17/12/2024
Oğlak Yayınları’na 1994 yılında önce sen misafir geldin, sonra sevgili Adalet Ağaoğlu’nu getirdin… Sen bizim tarihimizsin Ersin Salman…
1993 yılında kurulan Oğlak Yayınları edebiyat, yemek ve yemek kültürü, macera-polisiye, bilimsel araştırma türlerinde kitaplar yayımlamaktadır. Ya fizik vb.
Zambak Sokak No:21 Oğlak Binası
Istanbul
34435
Monday | 09:00 - 18:00 |
Tuesday | 09:00 - 18:00 |
Wednesday | 09:00 - 18:00 |
Thursday | 09:00 - 18:00 |
Friday | 09:00 - 18:00 |
Be the first to know and let us send you an email when Oğlak Yayınları posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.
Send a message to Oğlak Yayınları:
Oğlak Yayınları yirmi beş yaşında Bir yayınevi niye kurulur?.. Asıl soru burada... 1992 sonunda yayıncılık alanına bakıyorsunuz ve iki kişi bunu kendinize soruyorsunuz... Bir yayınevi niye kurulur... Onca çok sayıdaki yayınevi arasında, sizin istediğiniz tarzda bir yayınevi yoktur da ondan... Hiçbiri sizin için mükemmel değildir... Kuruluş aşamasında örnek aldığınız, en beğendiğiniz, refik diye baktığınız yayınevleri bile sizi tatmin edemezdi... Öyle bir yayınevi olmalı ki dilediğiniz ve önemli (buradaki önemli, sadece sizin için önemli değil, herkes ve ülke için de önemli ama nedense ticari bulunmadığı için başkalarının yayımlamadığı önemli) kitapları hiçbir ticari kaygı gütmeden yayımlasın (tabii aslında bu kitapların önemini herkes anlayacağı için, o kitaplar mali açıdan kendilerini de kurtarsın), öte yandan yayınevinin ticari açıdan da başarılı olması için (gene kaliteli ama ticari şansı yüksek) çoksatar olacak kitaplar da yayımlasın... Şöyle sorular vardı kurucularının aklında: Nahid Sırrı Örik’i 1960’lardan bu yana Türkçesi sarsıcı hikâyeleri ve Sultan Hamid Düşerken ile neden kimse hatırlamıyor... Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul’u neden ortalıkta yok? Üstelik dizisi bile yapılmışken? Tarih kitapları sadece üniversite yayınları arasında mı kalmalı? Popüler tarih araştırmaları ve romanları yeniden gündeme getirilemez mi? Ya fizik vb. bilimsel kitaplar? Dünya edebiyatının klasiklerine ne oldu? Hâlâ eski çevirileri kullanmak zorunda mıyız? Neden İlahi Komedya’nın çoook eskiden yapılmış düzyazı çevirisine mahkûm olalım? Hatta İtalyancanın kurucu başyapıtı Decameron yeni ve mükemmel bir çeviri hak etmiyor mu? (Rekin Teksoy’u hatırladıkça bu büyük çevirmeni biraz daha içimiz sızlayarak, erken kaybettiğimiz için yanmıyor muyuz?) Neden iyi yayınevleri, iyi polisiyeleri kaliteli çevirmenler aracılığıyla eski tahtına oturtmuyor? Bu alanda polisiye edebiyat dünyasında yenileri kim getirecek Türkçemize... Hâlâ Mike Hammer’lere mahkûm muyuz? Neden yemek kitapları, sadece reçete veren kitaplar halinde de, neden yemek kültürü kitapları haline gelmiyor? Bu alandaki bilgi ve görgüleri büyük ustalardan yemek kitapları neden istenmiyor? Yemek alanının yaratıcısı Fransa’da yemek ansiklopedileri var da, bizde niye yok? Mükemmel “güzel” kitaplar renkli ve nefis ciltler olarak basılıyor batıda da, neden aynı baskı nefasette, başarılı çevirilerle aynı kalitede kitaplar üretemiyoruz ülkemizde de? “Güzel Kitaplar” hep Batı ülkelerinin tekelinde mi olmalı? İyi polisiye iyi edebiyattır derler, iyi çizgi romanın daha da iyi edebiyat olduğunu biz niye söylemeyelim? Yayıncıların çoğu ilk kitaplara uzak dururlar, ticari şansı olmadığı için... Öyleyse, kaliteli ve önü açık, Ataç’ın deyişiyle, “zarımızı atacağımız” ilk yapıtlarını yayımlayacağımız gençleri niye biz yayımlamayalım? Bir yayınevi, dosyaların geldiği, telif ajanslarından gelen önerilerle mi yürümeli, yoksa, kendi yazarlarını kendi yaratan, usta çevirmenleri ikna eden, dünya yayıncılığıyla ilgili, dünyadan haberdar bir yayınevi mi olmalı... Bütün bu soruların cevabını yirmi yıllık yayıncılık hayatı içinde Oğlak adım adım yerine getirdi... Önce yatay küçük kitaplar olan, ticari ama ülkemizde ilk kez denenecek olan ve hemen arkasından (başarılı olduğu için) bazı yayınevlerinin de örnek aldığı “Kulağa Küpe Dizisi” ve İlk Yapıtları dizisinin ilk kitapları yayımlandı... Bugün kimse hatırlamıyor ve Oğlak’ın bunca etkili olmasının gölgesinde kaldı ama, 1993 Tüyap Kitap Fuarı’nınaltı metrekarelik ilk standında, üç Kulağa Küpe ve yanında Ümit Ünal ve Doğan Yarıcı’nın ilk kitapları var... Oğlak’ın kazandırdığı bu gençlerin hemen arkasından, ilerde bir fenomen olacak Tuna Kiremitçi de geldi... Oğlak zarlarını iyi atmıştı. (Süleyman Çobanoğlu’nu da unutmayalım.) O günlerde şiirleri toplu olarak ya da seçmeler olarak yayımlanan İsmet Özel’in şiirlerini yeni baskı standartlarında basmak bir atılım sağladı... Hemen arkasından öbür dönem şairleri geldi... Adalet Ağaoğlu’nun bizzat gelip kitaplarını –hem de sözleşmesiz olarak- önermesi, Oğlak diye önemli bir yayınevinin bulunduğunu okurlara daha da gösterdi... Arkası gelebilirdi artık. Geldi de... Örik ve Kuntay yalnız kalmadı... Suat Derviş ona katıldı... Adalet Hanım yalnız kalmadı, Peride Celâl yanına geldi. Antolojilere “Armağan Kitaplar” katıldı. Osmanlıcada kalmış önemli edebiyat ürünleri de eklendi bu diziye... Bilimsel Kitaplar dizisinde, tarih (Babinger’in elli yıldır yayımlanamayan kitabı Fatih –Türkçe çevirideki katkılarla İngilizcesinden bile mükemmel olduğunu kim biliyor?), (Necdet Sakaoğlu’nun bestseller olan Bu Mülkün Sultanları), fizik, film (ilk kitabını yayımladıktan sonra kaybettiğimiz Sadi Konuralp’ı unutmamız mümkün mü?), ekoloji, İslamiyet, dilbilim, feminizim... Hele Rekin Teksoy dostumuzun yirmi yılı aşan arkadaşlığıyla öne çıkan sinema... (Dünya Sinema Tarihi’ni kim yazabilirdi ondan başka?) Şiir dizisini şiir dergisi Ludingirra ve edebiyat dizisini edebiyat dergisi Nar tamamladı. Türk klasikleri ve dünya klasikleri (elbette mükemmel ve hepsi yeni çevirilerle) Oğlak’taki yerini aldı... Giderek sayıları da artıverdi. Polisiye için –sanki özel bir yayınevi açılıyormuş gibi bir marka oluşturuldu: Maceraperest Kitaplar... Sue Grafton (alfabetik dizisinde), Barbara Nadel (İstanbul Polisiyesinde), Julian Rathbone (Ankara polisiyelerinde) Lawrence Block (Hırsız ve sert hafiye dizilerinde), Lilian Jackson Braun (kedili polisiyelerde) yalnız kalmadılar... Oğlak yerli polisiye yazarlar da keşfetti. Fantastik kitapları da eklersek bu kanal yüzü aşmıştı... (Tabii iki koca ciltte, Türkiye’deki polisiyenin tarihini Abdülhamid’ten 2000 yılına getiren Erol Üyepazarcı başka nerede yayımlayabilirdi ki kalıcı eserini?) Bir Çizgiroman Araştırmaları Dergisi fikri, Teks yayımlamaktan sonra akla geldi ve gerçekleşti... (Çizgi roman dizisi için ayrı bir marka açıldı: Maceraperest Çizgiler. Teks, Dampyr, Dylan Dog, Martin Mystère, Zagor, Nathan Never adlı kahramanları ilk kez aynı çatı altında gördü çizgi romanseverler... Dil açısından lezzetli yayınevini, yemek açısından da lezzetli kılmak gerekti... Deniz Gürsoy’a bir rakı mezeleri kitabı teklifiyle başladı her şey. (Gürsoy’un kitapları yirmi beşe ulaştı.) Elliye yakın yemek ve yemek kültürü (hatta ehl-i keyif) kitaplarını taçlandıran, dev eser Larousse Gastronomique oldu. Fransa’nın gelmiş geçmiş en geniş yemek kültürü kitabı artık Türkçedeydi. Kurucularının daha kuruluşundan bir süre önce New York’taki BookExpo’ya, yayın hayatı toplamı olan yirmi yıl içinde ise her yıl New York, Frankfurt ve zaman zaman Salon de Livre (Paris) ve Londra kitap fuarlarına gittiği kaç yayıncı var ki ülkemizde... (Tabii bunların sonuçları yayınevinin çizgisini de etkiledi.) Yirmi yıl oldu... Artık kurucularının “ölsek gam yemeyiz” dediği bir yayınevi var ülkemizde. Oğlak’ın 20. yaşı kutlu olsun.