25/04/2025
Dinarlı Hemşerimiz
İstanbul Medipol Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi ABDULLAH MUSAB ŞAHİN Orta Doğu Araştırma Merkezi yayını Bakış isimli dergide bir yazı kaleme aldı. İşte Şahin’in Suriye’deki Geçiş Sürecinin Hukuki Çevresi
Suriye’de 8 Aralık 2024 tarihinde Baas
rejiminin sona ermesine bağlı olarak
yeni idarenin ülkenin toprak bütünlüğünü
yeniden tesis etmek ve her anlamda
zarara uğramış devlet mekanizmasını kalkındırmak
için nasıl bir yol izleyeceği meselesi
gündeme geldi. Genel çerçevede özetlenebilecek
bu iki hedefin ülke içi unsurların kabulüne
ve uluslararası toplumun desteğine
bağlı olduğu biliniyordu. Bir başka tabirle yeni
idarenin toprak bütünlüğünü tesis etmesi
ve zarara uğramış devlet mekanizmasını yeniden
faal hâle getirmesi ancak iç ve dış aktörlerin
yeni yönetimi kabul ve destekleriyle
olabilirdi. Çok aktörlü iç savaş süreci yaşamış
bu türden bir ülkede problemlerin çözümü,
iç ve dış aktörlerle eş zamanlı diyalog gerektirmektedir.
SURIYE’DE GEÇIŞ SÜRECININ
HUKUKI ÇERÇEVESI
Suriye’de Geçiş Sürecinin Hukuki Çerçevesi
Bahsedilen iki genel meydan okumaya
karşı Şam yönetiminin iç ve dış aktörleri asgari
düzlemde de olsa ikna etmesi gerekti.
Bu gerekçeyle geçiş sürecinin hukuki çerçevesinin
bu aktörlerle paylaşılması gerekliliği
gündeme geldi. Bir başka deyişle geçiş
sürecinin hukuki çerçevesi meselesinin, yeni
Suriye yönetiminin karşılaştığı zorlukların çözümü
noktasında iç ve dış aktörleri ikna sürecinde
paylaştığı bir reçete olarak kabul edilmesi
mümkün gözükmektedir. Bu kavramı
geçiş sürecinin aşamalarını içeren kapsamlı
bir paket olarak algılamak ve Şam yönetiminin
içeriden ve dışarıdan gelen taleplere karşı
meşruiyetini güçlendirmek amacıyla ortaya
koyduğunu kabul etmek gerekmektedir.
ULUSLARARASI TOPLUMUN 2254
SAYILI KARAR BASKISI
Şam’da yeni yönetimin tesisinden birkaç
gün sonra Suriye Geçici Hükûmeti kuruldu.
Halkın temel ihtiyaçlarını sağlamak ve idarenin
asgari gerekliliklerini temin etmek için
tesis edilen bu hükûmet büyük oranda İdlib
tecrübesine dayanıyordu. İdlib ve yakın çevresinde
faaliyet gösteren Suriye Kurtuluş
Hükûmeti, Esad’ın yurt dışına kaçmasıyla
birlikte diğer Suriye topraklarında da büyük
oranda faaliyet göstermeye başlamış oldu.
Geçici hükûmetin Muhammed el-Beşir
başbakanlığında, yeni ve faal hükûmet tesis
edilene kadar halkın acil ihtiyaçlarını çözüme
kavuşturması ve süreci idare etmesi bekle-
Suriye’de Ulusal Diyalog Konferansı oturumları sona erdi. Kapanış törenine Suriye Cumhurbaşkanı
niyordu. Her ne kadar geçici
hükûmet niteliğindeki bu yapının
yapabilecekleri sınırlı olsa
da eş zamanlı olarak geçiş sürecinin
hangi şekilde yürütüleceği,
geçiş hükûmeti, seçimler
ve son olarak anayasa gibi konularda
eleştirilerin bu hükûmete
yöneltildiği görüldü. Bu
eleştiriler, el-Beşir hükûmetinin
yaptıklarının ve yapabileceklerinin
iyi tespit edilememesinden
kaynaklanıyordu.
İlk aylarda Şam yönetimine
yöneltilen bu türden eleştirilerin
genel manada bir uluslararası
hukuk metni çerçevesinde
yapıldığı görüldü. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin (BMGK)
2254 sayılı kararı adeta emredici/
değişmez bir norm şeklinde
Suriye yönetimini baskılama
aracı olarak öne çıkarıldı. Bir
başka tabirle; Şam yönetimine
iç ve dış aktörlerin ancak 2254
sayılı karara bağlı kalınması suretiyle
ikna edilebileceği mesajı
veriliyordu. 2015 senesinde
BMGK tarafından oy birliği ile
kabul edilen bu karar, iç savaş
sürecini yaşayan Suriye için bir
zemin arayışıydı. Esad yönetimindeki
Suriye için 2016 senesinin
ilk ayından itibaren Birleşmiş
Milletler (BM) ve Uluslararası
Suriye Destek Grubu’nun
da garantisiyle muhalefetle
zemin arayışı tasarlanmış hatta
genel hatlarıyla bu süreç bir
takvime bile bağlanmıştı. Fakat
arzulanan olmadı ve bu karar
yıllar boyunca pratikte hiçbir
etki doğurmadı. Bu baskılara
karşılık yeni Şam yönetimi 2254
sayılı kararın mevcut hâliyle geçiş
sürecinin hukuki çerçevesini
çizemeyeceğini düşünüyordu.
Nitekim henüz ilk haftalarda
Şam yönetimi bu kararın yetersiz
olduğunu, güncellenmesi
gerektiğini ifade etti ve kendine
özgü bir yolda ilerleme kararlılığını
doğrudan veya dolaylı
olarak ifade etti. Bunun yanında
kararın uygulanması pratik
olarak da imkansıza yakındı.
Bunun teknik ve fiili olmak
üzere çeşitli sebepleri vardı. İlk
olarak belirtmek gerekir ki teorik
açıdan bakıldığında BMGK
kararlarının bağlayıcılığının iddia
edilebilmesi için karar metninde
BMGK’nın bu yetkisinin
BM sözleşmesinin 7. bölümüne
referansla alındığının ifade
edilmesi gerekir. Sözleşmenin
7. bölümü; kuvvet kullanımı gibi
bağlayıcı meselelerin ele alındığı
bölümdür. Teorik olarak bir
BMGK kararının bağlayıcılığının
kabulü için karar metninde bu
bölüme referans gerekir. 2254
sayılı kararda ise bu bölüme bir
referans yoktur. Bu gerekçeyle
BMGK’nın 2254 sayılı kararını
bağlayıcı bir metinden ziyade
siyasi bir uzlaşı metni olarak kabul
etmek gerekmektedir.
Fiili sebeplere gelince zikredilen
karar kapsamında kabul
edilen iki tarafın yani Esad
hükûmeti ve muhaliflerin artık
Şam yönetimi
2254 sayılı kararın
mevcut hâliyle
geçiş sürecinin
hukuki çerçevesini
çizemeyeceğini
düşünüyordu.
Nitekim henüz
ilk haftalarda
Şam yönetimi bu
kararın yetersiz
olduğunu,
güncellenmesi
gerektiğini
ifade etti ve
kendine özgü bir
yolda ilerleme
kararlılığını
doğrudan veya
dolaylı olarak ifade
etti.
Suriye’de Geçiş Sürecinin Hukuki Çerçevesi
mevcut olmadığı açıktır. Esad yönetimi yıkılmış
ve muhalifler artık iktidarı ele geçirmiştir.
2015 yılında alınan bir kararın kapsamını günümüzdeki
duruma teşmil etmeye çalışmak
zaten bağlayıcılığı tartışılan uluslararası organların
kararlarının alanının çok ötesine taşınması
manasına gelir ve gerçeklikten uzaktır.
Yine belirtmek gerekir ki bu karar 2012 senesinde
başlayan Cenevre Konferanslarının
neticesidir. Karar metninden bağımsız olarak
bu konferansların ortak çıktısı Suriye halkının
Suriye’nin geleceğine karar vereceği yönündeki
beyanlardı. Karar metninden günümüze
nakledilebilecek tek prensip bu olabilir. Son
olarak 2254 sayılı karar kapsamında bugün
hükûmette bakanlık pozisyonunda olan kişiler
geçmişteki bazı gruplarla ilişkilerinden
dolayı “terörist” olarak tanımlanmaktadır. Suriye
halkını zafere götüren liderlerin “terörist”
olarak kabul edildiği bir kararın, Suriyeliler
tarafından kabul edilemeyeceği de açıktır.
Gelinen noktada 2254 sayılı kararın mevcut
hâliyle uygulanmasının gündemden
düştüğü görülmektedir. Suriye yönetimi
2254 sayılı karara alternatif olarak iç ve dış
aktörleri ikna etmek ve sürece dâhil etmek
maksadıyla kendine özgü bir geçiş süreci
hukuki çerçevesi çizmeyi başardı. Libya,
Tunus ve diğer benzer süreçleri yaşayan
ülkelerdeki geçiş süreçlerine bazı açılardan
benzerlikler olsa da Suriye yönetiminin
büyük oranda kendi yolunu özgün şekilde
netleştirmeye çalıştığını burada vurgulamak
gerekmektedir.
BARIŞ İNŞASI LITERATÜRÜNE
GÖRE GEÇIŞ SÜRECININ İLK
HALKASI: MILLÎ DIYALOG
Barış inşası literatürüne göre geçiş süreçleri
genel olarak millî diyalog olarak isimlendirilen
sivil katılımlı konferans ya da toplantılarla
başlamalıdır. Bu bir anlamda geçiş
sürecinin hukuki çerçevesinin meşruiyet
belgesi olarak kabul edilecektir. Bir başka
tabirle geçiş süreci kapsamındaki istişare,
anayasal bildiri, anayasa, devlet inşası ve kurumların
ıslahı gibi aşamaların gerçekleştirilebilmesi
için öncelikli olarak bir sivil katılımlı
diyalog toplantısı düzenlenmelidir. Geçiş süreci
bu toplantının çıktıları üzerine inşa edilebilecektir.
Şam yönetimi geçiş süreci olarak adlandırılacak
dönemde yapacağı düzenlemelerin
sosyal mutabakat niteliğindeki bir
meşruiyet kaynağına dayanması gerektiğini
ilk günden itibaren biliyordu. Bu gerekçeyle
geçtiğimiz senenin aralık ayından itibaren
farklı bölgelerden gelen sivillerin katılımıyla
bir Millî Diyalog Konferansı (MDK) yapılacağı
beyan ediliyordu. Meşruiyet kaynağı olarak
kabul edilmesi tasarlanan MDK çıktısının Suriye
toplumunun çeşitliliğini yansıtan belge
olması gerekiyordu. MDK’nın tamamlanması
sonrasında geçiş sürecinde alınacak kararların
meşruiyeti ya da hukukiliği problemi
ancak bu şekilde aşılabilirdi. Zira bu konferans
farklı gruplardan gelen Suriye halkının
ortak katılımıyla gerçekleştirilecek ve çıktıları
geçiş sürecini şekillendirecek birer kurucu
prensip niteliğinde kabul edilecekti. Konferansın
çıktıları bir anlamda Suriyeli grupların
müşterek kararı olacağı için geçiş döneminde
gerçekleştirilecek eylemlerin bu müşterek
çıktıya dayanması hukukilik problemini
belirli oranda da olsa çözebilecekti.
ZAFER KONUŞMASI VE MILLÎ
DIYALOG KONFERANSI
Şam yönetimi ilk günlerden itibaren böyle
bir sosyal mutabakatın gerekliliğinin farkında
olduğu için ocak ayının başında sivil
katılımlı bir MDK yapılacağını beyan etmişti.
Üstelik bu konferansın sivil katılımla
düzenleneceği ve silahlı
grupların temsil edilmeyeceği
açıkça vurgulanmıştı. Bu tercih,
silahlı grupların çözülmesini
gerektiren bir sonraki kritik aşamanın
habercisiydi.
Şam yönetimi bu meydan
okumaya karşılık MDK öncesinde
29 Ocak 2025 günü sadece
askerî katılımın olduğu bir
toplantı düzenledi. Bunu sivil
katılımın olacağı MDK ile karıştırmamak
gerekir. Bu toplantıda
18 askerî grubun Şam’da
tesis edilecek orduya entegre
edilmesi kararlaştırıldı. Böylece
silahlı grupların silahsızlandırılması
ve silahların devlet tekeline
alınması yönünde ilk adım
atılmış oldu. Öte yandan geçiş
sürecinin hukuki çerçevesi açısından
bu toplantıda Ahmed
Şara’nın yapmış olduğu konuşma
önem taşımaktadır. Suriye
kamuoyunda “Zafer Konuşması”
olarak isimlendirilen bu
nutuk, kurucu nitelikteki şifahi
bir belge olarak kabul edilebilir.
Bu beyandaki ifadeler; MDK
için hazırlıkların en kısa sürede
başlaması, anayasal bildirinin
ilanı ve kanun yapma, tadil ve
ilga etme görevlerini üstlenecek
teşrii/yasama komisyonunun
kurulması gibi bir dizi hukuki
eylemin somut düzlemde
gerçekleştirilmesi beklentisini
doğurdu. Her ne kadar o tarihte
henüz pratikte etkili olacak fiili
adımlar atılamadıysa da geçiş
döneminin hukuki çerçevesine
ilişkin süreç bu bildiri ile belirginleşmeye
başladı. Bu konuşma
Suriye’nin geçiş sürecinin
hukuki zeminine ilişkin ilk kapsamlı
sözlü beyan kabul edilebileceği
için oldukça önemli ve
tarihî bir belge olarak değerlendirilmelidir.
MILLÎ DIYALOG
KONFERANSI VE
ÇIKTILARI
Suriye kamuoyu, Zafer Konuşması
sonrasında geçiş süreci
kapsamında gerçekleştirilecek
hukuki gelişmeleri beklemeye
başlamıştı. Zaten Şam
yönetimi sivil katılımlı bir toplantı
yapılacağını defalarca beyan
etmişti. İleride karşılaşması
muhtemel meşruiyet problemleri
ancak sivil katılımlı müzakerelerin
gerçekleştirilmesi,
istişare mekanizmasının işletilmesi
ve akabinde ortak kararların
yazılı bir belgeye geçirilmesi
suretiyle engellenebilirdi. Bu
gerekçeyle aralık ayından beri
en kısa sürede gerçekleştirileceği
vaat edilen fakat çeşitli
sebeplerle ertelenen MDK artık
gerçekleştirilmeliydi.
Barış inşası literatüründe
millî diyalog süreçlerine katılacak
şahısların nasıl belirleneceği
başlı başına tartışma meselesidir.
Bu temsil sorunu büyük
oranda farklı gruplardan üyeleri
içeren bir hazırlık komitesinin
oluşturulması yardımıyla çözü-
Suriye kamuoyunda
“Zafer Konuşması”
olarak isimlendirilen
nutuk, kurucu
nitelikteki şifahi
bir belge olarak
kabul edilebilir. Bu
konuşma, Suriye’nin
geçiş sürecinin
hukuki zeminine
ilişkin ilk kapsamlı
sözlü beyan kabul
edilebileceği için
oldukça önemli ve
tarihi bir belge olarak
değerlendirilmelidir.
Suriye’de Geçiş Sürecinin Hukuki Çerçevesi
lebilir. Hazırlık komitesi, hazırlık grubu, taslak
komitesi veya yüksek hazırlık komisyonu gibi
çeşitli isimlerle adlandırılan bu ilk komisyonlar,
millî diyalog süreçlerine katılacak kişileri
belirler, diyalog sürecinin öncelikli konularını
ve aşamalarını tespit eder. Suriye’de bu literatüre
paralel olarak Zafer Konuşması sonrası
MDK için ilk aşamada 11 Şubat tarihinde
ilan edilen bir kararnameyle 7 kişilik bir hazırlık
komisyonu kuruldu.
Hazırlık komisyonunun esas görevi; konferansa
katılacak üyeleri ve işleyiş kurallarını
tespit etmekti. MDK’nın başlaması ile hazırlık
komisyonunun görevi sona erecekti. Hazırlık
komisyonu ilk toplantısını Humus şehrinde
yaptı. Akabinde komisyon iki grup hâlinde
hemen hemen bütün şehirlerde toplantılar
yaptı. İstişare toplantılarıyla eş zamanlı
olarak komisyon üyeleri Suriye kamuoyuna
açıklamalarda bulundu. Bu süreçte komisyon
sözcüsü Hasan ed-Dagim, hazırlık komisyonu
üyesi Hüda Attasi ve 29 Mart’ta ilan
edilen geçiş dönemi hükûmetinde Sosyal
İşler ve Çalışma Bakanı olarak atanan Hind
Kabavat sıklıkla medyada yer aldı. Bu açıklamalarda
genel olarak istişarelerin ardından
gerçekleştirilecek konferansın önemine vurgu
yapıldığı, 1950 Anayasası’ndan bu yana ilk
kez bu denli geniş katılımlı bir ortamın oluştuğunun
belirtildiği, üyelerin hangi kriterlere
göre belirlendiğinin ifade edildiği ve öncelikli
konuların istişareler neticesinde saptandığının
beyan edildiği görülmektedir.
Hazırlık komisyonu çalışmalarını tamamladı
ve uzun süredir gündemde olan konferansın
24-25 Şubat 2025 tarihlerinde gerçekleştirilmesini
planladı. Konferansa 600’den
fazla kişinin fiziki olarak katıldığı ve uzaktan
katkı sunma yoluyla dâhil olanların da eklenmesiyle
bu rakamın 1000’i aştığı tahmin
edilmektedir. İlk gün gerçekleşen tanışma
ve genel müzakerelerden sonra ikinci günde;
geçiş dönemi adaleti, öncelikli olarak
hazırlanacak anayasal belge ve akabinde
anayasa, kurumların ıslah edilmesi, kişisel
özgürlükler, sivil toplumun canlandırılması
ve ekonomi başlıklarından oluşan 6 çalışma
grubu çalışmalarını tamamladı. Cumhurbaşkanı
Şara, Dışişleri Bakanı Esad Hasan
Şeybani ve diğer yetkililerin katıldığı kapanış
oturumunda çalışma gruplarının ortak
kararları okundu. MDK kapanış bildirisinde
yer alan kararların, alt çalışma grupları tarafından
oybirliğiyle kabul edilen kararlardan
oluştuğu anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle
bildiride madde madde ilan edilen bu kararlara
ihtilaflı konuların dâhil edilmediği görülmektedir.
Geçiş döneminin hukuki çerçevesi konusuyla
sınırlı bir inceleme yapılırsa MDK
kapanış bildirisindeki anayasal bildiri vaadinin
oldukça önemli olduğu görülmektedir.
Sonuç bildirisi geçiş döneminde yönetimi
düzenlemek için geçici bir anayasal bildirinin
gerekliliğine işaret etmektedir. Bu anayasal
bildirinin hazırlanması yönünde bir kararın
çıkmış olması Libya gibi benzer süreci yaşayan
ülkelerdekine benzer geçiş aşamasının
tercih edildiğini, uzun sürecek anayasa
yazım süreci tamamlanana kadar anayasal
boşluğu dolduracak 30-50 maddelik bir bildirinin
kaleme alınmasının öngörüldüğünü
ve geçiş sürecinin hukuki meşruiyetini ya da
çerçevesini çizecek bir mutabakat belgesinin
hazırlanacağını beyan etmiş oldu.
Ayrıca belirtmek gerekir ki MDK’nın çıktı
belgesinde anayasal bildiriyle ilgili düzenlemelerin
olmasına şaşırmamak gerekmektedir.
Zira millî diyalog ya da ulusal uzlaşı olarak
adlandırılan süreçleri yaşayan ülkelerde gerçekleştirilen
konferansların hepsindeki temel
gündem anayasal meselelerdir. Anayasa
hükümlerinin tadil edilmesi, yeni
anayasanın hazırlanması veya
anayasal bildirinin hazırlanması
gündemleri millî diyalog
süreçlerinin vazgeçilmez konularıdır.
Örnek vermek gerekirse;
Mali, Güney Afrika, Tunus, Libya
ve Lübnan gibi ülkelerde yaşanan
millî diyalog toplantılarının
en önemli gündem maddeleri
anayasal meselelerdi. Anayasa
öncesinde geçiş sürecinin
hukuki çerçevesini çizecek bir
anayasal bildirinin hazırlanması
ilkesinin kabulü bir anayasal
bildiri taslağı hazırlık komisyonunun
kurulmasını gerektirdi.
Nitekim kısa süre sonra Suriye
Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Ahmed Şara tarafından bir
anayasal bildiri taslağı hazırlık
komisyonu kuruldu.
TERCIH EDILEN YOL VE
ANAYASAL BILDIRININ
NITELIĞI
Kısa süre içinde hazırlanan
anayasal bildiri taslağı, hazırlık
komisyonu başkanı tarafından
13 Mart 2025’te üst düzey katılımla
genel hatlarıyla şifahi olarak
ilan edildi. Aynı oturumda
Cumhurbaşkanı Şara tarafından
bu bildiri tasdik edildi. Metnin
tamamı aynı akşam Suriye
Devleti’nin resmî kanalları aracılığıyla
kamuoyuyla paylaşıldı.
Suriye’de tercih edilen yöntem,
yakın dönemde özellikle
Arap ülkelerinde ya da diğer
kutuplaşmış toplumlarda gerçekleştirilen
geçiş süreci takvimlendirmesiyle
paralel şekildedir.
Yukarıda ayrıca Şam
yönetimine dayatılan 2254 sa-
Suriye Savunma Bakanlığı, Halep ilinde askerî eğitimini tamamlayan 300’den fazla
asker için mezuniyet töreni düzenledi.
Suriye’de tercih
edilen yöntem, yakın
dönemde özellikle
Arap ülkelerinde ya
da diğer kutuplaşmış
toplumlarda
gerçekleştirilen
geçiş süreci
takvimlendirmesiyle
paralel şekildedir.
Anayasal bildirinin
ilanı; Suriye
yönetiminin benzer
süreçlerden ders
çıkardığını ve
Suriye’nin anayasal
tarihine uygun
özgün bir süreci
tercih ettiğini
göstermektedir.
Ayrıca sürecin ana
hatlarıyla barış
inşası literatürü ile
uyumlu ilerlediği
görülmektedir.
Suriye’de Geçiş Sürecinin Hukuki Çerçevesi
yılı kararın yerine özgün bir planlama ortaya
koyma eğiliminin varlığından bahsedilmişti.
Gerçekten de eski anayasal metinlere yapılan
sözlü ve yazılı atıflar özgünlük yorumu
yapmamıza olanak tanımaktadır. Dolayısıyla
bu anayasal bildirinin ilanı; 2254 yerine Şam
yönetiminin yakın dönemde benzer süreçleri
yaşayan ülkelerdeki süreçlerden ders çıkarma
tavrı geliştirdiğini ve Suriye’nin anayasal
tarihine uygun özgün bir süreci tercih ettiğini
göstermektedir. Ayrıca sürecin ana hatlarıyla
barış inşası literatürü ile uyumlu ilerlediği
görülmektedir. Gerçekten de genel eğilim;
geçiş süreçlerinin çok aşamalı yapısı ve anayasa
niteliğindeki bir kurucu belgeyi hazırlamanın
zorluğundan dolayı öncelikli olarak bir
anayasal bildirinin hazırlanması yönündedir.
Genel olarak geçiş süreçleri hazırlık, takvimlendirme
ve uygulama şeklinde aşamalandırılır.
Anayasal bildiri ise hazırlık süreci
sonrası takvime bağlama aşamasında gündeme
getirilen bir sosyal mutabakat niteliğindedir.
Zira anayasal bildirinin ilanıyla uygulamanın
ya da geçiş sürecinin tespiti sağlanmış
ve hukuki çerçevesi çizilmiş olur.
BILDIRI GEÇIŞ DÖNEMININ
HUKUKI ÇERÇEVESINI ÇIZMIŞ
OLDU
Hazırlık komisyonu üyeleri tarafından gerek
ilan toplantısında gerek medyaya yansıyan
demeçlerde sıklıkla vurgulandığı gibi
anayasa hazırlanana kadar geçiş döneminin
hukuki zeminini oluşturacak olan bu belge
29 Ocak tarihli Zafer Konuşması’na ve 25
Şubat tarihinde ilan edilen MDK kapanış bildirisine
dayanmaktadır. Bir başka tabirle bir
sosyal mutabakat niteliğinde olan anayasal
bildiriyi yazmakla görevlendirilen komisyon
üyelerinin Şara tarafından tayin edilmesi ve
yetkilendirilmesi bahsedilen sözlü hitaba ve
MDK kapanış bildirisindeki ilgili maddelere
dayanmaktadır. Anayasal bildirinin ve komisyon
üyelerinin yetkilendirilmesinin meşruiyet
problemi de bu atıfla aşılmaya çalışıldı.
Bildirinin niteliğine yönelik bir inceleme
yapmadan önce bunun bir anayasa niteliğinde
olmadığını vurgulamak gerekmektedir.
Bu gerekçeyle 4 bölüm ve 53 maddeden
oluşan bu bildiri genel olarak anayasaların
düzenlendiği alanları detaylı şekilde düzenleme
iddiası taşımamaktadır. Bir anayasa hazırlanana
kadar yürürlükte kalacak olan bir
bildiri söz konusudur. Bu bildiri geçiş döneminin
hukuki çerçevesini yazılı olarak düzenleyen
ilk yazılı kurucu belge niteliğindedir.
Giriş niteliğindeki bölümü takiben düzenlenen
ikinci bölüm Haklar ve Hürriyetler başlığını
taşımaktadır. Geçiş döneminin hukuki
çerçevesi açısından bakıldığında bölümün
isimlendirilmesi ve hakların teminatı için
uluslararası sözleşmelere atıf yapılmasının
ilgi çekici olduğunu vurgulamak gerekmektedir.
Gerçekten de genel olarak anayasal
bildiri niteliğindeki metinlerde haklar ve özgürlüklerle
ilgili düzenlemelere özel bir bölüm
ayrılmadığı görülmektedir. Genelde bu
atıflar birkaç maddeyle sınırlı kalır. İlan edilen
bildirinin ikinci bölümünde bu şekilde bir
isimlendirmeye gidilmesi, geçiş döneminin
hukuki çerçevesinin, bireysel haklara riayet
edilmesi şartıyla sınırlandığı şeklinde bir yorum
yapılmasına imkân tanımaktadır. Bu Suriye
toplumunun onlarca yıldan sonra hasret
kaldığı türden bir vurgudur. İkinci olarak önceki
rejim döneminde imzalanmış olan insan
haklarıyla ilgili uluslararası antlaşmalara ve
dolaylı olarak yapılan evrensel insan hakları
ilkelerine bağlılık vurgusu da önem taşımaktadır.
Aynı şekilde bu tür vurgular da geçiş
döneminin hukuki çerçevesinin evrensel insan
hakları doktrinine uygun şekilde çizileceği
vaadi manasına gelmektedir.
Aralık 2024 ayından beri gündemde olan
arayışlara ve tartışmalara bağlı olarak bir
yasama organının kurulacağı da bildiri kapsamında
ilan edildi. Kısmen Cumhurbaşkanı
kısmen de onun oluşturacağı yüksek komisyon
tarafından seçim suretiyle belirlenecek
Halk Meclisi, geçiş dönemindeki kanunlaştırma,
tadil ve önceki dönem kanunlarını ilga
çalışmalarını yürütecektir. Her ne kadar Halk
Meclisinin üyelerinin bir kısmının doğrudan
Cumhurbaşkanı tarafından atanacak olması
eleştirilere sebep olduysa da aynı hükûmetin
oluşumunda olduğu gibi farklı bölgelerden
gelen kimselere meclise girmeleri noktasında
alan açıldığı takdirde bu eleştirilerin
ortadan kalkması beklenebilir. Dolayısıyla
bildiride yer alan hükümlerin, uygulamadaki
tercihlerle birlikte toplum nezdinde kabul
görmesi veya benimsenmesi muhtemeldir.
Geçiş sürecinde ise yasama işlevi Halk
Meclisi tarafından icra edilecektir. Öte yandan
bildiri kapsamında başkanlık sisteminin
tercih edilmesi de geçiş döneminin hukuki
çerçevesi açısından önem taşımaktadır. Bu
husus anayasal bildirinin hazırlık sürecinde
ciddi şekilde Suriye kamuoyunda tartışılmıştı.
Zira genel beklenti, hazırlanacak anayasal
bildirinin Suriye anayasa tarihinin en özgürlükçü
metni olan ve parlamenter sistemi tercih
eden 1950 Anayasası’na uygun şekilde
düzenlenmesiydi. Her ne kadar bildirinin ön
sözünde haklar ve özgürlüklerle bağlantılı
olarak 1950 Anayasası’na atıf yapıldıysa da
ondan farklı olarak başkanlık sistemi tercih
edildi. Bu tercih Suriye gerçekliklerine daha
uygundur. Görüldüğü üzere bildiri kapsamında
başkanlık sisteminin tercih edilmiş olması
da geçiş döneminin muhtemel aşamaları
ve ilerleyişi hakkında ipucu sunmaktadır.
Zira çeşitli konularda hükûmetin başı olarak
Şam’da, Suriye devriminin 14. yıl dönümü kutlamaları Emevi Meydanı’nda gerçekleşti.
Suriye’de Geçiş Sürecinin Hukuki Çerçevesi
Cumhurbaşkanı Şara doğrudan
tasarrufta bulunacaktır.
SONUÇ VE MUHTEMEL
GELIŞMELER
Sonuç itibarıyla 8 Aralık 2024
sonrasında Suriye yönetimi genel
olarak iç ve dış aktörlerle
gerçekleştirilen müzakerelerle
bağlantılı olarak geçiş döneminin
hukuki çerçevesinin nasıl
çizileceği problemiyle karşı
karşıya kaldı. Bu ciddi sınavın
ilk günlerinde Şam yönetimine
özellikle uluslararası toplum
ve diaspora tarafından BMGK’nın
2254 sayılı kararına bağlı
olunması telkinlerinin iletildiği
görüldü. Uygulamadaki çeşitli
sebeplerle bu kararın uygulanamaması
bir yana Şam yönetimi
de bu kararın gerçekliklere
uygun olmadığı düşüncesini
taşıyordu. Nitekim bu telkinlere
karşılık Suriye’nin anayasal tarihine
uygun ve benzer süreçleri
yaşayan ülkelerdeki tecrübelerden
faydalanma ilkesiyle
hareket eden özgün bir rota
kamuoyuna sunuldu. Bu rota ilk
olarak MDK’nın yapılmasını gerektiriyordu.
Böylece 2254 sayılı
karar geri plana düşmüş oldu.
MDK’nın ocak ayında yapılması
öngörülüyordu. Fakat çeşitli
sebeplerle birkaç defa ertelendi.
Nitekim sivil katılımla bir
diyalog konferansı yapılmadan
önce silah tekelinin belirli oranda
da olsa devlet eline geçtiğinin
iç ve dış kamuoyuna da
gösterilmesi gerektiği anlaşıldı.
Bu gerekçeyle; askerî katılımla
Zafer Konuşması tamamlandı.
Bu konuşma, devletin kuruluşuna
ve geçiş sürecinin hukuki
çerçevesine dair sözlü vaatleri
içeren bir bildiri olarak kabul
edilebilir. Geçiş döneminin aşamaları
ilk defa sözlü de olsa bu
konuşma ile somutlaştırılmış
oldu. Kısa süre sonra bir hazırlık
komisyonu kuruldu ve MDK için
çalışmalar başladı. Şubat ayının
son günlerinde MDK Şam’da
gerçekleştirildi. Her ulusal diyalog
sürecinde olduğu gibi MDK
kapsamında ve sonuç bildirisinde
de anayasal meseleler
ciddi şekilde gündemdeydi.
Nitekim MDK’nın yapılmış olması
ve kararlarının ilan edilmiş
olması geçiş döneminin hukuki
çerçevesinin somut olarak çizildiği
manasına gelmiyordu. Bir
anayasal metin kaleme alınmalıydı.
Ayrıca MDK kapsamında
gündeme gelen diğer konulara
ilişkin çalışmaların yapılması da
ancak anayasal bildiri sonrasında
olabilirdi. Anayasal bildirinin
ilan edilmesiyle geçiş döneminin
hukuki çerçevesi tam olarak
netleşmiş oldu. Bildiri kapsamında
haklar ve hürriyetlere
ilişkin verilen garantiler, uluslararası
sözleşmelere yapılan
atıflar, Halk Meclisinin kurulması
ile görevi ve başkanlık sisteminin
tercihi gibi meseleler geçiş
döneminin nasıl ilerleyeceğine
dair ciddi şekilde ipuçları
vermektedir. Geçiş döneminin
Zafer Konuşması,
devletin kuruluşuna
ve geçiş sürecinin
hukuki çerçevesine
dair sözlü vaatleri
içeren bir bildiri
olarak kabul
edilebilir. Geçiş
döneminin
aşamaları ilk
defa sözlü de olsa
somutlaştırılmış
oldu. Kısa süre
sonra bir hazırlık
komisyonu
kuruldu ve Millî
Diyalog Konferansı
için çalışmalar
başladı. Millî
Diyalog Konferansı
şubat ayının son
günlerinde Şam’da
gerçekleştirildi.
hukuki çerçevesi bu prensiplere ve tercihlere
dayanmaktadır.
Son olarak belirtmek gerekir ki geçiş döneminin
hukuki çerçevesinin çizilmesi açısından
yasama, yürütme ve yargı erklerinin
oluşturulması ve bu erkler arasındaki ilişkiler
önem taşımaktadır. Nisan 2025 ayının ilk haftasında,
10 Aralık 2024 tarihinden beri görevde
olan Muhammed el-Beşir’in başbakanlığındaki
geçici hükûmet sona erdi ve Suriye
Geçiş Dönemi Hükûmeti kuruldu. Böylece
Şara’nın birlikte çalışacağı ve yürütme görevini
üstlenecek kabine kurulmuş oldu.
İlerleyen süreçte öncelikli olarak yasama
ve yargı erkleri alanındaki diğer düzenlemeleri
bekleyebiliriz. Halk Meclisinin oluşturulması
muhtemeldir. Yukarıda değinildiği gibi
Halk Meclisi esas itibarıyla yasama görevini
gerçekleştirecektir. Bildiri kapsamında ilga
edilen Anayasa Mahkemesinin yeniden
oluşturulması ve adli teşkilat alanında yapılacak
diğer atamalarla birlikte yargı erki de
tamamlanmış olacaktır. Ancak bu adımların
tamamlanması ile geçiş döneminde anayasal
bildirideki hükümlere bağlı olarak yapılanma
ve reform yönünde ciddi adımların
atılması beklenebilir.
Yazar Hakkında
Dr. Abdullah Musab Şahin
Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. 2016-2024 yılları arasında İstanbul Medipol Üniversitesi
Hukuk Fakültesinde öğretim elemanı olarak görev yaptı ve bu dönemde yüksek lisans ve doktora
eğitimini aynı üniversitede tamamladı. Akademik araştırmaları kapsamında Ürdün, Londra, Lübnan ve
Suriye’deki araştırma merkezleri ve kütüphanelerde uzun süre çalışmalar yürüttü. Şu anda Ortadoğu
hukuk sistemleri, bölgenin hukuk tarihi, Arap ülkelerindeki anayasal hareketler ve seçimler üzerine çalışmalarına
devam etmektedir. Bu alanlarda, hakemli dergilerde ve güncel yayın organlarında Türkçe ve
İngilizce makaleleri yayımlanmıştır. Hâlihazırda Milli İstihbarat Akademisi bünyesinde görev almaktadır.