Oğlak Yayınları

Oğlak Yayınları 1993 yılında kurulan Oğlak Yayınları edebiyat, yemek ve yemek kültürü, macera-polisiye, bilimsel araştırma türlerinde kitaplar yayımlamaktadır. Ya fizik vb.

www.oglakkitap.com - www.twitter.com/oglakkitap
http://www.facebook.com/MaceraperestCizgiler Oğlak Yayınları yirmi yaşında

Bir yayınevi niye kurulur?.. Asıl soru burada... 1992 sonunda yayıncılık alanına bakıyorsunuz ve iki kişi bunu kendinize soruyorsunuz... Bir yayınevi niye kurulur...

Onca çok sayıdaki yayınevi arasında, sizin istediğiniz tarzda bir yayınevi yoktur da ondan... Hiçbiri sizin i

çin mükemmel değildir... Kuruluş aşamasında örnek aldığınız, en beğendiğiniz, refik diye baktığınız yayınevleri bile sizi tatmin edemezdi...

Öyle bir yayınevi olmalı ki dilediğiniz ve önemli (buradaki önemli, sadece sizin için önemli değil, herkes ve ülke için de önemli ama nedense ticari bulunmadığı için başkalarının yayımlamadığı önemli) kitapları hiçbir ticari kaygı gütmeden yayımlasın (tabii aslında bu kitapların önemini herkes anlayacağı için, o kitaplar mali açıdan kendilerini de kurtarsın), öte yandan yayınevinin ticari açıdan da başarılı olması için (gene kaliteli ama ticari şansı yüksek) çoksatar olacak kitaplar da yayımlasın...

Şöyle sorular vardı kurucularının aklında: Nahid Sırrı Örik’i 1960’lardan bu yana Türkçesi sarsıcı hikâyeleri ve Sultan Hamid Düşerken ile neden kimse hatırlamıyor... Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul’u neden ortalıkta yok? Üstelik dizisi bile yapılmışken? Tarih kitapları sadece üniversite yayınları arasında mı kalmalı? Popüler tarih araştırmaları ve romanları yeniden gündeme getirilemez mi? bilimsel kitaplar? Dünya edebiyatının klasiklerine ne oldu? Hâlâ eski çevirileri kullanmak zorunda mıyız? Neden İlahi Komedya’nın çoook eskiden yapılmış düzyazı çevirisine mahkûm olalım? Hatta İtalyancanın kurucu başyapıtı Decameron yeni ve mükemmel bir çeviri hak etmiyor mu? (Rekin Teksoy’u hatırladıkça bu büyük çevirmeni biraz daha içimiz sızlayarak, erken kaybettiğimiz için yanmıyor muyuz?)

Neden iyi yayınevleri, iyi polisiyeleri kaliteli çevirmenler aracılığıyla eski tahtına oturtmuyor? Bu alanda polisiye edebiyat dünyasında yenileri kim getirecek Türkçemize... Hâlâ Mike Hammer’lere mahkûm muyuz? Neden yemek kitapları, sadece reçete veren kitaplar halinde de, neden yemek kültürü kitapları haline gelmiyor? Bu alandaki bilgi ve görgüleri büyük ustalardan yemek kitapları neden istenmiyor? Yemek alanının yaratıcısı Fransa’da yemek ansiklopedileri var da, bizde niye yok? Mükemmel “güzel” kitaplar renkli ve nefis ciltler olarak basılıyor batıda da, neden aynı baskı nefasette, başarılı çevirilerle aynı kalitede kitaplar üretemiyoruz ülkemizde de? “Güzel Kitaplar” hep Batı ülkelerinin tekelinde mi olmalı?

İyi polisiye iyi edebiyattır derler, iyi çizgi romanın daha da iyi edebiyat olduğunu biz niye söylemeyelim? Yayıncıların çoğu ilk kitaplara uzak dururlar, ticari şansı olmadığı için... Öyleyse, kaliteli ve önü açık, Ataç’ın deyişiyle, “zarımızı atacağımız” ilk yapıtlarını yayımlayacağımız gençleri niye biz yayımlamayalım? Bir yayınevi, dosyaların geldiği, telif ajanslarından gelen önerilerle mi yürümeli, yoksa, kendi yazarlarını kendi yaratan, usta çevirmenleri ikna eden, dünya yayıncılığıyla ilgili, dünyadan haberdar bir yayınevi mi olmalı...

Bütün bu soruların cevabını yirmi yıllık yayıncılık hayatı içinde Oğlak adım adım yerine getirdi...

Önce yatay küçük kitaplar olan, ticari ama ülkemizde ilk kez denenecek olan ve hemen arkasından (başarılı olduğu için) bazı yayınevlerinin de örnek aldığı “Kulağa Küpe Dizisi” ve İlk Yapıtları dizisinin ilk kitapları yayımlandı... Bugün kimse hatırlamıyor ve Oğlak’ın bunca etkili olmasının gölgesinde kaldı ama, 1993 Tüyap Kitap Fuarı’nınaltı metrekarelik ilk standında, üç Kulağa Küpe ve yanında Ümit Ünal ve Doğan Yarıcı’nın ilk kitapları var... Oğlak’ın kazandırdığı bu gençlerin hemen arkasından, ilerde bir fenomen olacak Tuna Kiremitçi de geldi... Oğlak zarlarını iyi atmıştı. (Süleyman Çobanoğlu’nu da unutmayalım.) O günlerde şiirleri toplu olarak ya da seçmeler olarak yayımlanan İsmet Özel’in şiirlerini yeni baskı standartlarında basmak bir atılım sağladı... Hemen arkasından öbür dönem şairleri geldi...

Adalet Ağaoğlu’nun bizzat gelip kitaplarını –hem de sözleşmesiz olarak- önermesi, Oğlak diye önemli bir yayınevinin bulunduğunu okurlara daha da gösterdi...

Arkası gelebilirdi artık. Geldi de...

Örik ve Kuntay yalnız kalmadı... Suat Derviş ona katıldı... Adalet Hanım yalnız kalmadı, Peride Celâl yanına geldi. Antolojilere “Armağan Kitaplar” katıldı. Osmanlıcada kalmış önemli edebiyat ürünleri de eklendi bu diziye...

Bilimsel Kitaplar dizisinde, tarih (Babinger’in elli yıldır yayımlanamayan kitabı Fatih –Türkçe çevirideki katkılarla İngilizcesinden bile mükemmel olduğunu kim biliyor?), (Necdet Sakaoğlu’nun bestseller olan Bu Mülkün Sultanları), fizik, film (ilk kitabını yayımladıktan sonra kaybettiğimiz Sadi Konuralp’ı unutmamız mümkün mü?), ekoloji, İslamiyet, dilbilim, feminizim... Hele Rekin Teksoy dostumuzun yirmi yılı aşan arkadaşlığıyla öne çıkan sinema... (Dünya Sinema Tarihi’ni kim yazabilirdi ondan başka?)

Şiir dizisini şiir dergisi Ludingirra ve edebiyat dizisini edebiyat dergisi Nar tamamladı. Türk klasikleri ve dünya klasikleri (elbette mükemmel ve hepsi yeni çevirilerle) Oğlak’taki yerini aldı... Giderek sayıları da artıverdi. Polisiye için –sanki özel bir yayınevi açılıyormuş gibi bir marka oluşturuldu: Maceraperest Kitaplar... Sue Grafton (alfabetik dizisinde), Barbara Nadel (İstanbul Polisiyesinde), Julian Rathbone (Ankara polisiyelerinde) Lawrence Block (Hırsız ve sert hafiye dizilerinde), Lilian Jackson Braun (kedili polisiyelerde) yalnız kalmadılar... Oğlak yerli polisiye yazarlar da keşfetti. Fantastik kitapları da eklersek bu kanal yüzü aşmıştı... (Tabii iki koca ciltte, Türkiye’deki polisiyenin tarihini Abdülhamid’ten 2000 yılına getiren Erol Üyepazarcı başka nerede yayımlayabilirdi ki kalıcı eserini?)

Bir Çizgiroman Araştırmaları Dergisi fikri, Teks yayımlamaktan sonra akla geldi ve gerçekleşti... (Çizgi roman dizisi için ayrı bir marka açıldı: Maceraperest Çizgiler. Teks, Dampyr, Dylan Dog, Martin Mystère, Zagor, Nathan Never adlı kahramanları ilk kez aynı çatı altında gördü çizgi romanseverler...

Dil açısından lezzetli yayınevini, yemek açısından da lezzetli kılmak gerekti... Deniz Gürsoy’a bir rakı mezeleri kitabı teklifiyle başladı her şey. (Gürsoy’un kitapları yirmi beşe ulaştı.) Elliye yakın yemek ve yemek kültürü (hatta ehl-i keyif) kitaplarını taçlandıran, dev eser Larousse Gastronomique oldu. Fransa’nın gelmiş geçmiş en geniş yemek kültürü kitabı artık Türkçedeydi. Kurucularının daha kuruluşundan bir süre önce New York’taki BookExpo’ya, yayın hayatı toplamı olan yirmi yıl içinde ise her yıl New York, Frankfurt ve zaman zaman Salon de Livre (Paris) ve Londra kitap fuarlarına gittiği kaç yayıncı var ki ülkemizde... (Tabii bunların sonuçları yayınevinin çizgisini de etkiledi.) Yirmi yıl oldu... Artık kurucularının “ölsek gam yemeyiz” dediği bir yayınevi var ülkemizde. Oğlak’ın 20. yaşı kutlu olsun.

Oğlak Yayınları’na 1994 yılında önce sen misafir geldin, sonra sevgili Adalet Ağaoğlu’nu getirdin… Sen bizim tarihimizsi...
17/12/2024

Oğlak Yayınları’na 1994 yılında önce sen misafir geldin, sonra sevgili Adalet Ağaoğlu’nu getirdin… Sen bizim tarihimizsin Ersin Salman…

   #2025
14/12/2024

#2025

Oğlak Yayıncılık

Posted  •  Polisiye edebiyatında yeni bir soluk. Derin Uyku,  ‘ta satışta...
11/12/2024

Posted • Polisiye edebiyatında yeni bir soluk. Derin Uyku, ‘ta satışta...

Posted  •     Tath uğruna oğullarını ve hatta torununu dahi öldürmeyi göze alan, Rum papazın kızı.. Hayatı hep ilgimi çe...
08/12/2024

Posted •



Tath uğruna oğullarını ve hatta torununu dahi öldürmeyi göze alan, Rum papazın kızı.. Hayatı hep ilgimi çekmiştir.. Sarayda çıkan ayaklanma sonucunda boğularak öldürülen çok keyifli, 2 saat içinde bir çırpıda bitiverdi. Yazar kitabın başında, Kösem Sultan’ın hayatını ilk yazmaya başladığı andan beri hayal ettiğini söylemiş.

Alıp almamakta oldukça kararsız kalmıştım. 🤗 Yazardan 2. romanım olup, iyiki alıp okumuşum dedim. 👏🏻 Bazen çerezlik kitaplar okumakta fayda var. Hem okuma iştahını artıran hemde motive eden.. Uzun zamandır tarihi bir kitap okumak istiyordum. 76 sf .kitabın son 10 sf.sı yazarın tarihi romanlarda gerçekle bağlantı kurmalı mı yoksa kurguya ayak uydurmalı mı? İncelemesiyle birlikte kitabı huzurla kapattım. Finali biraz yarım kalmış olsada, bir kez daha ‘ı iyiki okudum dedim. Sırada diğer kitapları var..

Tavsiyemdir, muhakkak okunmalı..

🌸🌸




Posted  •   ‘ten gelen...
05/12/2024

Posted • ‘ten gelen...


Posted  •  Sevin Okyay Milliyet Sanat’ta Siyahlı Sarışın’ı incelemiş. Teşekkür ediyorum.
04/12/2024

Posted • Sevin Okyay Milliyet Sanat’ta Siyahlı Sarışın’ı incelemiş. Teşekkür ediyorum.

   maceraları
28/11/2024

maceraları

    oglak.com’da
23/11/2024

oglak.com’da

Oğlak Yayıncılık

Posted  •  Ayşegül Kopdagel: “Acıyla yoğrulan insanın karanlık dehlizlerinde dolaşan bir kitap bu.”Söyleşi: Hatice Balcı...
20/11/2024

Posted • Ayşegül Kopdagel: “Acıyla yoğrulan insanın karanlık dehlizlerinde dolaşan bir kitap bu.”

Söyleşi: Hatice Balcı
Ayşegül Kopdagel’in Burada Ejderhalar Varisimli ilk öykü kitabı Oğlak Yayınları’ndan çıktı. Akabinde geçtiğimiz günlerdeki İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda okurlarıyla da buluşan yazarın çalışması yirmi üç kısa öyküden oluşuyor. Kopdagel eserinde kadın-erkek ilişkilerini, aile içi ilişkileri, rüyaları açarak bireyin iç dünyasında olup bitenleri anlatıyor. Kitabın ilk öyküsü Yabancı’nın kişileri yaşamın inceliklerini, dinginliği, huzuru yakalayabilmişler; son öyküdekiler de öyle. Diğer öyküler ise sanki kâbus çeşitlemeleri. Ayrılık, ağıt, acı, sonsuzca keder, biteviyelik, karanlık, boşluk, sevgisizlik. O ya da bu sebeple benliğinde gedikler açılmış, hayata karışamamış dolayısıyla varlığı iyiden iyiye sönükleşmiş bireylerle dolup taşıyor bu öyküler.
Ayşegül Hanım’la Burada Ejderhalar Var’ı konuştuk.
..
[yazının devamı edebiyathaber.net’ten okunabilir]

edebiyathaber.net (20 Kasım 2024)



Posted  •  ‘Sizi bizde bulamazlar. Ararlarsa da yok derim. Bizim eve kadar bunları giyin.’
20/11/2024

Posted • ‘Sizi bizde bulamazlar. Ararlarsa da yok derim. Bizim eve kadar bunları giyin.’

Posted  •             Oğlak YayınlarıFransız Devrimi’yle başlayıp Aydınlanma Çağı ve Sanayi Devrimi ile devam eden, sonu...
18/11/2024

Posted •


Oğlak Yayınları

Fransız Devrimi’yle başlayıp Aydınlanma Çağı ve Sanayi Devrimi ile devam eden, sonunda da peş peşe iki dünya savaşına yol açacak olan batının önü alınamaz hızının karşısında, doğunun yavaşlığını sevmiş, bu yaşamda daha insani ve hatta ulvi bir yan görmüştü. Umudunu Yitirmiş Kadınlar adlı bu romanı, Loti’nin bir bakıma kendi yanılgısıyla yüzleşmesidir diyebiliriz.

Yıllar sonra İstanbul’a dönen bir Fransız romancının gizlice dostluk kurduğu üç harem kadınının yaşadıklarından öğrendikleri, dışarıdan sakin, huzurlu ve ruhani gözüken o dünyanın, kendi içinde yaşayanlar, özellikle de kadınlar için ne tür bir cehennem olduğunu fark etmesinin öyküsüdür Umudunu Yitirmiş Kadınlar…

Daha fazlası için birazoku.com

       

Posted  •  💚“KADINLARIN BAZEN DAHA AKILLI OLMASI SİZİ RAHATSIZ EDEBİLİR.”💚Özlemiştim   ı. 1987 yılındaki   macerasından ...
16/11/2024

Posted • 💚“KADINLARIN BAZEN DAHA AKILLI OLMASI SİZİ RAHATSIZ EDEBİLİR.”

💚Özlemiştim ı. 1987 yılındaki macerasından sonra evine, Kılıç Mahallesi’ne döndü ama canı da sıkılıyor haliyle. Eh alıştı türlü türlü muammayı çözmeye. Yılbaşı da yaklaşıyor, bu nedenle kendini dikişe veriyor. Ama yeni bir seneye adım atacak olan Yıldız Alatan’ı bambaşka bir muamma bekliyor.

💚Karlar altındaki Kılıç’ın ormanlık arazisinde kesik bir kadın eli bulunuyor. Tüm aramalara rağmen ormanda ceset bulunamayınca Başkomiser (bozuntusu) Ahmet Başar, ceset yoksa soruşturma da yok tavrını takınıyor. Kayıp ihbarı olmaması, ojeli güzel elin sahibi hakkında Yıldız Alatan’a bir fikir veriyor. Kadının kim olduğunu, cesedini ve elbette katilini bulmak Yıldız Alatan’a düşüyor.

💚Sevgili ün her kitabında çok güçlü kadın karakterler vardır. Kendisini sevmemin en büyük nedenlerinden biri de bu aslında. Bu kitabında da kadınların gücünü ve aklını hafife alan erkeklerin nasıl madara olduğunu görmek de beni ziyadesiyle memnun etti 😌 Ayrıca mahalleye yeni taşınan Cavidan ne öyle ayol? Ahahaha 😆 Öyle iyi yazmış ki sinirden saç baş yolduruyor 😂 Yemin ediyorum kitap sayfalarını ısırmamak için kendimi zor tuttum 🙈

💚Canım kalemine, zihnine sağlık. Ama ben bir yemek kitabı da bekliyorum açıkçası 😌 Belki de bir sonraki Yıldız Alatan maceramızı, Yaprak Öz imzalı yemek kitabından pişirdiğimiz bir kek eşliğinde okuruz, neden olmasın?

Bu bir kader birliği fotografı…   31 yılda 32   kitabı yayımlamış… 33. kitap yepyeni bir polisiye… 34. ve 35. ise yine a...
12/11/2024

Bu bir kader birliği fotografı… 31 yılda 32 kitabı yayımlamış… 33. kitap yepyeni bir polisiye… 34. ve 35. ise yine ağız tadıyla yayımlayacağımız …..🤔…..🤔 yani yeme-içme ehlikeyif kitapları… Deniz Bey ve biz ne kadar dirensek de ( ) karşısında boynumuz kıldan ince…

oglak.com ‘da   sonuna kadar   ‘dayız… özel   ‘ler…
12/11/2024

oglak.com ‘da sonuna kadar ‘dayız… özel ‘ler…

Oğlak Yayıncılık

Bir  daha böyle bitti…  ‘nın 41.  ‘ın 31. yılında… Halimizden anlaşılan, bu yıl da pek keyifli geçmiş…    .huseyin      ...
10/11/2024

Bir daha böyle bitti… ‘nın 41. ‘ın 31. yılında… Halimizden anlaşılan, bu yıl da pek keyifli geçmiş… .huseyin

Address

Zambak Sokak No:21 Oğlak Binası
Istanbul
34435

Opening Hours

Monday 09:00 - 18:00
Tuesday 09:00 - 18:00
Wednesday 09:00 - 18:00
Thursday 09:00 - 18:00
Friday 09:00 - 18:00

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Oğlak Yayınları posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to Oğlak Yayınları:

Videos

Share

Category

Oğlak Yayınları

Oğlak Yayınları yirmi beş yaşında Bir yayınevi niye kurulur?.. Asıl soru burada... 1992 sonunda yayıncılık alanına bakıyorsunuz ve iki kişi bunu kendinize soruyorsunuz... Bir yayınevi niye kurulur... Onca çok sayıdaki yayınevi arasında, sizin istediğiniz tarzda bir yayınevi yoktur da ondan... Hiçbiri sizin için mükemmel değildir... Kuruluş aşamasında örnek aldığınız, en beğendiğiniz, refik diye baktığınız yayınevleri bile sizi tatmin edemezdi... Öyle bir yayınevi olmalı ki dilediğiniz ve önemli (buradaki önemli, sadece sizin için önemli değil, herkes ve ülke için de önemli ama nedense ticari bulunmadığı için başkalarının yayımlamadığı önemli) kitapları hiçbir ticari kaygı gütmeden yayımlasın (tabii aslında bu kitapların önemini herkes anlayacağı için, o kitaplar mali açıdan kendilerini de kurtarsın), öte yandan yayınevinin ticari açıdan da başarılı olması için (gene kaliteli ama ticari şansı yüksek) çoksatar olacak kitaplar da yayımlasın... Şöyle sorular vardı kurucularının aklında: Nahid Sırrı Örik’i 1960’lardan bu yana Türkçesi sarsıcı hikâyeleri ve Sultan Hamid Düşerken ile neden kimse hatırlamıyor... Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul’u neden ortalıkta yok? Üstelik dizisi bile yapılmışken? Tarih kitapları sadece üniversite yayınları arasında mı kalmalı? Popüler tarih araştırmaları ve romanları yeniden gündeme getirilemez mi? Ya fizik vb. bilimsel kitaplar? Dünya edebiyatının klasiklerine ne oldu? Hâlâ eski çevirileri kullanmak zorunda mıyız? Neden İlahi Komedya’nın çoook eskiden yapılmış düzyazı çevirisine mahkûm olalım? Hatta İtalyancanın kurucu başyapıtı Decameron yeni ve mükemmel bir çeviri hak etmiyor mu? (Rekin Teksoy’u hatırladıkça bu büyük çevirmeni biraz daha içimiz sızlayarak, erken kaybettiğimiz için yanmıyor muyuz?) Neden iyi yayınevleri, iyi polisiyeleri kaliteli çevirmenler aracılığıyla eski tahtına oturtmuyor? Bu alanda polisiye edebiyat dünyasında yenileri kim getirecek Türkçemize... Hâlâ Mike Hammer’lere mahkûm muyuz? Neden yemek kitapları, sadece reçete veren kitaplar halinde de, neden yemek kültürü kitapları haline gelmiyor? Bu alandaki bilgi ve görgüleri büyük ustalardan yemek kitapları neden istenmiyor? Yemek alanının yaratıcısı Fransa’da yemek ansiklopedileri var da, bizde niye yok? Mükemmel “güzel” kitaplar renkli ve nefis ciltler olarak basılıyor batıda da, neden aynı baskı nefasette, başarılı çevirilerle aynı kalitede kitaplar üretemiyoruz ülkemizde de? “Güzel Kitaplar” hep Batı ülkelerinin tekelinde mi olmalı? İyi polisiye iyi edebiyattır derler, iyi çizgi romanın daha da iyi edebiyat olduğunu biz niye söylemeyelim? Yayıncıların çoğu ilk kitaplara uzak dururlar, ticari şansı olmadığı için... Öyleyse, kaliteli ve önü açık, Ataç’ın deyişiyle, “zarımızı atacağımız” ilk yapıtlarını yayımlayacağımız gençleri niye biz yayımlamayalım? Bir yayınevi, dosyaların geldiği, telif ajanslarından gelen önerilerle mi yürümeli, yoksa, kendi yazarlarını kendi yaratan, usta çevirmenleri ikna eden, dünya yayıncılığıyla ilgili, dünyadan haberdar bir yayınevi mi olmalı... Bütün bu soruların cevabını yirmi yıllık yayıncılık hayatı içinde Oğlak adım adım yerine getirdi... Önce yatay küçük kitaplar olan, ticari ama ülkemizde ilk kez denenecek olan ve hemen arkasından (başarılı olduğu için) bazı yayınevlerinin de örnek aldığı “Kulağa Küpe Dizisi” ve İlk Yapıtları dizisinin ilk kitapları yayımlandı... Bugün kimse hatırlamıyor ve Oğlak’ın bunca etkili olmasının gölgesinde kaldı ama, 1993 Tüyap Kitap Fuarı’nınaltı metrekarelik ilk standında, üç Kulağa Küpe ve yanında Ümit Ünal ve Doğan Yarıcı’nın ilk kitapları var... Oğlak’ın kazandırdığı bu gençlerin hemen arkasından, ilerde bir fenomen olacak Tuna Kiremitçi de geldi... Oğlak zarlarını iyi atmıştı. (Süleyman Çobanoğlu’nu da unutmayalım.) O günlerde şiirleri toplu olarak ya da seçmeler olarak yayımlanan İsmet Özel’in şiirlerini yeni baskı standartlarında basmak bir atılım sağladı... Hemen arkasından öbür dönem şairleri geldi... Adalet Ağaoğlu’nun bizzat gelip kitaplarını –hem de sözleşmesiz olarak- önermesi, Oğlak diye önemli bir yayınevinin bulunduğunu okurlara daha da gösterdi... Arkası gelebilirdi artık. Geldi de... Örik ve Kuntay yalnız kalmadı... Suat Derviş ona katıldı... Adalet Hanım yalnız kalmadı, Peride Celâl yanına geldi. Antolojilere “Armağan Kitaplar” katıldı. Osmanlıcada kalmış önemli edebiyat ürünleri de eklendi bu diziye... Bilimsel Kitaplar dizisinde, tarih (Babinger’in elli yıldır yayımlanamayan kitabı Fatih –Türkçe çevirideki katkılarla İngilizcesinden bile mükemmel olduğunu kim biliyor?), (Necdet Sakaoğlu’nun bestseller olan Bu Mülkün Sultanları), fizik, film (ilk kitabını yayımladıktan sonra kaybettiğimiz Sadi Konuralp’ı unutmamız mümkün mü?), ekoloji, İslamiyet, dilbilim, feminizim... Hele Rekin Teksoy dostumuzun yirmi yılı aşan arkadaşlığıyla öne çıkan sinema... (Dünya Sinema Tarihi’ni kim yazabilirdi ondan başka?) Şiir dizisini şiir dergisi Ludingirra ve edebiyat dizisini edebiyat dergisi Nar tamamladı. Türk klasikleri ve dünya klasikleri (elbette mükemmel ve hepsi yeni çevirilerle) Oğlak’taki yerini aldı... Giderek sayıları da artıverdi. Polisiye için –sanki özel bir yayınevi açılıyormuş gibi bir marka oluşturuldu: Maceraperest Kitaplar... Sue Grafton (alfabetik dizisinde), Barbara Nadel (İstanbul Polisiyesinde), Julian Rathbone (Ankara polisiyelerinde) Lawrence Block (Hırsız ve sert hafiye dizilerinde), Lilian Jackson Braun (kedili polisiyelerde) yalnız kalmadılar... Oğlak yerli polisiye yazarlar da keşfetti. Fantastik kitapları da eklersek bu kanal yüzü aşmıştı... (Tabii iki koca ciltte, Türkiye’deki polisiyenin tarihini Abdülhamid’ten 2000 yılına getiren Erol Üyepazarcı başka nerede yayımlayabilirdi ki kalıcı eserini?) Bir Çizgiroman Araştırmaları Dergisi fikri, Teks yayımlamaktan sonra akla geldi ve gerçekleşti... (Çizgi roman dizisi için ayrı bir marka açıldı: Maceraperest Çizgiler. Teks, Dampyr, Dylan Dog, Martin Mystère, Zagor, Nathan Never adlı kahramanları ilk kez aynı çatı altında gördü çizgi romanseverler... Dil açısından lezzetli yayınevini, yemek açısından da lezzetli kılmak gerekti... Deniz Gürsoy’a bir rakı mezeleri kitabı teklifiyle başladı her şey. (Gürsoy’un kitapları yirmi beşe ulaştı.) Elliye yakın yemek ve yemek kültürü (hatta ehl-i keyif) kitaplarını taçlandıran, dev eser Larousse Gastronomique oldu. Fransa’nın gelmiş geçmiş en geniş yemek kültürü kitabı artık Türkçedeydi. Kurucularının daha kuruluşundan bir süre önce New York’taki BookExpo’ya, yayın hayatı toplamı olan yirmi yıl içinde ise her yıl New York, Frankfurt ve zaman zaman Salon de Livre (Paris) ve Londra kitap fuarlarına gittiği kaç yayıncı var ki ülkemizde... (Tabii bunların sonuçları yayınevinin çizgisini de etkiledi.) Yirmi yıl oldu... Artık kurucularının “ölsek gam yemeyiz” dediği bir yayınevi var ülkemizde. Oğlak’ın 20. yaşı kutlu olsun.