? Bu anayasa için en kutsal, en aşılmaz hak özel mülkiyet hakkı değil midir? Özel mülkiyet hakkı işçi sınıfını üretim araçlarından yoksun, patron karşısında çaresiz bırakan en temel burjuva hak değil midir?
İşçi sınıfı birgün burjuvazinin artıklarını değil ürettiği tüm dünyayı talep ettiğinde siz de burjuva devletle birlikte işçileri hain, terörist bozguncu mu ilan edeceksiniz?
Burjuvazinin kendi yasalarını ilk ihlal eden olmasını ayıplıyor olmamız burjuvazinin hukukunun savunucusu olduğumuz anlamına mı geliyor?
Burjuva hukuk sevdanızda CHP ile duygu ve düşünce bağınızın rolü nedir?
Ve son olarak sormak istiyoruz: Sokak kavgasında bile insanlar birlikte dövüştüklerini bırakıp kaçmazlar. Kavgadan kaçanlarla bir daha kimse kavgaya girmez.
Siz sınıf savaşını sadece hoş bir retorik, bir metafor mu sanıyorsunuz?
Çağrınızı ciddiye alıp gelen işçileri terkedip gitmekten hiç utanmıyor musunuz?
Sizin terkettiğiniz mücadeleyi yürütenleri vandal, terörist, marjinal ilan ettiklerinde yüzünüz kızarıyor mu?
Bugün terk ettiğiniz işçilerin yarın sizin önünde yürüyeceğiniz herhangi bir mücadeleye gireceklerine gerçekten inanıyor musunuz?
“Bundan sonra attıkları her adımda bu iradeyi görecekler, bu iradeyi tanıyacaklar” diyorsunuz. Hangi iradeden bahsediyorsunuz?
İşçi sınıfının mücadelesini yönetecek basiret ve liyakatiniz olmadığını bir kez daha gösterdiğinize göre istifa edecek misiniz?
Devranın hep böyle döneceğini; işçilerin bir gün mücadeleyi terk edenlerden hesap sormayacağını mı sanıyorsunuz?
İşçilerin burjuvazinin barikatlarından önce sizin ördüğünüz barikatları yıkacağı günleri ne kadar uzak sanıyorsunuz?
SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ
TOPLUM BİLİMLERİ DERNEĞİ