Güneydoğu Güncel Gazetesi

Güneydoğu Güncel Gazetesi Haberin Gazetesi

16/08/2024

Nişan Düğün Taziye ve Helâl ile Haram Sınırı
Toplumumuzda düğünler ve taziyelerin İslami usullere uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği sıkça vurgulanır.
Allah'ın emirleri ve Peygamberimizin sünnetine sıkı sıkıya bağlı kalınması gereken bu anlarda, ne yazık ki İslami hassasiyetlerin göz ardı edilerek haram ortamların oluşmasına tanık oluyoruz.
Bu durum, Müslüman toplumu derinden etkileyen ciddî bir sorundur.
Taziyeler, düğünler, nişanlar ve nikâhlar, İslam'ın belirlediği kurallar çerçevesinde, helal ve haram sınırları gözetilerek icra edilmelidir.
Elbette bu zorunluluk, Müslümanları bağlar.
Peki, bu ifademize karşı çıkanların başında kim gelir?
" Biz Müslümanız. Gâvur muyuz?" Diyen karşı çıkışlar.
O halde İslam’ın helâl ve haram olarak belirlediği hususlar, hayatımızda yer değiştirilmiş şekilde.
Bu neden ve nasıl oldu?
Kademeli şekilde değişimler, bizi bu güne getirdi de helâlin ve haramın sınırlarını belirleyen Kur 'an ve Sünnet çerçevesi seculer kesimce çağdaşlık olarak benimsetildi, alışkanlıklar geliştirildi.
Günümüzde, harama bulaşmadan da bu etkinliklerin yapılabileceğini unutmamak gerekir. Zira toplumu oluşturan en önemli yapı taşlarından biri olan ailenin kurulması, Allah'ın emirlerine uygun bir şekilde gerçekleştirilmelidir.
İslamiyet, insanlığın biyolojik ve sosyal olarak sağlıklı ve huzurlu bir şekilde devam edebilmesini, aile yuvasının kurulmasına bağlamıştır. Aile kurulmadan yaşanan birliktelikler, sosyal hayatta birçok soruna kapı aralamaktadır. Bu sebeple, insanlığın başlangıcından beri aile, toplumları bir arada tutan en önemli yapı taşı olarak kabul edilmiştir. Aile yuvalarının, Allah'ın emriyle kurulması ve bu süreçte Allah'ın emirlerine muhalif davranılmaması gerekmektedir. Madem ki bu yuva Allah'ın emriyle kurulacak, o halde yuvanın ilk adımlarında da Allah'ın emirlerine sadık kalınmalıdır.
Çevremizde sıkça gördüğümüz bir durum ise, Müslüman bir anne babadan doğmuş, Allah'ın emri ile söz ve nişan yapmış kişilerin düğünlerinde, Allah'ın emirleri dışında birçok şeyin yaşandığıdır. Özellikle düğün merasimlerinde kadın ve erkeğin bir arada eğlenmesi gibi İslami hassasiyetlere aykırı durumlar sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bazı marjinal gruplarda görülen bir başka durum ise, düğünlerde alkol tüketilmesidir ki bu da Allah'ın emirlerine tamamen aykırıdır.
Bu gibi durumlar, Allah'ın emriyle kurulan bir aile yuvasının düğün merasiminde asla görülmemelidir.
Peygamber Efendimiz, "Düğünlerinizi cenazeler gibi yapmayın, düğünlerinizde eğlenin" diye buyurmuş olsa da, bu eğlencenin Allah'ın sınırlarını aşmadan, günaha girmeden, kadın ve erkeklerin ayrı olması koşuluyla yapılması gerektiğini hatırlatmakta fayda vardır.
Özellikle taziyeler konusunda hassasiyet taşımalıyız. Taziyelerimizin, sazcıların eline düşmemesi için bir platform oluşturalım. Bu noktada, Diyarbakır Valisi ve İl Müftüsü ‘ne çağrıda bulunuyorum: Diyarbakır’daki taziye evlerine bir imam görevlendirin, taziyelerimizi sazcıların ve din cambazlarının elinden kurtarın. Aksi takdirde, elimizde kalan bu kültür de yok olup gidecek.
Şimdi bu yazıya itiraz eden edene...
İslâmî değerlere saldıran bari Müslüman olsa!..
Bizim sözümüz Müslüman olanadır, gayr-î Müslüm’e değil.
Âileyi nişanla düğünle ortadan kaldıran, mutlu günlerinde helâl ve haram ölçülerini ters yüz edenler, ne derecede mutlu?
Bir düşünmek lazım.
Giyimde ve kuşamda sefil manzaralar neyin nesi?
Bundan memnuniyet duyan kim?
Âilede huzurun daima tatilde olduğu ortamda huzursuzluk neden tavan yapıyor?
Boşanmalar, yaralamalar, cinayetler, intiharlar ne kaynaklı?
Taziyelerdeki başı boşluk...
Ölümden dahi ders almamak, ne mana taşır?
Eğer, siz kendinizi helâl ve haram belirleyicisi olarak kabul ediyorsanız, seculer girdapta bir başkasının yaşantısını taklid edersiniz.
Unutulmasın ki bu helâl ve haram dairesi dışına çıkıldığında çok söz dile gelir.
Bu toplumu yiyip kemiren, iliklerine kadar sömüren faiz sistemi gibi.

https://www.guneydoguguncel.com/sirada-maymun-cicegi-var-mi/44951/
15/08/2024

https://www.guneydoguguncel.com/sirada-maymun-cicegi-var-mi/44951/

Covid 19’dan sonra aslında dünyanın belli bölgelerinde sınırlı da olsa yayılan ancak adı duyulmamış yeni hastalıklar duyulur, fark edilir oldu. Bunlardan biri de Maymun Çiçeği. Maymun çiçeği virüsü, daha çok orta ve batı Afrikada rastlanılan, Orthopoxvirüs cinsine ait, insa...

15/08/2024

Dicle Üniversitesi Diyarbakır'ın Hastanesi mi? Bilim Adaylarına Okul mu? Birilerinin Çiftliği mi?
Dicle Üniversitesi, Diyarbakır’ın ve bölgenin en önemli sağlık ve eğitim kurumlarından biri olmasına rağmen, kuruluşundan bu yana başarılarından çok skandalları ve yönetimsel sorunlarıyla gündeme gelmiştir. Bir üniversitenin temel misyonu, eğitimde ve bilimde öncü olmak, bölge halkına sağlık hizmetleri sunarken aynı zamanda ulusal ve uluslararası düzeyde saygın bir yer edinmektir. Ancak Dicle Üniversitesi, bu misyonun çok uzağında kalmış, kısır yönetim anlayışlarıyla sürekli geriye gitmiştir.
Diyarbakır gibi köklü bir şehrin en büyük gururu olması gereken bu üniversite, ne yazık ki her geçen gün daha da gerilemektedir. Şehir halkı, Dicle Üniversitesi’nden umutla beklediği sağlık hizmetlerini alamazken, üniversite yönetimi yalnızca kendi çıkarlarını gözeten bir yönetim anlayışıyla hareket etmektedir. Şehir ve üniversite arasındaki bu uçurum, nehrin iki yakası arasındaki mesafeden daha büyüktür. Dicle Nehri’nin diğer tarafında kalan bu üniversite, şehirle ve halkla hiçbir zaman barışık olamamıştır. Bu zihinsel kopukluk, üniversitenin en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir.
Yeni atanacak rektörün bu durumu değiştirmesi, halkla üniversite arasındaki bu uçurumu kapatması, en büyük temennimizdir. Ancak gerçekçi olmak gerekirse, Dicle Üniversitesi’nde yaşanan bunca sorunun çözülmesi için daha fazlası gerekmektedir. Üniversitenin şu anda alt sıralarda yer almasının asıl nedeni, liyakatsizlik ve nepotizmin akademik ve idari kadrolara hakim olmasıdır. Rektörlük koltuğuna oturan her kişi, üniversiteyi geliştirmek yerine, eşini, dostunu, akrabasını işe almakla meşgul olmuştur. Bu üniversite, bilim yuvası olmak yerine bir aile şirketine, bir iktidar çiftliğine dönüşmüştür.
Diyarbakırlılar olarak, bu duruma artık yeter diyoruz. Dicle Üniversitesi, kimsenin çiftliği değildir. Üniversite, halkın üniversitesidir ve halkın yararına hizmet etmelidir. Ancak bu amaca hizmet etmek yerine, rektörler kendi akrabalarını ve yandaşlarını işe alarak üniversiteyi bir aile işletmesine çevirmişlerdir. Bu, sadece üniversiteyi değil, Diyarbakır’ın sağlık geleceğini de tehlikeye atan bir ihanettir. Üniversite, bu nepotizmin ve kayırmacılığın altında ezilmektedir. Diyarbakırlılar olarak bu haksızlığa göz yummuyoruz ve bu vebalin hesabının bir gün mutlaka sorulacağına inanıyoruz.
Mevcut rektöre soruyoruz: Dicle Üniversitesi sizin çiftliğiniz midir? Kimleri, hangi akrabalarınızı, hangi yandaşlarınızı bu üniversitede işe aldınız? Kimlerin emriyle hareket ediyorsunuz? Bu soruların cevabı Diyarbakır halkı için son derece önemlidir. Dicle Üniversitesi’nin geleceği, bu soruların cevabında yatmaktadır. Eğer bu üniversite gerçekten bir bilim ve sağlık yuvası olacaksa, bu soruların cevabını açıkça vermek zorundasınız. Üniversiteyi geliştirmek, Diyarbakır’ın sağlık geleceğini güvence altına almak sizin görevinizdir. Ancak görünen o ki, mevcut yönetim bu görevi yerine getirmekte yetersiz kalmaktadır.
Sadece rektör değil! Hangi rektör yardımcısı, idari görevde olmasına rağmen kendi bölümünden yakınlarına kadro tahsisi yapmıştır? Üstelik bu hamle, ülke olarak kara günler yaşadığımız, insanların molozlar altında can çekiştiği deprem felaketi sırasında hangi vicdanla gerçekleşmiştir? Bu soruların yanıtı Diyarbakır halkı için hayati önem taşımaktadır. Bu tür skandal niteliğindeki uygulamalara imza atanlar, sorumluluklarını asla unutmamalıdır. Peki, YÖK’ün bu durumdan haberi var mıdır? Eğer varsa, neden sessiz kalmaktadır? Yoksa YÖK de mi bu kayırmacı ve liyakatsiz yönetime göz yummaktadır?
Diyarbakır’ın sağlık alanında büyük bir atılım yapması gerekiyor ve bu atılım ancak Dicle Üniversitesi’nin liderliğinde gerçekleşebilir. Ancak mevcut rektör ve yönetim anlayışıyla bu atılımın yapılabileceğine dair hiçbir umut ışığı göremiyoruz. Mevcut rektörün ikinci bir dönem için atanması ise tam anlamıyla bir felaket olacaktır. Bu durumda Diyarbakır, sağlıkta geriye gitmekle kalmayacak, geleceği de karanlığa sürüklenecektir. Bu senaryo, Diyarbakır halkı için kabul edilemez bir durumdur ve bizler bu duruma izin vermeyeceğiz.
Dicle Üniversitesi’nin mevcut durumu, Diyarbakır’ın ve bölgenin geleceği açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Üniversite, bilimsel başarı ve sağlık hizmetleriyle anılmak yerine, nepotizm ve kayırmacılıkla anılmaktadır. Diyarbakırlılar olarak bu duruma artık sessiz kalmayacağız. Üniversitenin yeniden halkın üniversitesi olması için mücadelemizi sürdüreceğiz. Dicle Üniversitesi, bir bilim ve sağlık merkezi olmalıdır, bir iktidar çiftliği değil. Bu hedefe ulaşmak için liyakat, şeffaflık ve adaletin egemen olması zorunludur. Yeni atanacak rektörün, bu sorumluluğu üstlenmesi ve üniversiteyi hak ettiği yere taşıması en büyük beklentimizdir. Aksi takdirde, bu yanlış yönetim anlayışının bedelini Diyarbakır ve bölge halkı ödemek zorunda kalacaktır. Bu vebalin altında kalanlar ise hesap vermeden cenneti göremeyeceklerdir.

14/08/2024

Diyarbakır’daki Açık Alan meyhaneleri Tehlike Saçıyor.
Diyarbakır'ın Merkez Kayapınar ilçesi başta olmak üzere, stadyum yolu çevresi ve diğer bazı yol kenarları, içki içenlerin meskeni haline gelmiş durumda.
Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi'ne giden yol, yeni stadyum çevresi, Girbelik Mahallesi girişi, Çölgüzeli TOKİ girişi ve Siverek Yolu Caddesi'nden Bağcılar Mahallesi Newroz Park yanında Siverek Caddesi'ne kadar uzanan bölgede, yol kenarlarında kurulan masalarda açık alanlarda alkol servisi yapılıyor.
Bu güzergâhlarda akşam saatlerinde oluşan araç kuyrukları, yol kenarına bırakılan sandalyeler, içki masaları ve çevreye atılmış şişeler adeta bir meyhane ortamını andırıyor.
Denetimlerin yapılmadığı bu alanlarda toplanan kişiler, alkol tüketmenin yanı sıra yüksek sesle müzik dinleyerek çevreye rahatsızlık veriyor. Ayrıca, beraberlerindeki kadınlarla uygunsuz davranışlarda bulunarak, sarhoş bir şekilde oradan ayrılıp olası trafik kazalarına davetiye çıkarıyor.
Yol kenarlarına park eden araçlar, hem trafik akışını olumsuz etkiliyor hem de insanların rahat bir şekilde kaldırımlarda yürümelerine engel oluyor.
Bu durumdan rahatsız olan Diyarbakır halkı ve özellikle bu bölgelerde oturan sakinler, yetkililerden acil bir çözüm bekliyor.
Diyarbakır Valisi ve belediye başkanına seslenen vatandaşlar, bu sorunun bir an önce çözüme kavuşturulmasını istiyor:
"Valimiz ve diğer yetkililer, bu durumu ne zaman sonlandıracak?
Bir gece ansızın çıkıp bu yerlerin halini görmeliler" diyorlar.
Genelde alkol ve uyuşturucu madde kullananlar, arabalarıyla hız yapanlar ve fuhuş yapanlar, bu bölgelerde yoğunlaşıyor.
Belediyenin temizlik yapmadığı, sadece sulama yaptığı bu alanlar, halkın tepkisini çekiyor.
Diyarbakır halkı, yetkililerin ve belediyenin en kısa zamanda bu soruna çözüm bulmasını talep ediyor ve bu sorundan kurtulmayı umuyor.
Yetkililer, bu durumu dikkate alarak gerekli önlemleri bir an önce almalıdır.
Halkın huzur ve güven içinde yaşamasını sağlamak, yerel yönetimlerin en önemli görevlerinden biridir.
Umarız ki, Diyarbakır'daki bu sorunlar kısa sürede çözüme kavuşur ve şehirdeki yaşam kalitesi artar.

13/08/2024

GENÇLİK VE AİLE ÜZERİNE
Türkiye’deki azgın azınlığın hali, biraz da, hem dayak atan, hem de dayak yiyorum diyerek ortalığı velveleye veren adamın haline benziyor. Bu velveleler ve iddialar, Türkiye’de, gittikçe toplumu içten içe çürüten, yozlaştıran fuhuş, uyuşturucu, cinayet, gasp ve tecavüz gibi gün geçtikçe daha da artan olayların üzerini örtmek amaçlı olduğunu şimdilerde geriye dönüp baktığımızda daha iyi anlıyoruz.
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumdan en çok etkilenen, toplumun temel çekirdeğini oluşturan aile kurumu olmuştur. Çünkü toplumdaki ahlaki çöküntü ve dejenerasyonun neticesinde ailedeki çözülme ve parçalanma, özellikle son yıllarda daha çok artmıştır. Türkiye’de son yıllarda boşanmaların Müslümanlar arasında da artmasının nedeni son yıllarda uygulanan politikalar neticesinde meydana gelen ahlaki çöküntü ve yozlaşmadır.
Gençliğin yetişmesinde, kimlik ve kişilik kazanmasında aile ve okul devre dışı kalınca, devreye sokaklar, internet kafeleri, terör örgütleri ve Türkiye toplumunu iç çatışmalara sürüklemek isteyen istihbarat örgütleri girmektedir. Gençliğin böyle bir tuzağa düşmesinde kullanılan en kolay ve en kestirme yol ise alkol, sigara, uyuşturucu ve madde bağımlılığı, içki, uyuşturucu kullanımı ve kız-erkek ilişkileridir. Dinî duyarlılık kazandırılmayan gençler, içki, kumar, uyuşturucu fuhuş, hırsızlık, kapkaç gibi kötü alışkanlıklar edinmekte herhangi bir beis görmezler.
Unutulmamalıdır ki, ahlaksızlığın yaygınlaşması, tüm toplumu içine alan bir çürümeye neden olmaktadır. Bu çürüme, er ya da geç bunda katkısı olmayanlar da dahil herkese zarar verebilecek konuma gelecektir.
Gençleri bu tür ahlaki çöküntüden kurtarmanın yolu aileyi muhkem hale getirmektir. Bu da, ancak ailenin İslami temeller üzerine kurulmasıyla gerçekleşebilir. Çünkü anne ve baba en iyi eğitici ve örnek, aile ise en etkili okuldur. Çocuklarımızı ailemizde, İslami ahlak ve terbiye üzerine yetiştir(e)mediğimiz takdirde, gelecekteki yaşantıları bugün şikâyetçi olduğumuz gençlerin yaşantılarından farklı olmayacaktır. Allah’tan korkan bir gencin, Allah’ın haram kıldığı bir şeyi yapması asla mümkün olmaz. O halde çocuklarımıza vereceğimiz ilk şey, ekonomik anlamda rahat yaşayacağı bir hayat ya da truva atı gibi koşturarak makam ve mevki sahibi olsun diye okuldan dershaneye, dershaneden okula göndermek olmamalıdır.

12/08/2024

İsrail-Filistin Çatışmasının Çözümüne Dair Zorlu Süreç
İsrail-Filistin meselesi, uluslararası siyasetin en karmaşık ve hassas konularından biri olmaya devam ediyor. Filistin’in uluslararası alanda bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınması, İsrail işgalinin sona ermesiyle doğrudan bağlantılı. Ne yazık ki, bu durum, yalnızca İsrail'in değil, ABD'nin de himayesinde süren politikalar nedeniyle oldukça zor görünüyor.
Birçok devlet Filistin’i resmi olarak tanımış olsa da, bu tanınma Filistin’in ekonomik, siyasi ve askeri bağımsızlığını sağlamış değil. Filistin, sınırlarını kontrol edemeyen, iç güvenliği tek başına sağlayamayan ve ekonomik olarak dışa bağımlı bir yapı içinde. Bu, Filistin Devleti’nin tam anlamıyla bağımsız bir devlet niteliği kazanmasını engelliyor. Avrupa devletlerinin Filistin’in tanınmasına yönelik adımları, birçok lider için geçici bir çözüm ve savunma mekanizması olarak görülüyor. Ancak, bu tanınma, İsrail’in bölgede uyguladığı şiddet ve baskı politikalarını durdurmakta yetersiz kalıyor. ABD’nin vetosuyla karşılaşan Filistin’in, Birleşmiş Milletler’de tam üye olması bile, durumu köklü bir şekilde değiştiremiyor.
İsrail’in uzun süredir uyguladığı Siyonist politika, iki devletli çözümü değil, Filistin halkını bölgeden çıkarmayı hedefliyor. Örneğin, Gazze halkının Sina Yarımadası’na taşınması gibi teklifler, İsrail’in bu politikasını açıkça ortaya koyuyor. Filistin’in devlet olarak tanınması, İsrail’in bu hedeflerinden vazgeçmesini sağlamadığı gibi, Filistin halkına yönelik baskıların artmasına da neden olabilir.
Bölgedeki Arap ülkeleri, özellikle Mısır ve Suudi Arabistan, Filistin’e yönelik desteği artırma konusunda çekimser kalıyor. Bu ülkeler, İsrail ile silahlı bir çatışmaya girmeden Filistin ile ittifak kurmayı tercih ediyorlar. Çünkü olası bir savaşta, ABD’nin İsrail lehine müdahil olması bekleniyor. Bu durum, sadece Arap ülkelerini değil, Türkiye ve İran gibi bölgesel güçleri de çatışmadan uzak durmaya itiyor.
Bu tablo, Filistin’in gerçek bir devlet olarak ortaya çıkmasının önündeki en büyük engellerden biri. Ekonomik, siyasi ve askeri bağımsızlık açısından değerlendirildiğinde, Filistin Devleti’nin bu niteliklerden uzak olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira Filistin, kendi sınırlarını kontrol edebilen, cezai yargı yetkisini münhasıran uygulayan, iç güvenliği tek başına sağlayan, ekonomik olarak kendine yetebilen bir devlet değildir. Bu sebeple, Filistin’in tanınmasına ilişkin son gelişmeler, Avrupalı liderlere, ‘Biz şimdilik elimizden geleni yaptık’ şeklinde bir savunma imkanı verebilir. Bu nedenle, İsrail’in soykırım ve diğer şiddet ve baskı politikaları karşısında, Filistin diplomatik olarak etkisiz kalmaya devam edebilir.
Filistin’in bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınması, mevcut uluslararası dengeler ve bölgede uygulanan politikalar göz önüne alındığında oldukça zorlu bir süreç. İsrail-Filistin çatışmasının çözümü, bölge ülkelerinin ve uluslararası toplumun kararlı ve adil bir tutum sergilemesiyle mümkün olabilir. Ancak bu, kısa vadede gerçekleşecek bir hedef olarak görünmüyor. Bu durum, uzun vadeli barış ve istikrar arayışlarının önündeki en büyük zorluklardan biri olarak karşımıza çıkıyor.

Address

Diyarbakır

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Güneydoğu Güncel Gazetesi posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to Güneydoğu Güncel Gazetesi:

Videos

Share

Nearby media companies


Other Media/News Companies in Diyarbakır

Show All