22/09/2021
Rüzgâr çanı, şiir çanı, aşk çanı, HülyA çanı.
Hülya Özel Aydoğdu
Biraz kültür biraz sanat biraz aşk biraz meşk dergisi Deniz gibi aşk gibi ey sevgili gözlerin Doğdu, büyüdü. Daha ne kadar yaşar bilmiyorum elbette.
Kendinde, kendi kendine, kendini soluyan bir dergi denizsuyukâsesi. Kendinde, kendi kendine kendini oluşturan, örgütleyen canlı bir organizma. Öylesine, başıboş ve hülyalı. Gelecek başımıza geldikten sonra bilebileceğimiz bir şey. Başlangıçta da buralara kadar geleceğini bilmiyordu zaten. Birisi bana bir şiir okuduğunda ben de ona bir şiir okuyordum. Şiiri şiir katına yükselten bir akış vardı, bir
dolaşım, bir değiş tokuş. İşte bu akışı üstlendi denizsuyukâsesi. Başta dostlar, arkadaşlar arasında bir mimikti, bir jest, bir selamlaşma, bir gülümseme. Tabii, akışı elinde tutanların sınırlı oluşunu ve bu yüzden de akışı denetlediklerini, manipüle ettiklerini biliyordu. Bu yüzden herkesin içinden geçmesi gereken kodlardan uzakta kendinde, kendi kendine, kendini solumayı seçti. Şöyle: “… bir yerden/ belirli merkezlerden - çok yere/ her yere olan anlam, değer ve kurallar üretimi/ dağıtımı/ dolaşımı” ister istemez tekelcidir. Bu doğrultuda ortam irili ufaklı merkezlerin varlığıyla denetlenerek yönlendirilir. Burada artık meşruluk sınırı aşılmış ve belli merkezlerden yönetilen son derece baskıcı ve hiyerarşik bir “anlam, değer ve kural” üretim/ dağıtım/ dolaşım şebekelerinin aleni zulmü başlamıştır. İşte, denizsuyukâsesi, buralara bulaşmadan kendi gövdesinden geçerek akıp gitsin istedi şiir. Bu yüzden de kimi zaman açılan bir kapıyla imledi bu geçirgenliği. Özetle, sanırım, bir geçiş kapısı oldu, bir eşik.
Rüzgâr çanı, şiir çanı, aşk çanı, HülyA çanı.
Hülya Özel Aydoğdu
denizsuyukasesi's cover photo
The land of Çilliplopom
Doğuşup doğuşup ölüşüyor ölüşüp ölüşüp doğuşuyoruz. Asıla gelirsek durmayarak duruyor, burada kalmayarak burada kalıyoruz.
-Bana şartsız, biçimsiz ve sonsuz bakışını gördüm ve aklımı (bu dünyadan) kaçırdım,
köpek dostum Asmin için-
AYKIRI AKADEMİ - Uluer Aydoğdu
Bir zamanlar yıldızın birinde tılsımlı bir kuarktın
... “ağı ıstakoza, orkideyi çuha çiçeğine ve bu dördünü” sana, seni de dünyaya, oradan da kâinata bağlayan kalıp hangi kalıptır?
Uluer Aydoğdu
Bir bilinç gezintisi yapacağız burada. Tekilliğe(?), uzay-zaman eşsizliğine doğru... Ancak tekillik ya da uzay-zaman eşsizliği, ‘ilk neden’i ya da ‘her şeye kadir bir yoğunluk matrisi’ni önüne arkana, sağına soluna, içine dışına koyacağından ve boyunu aştığı için yüzmek zorunda kalacağından aşkınlık ya da aşkınsallık demek. Bu yüzden tekillik ya da uzay-zaman eşsizliğinin görece olduğunu, tekillikten çokluğa, daha doğrusu yokluktan varlığa, varlıktan yokluğa an ve an yeniden, yeniden yapılanan kendi kendine, kendini yapılandırma olduğunu düşünüyorsun kâinatın. Kendi kendine bir özyapım ve özyıkım dinamiği… Yok etme ile yaratmayı birleştirme denemesidir bu yazı aynı zamanda da.
Uluer Aydoğdu
Burası sıçrama diyarı aşkın sapağına, uğur böceğinin yanına, huzur ağacının gölgesine...
kırılan dalın sesi, direnişin sesi değildir de nedir kuzum
“hadi oradan be zalimler, yol bende kıvrıla kıvrıla dağlara çıkar, Che’ye, Bedrettin’e... https://t.co/SxDCKQnksc”
umbah, umbah, ne kadar isabetli şey şu kuşlar, başka bir şey olmasa da olur. Bu dizeleri tekrarlarsan, başka bir gökyüzüne, kuş gibi kanat çırpıyor, kuş gibi şakıyor, kuş gibi yerinde duramıyor, yani kuş gibi davranıyorsa hayattır o, dersen Nazım Hikmet’e çıkarsın, muazzam bir açıklığa alamet fırtınalara, devrim gürültüsüne ve şimşeklere...
http://aykiriakademi.com/haber/haber-goster/604--dogup-batmasaydim-nereden-bilecektim-var-oldugumu-.html #
“...umbah, umbah, ne kadar isabetli şey şu kuşlar, başka bir şey olmasa da olur. Bu dizeleri tekrarlarsan, başka bir gökyüzüne çıkarsın...”
Uluer AYDOĞDU
İcabında kuş, icabında tırtıl, icabında şiir gibi davranabilen ansiklopedidir. Dünya hakkında dünya, kuşlar hakkında kuş, “var olan her şey yok olmayı hak eder” diyen o her şeyi yadsıyan ruh hakkında bir ruh… İyi gider yanında Gustav Mahler’in İkinci Senfonisi.[1]
-Bu bir şiir mi?
-Hayır efendim, bir düşün çözümü.
-Düş bozumu öyleyse?
-Hayır, hayır “bir düşün çözümü devrimdir” efendim.
(...)
Bir damla suyun okyanus gibi davrandığını görmüyor kimse, ne aleni çılgınlık öyle, ah ceplerinde solucan delikleri taşır kuşlar, bir de bakmışsın pırrr, zarlar yuvarlanıyor, zarlar gelmedi daha, armağan sayalım bunu hiç yoktan, bir ıslık tutturup gidelim, bir masal tutturup, bir gelecek tutturup gidelim. Kalbimde zorbalığa karşı nüktedan Sidikli Kontes oturur, durmayarak durma ilmi tahsil etmekle meşgul birisiyim ben, onlardan sorun beni, arasız devrim diyor kuşlar.
İcabında kuş, icabında tırtıl, icabında şiir gibi davranabilen ansiklopedidir. Dünya hakkında dünya, kuşlar hakkında kuş, “var olan her şey yok olmayı hak eder” diyen o her şeyi yadsıyan ruh hakkında bir ruh…
Buradayım, çünkü ağırdan alıp zamana yaýıyorum kendimi. Buradasın, çünkü ağırdan alıp zamana yayıyorum seni.
Nikos A. Salingaros ’un Fraktal Kentin Bağlantısını Kurmak (doxa, sayı 10, Haziran 2011) adlı muhteşem yazısından menevişlenerek yazımın başlığı kendiliğinden ‘Fraktal Dünyanın Bağlantısını Kurmak’ oldu.
Sevgili Refikam Hülya, 12 Ocak Dünya Hülya Gününü kutluyorum. Böyle iyiyim, böyle çok iyiyim, lemurların arasında.
Uluer Aydoğdu
Geçer gider, geçer giderim hayatın içinden rüzgâr gibi, hoşça kalın.
Uluer Aydoğdu
(eliz edebiyat, ocak 2010, sayı 13)
Timeline Photos
http://denizsuyukasesi.blogcu.com/gel-opem-seni-yeni-bir-dilsen/20243488
Çizgisel hat, mevziden çıkıp ‘satıh’a, seni direnirken sevmek aşkların en güzeli Türkiye, giriş yazısıdır bu yazı: Geçti ‘hattı müdafaa’ devri, sürdüm kalbimi ve aklımı bütün satıh vatana, bütün satıh Cumhuriyet’e, bütün satıh insana! Öyle.
Osman Çutsay, “Öfke - Türk Çürümesinde Sanatın Rolü” adlı son kitabında “Sanatı çok önemseyenler, ülkemizin, emekçilerimizin ve dilimizin emperyalizme satılmasına en iştahlı bir biçimde teslim ve teşne olanlardı” diye bir kayıt koyup “Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Oya Baydar, Adalet Ağaoğlu, Nedim Gürsel, küçük İskender, Elif Şafak…” gibi isimleri sıralar ve “Bu isimlerin birer direniş abidesi olduğunu ileri sürecek olan var mı?” diye sorar. Cevap kesindir: “Herhalde yoktur”. Yalçın Küçük de, kitabında “Cumhuriyet’i çökertme savaşının; edebiyat, düşün ve yayın cephesinde başladığını” sık sık vurgular.
Türkiye, doğrudur, “yeni” Türkiye’dir, ancak burada “yeni” sözcüğü sizi yanıltmamalı. Türkiye, ilerlemeci, ileri bir çerçeveye girmemiş, aksine eskisinden daha köhne ve geri bir yapıya sokulmuştur.
Kuş gibi kanat çırpıyor kuş gibi cıvıldıyorsa, yani kuş gibi davranıyorsa hayattır o, hayat.
Uluer Aydoğdu
Yaşlı Büyücünün Memeleri, 1994. Hayal/Et Hiç Bitmeyecek Çünkü, 2005. Yeryüzü Yeniği, 2013. O my tribe don’t be cross with the paths!
Seken bir kurşunum babamın sıktığı
ne yapayım buradayım.
Uluer Aydoğdu
Samuel Beckett’ın, 1980 yılında yazdığı ve ertesi yıl televizyon için çektiği ve olay mahallinin bir kare olduğu Quad (Hangi Noktaya ya da Nereye Kadar) [https://www.youtube.com/watch?v=hhIsLXGW99M] adlı dört oyuncu, ışık ve vurmalı çalgı için oyun’un gerçekleştiği, köşeleri kâğıt üzerinde A, B, C, D ve kareyi çaprazlama kesen tam ortadaki noktanın E diye işaretlendiği o sınırlı alanla ve bu alana sırayla, her biri farklı renkte bir kostüm ve farklı bir ritimle girip çıkarak verili bu alanı arşınlayan oyuncularla karşılaştığımda, hayatın ya da dünyanın, dolayısıyla da kâinatın, yani bu verili alanın neler verdiğiyle birlikte neleri vermediği, veremeyeceği üzerine metafiziğin aşkın sularında yüzmeye çalışmaktan kaçarak ya da başa sona, oraya buraya herhangi bir tekilliği yerleştirmeden, yalnızca kısıtlı bir alan üzerinde belirip kaybolan şeylerin esas olarak oluşturdukları örüntülere odaklanarak ve kısıtlı bu alan içindeki şeylere, bu şeylerin yapılanmalarına özgül bir anlam ya da değer vermeden düşünmeye çalıştım. Bu hala sürüyor.
Seken bir kurşunum babamın sıktığı ne yapayım buradayım. Uluer Aydoğdu
Saçak altları bize ters abi
Yağmurda saçak altlarına toplanmayanlara bu şarkı
Kû soyundan olanlara
şiiri çok ağrıyan benden.
Yağmurda saçak altları kalabalıklaşmıssa
çoktan çekip gitmiştir aşk
doğrudur, saçak altlarının insanı yaşamdan koruduğu.
Gidelim, aha işte çağırıp duruyor beni
buram buram aşk kokuyor, yamaçlara
doğru abi kerkenezin biri.
Neyin peşindeyim, hayal et
dişbudakların orada hayra alamet bir sazlık var, onun
kim bilir belki de güzel abi bir ölümün.
Ah, nasıl da ürperti deposuyum bu sabah
yağmurda şarkı söylüyorum
yağmurda şarkı söylüyor ve dans ediyorum
abi, saçak altları bize ters.
ALT, Mayıs 2015.
İnsanı “dünyadan ayıran bu büyük camdan yapılmış pencerenin yok olduğunu görmek” istiyorum ben. “Tekrar balık olabilmek”
Ben doğuma atıldım ölümüne
ölüme atıldım doğumuna
ben yazı toprağına
ben ten bahçesine atıldım
aşkın dar boğazından geçtim
suyun rahle-i tedrisatından
bir ısıl hayvan idim
sevişiyordu dalgalarla gemiler
onların içinden
onların ahlakından geçtim
kendi üzerine çökmüş yıldızlar
patlayıp kırmızı cücelere dönüşmüş duygular gördüm
toprakla diyalektiğe girişmiş çiftçiler
ışıkla ahbap çavuş olmuş gönüller
köprü yoktu ama bir köprüden geçiyordu Modigliani
orada, süper Zerdüşt'ü gördüm ben
çiçeklerin havarisini
Güneş'in efradından
ötüşünü karatavuğun
ben feleğin çemberini
çemberin feleğini gördüm.
-Yıldırımdan korkmayan çocukların pekiyi yürüyüşü doğanı
http://aykiriakademi.com/haber/haber-goster/271-raks-eden-kaos.html
Aşkı, ilerleme motoru olarak tarif ediyorum
anlıyor musun sevgilim müthiş bir aşk filmi aslında direniş
sürecek!
Uluer Aydoğdu
Nietzsche, çevremizde gördüğümüz her şeyin yapımında çalışan atom altı parçacıkları aşağı, yukarı ve tılsımlı kuarklar ve despotluk planlarına nanik yapan Çapulcular’la birlikte aynı kompartımandaydım, amma şamataydı ha!
Nietzsche, çevremizde gördüğümüz her şeyin yapımında çalışan atom altı parçacıkları aşağı, yukarı ve tılsımlı kuarklar ve despotluk planlarına nanik yapan Çapulcular’la birlikte aynı kompartımandaydım, amma şamataydı ha! Uluer Aydoğdu
http://denizsuyukasesi.blogcu.com/hic-yoktan-bir-siir/13796304
Hiç yoktan bir şiir -Her zaman olduğu ve her zaman olaca
"fünyesini çekecek orijinal sevgili
-ses yapmayın sakın-"
ölümün yarısından biraz fazla yorgun sıkıca sarılmak arzusuyla ona
Ot hızlıdır
-Ters dönmüş zirvedir çukur-
Denizimi kalbimden çıkardım
oldum bir dehliz gıdım gıdım
imgeveleyip durun siz
bataktan çıkardım kalbimi
ben kaç tım.
Uzayımı yanımda taşırım
ben giderim o gider
cevahirimde bir solucan deliği
aramam bulurum seni
ben kaç tım.
Uçlarım çıplak, uçlarım kaçak, uçlarım deli
bir ot oluştum, yorum yok
ellerinizden öptüm, yorum yok
iyi günler ruhi bey, nasılsınız
ben kaç tım.
Bir kertenkele gibi tım tım
ovaladım sihirli lambasını Uluer'in
cini oldum, ini
verdim ülkeme
ölümüm cebimde
ölümüm bedava
hediyem.
N'aber yavrum
ben
kaç
tım.
Uluer Aydoğdu
Yeryüzü Yeniği, Zımba Kitap, Bursa, 2013.
Ot hızlıdır 1
"Astor Piazzola Arjantinli bir besteci. Dünya çapında ünlenmiş eserleri var, ama bir tanesi var ki gerçekten dinlemekten ve izlemekten bıkmayacağınız bir eser: Libertango."
Mümtaz İdil yazdı
2014 TANE 1
Uluer Aydoğdu
İnsanı “dünyadan ayıran bu büyük camdan yapılmış pencerenin yok olduğunu görmek” istiyorum ben. “Tekrar balık olabilmek”
Tek, biricik ve eşsiz olan yoktur. Olsa, hiçbir şey olmazdı! Uluer Aydoğdu
“Adnan’ın ilk şiirini yayımladığı 70’li yılların ortalarında, öldürülmekten çok, arkadaşlarımızın öldürülmesinden korkardık. Arkadaşlarımız öldürülüyordu biz yaşarken. Ölüm ancak bir başkasının üzerinden tarif edilebilen bir yokluk duygusuydu” diyor 12 Aralık’ta çıkan yazısında Akif Kurtuluş…
Adnan’ı Cebeci Asri Mezarlığı’na yüreklerinden kopan bir parça gibi bıraktı şair kardeşleri. Sonra yine birbirlerine sığındılar. Adnan, Behçet Ağabey’den sonrasını da aynı böyle anlatırdı."
Hakan Savlı
Adnan’ı Cebeci Asri Mezarlığı’na yüreklerinden kopan bir parça gibi bıraktı şair kardeşleri. Sonra yine birbirlerine sığındılar...
"‘Haziran İsyanı’ ve ‘Suriye Duvarı’na tosladıktan sonra işler değişti! Daha doğrusu, maske düştü. ‘Verdikçe veren’ ABD ve Batı ‘aldıkça alma’ hesabı yapmaya; ‘birlikte şeytan taşlayanlar’, şeytan diye birbirlerini taşlamaya başladı. Çaldıkça çaldıkları ortalığa saçıldı! ‘Ayakkabı kutusu’ açıldı! Kara para, evlerdeki milyon dolarlar, rüşvet, yolsuzluklar apaçık ortada ama açıklama formülünü yine ‘kutsal bilinmeyen’de buldular: Ayakkabı kutusundan çıkan milyonlarca doları ‘imam hatip yaptırmak için biriktirdiklerini’ söylediler. Savcılık sorgusuna gitmediği için ‘yakalama kararı olan Bilal’, günler sonra babasının makam aracında görüntülendi; adliyeye giderken değil, mezarlığa ve Çamlıca Tepesi’ndeki cami inşaatına giderken! Düşünün ki, o da yasal değil! Başbakan’ın ‘sorgu kaçağı’ oğluyla ziyaret ettiği cami inşaatı; Çamlıca Tepesi’nin ‘sit alanı’ ve ‘İstanbul silueti’nin parçası olması nedeniyle ‘imara kapalı’ bir bölgedir. Oradaki cami inşaatı SİT Kurulu ve TMMOB’nin “Yasa dışıdır” diye itiraz edip konunun yargıya taşınmış olmasına rağmen, “Çamlıca Tepesi’nde cami, AVM ve rezidans projesine imar izni” Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca verilmiştir. Yani, ‘sorgu kaçağı’ oğluyla Başbakan’ın ziyaret ettiği mekândaki ‘kutsal yapı’ inşaatı da bir biçimde kaçaktır! Hakkında yargı kararı sonuçlanmamış bir ‘inşaata’ Başbakanca yapılan sansasyonel ziyaretin, ‘yargıyı etkileme’ anlamı ise, işin diğer yönüdür!"
‘2012 Ekimi’nde ‘hac farizası’nı (2. kez) yerine getirdiği günlerde ‘şeytan taşlama’ sonrasında, Hacı Arınç “Şeytanımızı taşladık” dedikten sonra eklemişti: “Çok rahattı önümüz; birbirimizin kafasına denk getirmedik,...
Izmir
Be the first to know and let us send you an email when denizsuyukasesi posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.
Kendi kendine, kendini soluyan bir dergi denizsuyukâsesi. Kendi kendine kendini oluşturan, örgütleyen canlı bir organizma. Öylesine, başıboş ve hülyalı. Doğdu, büyüdü. Daha ne kadar yaşar bilmiyorum elbette. Gelecek başımıza geldikten sonra bilebileceğimiz bir şey. Başlangıçta da buralara kadar geleceğini bilmiyordu zaten. Birisi bana bir şiir okuduğunda ben de ona bir şiir okuyordum. Şiiri şiir katına yükselten bir akış vardı, bir dolaşım, bir değiş tokuş. İşte bu akışı üstlendi denizsuyukâsesi. Başta dostlar, arkadaşlar arasında bir mimikti, bir jest, bir selamlaşma, bir gülümseme. Tabii, akışı elinde tutanların sınırlı oluşunu ve bu yüzden de akışı denetlediklerini, manipüle ettiklerini biliyordu. Bu yüzden herkesin içinden geçmesi gereken kodlardan uzakta kendi kendine, kendini solumayı seçti. Şöyle: “… bir yerden/ belirli merkezlerden - çok yere/ her yere olan anlam, değer ve kurallar üretimi/ dağıtımı/ dolaşımı” ister istemez tekelcidir. Bu doğrultuda ortam irili ufaklı merkezlerin varlığıyla denetlenerek yönlendirilir. Burada artık meşruluk sınırı aşılmış ve belli merkezlerden yönetilen son derece baskıcı ve hiyerarşik bir “anlam, değer ve kural” üretim/ dağıtım/ dolaşım şebekelerinin aleni zulmü başlamıştır. İşte, denizsuyukâsesi, buralara bulaşmadan kendi gövdesinden geçerek akıp gitsin istedi şiir. Bu yüzden de kimi zaman açılan bir kapıyla imledi bu geçirgenliği. Özetle, sanırım, bir geçiş kapısı oldu, bir eşik.