Bilgisel Kadın

Bilgisel Kadın tarihe ve dünyaya dair ilginç bilgileer

ÇİN'DE BULUNAN "YASAK ŞEHİR"1. Yasak Şehir, 1406 yılında temeli atılarak inşa edilmeye başlanan ve 1420 yılında son şekl...
22/03/2024

ÇİN'DE BULUNAN "YASAK ŞEHİR"

1. Yasak Şehir, 1406 yılında temeli atılarak inşa edilmeye başlanan ve 1420 yılında son şeklini alarak tamamlanan büyüleyici bir yapıdır.
Bu muhteşem yapıyı inşa etmek için bir milyonu aşkın emekçinin alın teri döktüğüne dair hikayeler bulunur.
2. Pekin'in kalbinde, Ming Hanedanı zamanında yükselen Yasak Şehir, altı yüzyıl boyunca tam 24 imparatora ev sahipliği yapmıştır.
Bu görkemli yapı, tarih boyunca birçok liderin hükümet merkezi olmuş ve bu süre zarfında birçok önemli olaya tanıklık etmiştir. Bu nedenle Yasak Şehir, sadece bir saray kompleksi değil, aynı zamanda Çin tarihinin ve kültürünün canlı bir simgesi olarak kabul edilmektedir.
3. Pekin'de 720.000 metrekarelik bir arazi üzerinde yükselen Yasak Şehir, muazzam bir yaşam kompleksidir. Bu etkileyici yapı, tarih ve mimariyi birleştiren bir simge haline gelmiştir.
4. Sarayın "şehir" olarak adlandırılmasının temel nedeni, imparatorluk dönemlerinde bağımsız bir yaşam alanı olarak kurgulanmasıdır.
Bu devasa yapı, günümüzde bile dünyanın en büyük imparatorluk sarayı unvanını korumaktadır.
5. Bu muazzam yaşam kompleksi, içerisinde 980 ayrı yapı ve 9.999 oda barındırıyor.
720.000 metrekarelik geniş bir arazi üzerine kurulu olan bu etkileyici kompleks, birbirinden estetik bahçelerle süslenmiştir.
6. Çin kültürünün derinliklerine kök salan önemli gelenekler, saray kompleksinin inşasında titizlikle dikkate alındı.
Her bir taşı, her bir detayı ile Çin'in kadim geçmişinin izlerini taşıyan bu kompleks, ziyaretçilerine adeta bir zaman yolculuğu yaşatır.
7. Bu devasa yapıya "yasak" isminin verilmesinin kendine has bir gerekçesi bulunmaktadır.
Bu ifade, sarayın hem etkileyici boyutlarını hem de gizemli yapısını bir arada anlatır. Bu iki özellik, saray kompleksinin sıra dışı bir yapı olmasını sağlar ve ona benzer bir kimlik kazandırır.
8. Çin imparatorlarının yaşam alanı olarak tasarlanan Yasak Şehir, adeta bir güvenlik kalesi olarak inşa edilmiştir.
Bu muhteşem yapı, imparatorların her türlü tehditten korunabilmesi için dikkatlice planlanmıştır. saraydan çeriye girişler, izin almadan gerçekleştirilemez ve kompleks adını alırken bu durumdan etkilenmiştir.
9. İmparatorluk sarayının avlusunda düşmanların saklanma olasılığını ortadan kaldırmak adına tek bir ağaç dahi bulunmamaktadır.
Yasak Şehirdeki binlerce oda da yine bir güvenlik önlemidir. Bu odalar, düşmanların içeride kaybolmasını sağlayarak, sarayın savunmasını arttırmak için inşa edilmiştir.
10. Çin imparatorları, Yasak Şehirde her geceyi farklı bir odada geçirirlerdi.
İmparatorların hangi odada dinleneceğini ise sadece birkaç korumadan başka kimse bilmezdi. Bu sayede, 600 yıllık bir süre zarfında Yasak Şehirde hiçbir imparator suikast ya da saldırı tehdidiyle karşı karşıya kalmadı.
11. Çin'in tarih sahnesindeki son imparator olan Puyi, görkemli ve tarihi Yasak Şehirde yaşamını sürdürmüştür.
1924 yılında, imparatorluk devrinin sona ermesiyle, Yasak Şehrin kapıları son imparator için kapandı. 1925 tarihinde bu saray kompleksi, tarih ve kültürün muhteşem bir vitrini olarak hizmet vermek üzere müzeye dönüştürüldü.
12. Yasak Şehir, Çin medeniyetinin eşsiz ve değerli mirasını yansıtan bir milyondan fazla eseri bünyesinde barındırır.
13. Tarih boyunca, sarayda ikamet eden kraliyet kadınlarının kedi besleme geleneği olduğu bilinmektedir.
Bu durum, günümüzde Yasak Şehirdeki kedilerin kraliyet kanından olduğu düşüncesini doğurmuştur. Kraliyet kanı taşıyor olup olmadıkları bir yana, Yasak Şehir, günümüzde birçok kediye sıcak bir yuva sunmaktadır.
Kaynak: https://onedio.com/haber/cin-in-yasak-sehir-adi-verilen-gizemli-imparatorluk-sarayi-hakkinda-hic-duymadiginiz-ilginc-bilgiler-1158590

ANNABELLE'İN GERÇEK HİKAYESİAnnabelle isimli bebeğin hikayesi büyük gişe başarısına sahip filmler sayesinde neredeyse tü...
22/03/2024

ANNABELLE'İN GERÇEK HİKAYESİ

Annabelle isimli bebeğin hikayesi büyük gişe başarısına sahip filmler sayesinde neredeyse tüm dünya tarafından bilinir hale geldi.
Korku Seansı ve Annabelle gibi filmler, zaman içerisinde korku sinemasının vazgeçilmezleri arasında yer almayı başardı. Dünya genelinde milyonlarca kişi tarafından hem korku hem de hayranlıkla izlenen bu filmler, merkezine alışılmışın dışında bir görünüme sahip minik bir oyuncak bebeği koydu.
Gerçekten paranormal olaylara merakı olan kişiler ise Annabelle adlı bu bebeği çok daha önceden biliyordu...
Gerçek ve hayal dünyasının iç içe geçtiği Annabelle, Higgins adındaki küçük bir kızın hikayesini anlatıyordu. Higgins'in hayat hikayesini merkeze alan bu yapımlar paranormal olayları tüyler ürpertici bir şekilde beyaz perdeye aktardı.
Dünya genelinde milyonlarca hayranı olan bu filmlerde, oyuncak bir bebeğin Annabelle Higgins'in ruhunu taşıdığı görülüyordu. Tıpkı Annabelle bebeğinin gerçek hayattaki hikayesinde olduğu gibi...
Şeytani bebek Annabelle'nin hikayesi 1970'li tarihlere kadar uzanıyor.
1970 yılında ABD'de geçen bu gerçek hikayenin başlangıcı, modern çağın korku klasiği olarak kabul edilir.
Hikaye, Donna adındaki bir üniversite öğrencisinin annesinin ona doğum günü hediyesi olarak bir hediye almasıyla başlar.
Üniversite hayatının heyecanını yaşayan 28 yaşındaki Donna, ikinci el bir eşya dükkanından satın alınan "Raggady Ann" isimli bebeği büyük bir sevinçle sahiplenir.
Johnny Gruelle tarafından yaratılan Raggady Ann, Amerikan edebiyatının sevilen kurgusal karakterlerinden biridir. Kırmızı iplik saçları ve üçgen burnu ile çizilen bu sempatik çocuk figürü, bir zamanlar ABD'de büyük bir popülerlik kazanmıştı.
Donna'ya hediye edilen Raggady Ann bebeği ise diğer bebeklerden biraz daha farklıydı.
Donna'nın çekici oyuncak bebeği, kendi başına hareket etme yeteneğine sahipti. Sadece bu da değil. Raggady Ann, garip ve riskli metinler oluşturabiliyor hatta daha da ileri giderek hoşlanmadığı kişilere karşı ölümcül eylemlerde bulunabiliyordu. Kendi kendine hareket edebilme ve yazı yazabilme yeteneği, onu diğer oyuncak bebeklerden ayırıyor belki de biraz korkutucu hale getiriyor.
Donna ve onun ev arkadaşı olan Angie, bu oyuncak bebeğin sahip olduğu ilginç yeteneklere en yakından tanık olan kişilerdi.
Bir zamanlar sevimli bir görünüme sahip olan ancak sonraları ürkütücü bir hal almaya başlayan Raggady Ann bebeği, Donna ve Angie'ye, Annabelle Higgins adındaki 7 yaşında hayatını kaybeden bir kız çocuğunun olduğunu belirten notlar yazıyordu.
İki arkadaş, Higgins'in ruhunun bu oyuncak bebekte yaşamaya devam ettiğine inanmıştı.
Ancak bu gizemli bebeği terk etme gibi bir niyetleri hiç olmamıştı. En azından, Raggady Ann bebeği dehşet verici bir cinayet girişiminde bulunana kadar. Bu olay, onların bu oyuncakla olan ilişkilerini ve bakış açılarını tamamen değiştirdi.
Raggady Ann, iki arkadaşın dostları olan Lou'yu öldürmeye çalışmıştı.
Lou, bu garip oyuncak bebekte belirgin bir kötülük hissetmiş ve bu düşüncelerini de dile getirmişti. Bu durum, onun oyuncak bebeğin hedefi olmasına yol açmıştı. Bebeğin Lou'yu öldürmeye çalışması Donna için kabul edilemez bir noktaydı ve aynı çatı altında yaşadığı bu ürkütücü oyuncak bebekten kurtulmak amacıyla bir rahipten yardım almak istedi.
Donna'nın karşı karşıya olduğu korkunç durum, yardım aradığı rahip tarafından ilk bakışta anlaşıldı. Bu nedenle olay, paranormal olaylar konusunda derin bilgi ve tecrübeye sahip olan Ed ve Lorraine Warren çiftine yönlendirildi.
Amerika'nın en tanınmış paranormal olay uzmanları Ed ve Lorraine Warren çifti kendi ifadelerine göre yüzlerce olayı çözüme kavuşturmuş, tehlike ötesi varlıklarla yüzleşmiş ve sayısız kötü ruhu yenmişlerdi. Ancak, Annabelle bebeği ile karşılaştıklarında bu durumun daha önce deneyimledikleri hiçbir vakayla kıyaslanamayacak kadar farklı olduğunu fark ettiler.
Çifte göre Annabelle bebek göründüğünden çok daha fazlasına sahipti.
Çifte göre, Annabelle bebeği sıradan bir musallat olayından çok daha korkunç bir durumdu. Annabelle bebeği, insanlığın ötesindeki büyük bir kötülüğün korkutucu bir temsilcisiydi...
Warren çiftine göre bu bebek, şeytanların dünyaya açılan bir kapısıydı.
Yapılacak şeyin şeytan kovma ritüeli olduğuna karar verilmişti ancak bu gerçekleşemedi. Annabelle bebeğinin karşısında duramayan çift, bu kötücül ve güçlü varlığı insanlık için büyük bir tehlike olarak gördüler. Bu nedenle, en azından bu tehdidi kontrol altına alabilmek için harekete geçmeye karar verdiler.
Warren çifti, tehlike olarak gördükleri bebeği kontrol altına alabilmek için ABD'de bulunan Warrens Okült Müzesine yerleştirdiler.
Bebek, müzede kilitli bir camın arkasına yerleştirilmişti. Annabelle'in hemen yanına ise ziyaretçiler için bir uyarı konulmuştu. Bu uyarıda bebekle asla dalga geçilmemesi gerektiği yazıyordu.
Her şeye rağmen müzeye adım atan ziyaretçiler, bu güçlü ve kötü niyetli ruhun etkisinden kaçmayı başaramamıştı.
Ziyaretçilerin bir kısmı, müzede vakit geçirdikleri süreçte kendilerini kötü bir enerjinin kuşatmış olduğunu ifade ederken diğer bir kısmı ise müzeden ayrıldıktan sonra yaşadıkları ölümcül kazalarla gündeme geliyordu.
Günümüzde Annabelle adındaki bebeğin, birkaç yıl önce kapılarını kapatmış olan bir müzede ve çelik bir kasa içerisinde muhafaza edildiği öne sürülüyor.
Birçok kişi ünlü Annabelle bebeğinin yalnızca efsanelerle ve hurafelerle süslenmiş bir geçmişi olduğunu düşünüyor. Ancak bu bebek bazılarına göre kötülük saçan ruhların günlük objelere musallat olması fikrinin en çarpıcı örneklerinden biri.
Bu görüşe sahip olanlar Annabelle'in sıradan bir bebek olmadığını aksine karanlık güçlerin mührünü taşıdığını savunuyorlar.
Bu iki zıt görüş arasında Annabelle bebeği hakkındaki gerçek hala belirsizliğini koruyor.
Kaynak: https://onedio.com/haber/bir-korku-klasigi-olup-milyonlarca-insanin-kabuslarina-giren-bebek-annabelle-in-gercek-hikayesi-1159475

AMERİKAN MAFYA DÜNYASININ BABASI LUCKY LUCİANOÜnlü Amerikan mafya babası Lucky Luciano, 20. yüzyılın en etkili ve korkul...
22/03/2024

AMERİKAN MAFYA DÜNYASININ BABASI LUCKY LUCİANO

Ünlü Amerikan mafya babası Lucky Luciano, 20. yüzyılın en etkili ve korkulan suçlularından biriydi. Adı, ABD'de organize suçun yükselişi ve mafyanın kuruluşu ile bir tutulur.
Gangster Luciano, tehlikeli ve aşırı bir hayat yaşadı. İçki Yasağı döneminde içki kaçakçılığı ve haraççılık yaparak, cinayetler işleyip siyasi manipülasyonlarla Amerikan yeraltı dünyasını dönüştürdü. Hikayesi, hırs, kurnazlık ve şiddetle doludur ve nesiller boyu etkileyici olmuştur.
Lucky Luciano'nun yaşamı, Sicilya'dan New York'a yoksulluktan kaçma arzusuyla şekillendi. 1897'de Sicilya'da doğan Luciano, sülfür madenlerinde çalışan babası ve annesiyle birlikte Amerika'ya göç etti. Aile, New York'un yoksul ve suç dolu Aşağı Doğu Yakasına yerleşti.
Luciano'nun ailesi, daha iyi bir yaşam umuduyla taşınmalarına rağmen hala yoksullukla mücadele ediyordu. Okul çağındaki Luciano, hayatta kalabilmek için para kazanmanın gerekliliğini hızla kavradı ve zorlu sokak işlerine çabucak adapte oldu.
Hırsızlık ve uyuşturucu ticareti yapan Luciano, öğrencilerden "koruma" parası alıyordu.
Bu durum, zorbalığına karşı çıkan Meyer Lansky ile tanışmasına yol açtı. İki çocuk hızla arkadaş ve hatta ortak oldu; Lansky, Luciano'nun suç faaliyetlerinde önemli bir rol üstlendi.
Luciano, gençlik yıllarına okuldan kaçma ve çete faaliyetleriyle damgasını vurdu. Erken yaşta "Five Points Çetesi" onu üye olarak işe aldı. Bu çete, Manhattan'da faaliyet gösteren bir suç örgütüydü. Salvatore, onlar için çalışırken sert ve acımasız olmasıyla kısa sürede ün kazandı.
Salvatore Luciano, Sal veya Sally lakaplarının yeterince erkeksi olmadığına inandığı için adını Charles ve soyadını Luciano olarak değiştirdi ve "Lucky" lakabını benimsedi. Sorunlu gençliğine rağmen, liderlik ve ağ kurma yeteneği ile yeraltı dünyasında zirveye çıktı. Danışmanı Lansky ile birlikte Amerikan mafyasının güçlü ve organize bir sendikaya dönüştürdü.
1920'lerde Lucky Luciano ve Lansky, içki yasağını fırsat bilip içki kaçakçılığına başladılar. New York'taki mekanlara yasadışı alkol tedarik ederek hızla zenginleştiler.
New York limanındaki bağlantıları sayesinde rakiplerine üstünlük sağlayan Luciano, içki kaçakçısı olarak ün kazandı. 1920'de suç patronu Masseria'nın çetesine katıldı ve 1925'e kadar yükselerek fuhuş, uyuşturucu ve içki kaçakçılığı operasyonlarını denetledi.
Masseria'nın suç ailesinde hızla yükselen Luciano, bir süreliğine Arnold Rothstein ile çalıştı. Rothstein'in 1928'de ölümünden sonra Masseria ile yeniden çalışmaya başladı.
1929'da bir suikast girişiminden ağır yaralı kurtulan Luciano, saldırganlarını ifşa etmeyi reddetti. Luciano iyileşme sürecindeyken, patronu Masseria ile rakip suç patronu Salvatore Maranzano arasında kanlı bir güç mücadelesi olan "Castellammarese Çekişmesi" patlak verdi.
Şiddeti işinin önünde bir engel olarak gören Luciano, fırsatı görüp değerlendirdi.
Cesur bir hamleyle, Castellammarese Çekişmesinde gizlice Maranzano'nun yanında yer aldı. 1931'de Masseria'ya suikast düzenleyerek patronunu ortadan kaldırmayı ve çete savaşını sona erdirmeyi planladı.
Charles "Lucky" Luciano'nun suç dünyasındaki yükselişi bununla sınırlı kalmadı.
Geleneksel mafya taktiklerine karşı, daha yapılandırılmış bir organizasyon öngörüyordu. Masseria suikastından altı ay sonra, ortakları Lansky ve "Bugsy" Siegel ile Maranzano suikastını düzenledi. Maranzano'nun ölümü sonrası, Luciano, Genovese ailesi olarak bilinen suç ailesini devraldı.
Luciano ayrıca Maranzano'nun bölgedeki en büyük ve en güçlü suç ailelerini bir araya getirerek on yıllar boyunca Doğu Yakasındaki haraçları kontrol eden Beş Aile Komitesini de devam ettirdi.
Kendisini "Patronların Patronu" olarak adlandırmak yerine kurul başkanı dedirtti. Luciano, gereksiz çatışmaları önlemek ve karı maksimize etmek için "Komisyon" adlı organize suç sendikasını kurdu. Komisyon, Beş Aile ve diğer suç çetelerini birleştirerek Amerika'daki organize suçlar için bir dönüm noktası oldu. Luciano, mafyanın lideri olarak rolünü ciddiye aldı.
Luciano'nun Amerikan organize suç dünyasının lideri olması onu büyük bir hedef haline getirdi. Lüks ve güçlü bir yaşam sürmesine rağmen, 1930'larda bunun farklı sonuçlarıyla karşılaşacaktı. Amerika'nın en üst düzey mafya babası için en büyük endişe, kanunlardı.
1935'te, Thomas E. Dewey organize suçları çökertmek için özel savcı olarak atandı ve Luciano'yu ana hedef olarak belirledi. Dewey'in asistanı ve avukat Eunice Carter, Luciano'nun avukatlarının ve kefillerinin birçok hüküm giymiş fahişeyi temsil ettiğini keşfetti. Bu keşif Dewey'in şehir genelindeki genelevlere baskınlar düzenlemesine ve çoğunluğu kadın olmak üzere yüzden fazla kişinin tutuklanmasına yol açtı.
Gözaltına alınan kişilerin sağladığı bilgilerle 1936'da Luciano, geniş bir fuhuş ağına bağlanarak çok sayıda fuhuş suçuyla itham edildi, bu durum medyada büyük yankı uyandırdı.
Luciano, fuhuş suçlamalarını reddetti ve yaşananları bir komplo olarak tanımladı. Yasaların baskısı altında, Mart ayında New York'tan kaçıp Arkansas'ta saklandı. Ancak başka bir dava için orada bulunan New Yorklu dedektif John Brennan tarafından yakalandı.
Brennan'ın Luciano ile birlikte şehre dönme talebini reddeden yetkililer, sonunda Luciano'yu New York'a iade etti ve mafya babası 1 Nisan 1936'da tutuklandı. Masum olduğunu iddia etmesine rağmen Haziran 1936'da altmış iki suçtan hüküm giydi ve otuz ila elli yıl arası hapis cezasına çarptırıldı.
Luciano, Waldorf Astoria'daki lüks suitinden farklı olarak, New York'taki Clinton Hapishanesinde bir hücreye konuldu. Hapishanede sessiz ve örnek bir mahkumdu. Bir süreliğine suç işlerini yürütmeye devam etti. Ancak Komisyon liderliğini Frank Costello'ya devretmek zorunda kaldı.
2. Dünya Savaşının başlaması ve Normandie'nin patlaması sonrası donanma istihbaratı, liman ve sahil güvenliği konusunda endişelenerek yeraltı dünyasından yardım istedi. Yetkililer, liman işçileri sendikasındaki etkisiyle Luciano'dan bir anlaşma talep etti.
Karşılığında, New York valisi Dewey, Luciano'nun hapis cezasını hafifletecekti. İşbirliği sonucunda Luciano'nun cezası hafifletildi ve 1946'da İtalya'ya gönderildi. Aylar sonra Küba'nın Havana kentinde yeniden ortaya çıktı. Üst düzey gangsterler ve suç ailesi liderliğini ağırlamaya başladı.
İlerleyen zamanlarda ABD hükümeti ve basın, Luciano'nun Amerika'ya dönüşünden hoşnut olmayınca, onu hayatının geri kalanını geçireceği İtalya'ya sınır dışı ettiler.
İtalya'ya dönen Luciano'nun suç patronu olarak hayatı bitti. İtalyan yetkililer tarafından çeşitli suçlamalarla hapishaneye kondu ve sonunda gözetim altında Napoli'ye yerleştirildi. 26 Ocak 1962'de hayatını film yapmak isteyen bir yapımcıyla görüşmek amacıyla Napoli Havaalanında bulunan Lucky Luciano, kalp krizine yenik düşerek hayatını kaybetti. Mafya babası Luciano'nun şiddet ve cinayet dolu hayatı, çok sayıda kişiyi acıya sürükledi.
Kaynak: https://onedio.com/haber/amerikan-mafya-dunyasinin-babasi-lucky-luciano-nin-inanilmaz-detaylarla-dolu-hayat-hikayesi-1157291

AYILAR KIŞ UYKUSUNDAN UYANDIRILIRSA NELER OLUR?Kış uykusu, hayvanların soğuk kış şartlarına uyum sağlamalarına yardımcı ...
21/03/2024

AYILAR KIŞ UYKUSUNDAN UYANDIRILIRSA NELER OLUR?

Kış uykusu, hayvanların soğuk kış şartlarına uyum sağlamalarına yardımcı olan bir adaptasyon mekanizmasıdır.
Bu dönemde hayvanlar, enerji kaynaklarını korumak ve kışın sert koşullarından etkilenmemek için metabolizmalarını düşürürler. Bu şekilde, besin arama ve avlanma gibi enerji harcayan faaliyetleri minimuma indirirler. Kış uykusu aynı zamanda hayvanların vücut ısısını düşürerek enerji tasarrufu yapmasını sağlar. Bu, hayvanların besin stoklarına güvenerek uzun süreler boyunca besinsiz kalabilmelerini sağlar.

Kış uykusu, başta kış mevsiminde yiyecek bulmakta zorlanan küçük memeliler olmak üzere bazı hayvan gruplarında yaygındır.
Sincaplar, porsuklar, bazı kurbağa türleri ve yarasalar gibi hayvanlar, kış uykusu sürecine girerler. Bu hayvanlar, besinlerini önceden depolarlar ve vücut ısısını düşürerek enerji tasarrufu yaparlar. Bazı türlerde kış uykusu daha hafif bir formda olabilir ve hayvanlar zaman zaman uyanarak beslenirler. Ancak genel olarak kış uykusu süresince hayvanlar uyku halindedir ve dışarıdan uyarılara tepki vermezler.

Kış uykusu, hayvanların iç biyolojik saatlerine bağlı olarak gerçekleşir.
Genellikle kısalan günler ve soğuyan hava bu süreci tetikler. Hayvanlar, kışa girmeden önce besin depoları oluştururlar ve vücutlarındaki yağ miktarını artırırlar. Kış uykusu sürecinde vücut ısısı düşer, kalp atış hızı ve solunum hızı yavaşlar. Hayvanların uyku hali, metabolizma hızının düşmesiyle birlikte gelir. Bu şekilde, hayvanlar enerji tasarrufu yaparak kış aylarını geçirebilirler.

Ayılar, soğuk kış aylarında doğal olarak kış uykusuna girerler ve metabolizmalarını yavaşlatarak enerji tasarrufu yaparlar.
Ancak, ayıların kış uykusundan uyandırılması durumunda bazı etkiler ortaya çıkabilir. Kış uykusu, ayıların soğuk kış koşullarına uyum sağlamalarına yardımcı olan bir adaptasyon mekanizmasıdır.

Bu süreçte ayılar, enerji tasarrufu yaparak vücut ısılarını düşürürler ve metabolizmalarını yavaşlatırlar.
Kış uykusu, ayıların enerji depolarını korumalarını ve besin bulma zorluklarıyla başa çıkmalarını sağlar.

Ancak, kış uykusu sürecinde ayıların uyandırılması, vücutlarında bazı değişikliklere yol açabilir.
Ayıların uyandırılması, normal kış uykusu döngüsünün bozulmasına ve metabolik dengelerinin alt üst olmasına neden olabilir. Ayılar, uyandıklarında enerji kaynaklarını tüketme riskiyle karşı karşıya kalabilirler ve yeniden uyku haline geçmekte zorlanabilirler.

Uyandırılan ayılar, normal kış uykusu döneminde vücut ısılarını düşürmüş oldukları için soğuk hava koşullarına adapte olmakta zorlanabilirler.
Ayrıca, uyandırma süreciyle birlikte ayılar uyanma sırasında metabolik faaliyetlerini hızlandırmak zorunda kalabilirler. Bu da enerji tüketimini artırır ve enerji kaynaklarına olan ihtiyacı artırabilir.

Ayılar kış uykusundan uyandırıldığında, besin arayışına girebilirler.
Ancak, kış aylarında yiyecek bulmak zor olabilir ve ayılar açlıkla karşı karşıya kalabilirler. Bu durum, ayıların sağlığına zarar verebilir ve hayatta kalma şanslarını azaltabilir.

Ayrıca, uyandırılan ayılar normal uyku düzenlerini yeniden sağlamakta zorlanabilirler.
Kış uykusuna geri dönmek için uygun şartları bulamadıklarında, ayılar enerji tüketimini kontrol altında tutmakta zorlanabilir ve besin kaynaklarını hızla tüketebilirler.

Sonuç olarak, ayıların kış uykusundan uyandırılması doğal uyku döngülerini bozabilir ve ayıların sağlığına zarar verebilir.
Ayıların uyandırılması durumunda enerji tüketimleri artabilir, besin bulma zorluğu yaşayabilirler ve uyku düzenlerini yeniden sağlamakta zorlanabilirler. Bu nedenle, ayıların kış uykusunu bozmamak ve doğal süreçlerini korumak önemlidir.

Kaynak: https://onedio.com/haber/ayilar-kendileri-icin-oldukca-onemli-bir-donem-olan-kis-uykusundan-uyandirilirsa-neler-olur-1161176

DİŞ HEKİMLİĞİNİN TARİHSEL GEÇMİŞİAslında dişçilik uzun süredir var olsa da dişçiliğin profesyonel bir meslek olarak geli...
16/03/2024

DİŞ HEKİMLİĞİNİN TARİHSEL GEÇMİŞİ

Aslında dişçilik uzun süredir var olsa da dişçiliğin profesyonel bir meslek olarak gelişmesi 19. yüzyılda başlamıştı.

Arkeolojik ve yazılı kanıtlar, antik, hatta tarih öncesi dönemlerden diş tedavilerine dair kanıtlar sunmasına rağmen modern dişçiliğin kökleri ancak 18. yüzyılda ulaşıyor.
Jonny Wilkes'a göre Pierre Fauchard, diş bakımının bilimsel ve uzman temellerini atan ilk kişiydi.

Dünyanın ilk dişçilik ve diş bakımı üzerine odaklanmış dergisi olan American Journal of Dental Science, 1839'da yayınlandı.
Derginin yayınlanmasından sadece yedi yıl önce, Londra merkezli James Snell, diş ile alakalı işlemler için özel olarak tasarlanmış ilk yatar koltuk icat etti.
Britanya'nın ilk dişçilik okulu 1859'da açıldı ve ilk elektrikli dişçi matkabı 1875'te Amerikalı George F Green tarafından patente alındı.
Fark ettiyseniz bütün bu önemli adımların hepsi birbirine yakın tarihlerde gerçekleşti.

Bundan yıllar önce de dişçilik adına uygulamalar bulunsa da günümüz şartlarına yakın bile değildi.
M.Ö 7000 tarihli Indus Vadisinden Sümerlilere, Çinlilere, Etrüsklere ve Mısırlılara kadar birçok uygarlıkta basit dişçilik uygulamaları bulunuyordu. Tabi uygulamalar daha acı vericiydi.

O zamanlar insanlar dişlerin çürümesinin sebebinin içerisindeki solucanlar olduğunu düşünüyordu.
Şeker tüketiminin artması ile diş sorunu yaşayan insan sayısı artmıştı ve sağlıklı dişlere sahip olmak bir kriter haline geldi. Buna rağmen insanlar dişlerine nasıl bakması gerektiğini bilmiyordu ve tedaviler ise çürüyen dişi çekmekten ileriye gitmiyordu.

Dişçilik konusunda bilimsel yaklaşımı ve diş bakımını tamamen ortaya koyan kişi ise Pierre Fauchard adında bir Fransız cerrahıydı.
Kendi dişçi aletlerini ve yöntemlerini geliştiren ve Paris'te çok yetenekli bir cerrah olan Fauchard, diş ve diş bakımı hakkında geniş kapsamlı bir ansiklopedi oluşturdu ve iki cilt de yayınladı.

Fauchard, kitaplarında devrim niteliğindeki fikirlerini tanıttı.
Örneğin asitlerin ve şekerin diş çürümesine neden olabileceğini öne sürdü ve diş bakımının tüm alanlarını, tanıdan uzman tedavilere, ortodonti, protez ve cerrahi prensipler dahil olmak üzere tartıştı. Böylece Fauchard, modern dişçiliğin babası olarak bilinir hale geldi.

Ayrıca kitaplarında "diş solucanları" iddiasını çürüttü.
Kendi gözlemlerini ve araştırmalarını yapan Fauchard, döneminin en gelişmiş cihazlarını kullanarak gözlemlerde bulunsa da, bahsedilen bu diş solucanlarına dair hiçbir kanıt bulamadı ve yanlışlığını kanıtladı.

Sonrasında zaman ile bu kitaplar üzerine birçok bilgi eklendi.
Dişçilik ve tıp biliminin gelişmesi ile dişçilik gelişerek bugünkü halini aldı. Her ne kadar günümüz dişçileri korkutucu gelse de kesinlikle geçmişteki tedaviler ile kıyaslanamayacağını not etmekte fayda var.

Kaynak: https://onedio.com/haber/bazilarimizin-korkulu-ruyasi-haline-gelen-dis-hekimliginin-tarihsel-gecmisi-1160409

KARA VEBA HAKKINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLARKara Veba, tarihçiler tarafından 14. yüzyılın ortalarında Avrupa'yı kasıp kavu...
15/03/2024

KARA VEBA HAKKINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

Kara Veba, tarihçiler tarafından 14. yüzyılın ortalarında Avrupa'yı kasıp kavuran acımasız bir hıyarcıklı veba salgını olarak adlandırılıyor. Ancak bu salgın hakkında yanlış bilinen birçok husus var.

1. Veba, 1347 ile 1351 arasındaki yaklaşık dört yıllık dönemle sınırlı değildi. Aslında modern tarih boyunca en az üç büyük salgın oldu. Bilinen ilk veba salgını 541 yılında meydana geldi.

Bizans imparatoru I. Justinianus döneminde 50 yıl boyunca salgından insanlar öldü.

2. Kara Vebanın kaynağının fareler olduğu düşünülüyordu. Ancak fareler 14. yüzyıl şehirlerinde düşündüğünüz kadar yaygın değildi.
Pire ve bitler enfekte olan kişilerden diğerlerine geçti ve veba büyük bir salgın haline geldi.

3. Sıçanlar vebayı farklı bölgelere yaymazken, insan taşımacılığındaki gelişmeler vebanın yayılmasına neden oldu.
Ulaşım rotalarındaki gelişmeler ve o zamanlar bölgeler arası artan ticaret salgının yayılmasına neden oldu. Ticaret yolları hızla daha iyi hale geldiği için, veba başladığında, daha fazla şehire taşınıyordu.

4. İnsanların vebanın önüne geçmek için hiçbir şey yapmadığı düşünülüyor ancak bu yanlış. Birçok önlem alınmıştı. İtalyanlar, etkilenen bölgeler için 30 günlük izolasyonu ifade eden "trentino" dönemleri kurdular. Bunlar işe yaramadığında, 10 günlük daha uzun "karantina" dönemine geçtiler.
Milano'da, şehir yetkilileri vebayı durdurmaya çalışırken, aktif bir şekilde çalıştı. Doktorlar tüm şehri dolaşıp, vebanın yayılımını izledi. Gelen tüm yolcuların şehre girmesi yasaklandı.

5. Kara Veba, İmparator Justinianus döneminde 541 yılında başladı. Sonraki sekiz yüzyıl boyunca uykuda yattı ancak ara sıra ortaya çıktı ve küçük kasabaları ve köyleri korkunç şekillerde etkiledi. Bundan dolayı vebanın bilindiğinden daha uzun zamanlar boyunca sürdüğü söylenebilir.

Bilim insanları Kara Vebanın Justinianus'un saltanatı ile 14. yüzyıl arasındaki sekiz yüz yıl boyunca 100 milyon insanın ölümüne neden olduğunu düşünüyor.
19. yüzyılın başlarında uzun süre uykuda kaldıktan sonra, bakteriler belirli koşullarda hayatta kaldı ve tekrar ortaya çıktı. Hıyarcıklı Veba bugün bile mevcut. 1970 ve 2020 yılları arasında Hastalık Kontrol Merkezleri, ABD'de yaklaşık 500 hıyarcıklı veba vakasının olduğunu bildirdi.

6. Kara Vebanın en şiddetli olduğu zamanlarda 14. yüzyılda gagalı maskeler kullanıldığı yanlış bir bilgi. Bu maskeler 1600'lerin başında ortaya çıktı.
Kötü kokuların vebayı yaydığına inanılıyordu. Şimdi bildiklerimizi o zaman bilselerdi, gagaların gerçekte ne kadar etkisiz olduğunu anlayacaklardı.

7. Kara Vebanın bulaştığı tüm insanları öldürdüğüne dair bir yanılgı var. Bilim insanları vebadan ölen iskeletleri incelediğinde ölen insanların besin yoksunluğu yaşadığı ve bağışıklık sistemlerinin hassas olduğu ortaya çıktı.

8. 14. yüzyılda birçok insan vebanın Tanrının cezası olduğuna inanıyordu ancak herkes değil. 14. yüzyılda tıbbi bilgi çok sınırlı olsa da, o sırada yaşayan tıp uzmanları Tanrının cezası fikrine karşıydı.
Uzmanlar, tüm hastalıkların kan, safra ve mukus gibi çeşitli vücut sıvılarıyla bağlantılı olduğunu düşünüyordu.

9. Avrupa'da vebadan dolayı milyonlarca insanın öldüğü doğru ancak salgının olduğu tek bölge Avrupa değildi.
Aynı anlarda, Kara Veba İpek Yolu ve diğer kara ticaret yolları boyunca batıya doğru ilerledi. Tarihi belgeler Doğu Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki veba ölümlerini bildiriyor.

Kaynak: https://onedio.com/haber/avrupa-da-milyonlarca-kisinin-olumune-neden-olan-kara-veba-hakkinda-dogru-bilinen-yanlislar-1161550

BEYİN, ANILARI NASIL DEPOLAR VE HATIRLAR?Anılar, beynin kodlama aşamasında oluşmaya başlar.Kodlama süreci, yeni bilgiler...
15/03/2024

BEYİN, ANILARI NASIL DEPOLAR VE HATIRLAR?

Anılar, beynin kodlama aşamasında oluşmaya başlar.
Kodlama süreci, yeni bilgilerin beynin belli bölgelerinde sinir hücreleri arasındaki bağlantılarla temsil edilmesini içerir. Bilgilerin dikkatimizi çekmesiyle birlikte ilgili beyin bölgeleri aktive olur ve bilgiler işlenmeye başlar. Bu işlem sırasında, bilgilerin anlamlandırılması, kategorize edilmesi ve bağlantıları kurulması önemli bir rol oynar.

Kodlama aşamasından sonra bilgiler kısa süreli bellekte depolanır.
Kısa süreli bellek, geçici olarak bilgilerin tutulduğu bir bellek depolama alanıdır. Ancak bilgilerin kısa süreli bellekte kalıcı hafıza oluşturabilmesi için güçlendirme sürecine ihtiyaç vardır. Güçlendirme, bilginin tekrarlanması, öğrenilen bilgilerle ilişkilendirilmesi veya duygusal deneyimlerle birlikte yaşanmasıyla gerçekleştirilebilir.

Beynin uzun süreli belleği, bilgilerin daha kalıcı bir şekilde depolandığı alandır.
Uzun süreli bellek, bilgilerin günler, aylar veya yıllar boyunca muhafaza edilmesini sağlar. Uzun süreli bellekteki bilgilerin depolanması, sinir ağları ve bağlantılar yoluyla gerçekleşir. Yeni bilgilerin daha önceki bilgilerle ilişkilendirilmesi, hatırlama sürecinde önemli bir rol oynar.

Hatırlama, bellekte depolanan bilgilere erişme ve onları yeniden canlandırma sürecidir.
Hatırlama süreci, bir dizi beyin bölgesinin ve sinirsel aktivitenin etkileşimiyle gerçekleşir. Örneğin, hipokampus, yeni bilgilerin hatırlanması ve hatıraların çağrıştırılmasıyla ilişkilendirilir. Beyindeki sinir ağları ve bağlantılar, hatırlama sürecinde bilginin geri getirilmesini sağlar.

Beyindeki sinir hücreleri, elektriksel ve kimyasal sinyaller aracılığıyla bilgiyi depolar ve iletişim kurar.
Bu sinirsel iletişim, bilgilerin beynin farklı bölgeleri arasında aktarılmasını sağlar. Örneğin, görsel bilgiler görsel korteks aracılığıyla işlenirken, işitsel bilgiler işitsel korteks aracılığıyla işlenir.

Hafıza süreci, birçok beyin bölgesinin etkileşimiyle gerçekleşir.
Hipokampus, uzun süreli belleğin oluşturulması ve hatıraların yönetilmesinde önemli bir rol oynar. Hipokampusun etkileşimiyle bilgiler, korteks gibi diğer beyin bölgelerine aktarılır ve orada depolanır. Peki anıların depolanması ve hatırlanması sürecinde hangi önemli faktörler vardır?

Duygusal deneyimler, anıların depolanmasını ve hatırlanmasını etkileyen güçlü bir faktördür.
Özellikle duygusal yoğunluk yaşadığımız olaylar, beynimizde daha derin izler bırakır. Bu nedenle duygusal bağlantılar, anıların daha kalıcı hafızaya geçmesini sağlayabilir.

Bilginin tekrarlanması, anıların güçlendirilmesine yardımcı olur.
Yapılan tekrarlar, sinirsel bağlantıların güçlenmesini sağlar ve bilginin uzun süreli bellekte daha sağlam bir şekilde depolanmasını sağlar. Öğrenilen bilgileri düzenli aralıklarla tekrar etmek, hatırlama sürecini geliştirir.

Yeni bilgileri öğrendiğimizde, daha önceki bilgilerle ilişkilendirme yapmak, anıların depolanmasını ve hatırlanmasını kolaylaştırır.
Önceki bilgilerle yeni bilgilerin bağlantı kurması, hatıraların çağrıştırılmasına yardımcı olur. Bu nedenle bilginin anlamlı ve bağlantılı bir şekilde işlenmesi, hatırlama sürecini güçlendirir.

Beyin hasarları veya yaşlanma süreci, anıları etkileyebilir.
Özellikle hipokampus gibi hafıza ile ilişkili bölgelerdeki hasarlar, anıların oluşması ve hatırlanması sürecini etkileyebilir. Bununla birlikte, yaşlanma sürecinde bellek performansı azalabilir ve hatırlama zorlaşabilir.

Kaynak: https://onedio.com/haber/vucuttaki-en-onemli-organlardan-biri-olan-beyin-anilari-nasil-depolar-ve-hatirlar-1159403

Address

Eskisehir
26120

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Bilgisel Kadın posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to Bilgisel Kadın:

Share


Other Social Media Agencies in Eskisehir

Show All