31/10/2024
Hoşça Kal Abla- Algül Umutlu
Deniz’lerin idam edildiği, Mahir Çayan ve arkadaşlarının vurulduğu yıllarda beş yaşındaydım. İbrahim’in işkencede öldürüldüğünde altı yaşında. Ben büyüdükçe isimler değişse de ölümler çoğala çoğala ilerledi. Kimdi bunlar, ne istiyorlardı, niye öldürülmüşlerdi gencecik yaşlarında hiçbir fikrim yoktu.
Sonra 12 Eylül karabasanıyla tanıştım. Gözaltında kayıplar, işkence hanelerde, sokak ortasında, ev baskınlarında ölümler daha bir sıradanlaşmıştı. Çığlıklar ülkenin her bir yanını sararken ülkece cinnet hali yaşanıyordu. Yakalanların (!) izini bulmak aylar alıyordu. Şanslıysan bulduğunda “Ben iyiyim merak etmeyin” notuyla uzun bekleyişler başlıyordu.
“Oğlunuz intihar etti, kaçmaya çalışırken vuruldu, kendini beşinci kattan attı” gibi klasikleşmiş cümleleri duymamak için kulaklarını tıkıyordu aileler.
Emniyetteki işkence bitsin de mahkemeye çıkarılsın isteniyordu. Hüküm giyip hapishaneye gitmek bile bir kurtuluştu o koşullarda.
Anneler yüreklerine derin derin kanamalı çentikler atarak kazıdılar ölen evlatlarını. Onlarca, yüzlerce, binlerce genç; ya işkencelerde öldürüldü (idam edildi), ya hapishanelerde uzun yıllar eziyet edildi ya da yurt dışına sürgün edildi.
Biz gerilerden gelen sahipsiz kalmış bir kuşak olarak, o yıllara ait yaşanmışlıkları büyüklerden dinledik, kitaplardan, dergilerden okuduk. Aklımız yettiğince o günleri anlamlaştırmaya çalışıp durduk. Bunu ne kadar başardık bilmiyorum.
Sol gruplar içinde ismi öne çıkmış(Emniyet kayıtlarında işaretlenmiş) kişilere yakalandıktan sonra daha bir özenli(!) davranılıyordu ama işkence varsa dirençte vardı. Günlerce süren işkenceler sonrasında; işkenceciler tek kelime bilgi edinemeden pes ediyorlardı. İşkence hanelerde devrimciler kanlarıyla direnç tarihi yazıyorlardı.
İşte bunlardan bir de Hasan Hakkı Erdoğan’dı.
★ ★ ★
“Gule Sor(Kırmızı Gül)” şiirini ben Hasan Hakkı Erdoğan isminden önce duymuş ve ezberlemiştim. Bütün doğalıyla bir aşk şiiri gibi görünse de içinde; kavgayı, direnci, umudu, sevgiyi ve güzel günlere olan özlemi barındırıyordu.
“Dün gece yoldaydım /Arka koltukta kırk numarada/Dimdik uyuyamadım./Akıp giden arabanın seyrine uyan/Düşlerimi anlatmak istiyorum sana.../Geleceğin düşü ne kadar güzel / Ve ne kadar ince.”
Sonra bu şirin yazanı kim diye etrafa bakınırken göz göze geldik Hasan Hakkı Erdoğan’la. Okudukça kısa hayatını; kanamalı bir çeltik daha attım yüreğimin kabuk tutmuş eski yaralarımın üstüne.
“Toroslardan geçiyoruz / İnce Memedi düşünüyorum /Kel Abdi’yi, Memedin gün batmadan /Anafartaları aşan kanatlı atını / Hatçe’ye olan aşkını.../ Sonra /Sonra, sen geliyorsun aklıma /Seni düşünüyorum Gulasor!”
★ ★ ★
Hasan Hakkı Erdoğan hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı, çizildi. Şimdi en yakınındaki kişi arkadaşı-yoldaşı Algül Umutlu tarafından kaleme alınan “Hoşça Kal Abla” isimli kitap geçmiş günleri tekrar hatırlatıyor bizlere. El Yayınları’ndan çıkmış kitap. 256 sayfa.
Anlatımlar fotoğraflarla desteklenmiş. O dönemlerde yaşamış, olaylara tanıklık etmiş birçok kişiden destek alınmış. Kolektif bir çalışma gibi dursa da asıl yük Algün Umutlu’da. Kitapta anlatılan her ayrıntı gerçek yaşanmışlıklardan süzülüp alınmış. Anlatım dilinin kolay anlaşılır ve sade olmasına özen gösterilmiş.
Bazen bir marşı yüksek sesle yüzünüz dağlara dönük haykırır gibi bazen balkonunuzda kırmızı bir güle dokunur gibi okuyacaksınız. Bazen de dilinizdeki asma kilidi kırıp içinizde sakladığınız bütün kötü cümleleri saçacaksınız etrafa…
Kendi içinde zaman geçişleri, anlatım şekli, seçilen cümlelerin tekrara düşmesi bu kitabın bir edebi çalışmadan ziyade; dönemsel bir anlatımla tarihe unutulmamak üzere not düşmek olduğunu hatırlatmak isterim.
Son söz olarak, o geçmiş kötü günlerin bir daha yaşanmaması, genç ölümlerin adaları tarihin karanlık sayfalarına kanla yazılmaması ve daha özgür, daha yaşanası bir dünya temennisiyle bu kitabın okunmasını-okutulmasını isteyerek bitirelim.
“Sana diyeceğim şu ki
Sen olmasan da, olur
Ama
Olmanı istiyorum Gulasor”
Hüseyin Demir
★ ★ ★