Fethiye Aktüel Magazin

Fethiye Aktüel Magazin Güncel, keyifli konular ve keyifli konuklar... Zevkle okuyacağınız dergimiz her ayın ilk haftası dağıtımda. Ücretsiz temin edebilirsiniz.

Dergimizin yeni sayısı yine dopdolu sizlerle...
30/08/2021

Dergimizin yeni sayısı yine dopdolu sizlerle...

Dergimizi Online okumak isteyenler için
09/07/2021

Dergimizi Online okumak isteyenler için

FETHİYE AKTÜEL MAGAZİN DERGİSİ TEMMUZ SAYISI

Dergimizin Temmuz sayısı hazır, çok yakında sizlerle olacak.Dergimizin bu sayısında konuğumuz Seydikemer Esnaf ve Sanatk...
05/07/2021

Dergimizin Temmuz sayısı hazır, çok yakında sizlerle olacak.
Dergimizin bu sayısında konuğumuz Seydikemer Esnaf ve Sanatkarlar odası Başkanı ve aynı zamanda bir iş insanı olan Harun Sağır oldu. Ayrıca yazarlarımızın birbirinden farklı yazılarıyla sizleri başbaşa bırakızyoruz, keyifli okumalar...

İCRA TAKİBİ İcra takibi alacaklının borçludan alacağını almak için icra müdürlüğünde başlattığı işlemin hukuki adıdır. İ...
22/04/2021

İCRA TAKİBİ
İcra takibi alacaklının borçludan alacağını almak için icra müdürlüğünde başlattığı işlemin hukuki adıdır. İcra takibi bir yargılama olmayıp, duruşma günü verilmez. Sadece icra takibinin tarafınıza bildirimi ve yasal haklarınızı kullanmanız için tarafınıza bir ödeme emri veya icra emri tebliği ile süreler başlar.

İcradan kâğıt geldi ile kast edilen nedir?
İcra müdürlüğü tarafından gönderilen tebligatlar genellikle icra takibi üzerine düzenlenen ödeme veya icra emridir. Gelen ödeme emri veya icra emrini dikkatlice okuyunuz. Özellikle alt kısmında yer alan ibareler yasal haklarınızın ve bu yasal hakları kullanacağınız süreler açısından uyarıcı niteliktedir. Şayet anlamakta zorlanıyorsanız acilen hukuki yardım almanızı tavsiye ederiz. Çünkü icra takiplerinde süreler kesin olup, sürelerin kaçırılması halinde yasal haklarınızı istisnai durumlar haricinde tamamen kaybedersiniz.

İcra takibi Türleri nelerdir?
• Kambiyo senetlerine özgü takip: Senet ve çek borçlarının konu edildiği icra takip türü)
• İlamlı takip: Bir mahkeme kararı sonucunda, yargılamaya konu alacak, yargılama giderleri ve karşı vekâlet ücretinin konu edildiği icra takip türü)
• İlamsız takip: Yukarıda bahsi geçen alacaklar dışındaki alacakların konu edildiği icra takip türü

Ödeme Emri / İcra Emri Ne Bildirir?
İcra müdürlüğü tarafından düzenlenerek borçluya gönderilen bu belgelerde aşağıdaki bilgiler gösterilir:
• Alacaklının adı, adresi
• Borçlunun adı, adresi
• Borç miktarı
• İşleyecek faiz oranı
• Faiz başlangıç tarihi
Ancak icra emrinde yazılı olan alacak miktarına, icra harç ve giderleri ve karşı vekalet ücreti, icra takibinin başlangıcından itibaren işleyen faiz dâhil olmayıp, borcu ödemeden icra müdürlüğü ile görüşerek dosyanın güncel hesabını öğrenmeniz gerekmektedir. Aksi takdirde eksik ödeme yaptığınızdan bahisle haciz işlemlerine devam edilir.

Ödeme/İcra Emri Neden Gönderilir?
İcra müdürlüğü size bu belgeyi göndererek yasal haklarınızı kullanmanız için süre tanımış olur. Eğer borcunuz yoksa borç miktarı doğru değilse, önceden ödediğiniz borç tekrar isteniyorsa yasal haklarınızı kullanarak takibi durdurabilirsiniz.

İcra veya Ödeme Emri Geldiğinde Ne Yapmalıyım ve Yasal Haklarım Nelerdir?
Yukarıda bahsettiğimiz üzere şayet icra takibi bir çek veya senede dayalı bir kambiyo takibi ise ödeme emrinin tarafınıza tebliğini takip eden beş gün içinde aynı yerdeki icra mahkemesinde borca itiraz ederek takibin durdurulmasını talep edebilirsiniz.

Bir mahkeme kararının konu edildiği bir ilamlı takiple karşı karşıyaysanız, bu defa icra emrinin tarafınıza tebliğini takip eden yedi gün içinde aynı yer icra mahkemesine başvurarak takibe itiraz ederek, takibin durdurulmasını talep edebilirsiniz.

Bir ilamsız takiple karşı karşıyaysanız, takibin yapıldığı icra müdürlüğüne veya en yakın icra müdürlüğüne başvurarak, ödeme emrinin tarafınıza tebliğini takip eden yedi gün içinde borca itiraz edebilirsiniz. İcra müdürlüğü itirazınız ile icra takibinin durdurulmasına karar verir.

İtiraz etmemeniz halinde, itiraz süresi sonunda hakkınızdaki icra takibi kesinleşir. Takip kesinleştikten sonra evinize hacze gelinebilir, bankada bulunan paralarınıza, gayrimenkullerinize ve üçüncü kişilerde bulunan hak ve alacaklarınıza haciz konulabilir.

Mal Beyanında bulunmak zorunlu mudur?
Takibe konu alacak miktarı asgari ücretin üzerinde ise mal beyanında bulunmamanız halinde alacaklı icra mahkemesine başvurarak mal beyanında bulununcaya kadar üç ayı geçmemek üzere hapsen tazyik edilmenizi isteme hakkına sahiptir. Ancak mal beyanında bulunduğunuz anda hapis cezası kalkar.

İcra ve Ödeme Emri ile Birlikte Gönderilmesi Gereken Belge Var mıdır?
İcra emrinde yoktur. Kambiyo takibinde ödeme emri ile birlikte borç kaynağı belge de gönderilmelidir. İlamsız takipte ise borç belgeye dayalı ise gönderilmesi gerekir. Gönderilmediği takdirde 7 gün içerisinde icra mahkemesinden ödeme emrinin iptalini şikâyet yoluyla talep edebilirsiniz.

Haciz İşlemi Nedir?
İcra memurunun gözetiminde alacağın tahsili için yetecek miktarda eşyanın tespit edilerek haciz tutanağına yazılmasıdır. Alacaklının talebi olursa eşyalarınız evinizden alınarak yediemin depolarına götürülebilir veya size yediemin olarak bırakılabilir. Haciz işlemi sırasında, hacze ilişkin itirazlarınız var ise (haczedilen malın size ait olmadığı gibi vs.) bunları mutlaka haciz zaptına yazdırın. İcra memuru beyan ve taleplerinizi haciz zaptına yazmakla yükümlüdür. Haciz tutanağını dikkatle okuyunuz, okumadan imzalamayınız.

Haciz İşlemine Karşı Şikâyet Hakkı Var mıdır?
Haciz işlemi memur işlemi olup kanuna aykırılık söz konusu ise icra mahkemesine şikâyet davası açabilirsiniz. Bu dava süreye tabi değildir.

Emekli Maaşları Haczedilebilir mi?
Emekli maaşları kural olarak haczedilemez.

Meskenlerin Haczi Mümkün müdür?
Bir tane konutunuz varsa ve satılması halinde, satış değeri ile sosyal konumunuza uygun başka bir ev almanız mümkün değilse haczi mümkün değildir. Bu halde şikâyet 7 günlük süreye tabidir ve icra mahkemesine yapılır.

Gökyüzünün mavisine başımı kaldırıp baktığımda ufkun sınırsızlığı umut oluyor sınırsızlığıma. Güneş vuruyor sağ yanıma a...
22/04/2021

Gökyüzünün mavisine başımı kaldırıp baktığımda ufkun sınırsızlığı umut oluyor sınırsızlığıma. Güneş vuruyor sağ yanıma aydınlanıyor yüreğim. Açtığımda gözlerimi içim kıpır kıpır. Bir gülümseme yerleşiyor yüzüme. Yüreğimden teşekkürler havalanıyor evrene kelebekler gibi tutamadığım. Sonra en sevdiklerimi selamlıyorum; ağaçları…
Sessiz devler onlar benim için. Dünyanın tüm sırlarını saklayan kadim bilgi sandıkları… Dallarında başka canları, gövdelerinde başka, köklerinde başka canları besleyen ağaçlar.

Dile gelseler insanoğlunun aradığı tüm şifreleri bir çırpıda anlatıvereceklermiş gibi gelir bana. O yüzden severim sırtımı yaslamayı bir ağaca. Bilirim ki güvendeyim ana kucağında gibi…

Gövdesindeki kabuklarını okşarken, ufacık böceklerin kocaman evrenlerini izler, samanyolunda ne kadar küçük olduğumu düşünür dururum. Böceklerin harıl harıl çalışmalarını, diğer böceklerle olan kavgalarını, hayatta kalma mücadelelerini düşünür ve kendi hayat koşturmamı geçiririm zihnimden.

En çok baharda güzelleşir ağaçlar. Dallarında paletimde bulamadığım bin bir çeşit yeşille, yeniden doğan filizleriyle karakışın yorgunluğunu atıp yeniden doğmayı anlatırlar bana. Yeniden doğmak, yeniden yeşermek, yeniden yeşillenmek...

Ben de her bahar yeniden yeşeririm tıpkı doğa ana gibi. Kırlarda açan bin bir çiçek gibi rengârenk olur gönlüm. Etrafta cıvıldaşan kuşların sesine karışır kahkahalarım. Bedenim, zihnim uyanır yeniden, yeşerir benliğim… Severim ben doğayla beraber yeniden uyanmayı, bahardan öncekileri geriye atıp yaza hazırlanmayı. Baharın coşkusudur coşturan kalbimi.

Bir ben miyim baharla hayat bulan? Yok! Bir ben değilim tabi ki. Dinle, bak! Etrafındaki çocuk seslerini, merdivenlerden koşarak inen komşunun ayak seslerini… Simitçi amcanın daha gür çıkan sesini… Pazar tezgâhlarının renkliliğinde satıcıların yüzüne yerleşen gülümsemeleri… Daha hızlı atan kalbinin sesini dinle.

Üzerindeki fazlalıkları attığın gibi dertlerini de at sırtından, dön yüzünü güneşe! Yeşer yeniden, yenilen, yine ve yeniden...

Merhabalar. Fethiye Aktüel Magazin Dergisi olarak bu ayki konuğumuz hepinizin yakından tanıdığı yılların turizm ve siyas...
22/04/2021

Merhabalar. Fethiye Aktüel Magazin Dergisi olarak bu ayki konuğumuz hepinizin yakından tanıdığı yılların turizm ve siyasetçi bir ailenin veliahttı Sarper Konakçı. Sarper Konakçı ailesinden aldığı bayrağı ileriye taşımak için her daim göz önünde olan bir isim. Siyaset, turizm, iş insanlığı ve sosyal alanlarda hep yenilikler peşinde olan Konakçı, aile olarak da parmakla gösterilecek düzeyde bir isim. Bizde Fethiye Aktüel Magazin Dergisi olarak Konakçıya iş, siyaset, sosyal ve aile hayatını sorduk. Samimi ve içten cevaplarıyla bize konuk olduğu için teşekkür ederiz.

1-OKUYUCULARIMIZIN SİZİ DAHA İYİ TANIMALARI AMACIYLA, BİZE KENDİNİZDEN BAHSEDEBİLİR MİSİNİZ?

1984 yılında Fethiye’de doğdum. İlkokul 1 ve 2.sınıfı Yunus Nadi İlkokulu’nda, 3 ve 4’ü İzmir Ankara İlkokulunda okudum, 5. Sınıfta Fethiye’ye geri döndüm. Ortaöğretim ve lise hayatını Fethiye’de tamamladım. Üniversiteyi Almanya Berlin’de 4 ay hazırlık okudum ama bazı sebeplerden dolayı Türkiye’ye geri döndüm. Doğu Akdeniz Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümünden mezun oldum. Evli ve iki çocuk babasıyım.

2-FİT BİR GÖRÜNÜMÜNÜZ VAR. BUNU NASIL KORUYORSUNUZ?

Ben her gün düzenli spor yaparım. Haftanın üç günü koşarım, 2 günü fitness yapıyorum. Yaşadığımız doğa da buna çok elverişli. Ölüdeniz’de olduğumuz için sürekli yüzüyoruz, denizin içindeyiz sporu seviyoruz.

3- NASIL BİR EŞ, NASIL BİR BABASINIZ?

Aile yapısına, aile gelenek ve kültürüne önem veren biriyim. Eşim ve çocuklarımla çok ilgiliyimdir. Fırsat buldukça ailemin kahvaltısını ve akşam yemeğini kendim hazırlarım. Onları mutlu etmek için elimden geleni yaparım. Yoğun iş gündemime rağmen onlarla olabilmek için çaba harcıyorum. Pandemi sürecinde daha sık bir arada olma imkânımız oldu. Ailemle vakit geçirmesini seviyorum. Kızım ve oğlumun, eşim ve benim gibi gelenek ve kültürlerine bağlı birer bireyler olmaları için her şeyi ailesinden öğrenmesini istiyorum. Sosyal medyadan öğrendiğimiz babalık tarzıyla büyümesini istemediğimiz için eski gelenek ve kültürümüze bağlı çocuklar yetiştirmeye çalışıyoruz.

4-TURİZMİN İÇİNE DOĞMUŞSUNUZ.
-BU BAŞARILI KARİYER ÇİZGİSİNİ NEYE BORÇLUSUNUZ?

Ben ekibin gücüne inanan takım ruhu anlayışına sahip bir yöneticiyim. Hiç kimse tek başına bir şey yapamaz. O yüzden yıllar boyu “Ben değil, Biz yaptık” dedim. “Biz başardık” dedim. Bu yıllar süresince benimle birlikte çalışan tüm mesai arkadaşlarıma da buradan selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Bugüne kadar pozisyonun seviyesine bakmaksızın hep birlikte ekip ruhu ile çok uyumlu ve tempolu çalıştık. Tüm turizm emekçi arkadaşlarıma selam olsun.

5-BAŞARILI BİR İŞ İNSANI SİZCE NASIL OLMALI?

Gerçekten çok çalışmakla ve detaylara önem vermekle alakalı bir durum. “TUTKU VE FARK YARATMAK BENİM İÇİN KİLİT KELİMELER... BİR DE İNSANLARIN HAYATINDA POZİTİF BİR ETKİ BIRAKMAK...” Birlikte çalıştığım harika bir ekibim var. Kişileri gözlemliyorum, yaptıkları yorumları dikkate alıyorum. Tüm bunlar bana en iyisini yapmam konusunda yardımcı oluyor.

6- SON 1 YIL ÖZELLİKLE PANDEMİ NEDENİYLE TURİZM SEKTÖRÜ İÇİN PROBLEMLİ OLDU. SİZ NASIL ETKİLENDİNİZ?

Koronavirüs salgını ülkemizin turizm faaliyetlerini doğrudan etkileyerek tüm dünyadaki otel doluluk oranlarını ciddi ölçüde aşağı çekti.
Türkiye'nin mart ayındaki otel doluluk oranı, geçen yılın aynı dönemine göre yarı yarıya azalarak yüzde 28,6 olarak kaydedildi.
Yabancı turistlerin büyük çoğunluğu Türkiye'ye havayolu ile geliyor. Ancak korona virüs salgınından sonra ülkelerin koyduğu seyahat yasaklarıyla, test zorunlulukları ile birlikte tüm dünyada uçuş sayıları büyük oranda azaldı.
COVID 19 sonrası konaklama tesisleri ve otellerde alınması gereken önlemleri yerine getirdik.
Güvenli Turizm Sertifikamızı aldık.
Güvenli Turizm Sertifikası’nın belgelendirme ile alakalı şartları, Kültür ve Turizm Bakanlığınca yürütülüyor. Bu kapsamda; konaklama ve yeme-içme tesisleri için belirlenmiş olan kriterler göz önünde tutularak, temizlik, hijyen ve sağlık açısından yapılan denetim uygunluğu sonucunda tesislere verilen belgeye, Güvenli Turizm Sertifikası adı veriliyor. Aile şirketimizin bünyesindeki birimlerimizde tedbirlerimizi alarak sezon hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. İyi bir sezon diliyoruz.

7-SİYASETLE DE İLGİLENDİĞİNİZİ BİLİYORUZ. NEDEN SİYASET İÇİNDE OLMA GEREĞİ DUYDUNUZ?

Ben siyasetin içinde olan bir ailede büyüdüm. Yani aslında küçüklüğümden itibaren siyasetin içerisindeyim… Bu yolda inandığım ve savunduğum doğrularım var.
Bir kere siyasetin insanı dönüştürücü bir doğası var. Yaptığımız iş geniş insan kitlelerinin hayatlarını derinden etkiliyorsa, sosyal ve toplumsal düzenin oluşumuna etki ediyorsa, bu iş bir insanın uğraşabileceği en yüce işlerden biri olur. Bu anlamda siyasete de siyasetçiye de itibar vermemiz gerekir. İçinde araştırma ve kendini geliştirme var. Aslında siyasete atılmak arzusunun da içinde bu çoğulluk var. Siyasetçi olarak, bağlı olduğunuz kişi ve topluluklara katkıda bulunmuş olursunuz. İdeal ve misyonunuzu gerçekleştirme şansınız olur.

8-NASIL BİR YÖNETİCİSİNİZ? SİZİNLE ÇALIŞMAK KOLAY MI?

Bana göre iş hayatında başarıyı yakalamak için motivasyon olmazsa olmaz. Bu motivasyonu sağlama konusunda en büyük görevlerden biri de hiç kuşkusuz yöneticilere yani bizlere düşüyor. Geçmiş dönemlerde daha sık karşılaşılan mesafeli ve katı kurallara sahip yönetici profilinin aksine artık iletişim becerimizin yüksek olduğunu düşünüyorum. Alanında yetkin olduğu kadar gelişime de açık yöneticileriz. Özellikle Y kuşağının çalışma hayatına girmesiyle beraber çalışan ve yönetici arasındaki iletişimin şekli bir hayli değişti.

*Trendlere ayak uyduruyorum
*Çalışanlarımız ile kurduğum iletişime ekstra özen gösteriyorum
*Mesafeli ve asık suratlı bir yönetici değilim
*Onları dinliyorum ve sorunlarında yardımcı olmaya çalışıyorum
*Yol göstermeye çalışıyorum
*Tüm çalışanlarımıza eşit mesafede duruyorum
*Gerektiğinde takdir etmekten çekinmiyorum
*Kişisel gelişimlerine destek veriyorum
*Çalışanlarım ile aramda saygılı bir iletişim var.

"SEVDİĞİN İŞİ YAPARSAN, ÖMÜR BOYU ÇALIŞMAZSIN” demiş Konfüçyüs, benimle çalışmak da, işini iyi yaptığın sürece çok keyifli...

İLKBAHAR AYLARINDA DÜĞÜN YAPACAKLARA TAVSİYELER / GÜLİZ NALBANTOĞLUHer insan, düğün gününün tıpkı hayallerindeki gibi ku...
21/04/2021

İLKBAHAR AYLARINDA DÜĞÜN YAPACAKLARA TAVSİYELER / GÜLİZ NALBANTOĞLU
Her insan, düğün gününün tıpkı hayallerindeki gibi kusursuz olmasını ister. Bu özel günün kendisi ve eşiyle birlikte; düğüne gelen konuklar için de unutulmaz bir anıya dönüşmesini ümit eder.
Elbette tüm bunların gerçek olması için ise elbette düğünle ilgili tüm detayları önceden düşünmek gerekir. Çünkü söz konusu düğün olduğunda; tüm ayrıntılar üzerine uzun uzun düşünmek, yapılması muhtemel hatalardan mümkün olduğunca kaçınmayı sağlar; bu da kusursuz bir düğün demektir. Bu yazımda, düğün yapmak için en fazla tercih edilen dönem olan ilkbahar aylarında evlenecek çiftlerin özellikle dikkat etmesi gereken ayrıntılara değineceğim.
İşte, ilkbahar aylarında düğün yapmayı planlayan çiftlere özel; önemli mi önemli tavsiyeler!
Mekân seçimine dikkat!
İlkbahar düğünü dendiğinde akla ilk gelen şey, doğal olarak kır düğünleridir. Hatta birçok insan sırf kır düğünü yapabilmek için, düğün tarihini ilkbahar ayları içerisinden seçmeye çalışır. Ancak bu seçim yapılırken göz önünde bulundurulması gereken oldukça önemli bir detay vardır: Hava durumu! İlkbahar aylarında, genelde hayal ettiğimiz cinsten güneşli günler mevcut olsa da aslında her an yağmur yağabilme ihtimali vardır. Bu nedenle kır düğünü yapacaksanız bile, düğün mekânının kapalı bir bölümünün olup olmadığına mutlaka dikkat etmelisiniz. Bu konuda organizasyon firmanızla iletişime geçerek yedekte bulunduracağınız davetli çadırları ile de olumsuz hava koşullarının düğününüze gölge düşürmesine engel olabilirsiniz.
Dekorasyonda ilkbahar çiçeklerinin önemi
İlkbahar aylarında, doğa adeta uyanışa geçer ve bu uyanış taze ilkbahar çiçekleri olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla düğün dekorasyonunda kullanılan yapay çiçeklerin yerini de artık taze mevsim çiçekleri alır. Bu nedenle, düğün süslemelerinizde ve özellikle masa üzeri dekorlarınızda canlı çiçekler kullanmaya özen göstermelisiniz. Bu, çok daha hoş ve şık bir seçim olacaktır.

SENDİKALI OLMAK(Yazar: Uzm. Dr. Selçuk ARDA)Önce bir tanım yapalım. Sendikalar, aynı işkolunda çalışan emekçilerin tümün...
21/04/2021

SENDİKALI OLMAK
(Yazar: Uzm. Dr. Selçuk ARDA)
Önce bir tanım yapalım. Sendikalar, aynı işkolunda çalışan emekçilerin tümünü kucaklamayı hedefleyen; dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, mezhep, engelli vb. ayrımı yapmaksızın tüm emekçilerin bir sınıf olarak ortak ekonomik, toplumsal ve demokratik çıkarlarını savunmak, kazanmak, korumak ve geliştirmek amacıyla kurdukları kitlesel mücadele örgütleri olarak bilinirler.
Şimdi nereden çıktı bu örgüt? denildiğini duyar gibiyiz.
Örgüt terimi Türkçede örmek fiilinden türetilen organ, örgen, örgü, örgün, örme kelimeleri ile aynı kökenden gelir; Kelimenin kökü 'örmek' eylemi olduğuna göre, örme eylemi sorunları ve çıkarları aynı olan bir gurup insanı bir araya getirmektir, örgütlemek demektir. Organize olan gruba da örgüt denilir.
Hemen diğer sorular da sıralanır. Emekçiler, bir sınıf olmak, ortak çıkarlar vb.
İçinde yaşadığımız kapitalist toplumda, çalışma yerleri, biçimleri kadrolu, sözleşmeli, geçici, işçi, memur gibi farklılaşmış ve çeşitlenmiştir.
İşverenlerimiz kimimizin bir işletme sahibi sermayedar, kimimizin devlet ya da belediye olabilmektedir.
İster bir büroda masa başında, ister bir sınıfta, hastanede çalışsın isterse tarlada, serada, atölyede, fabrikada… Geçinmek için emeklerinden başka sermayesi, mülkü bir gelir getirici aracı olmayan çalışanlara emekçi denilir.
Bağlı olunan işveren, ister özel sermaye, ister belediye yönetimi isterse devlet olsun, emekçiler çalışma koşullarında, ücretlerinde, çalışma saatlerinde, cinsiyet ayrımcılığı konusunda, izinler kıdem alma vb. hakların kullanımında keyfi kısıtlamalar, siyasi kadrolaşma, sürgün ve siyasal baskılar gibi bir dizi sorunlar yaşarlar.

ASALETİN DANSI; BALEBale tüm dünyada sakinliğin, dinginliğin ve asaletin sembolü olarak bilinen bir dans türü. Oldukça z...
21/04/2021

ASALETİN DANSI; BALE
Bale tüm dünyada sakinliğin, dinginliğin ve asaletin sembolü olarak bilinen bir dans türü. Oldukça zarif ve kibar vücut hareketleriyle sergilenen bu dans türü çok eski bir tarihe sahip. Rönesans döneminde ortaya çıktığı bilinen ve İtalya’nın dünyaya armağanı olan bale, en basit tanımıyla müziğe dayalı bir dans gösterisi.
Bizde pek rağbet görmese de dünya da çok değer gören bir dans bale. Bale yapan kadınlara “balerin”, erkeklere ise “bale dansçısı” denir. Bir tek ülkemizde erkek bale dansçılarına “balet” deniyor.
Bale Nasıl Yapılır?
Parmak uçlarında hareket etmenin zorunlu olduğu balede, vücut ağırlığı çok önemlidir. Oldukça sıkı ve düzenli bir çalışma gerektirir. Yıllarca yapılan ve bir heveslik olmayan bale genellikle klasik müzik türleriyle yapılır. Bale aynı zamanda tiyatro ile de iç içe olduğu için bu işi hakkıyla yapmak isteyenlerin ayrıca tiyatro eğitimi almaları gerekmektedir. Bale öğrenmek ve kusursuz yapmak isteyenlerin kendilerini zorlu ve sıkı bir eğitim sürecine hazırlamaları gerekmektedir.
Gösterişli makyajlar ve zarif detaylar bu dansın olmazsa olmazları arasındadır. Parmak uçlarında yapıldığı için kişinin dengesini koruması önemlidir. Bu nedenle olabildiğinde hafif ve fiziksel dengeyi bozmayacak kıyafetler tercih edilmektedir.
Balenin Faydaları Nelerdir?
Vücudun daha ince, esnek ve zarif olmasına etki etmekle beraber güç açısından da daha dayanıklı ve sağlıklı olmasına yardımcı olmaktadır. Bale içeriğinde yapılan tüm hareketler, zarafet ve asaleti temsil eder. Bale öğrencilerinin yürüyüşü, duruşu, oturması her ortamda hayranlık kazandıracaktır.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,  Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk...
21/04/2021

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından tüm dünya çocuklarına armağan edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu gerçekleştiren TBMM'nin açılışının, egemenliği padişahtan alıp halka vermesini kutlamak amacını taşırken, Çocuk Bayramı savaş sırasında yetim ve öksüz kalan yoksul çocukların bir bahar şenliği ortamında sevindirmek amacını taşımaktaydı.
23 Nisan'ın Türkiye'de ulusal bayram olarak kabul edilmesinin nedeni, 1920'de o gün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmış olmasıdır.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın ortaya çıkışında 3 ayrı bayramın payı vardır. Çocuk Bayramı tamamen ayrı bir kavram olarak gelişirken, Ulusal Egemenlik ve 23 Nisan Bayramları baştan ayrı bayramlarken, birleşmişler; en son da onlara Çocuk Bayramı katılmıştır.
23 Nisan 1927'de Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin (günümüz Çocuk Esirgeme Kurumu'nun) bu günü "Çocuk Bayramı" olarak duyurdu. Kurum, 23 Nisan 1923'te millî bayram için pullar bastırmış ve satmıştır. Böylece çocuk bayramı ortaya çıkmıştır. Çocuk bayramı adı daha resmiyet kazanmamış olsa da, bundan sonra 23 Nisan "Millî Hâkimiyet Bayramı"nın yanı sıra "Çocuk Bayramı" olarak da kutlanacaktır.
İçinizdeki çocuğun hep yaşaması dileğiyle, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun

Bir düşünürün dediği gibi “Mutsuzluğun bir sınırı vardır ama mutluluğun asla” Sizce de doğru bir söze değil mi? Mutluluk...
21/04/2021

Bir düşünürün dediği gibi “Mutsuzluğun bir sınırı vardır ama mutluluğun asla” Sizce de doğru bir söze değil mi? Mutluluk; insanda pozitif etkileri olan bir duygudur. Mutlu insan yaratıcı olur, mutlu insan doğayı sever, insanlara saygılı olur, aşık olur… Diğer güzel davranışların hemen hepsinin altında mutlu olma hali yatar. Dikkat edilirse, dünyaya en çok zararı mutlu olmayı bilmeyen doyumsuz insanlar vermiştir
Mutluluk, düşünce şeklidir. Hayatımıza nasıl mutluluk katacağımızı zihnimizde çizdiğimiz harita ile belirleriz. Yani hedeflerimiz, amaçlarımız, yaşamı anlamlandırma şeklimiz düşünce olup, bizi harekete geçiren güçtür. Ben artık şöyle yaşayacağım, bundan sonra bu şekilde davranacağım gibi kararlar zihinsel süreçlerin ürünüdür. Sonuçta insan, inandığı gibi yaşar.
Mutluluk, zihinde başlar. Hayattaki olumlu ve pozitif noktaları görebilmektir. Klasik yarı dolu yarı boş bardak örneğinde olduğu gibi gerçekliklerdeki olumlu noktaları görmek gerekir.
Mutluluk yetinmektir, var olanın kıymetini bilmektir. Olması gerekene değil, olana odaklanmaktır. Sahip olduğunuz şeylerle çok mutlu olacak o kadar çok insan var ki.
Mutluluk, sağlıklı olmaktır. Aslında her şey kazanılır, acısı geçer veya azalır ama sağlık kaçan tren gibidir.

MERHABA BEN EMELKendimizi tanıtmada ilk olarak başladığımız cümle genelde ismimiz olur. Derste öğrendiğimiz gibi isimler...
16/04/2021

MERHABA BEN EMEL
Kendimizi tanıtmada ilk olarak başladığımız cümle genelde ismimiz olur. Derste öğrendiğimiz gibi isimler birer özne midir? Yoksa sıfat mı? Soyadımız, ailemiz, yaşadığımız çevre, sonradan edindiğimiz yeteneklerimiz ismimize neler katıyor hiç düşündünüz mü?
İsimlerimizin taşıdığı anlam bizim irademiz dışında verilir. Bazılarımız gururla telaffuz ederken, bazılarımız söylerken utanır eveler geveleyip dururuz. Zamanla verilen isme alışanlar da var, yetti artık deyip değiştirenler de!
Bizi bu dünyada mevcut kılan isimler nasıl verildi peki? Aileleri günlerce düşünüp en anlamlı isme karar verenler de var, abisinin, ablasının ismine kafiye uyumlu olsun diyerek koyan da.
Ailem benim ismim hakkında çok düşünmüş. Zaman var diye rahat rahat isim arayışında olan ailem, erken doğumumla paniğe kapılmışlar. Doğumumum üzerinden bir hafta geçmesine rağmen, bir türlü karar verememişler. Ayşe olsun, Özlem olsun, Anneannesinin adı olsun, halasının ismine benzesin, şu olsun ama bu olmasın, göbek adı olsun, yok yok olmasın derken, annem çok sevdiği Emel Sayın’ın ismini hediye etmiş bana. Ohh sonunda bir ismim olmuş! Olmuş da ne olmuş. Emel’e benzesin diye kardeşim Ercan olmuş. Ercan’a uysun diye kuzenim Sercan, Sercan’a uysun diye kardeşi Selcan olmuş ve bu durum sürüp gitmiş. Tüm kuzenlerin ismi bir hafta isimsiz olan benden türemiş. Umarım isimlerini seviyorlardır. Zira homurdanmaları gereken ben değilim 
İsim verme geleneği çok eskilere dayanıyor. Eski Türkler isim koymayı çok önemli kabul edip, verilen isim ile alın yazısı arasında bir bağ olduğuna inanırlarmış. Beki de ismimizin anlamları ile ruhumuz arasında bir körü olduğuna inanıyorlardı. İsmim koymalar birer törenle yapılırmış. Hala bu geleneği sürdürenlerimiz var. Ezan ile kulağa üç kere fısıldanan isim dua ile kurulan bağ anlamı taşımaktaymış.
Peki, kaç ismimiz var?
Asıl adımız; günümüzde her ne kadar peşin verilse de, eskiden erkeklerde yay basıp ok atacak duruma gelince kişi adını kendi alırmış. Şimdiler bu olsa her yer yüksek şuradan aşağı kalmayan isimlerle dolu olurdu. Malum kendimize karşı çok cömert ve seveceniz.
Göbek adımız; göbeğimizin kesilmesi ile verilen ilk isim. Veriliş amacı ölümden sonra göbek adı ile çağılacakmışız. Sanırım sıra bana geldiğinde derin bir sükûnet olacak. Göbek adım yok 
Bir de takma ad var. Eskilerin kendi aldığı bu adı bu kez çevremiz bize veriyor. Doğrusu çoğu zaman da acımasız oluyorlar. Fiziki özelliklerimizden tutun da ruhani durumumuza, ailemizden, beceriksizliklerimize kadar etkileniyor takma adlarımız. Örnek verip kimseyi incitmek istemiyorum şu an.
Sadece bizim değil evrende bulunan her cismin canlının iyi yâda kötü bir adı var. Belki de çok takılmamak lazım isim olayına. Heyyy! huuu! diye çağrılmayalım da yeter.
Ben Emel… Sadece Emel…

DİKKAT HIRSIZ VAR, HAYATIMIZI ÇALIYORLAR!Sürdürmekte olduğumuz yaşamın ne kadarı bize ait hiç düşündünüz mü?  Kararlarım...
16/04/2021

DİKKAT HIRSIZ VAR, HAYATIMIZI ÇALIYORLAR!
Sürdürmekte olduğumuz yaşamın ne kadarı bize ait hiç düşündünüz mü? Kararlarımızı alırken ne denli özgürüz? Yaşamımızın yönetimi gerçekten bizim ellerimizde mi? Ruhumuz ne denli özgür ya da tutsak?
Bugünlerde karşılaştığım, görüştüğüm hemen herkese ardı ardına bu soruları soruyorum. Şaşırıyor insanlar önce. Üzerinde düşünülmeden verilmiş ilk yanıtlar “Elbette özgürüm ve yaşantımı kendim yönetiyorum” biçiminde oluyor. Oysa karşılıklı konuştukça, düşündükçe sorular yeni soruları getiriyor beraberlerinde ve yanıtlar yön değiştirmeye başlıyorlar. Görüyoruz ki, ipler dışarıdan bakınca bizim elimizdeymiş gibi görünse de, aslında ilk çocukluk yıllarımızdan başlayarak bizim dışımızda hemen herkesin elindeymiş! “Doğrularımız” bile çoğunluğun doğruları.
Peki ya yanlışlar? Kime göre, neye göre yanlış? Çocukluk düşlerimizden hızla uzaklaşmaya başladığımızda ilk boşluklar oluşmaya başlıyor ruhumuzda. Yeteneklerimizi bir kenara bırakarak günümüzde geçerli, kısa yoldan para kazanabileceğimiz, rahatlıkla iş bulabileceğimiz mesleklere yönlendiriliyoruz. Belki iyi para kazanıyoruz ama hiç sevmeden bir yaşam boyu yapmak zorunda olduğumuz iş nedeniyle hayatı kaçırdığımızın ayırdına bile varmıyoruz. Zaten öylesine kaptırıyoruz ki kendimizi döngüye, düşünecek, sorgulayacak zaman bırakmıyoruz kendimize. Her gün bir önceki günün tekrarı olarak, aynı rutin, aynı sızlanmalarla yıllar su gibi akıp gidiyor.
Çoğunluğun öngördüğü güzellik anlayışı öylesine yerleştiriliyor ki belleğimize, sağlık için değil ama çoğunluk tarafından beğenilmek adına ellerimizde uzun diyet listeleriyle yarı aç dolaşıyoruz. “Haydi artık, yaşıtların düzenini kurdu, sen hala boş (!) şeyler peşindesin “ diyen yakınlarımız ve toplumun bizden beklentileri doğrultusunda, düşlerimizi rafa kaldırıp eksikliklerimizi (!) tamamlaya çalışıyoruz. Ruhumuzu besleyecek insanlar yerine gözlerimizi besleyecek olanları eş olarak seçiyor sonra bir yaşam boyu kendi yalnızlığımızda kayboluyoruz. Evlenir evlenmez çocuk beklentileri başlıyor çevremizde. Hiç kimse bu sorumluluğu almaya hazır olup olmadığımızı düşünmüyor, bilmek, duymakta istemiyor. Henüz anne – baba olmaya uyum sağlamaya çalışırken, “Hemen arkasından ikinciyi de yapın, birlikte büyüsünler “ sözleriyle beklentiler devam ediyor. Şimdi sıra sizde! Siz de çocuklarınıza meslek seçiminde nelere dikkat etmeleri gerektiğini anlatın bakalım. “Resim, müzik, moda karın doyurmaz “ deyin. Uzun yoldan nasıl kendisi olacağını değil, kısa yoldan nasıl para kazanacağını öğretin. Hele bir çocuklar mesleklerini ellerine alsınlar, biz de emekli olup, başımızı sokacak bir ev alalım, işte o zaman başlayacağız hayatı yaşamaya! Aynı evlerde, ayrı dünyalarda yalnız, mutsuz, heyecansız, coşkusuz, yorgun yürekler olarak yaşamaya devam.
Şimdi yeniden soralım aynı soruları? Sürdürmekte olduğunuz yaşam ne denli size ait? Yaşamınızın yönetimi gerçekten sizin ellerinizde mi? Ruhunuz ne denli özgür ya da tutsak?
Einstein ''Beyninizin var olan öğretiler tarafından ele geçirilmesine asla izin vermeyin." Derken, Erich Fromm “ Direnme gücü, dünya “EVET” sözcüğünü duymak istediğinde
“HAYIR” diyebilme yeteneğidir. “ sözleriyle dile getirmiş bize dayatılanlar yerine kendi seçimlerimizi yapmamız gerektiğini.
Hayır, amacım tüm kuralları yıkmak, sizi toplu olarak isyana sürüklemek değil. Önemli olan dengeyi sağlamak. Topluma, ailemize, çevremize, egomuza gösterdiğimiz anlayışı, özeni, ruhumuza da göstermeyi unutmayalım. Hayatımızın tüm iplerini, başkalarının ellerinde tutmalarına izin vermemek. Hayatın içinde kendimiz olarak yer alabilmek ve zihinsel gelişimimiz kadar ruhsal gelişimimize de önem vermek.
Bırakalım içimizdeki çocuk seksen yaşında da uçurtma uçurmaya, ip atlamaya, sonsuza dek yaşayacakmışçasına hayallerinin peşinden koşmaya devam etsin. Evlilik ciddi sorumlulukların altında ezileceğimiz, bir süre sonra tek dizeliğe dönüşen, sıkıcı bir kurum olmak yerine, birlikte sabahlara dek sohbet etmekten hoşlanacağımız , bedenimizden önce ruhumuzu nasıl okşayacağını bilen biriyle, hayatı birlikte keşfetmeye çalışacağımız, coşkulu, heyecanlı bir oyuna dönüşsün. İşimiz ise, eğlencemiz, dinlencemiz olsun aynı zamanda.
Ruhumuzun tutsak olduğu yerde bedenimizin özgür olması bize özlemini duyduğumuz huzuru asla sağlayamaz.
Karnımızı doyurma telaşıyla bir yaşamı geçirirken, ruhumuzu doyurmayı unutmamamız gerektiğini sık sık birbirimize anımsatalım. Tutalım omuzlarımızdan ve bugün benim yaptığım gibi sarsalım birbirimizi “Hey, hayatına sahip çık, çalmasınlar!”

KABUL TÖRENİHayatta bizi zorlayan, nerede ne yapmamız gerektiğini kestiremeyip, yaradana sığınıp yürüdüğümüz birçok an y...
16/04/2021

KABUL TÖRENİ

Hayatta bizi zorlayan, nerede ne yapmamız gerektiğini kestiremeyip, yaradana sığınıp yürüdüğümüz birçok an yaşanır.

Okul döneminde sizi çok ta umursamayan müdürün odasına çağrılmanız… Ergenlikte pervasızca salgılanan hormonlar yüzünden yaptığınız hatalar sonucu halı deseni izlemek zorunda kalmalarınız… İş hayatında en ufak bir fikriniz bile olmayan konularda patrona hesap vermeniz gereken durumlar...

Bunları nasıl aştığımı düşünürken, elimde bir demet çiçek ve kiramın yarısı kadar para ödediğim son derece pahalı çikolata kutusunu tutuyorum. Kira ne alaka derseniz, para karşılığı elalemin evinde kalanların ‘’yani biz kiracıların’’ para harcama konusundaki ölçü birimi ödetilen kira bedelidir. O bedel kutsaldır ve tek seferde hiç bir ödeme bu bedeli geçemez, geçmemelidir, geçerse, yürek yanar, ciğerler köz köz olur, oraya az önce rahatlamış bir öküz oturur.

Çiçek ve çikolata ile gergin geçecek dakikaların sebebi keşke bir tarafı kırılan yakın arkadaşlarımdan birinin hasta ziyareti olsaydı diye iç geçirirken, sevgilimin ailesi ile tanışacağım aklıma geldi. “Ben bu kızı gördüm, beğendim. Ahanda bu yüzüğü kapora olarak bırakıyorum. Sonra kesin almaya gelicem’’ anlaşmasının ön görüşmesi için kapıdayım.
Kızıyla tanışmak için bile bu denli özenmediğim kıyafetim, tıraşım ve noolur noolmaz diye on dakika öncesinden yüzüme oturttuğum sırıtışım eşliğinde kayınpederime göz süzüp, flörtleşicem. Beğenilmezsem B planımı devreye sokucam; Hazır bu kadar iyi görünüyorken başka kızı tavlamak!

Bu fitne, fesat ve aşağılık düşüncelerim eşliğinde eve giriyorum. Her ne kadar arka fonumda mehter marşı çalsa da bu kaleyi kuşatmak için kendimi yeterince yeniçeri gibi hissetmiyorum. Umarım içeride bekleyen komutan insaflı çıkar zira ben zaten Söğütle Domaniç’ten çoktan vazgeçmiştim. Verdim gitti!

Kapı girişinde hoş karşılanışımın içeride beni neyi beklediğine dair ipucu vermemek için olduğunu düşünüyorum. Normal bir aile anne-baba-çocuktan oluşan çekirdek bir yapıdır, en azından hayat bilgisi dersinde bana böyle öğrettiler. Oysa salona adım attığımda büyükçe bir kabilenin kabul merasimine denk gelmiş olmalıyım diye düşündüm. Elini öptüğüm 27. aile büyüğünden sonra dudaklarım uyuşmuş olmalı ki bu işi hızlandırayım dedim. Sevgilimin babasını 28. sıraya koymaları benim suçum olamaz!

Koltuğun ucuna oturmanın beden dilindeki karşılığı “dikkat tehlike anında topukların kı.ına değe değe kaçabilirsin’’dir. Bir kaç hal hatırdan sonra kabul töreninin muazzam gergin sorularını cevapladığım kısma geçildi. Kabile reisi, pardon sevgili kayınpederim klişe soruyu sordu. “Eee Ayhaancım ne iş yapıyorsun?’’ Bu sorunun alt tanımı ‘’Ne kadar para kazanıyorsun? Öğlenleri tavuk döner dışında sipariş için menüye bakıyor musun?’’ demektir.
Kritik tüm dakikalarda iki seçeneğiniz vardır; Ya soruya kısa cevaplar verip zamanın hızla akmasını istersiniz ya da özgüven ve tatminkâr tutumunuzu kaliteli şekilde ifade ettiğinizi düşündürmek amacı ile cevabı uzun tutarsınız!
‘’Bir reklam şirketinde kalite direktörüyüm efendim’’. Hi ho ha ha ha ha!!! Bu cevap o kadar soğuk bir anlam içeriyor ki, tüm kabile toplansa maaşımın ne olduğunu tahmin edemez diye dışımdan sırtlan gülümseyişi ama içimden kötü adam kahkahası patlatırken, kayınpederden karşı atak geldi. “Maaşın ne kadar?’’ Kız isteme tarihinin en realist babasına denk gelmişim. Şansımın…
Bu tarz tanışma ve görüşmelerde yazılı olarak doldurulan bir ön bilgi formu ne kadar da işe yarardı. ‘’Hayatımı idame ettirme adına yeterli bir gelirimin yanı sıra bir arabam (çalışmıyor ama olsun), bir evim (30 yıl vadeli kredi ile alındı ve krediyi ödeyebilmek için kiraya verildi. Şansım varsa 65 yaşımda o evde biz yaşayacağız) var efendim.’’

Kabile kendi içinde uğultu ile konuşurken, kayınpederim emeklilikte halı dokuyacak sanırım çünkü 20 dakikadır yerdeki halının desenini inceliyor... Sıradaki soru gelmek üzereyken kahve geldi. Bu kime zaman kazandırdı bilemesem de kabile büyükleri arasından birisi sıradaki soruyu ailem hakkında sordu. Hiç umursamadığım soy ağacımı yüzümde gülümseme eşliğinde anlattım.

Son olarak ‘’Kızımıza iyi bakabilecek misin’’ sorusu aklımı biraz karıştırdı. Daha önce kedi, köpek, kuş hatta bonzai ağacı bile baktım ama insana nasıl bakılır bilmiyorum diyemedim. Aklıma gelen bu örnekleri referans vermeli miyim acaba? “Efendim onu mutlu etmek, benim de mutlu olmamı sağlayacaktır’’ deyip geçiştirdim. İnşallah anlamamışlardır. Evet anlamamışlar. Oh!

Herkesin gülümsüyor oluşu çok hoş. Sınav sonucunu öğrenmem uzun sürmez inşallah. Kapıdan çıkarken “Biz size döneriz” dediler. Bu, iş aradığım dönemlerdeki “Biz size dönerizler” gibiyse, sanırım dönmeyecekler. Yattı bu iş.
Hazır böyle giyinmişken B planı için bir bara mı geçsem acaba?

Bilemedim…

Address

Atatürk Caddesi Likya İş Merkezi
Fethiye
48300

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Fethiye Aktüel Magazin posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Videos

Share


Other News & Media Websites in Fethiye

Show All

You may also like