Mücadeleye ÇAĞRI

Mücadeleye ÇAĞRI Yeni Dünya İçin Çağrı dergisinin resmi sayfasıdır. Yeni Dünya İçin Çağrı üç ayda bir yayınlanan siyasi teorik dergidir.

YENİ SÜREÇ İŞLİYOR, ÖCALAN İLE GÖRÜŞME ÜZERİNE NOTLAR1 Ekim 2024’te mecliste tescilli faşist Devlet Bahçeli DEM sıraları...
04/01/2025

YENİ SÜREÇ İŞLİYOR, ÖCALAN İLE GÖRÜŞME ÜZERİNE NOTLAR

1 Ekim 2024’te mecliste tescilli faşist Devlet Bahçeli DEM sıralarına giderek DEM partililerle tokalaşması, ardından 22 Ekim’de MHP’nin grup toplantısında yaptığı Abdullah Öcalan’a yönelik “buyursun, terörün bittiğini, örgütün tasfiye edildiğini tek taraflı ilan etsin”, “Tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM’de DEM Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü de ardına kadar açılsın. Adres İmralı’dan DEM’e uzansın” şeklindeki açıklamaları ile başlayan süreç 28 Aralık’ta yapılan İmralı ziyareti ile yeni bir aşamaya evrildi.
28 Aralık Cumartesi DEM Parti Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, DEM Parti Milletvekili Pervin Buldan İmralı adasına giderek Abdullah Öcalan ile bir görüşme yaptı.
Görüşme sonrasında Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan imzasıyla görüşme hakkında bir açıklama yayımlandı.
Açıklamada, "İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan ile 28 Aralık 2024 tarihinde kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdik. Kendisinin sağlığı iyi, morali oldukça yüksekti. Kürt Sorununa kalıcı çözüm bulmaya yönelik yaptığı değerlendirmeler hayati önemdeydi" denildi.
Görüşmede Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan son gelişmelerin değerlendirildiği belirtilerek, "Sayın Öcalan, dayatılan karanlık gelecek senaryolarına karşı pozitif çözüm önerilerini sunmuştur" denilerek Öcalan'ın düşünceleri ve genel yaklaşımına dair şu notlar paylaşıldı:
“- Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır.
- Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.
- Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.
- Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.
- Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.
- Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır.
- Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.”
Bu açıklama üzerine söylenecek çok söz var. Şimdilik sadece şunları söylemekle yetinelim: Ne tarihte, ne de T.C. tarihi boyunca Türk-Kürt kardeşliği hiçbir zaman olmadı. Kardeşlik eşit koşullarda, her ulusun eşit haklara sahip olduğu özgür koşullarda olur. Kürt ulusu hak istediği her durumda egemenlerin baskıları ve katliamları ile karşılaştı. Bu durumda hala değişen bir şey yoktur.
Erdoğan ve Bahçeli’nin “Yeni paradigma”sında Kürt hareketine tam teslimiyet dayatması var! “Bölücü caniler ya bir an önce silahlarını gömecekler ya da silahlarıyla birlikte toprağa gömüleceklerdir.” (RT Erdoğan)
Erdoğan’ın ya Anayasa değişikliği ile ya da meclisin alacağı erken seçim kararı ile bir beş yıl daha iktidarını uzatması var. Emperyalistleşme yolunda ilerleyen Türk devletinin çıkarlarını koruma var. Vs. vs.
28 Aralık’ta İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşen Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve heyete dahil olan Ahmet Türk mecliste temsil edilen siyasi partiler ile görüşme turuna başladı.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşen heyet görüşme trafiğine AKP, Gelecek Partisi, Saadet Partisi, DEVA Partisi, Yeniden Refah Partisi ile devam edecek.
CHP henüz heyete randevu vermedi.
İmralı Heyeti siyasi partiler ile görüşmelerini tamamladıktan sonra kamuoyuna geniş bir açıklama/bilgilendirme yapacağını duyurdu.
İmralı Heyetinin Öcalan ile ne konuştuğunu, Öcalan ile devletin ne konuştuğunu, Öcalan’ın devletin atacağı hangi adımlar karşılığında “silah bırakma” çağrısı yapacağını henüz bilmiyoruz.

Ulusal sorunda burjuva çözüm
Suriye’de Esad rejimin yıkılması Türkiye’ye yeni fırsatlar/imkânlar sunuyor. Türk devleti Kürdistan’da Kürt hareketinin silahlı güçlerine teslimiyet, silahları bırakmasını dayatıyor!
Türk devleti/büyük Türk burjuvazisi Kürt sorununu Türk devletinin emperyal gelişmesinin önünde bir engel olarak görüyordu, görüyor. Kürt sorunun çözülmesi büyük Türk burjuvazisine hem Batılı emperyalist güçlerle ilişkilerinde hem de bölgesel ilişkilerinde ve hem de gittikçe kutuplaşan iç siyasette yeni olanaklar yaratacaktır.
Büyük burjuvazi Kürt sorununu en düşük seviyede taviz vererek “çözmek”ten yanadır. Gelinen yerde bu istekle AKP, MHP’nin istekleri örtüşme durumundadır. Eğer gerçekleşirse hem Kürt sorunu burjuva anlamda “çözülmüş” ve hem de Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimlerde aday olması garantiye alınarak tartışma dışına çıkarılmış olacaktır.
Türk devleti/tekelci burjuvazi Kürt sorununu çözecekse, kendi çıkarı temelinde ve en az tavizle çözmek isteyecektir. Bu duruma göre en üst sınırı “kültürel özerklik” ya da kimi demokratik hakların tanınması biçiminde olacaktır. Bir ulusun kendi kaderini tayin hakkına saygı duymak ve bunun koşullarını yaratmak, bunu “çözümün merkezine koymak” ve buna uygun hareket etmek Türk hâkim sınıf siyasetinin yapacağı bir şey değildir, olmayacaktır.
Yeni sürecin 2013-2015’teki çözüm süreci gibi olmayacaktır.
O günün koşulları ve güç dengeleri ile bugünün koşulları ve hedefler farklıdır. Tarafların dünkü talep ve öncelikleri ve pazarlık güçleri ile bugünkü talep ve pazarlık güçleri farklıdır.
Devletin savaştığı PKK ile vereceği kısmi tavizler karşılığında, anlaşması, savaşın bitmesi dolayısıyla Kürt ulusal sorunun çözümü bu düzende mümkündür.
Ancak ulusal sorunda burjuva çözüm ulusal sorunun gerçek çözümü değildir!

Ulusal sorunda proleter çözüm
Ulusal sorun, bir ulusun diğer bir ulus tarafından ezilmesi, ulus olarak sahip olması gereken haklardan yoksun bırakılması, ulusal baskıdır. Ezilen ulusun devletleşme, kendi devletini kurma sorunudur.
Bu baskı ve başvurulan önlemlerin kaldırılması sorunu, ulusal baskının kaldırılması sorunu genel olarak demokrasi sorunudur. Bir devlette ya da ülkede burjuva demokrasisinin gelişme derecesinin en önemli ölçütlerinden biri ülke içindeki hâkim ulusun dışındaki uluslar ve milliyetlerin ulusal haklarının durumudur. Emperyalizm ve proleter devrimleri çağında, emperyalizmin, serbest rekabetçi kapitalizm döneminde kapitalizmin feodalizme karşı oynadığı ilerici rolün tersine, siyasi olarak gericileştiği göz önüne alındığında, ulusal sorunun gerçek çözümü, ancak bir bütün olarak emperyalizme karşı mücadele ederek elde edilebilir.
Ulusal baskı ve eşitsizliğin ortadan kaldırılmadığı koşullarda değişik ulus ve milliyetlerin barış içinde ve kardeşçe yaşamaları da mümkün değildir.
Ulusal sorunun gerçek çözümü burjuvazinin önderliğinde ulus(al) devlette değil, işçi sınıfı ve emekçi yığınların demokratik iktidarında, işçi sınıfının sosyalist devletindedir.
Marksizm-Leninizm ulusal soruna, diğer bütün sorunlarda olduğu gibi proleter sınıf bakış açısı ile yaklaşır. Ulusal sorun gerçek anlamda ancak proleter devrimin zemini üzerinde çözülebilir. Proleter devrimi zemini dışındaki çözümler gerçek anlamda çözümler değildir.

Kuzey Kürdistan’da yürüyen savaş sonlandırılmalıdır!
Bağımsız birleşik demokratik Kürdistan hedefi ile yola çıkan Kürt ulusal hareketi süreç içinde gele gele çok geri düzeyde kalan talepler için savaşı sürdürmektedir.
Ana dilde eğitim, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması, Kürtlerin de içinde yer buldukları yeni Anayasa vb. talepler için savaş yürütmenin bir mantığı yoktur. Bu savaş sonlanmalıdır!
Geri düzeyde ortaya konulan bu talepleri, demokratik mücadele içerisinde elde etme imkânları vardır.
Biz ulusal sorunda gerçek çözümden ve kalıcı barıştan yanayız. Bu da ulusal sorunu yaratan koşulların devrim ile ortadan kaldırılması ile gerçekleşecektir.

Kürt ulusal sorunu nasıl çözülür?
Kürt ulusal sorunu savaş ile şiddet ile çözülecek bir sorun değil.
Bir ulusu, o ulusun kendi kaderini tayin hakkını, nasıl yaşamak istediğini baskı ve şiddetle ortadan kaldırmak mümkün değildir!
Tarih bunun örnekleri ile doludur.
Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce belirleyeceği koşullar yaratılmadığı sürece, Kürt ulusal sorunu şu veya bu şekilde varlığını sürdürecektir.
Kürt ulusal sorunu ve genel olarak ulusal sorunun gerçek çözümü devrimi gerektirir…
Ulusal sorunun çözümünde temel ilke, ülkenin demokratikleştirilmesi, demokratik halk devriminin tam zaferidir. İşçi sınıfı önderliğinde demokratik halk devrimi, ulusal sorunda hukuki eşitsizliği ortadan kaldıracak, ulusların ayrılma haklarını özgürce kullanacakları ortamı yaratacaktır.
Hedefimiz demokratik ve sosyalist bir gelecek kurmak, dünya işçi sınıfı ile omuz omuza sınıf mücadelesi yoluyla komünizme ilerlemektir.
Gerçek kurtuluş için, gerçek barış için, halkların eşitliği ve özgürlüğü için: Demokratik halk devrimi mücadelesini yükseltelim!
4 Ocak 2025

SURİYE: YENİ GELİŞMELER IŞIĞINDA ROJAVA27 Kasım’da Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatçı grupların ve Türk de...
22/12/2024

SURİYE: YENİ GELİŞMELER IŞIĞINDA ROJAVA

27 Kasım’da Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatçı grupların ve Türk devletinin vekil gücü Suriye Milli Ordusu’na (SMO) bağlı bazı grupların Esad rejim güçlerine karşı başlattığı harekât 8 Aralık’ta Baasçı faşist Esad rejiminin yıkılması ile sonuçlandı.
Rejimin bu kadar kısa süre içinde, ciddi bir direnişle karşılaşmadan yıkılmasının birçok nedeni var. Bu nedenlerin en başında geleni kuşkusuz bu rejimin halkın çoğunluğunun desteğine sahip olmaması, halkının çoğunluğuna karşı Rusya ve İran’ın vekil güçlerinin yoğun desteği ile ayakta kalmış olmasıdır. Bu faşist rejimin yıkılmış olması Suriye’de yaşayan tüm milliyetlerden, dinlerden, mezheplerden halklar için olumlu bir gelişmenin yolunu açabilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi antiemperyalist, devrimci bir önderlik gerektirir. Ne yazık ki görünürde bu yok.
Görünen o ki yıkılan Esad rejiminin kısa süredeki alternatifleri, ya Suriye’nin Esad döneminde olduğundan daha büyük bir kaos ve kanlı bir iç savaş içine sürüklenme, düşük devlet olma durumundan çıkıp bütünüyle parçalanması; ya da IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) içinden çıkıp gelen ve emperyalistlerle işbirliğine açık olduğunu ilen eden cihatçı bir örgütün iktidarı T.C. hakim sınıflarının vekil gücü SMO ve yerel iktidar odakları ile gücü oranında paylaşacağı bir Suriye.
Esad yönetiminin devrilmesinde başrolü oynayan, şimdi daha önce İdlid’de kurduğu hükümeti Suriye geçici hükümeti ilan eden HTŞ‘nin, kökeni, geçmişi bilindiğinde, bu cihatçı grubun sözcülerinin şimdi “ılımlı islamcı” görünümlerinin ne kadar gerçek, ne kadar takiye olduğu belli değil. Bunun yanında
Esad rejiminin yıkılması alanda güçlerini arttırmak için fırsat kollayan batılı emperyalistlere, Golan Tepelerini işgal eden ve bu işgali genişletmeye başlayan Siyonist İsrail’e, Suriye topraklarının küçümsenmeyecek bir bölümünü sömürgeci işgal altında tutan ve alanını genişletmek isteyen Türkiye’ye yeni fırsatlar/imkânlar sunuyor.
ABD HTŞ örgütünün lideri Muhammed El Colani’nin (Ahmed El Şara) yakalanması için koyduğu 10 milyon dolarlık ödülü kaldırdı. Yakında HTŞ "terör örgütleri listesi"nden de çıkarılacak.
HTŞ “ılımlı”, “değişim” mesajları verirken, HTŞ ile temas/görüşme için Batılı emperyalistler sıraya girmiş durumda. Şam’a heyet üzerine heyet gidiyor! Erdoğan Suriye’de “yeni rejimini inşasında” T.C’nin doğrudan yer alacağını ilan ediyor.
Yıkılan Esad rejiminin temel dış dayanakları olan iki güç, Rusya ve İran uluslararası gelişmeler ve içteki kendi zorlukları sonucu isyancılar karşısında rejimi koruma siyasetlerini bıraktılar. Rejimin çöküşü bu iki güç için en azından kısa vadede Suriye’deki güçlerini kaybetme, yeni kurulacak rejim konusundaki pazarlıklarda belirleyici söz sahibi olmaktan uzaklaşma anlamına geliyor.
Emperyalistler için söz konusu olan kendi çıkarlarıdır. Çıkarlar neyi gerektiriyorsa o yapılır. Onlar için rejimin/örgütün niteliği, amacı vb. hiç de önemli değildir. Yıkılmış Suriye’nin inşası, Esad döneminde etkileri sınırla olan batılı emperyaylist güçlere yeni fırsatlar sunuyor.
Suriye pastasından pay kapmak için dalaşıyorlar. Çıkarlar söz konusu olduğunda dünün teröristleri, bugünün “değişmiş” pazarlık ortakları olabiliyor. Şimdi olan budur.

Rojava tehlikede!
Türk devleti de doğan fırsatı, Kuzey ve Doğu Suriye’de (Rojava) özerk yönetimi tamamen ortadan kaldırmak için kullanıyor.
Türk devleti Fırat Kalkanı 2016, Zeytin Dalı 2018, Barış Pınarı 2019 adını verdiği askeri işgal harekâtları ile Kuzey Suriye’nin bir bölümünü işgal etmişti.
Suriye’de iç savaşın başlaması ertesinde Rojava’da doğan iktidar boşluğundan, PYD (Demokratik Birlik Partisi) önderliğindeki Kürt ulusal hareketi yararlanarak, burada kendi önderliğinde, bölgede yaşayan diğer etnik grupları dışlatamayan özerk-demokratik bir iktidar kurdu.
Bu iktidar IŞİD’in saldırısına karşı yiğitçe direndi. IŞİD’e karşı mücadelede binlerce insan yaşamını yitirdi. IŞİD’e karşı mücadele içinde, başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist güçler PYD ve onun silahlı örgütü Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) destek verdiler. PYD/YPG –daha sonra onların önderliğinde hareket eden SDG (Suriye Demokratik Güçleri)– Suriye’deki savaşta ABD’nin ve Batılı emperyalistlerin alandaki müttefiki hâline geldi. Süreç içinde Güney Kürdistan’dakine benzer bir yapı ortaya çıktı. Batı Kürdistan’da ABD ve Batılı emperyalistlerin desteğinde adı konmamış bir devlet yapısı oluşturuldu.
Bu devletin kuruluşu nasıl olursa olsun, önderliği nasıl olursa olsun, Türk devleti bu oluşumdan oldukça rahatsızdır. Yanı başında, “terör koridoru” olarak gördüğü, savaştığı bir yapı önderliğinde özerk bölge, Kürt devleti istemiyor.
Ne Türkiye, ne de HTŞ yeni Suriye’de Kürtlerin geniş bölgesel özerklik haklarına sahip olduğu bir federal yapı istemiyor.
Bu yüzden Rojava’da Kürtlerin elde ettiği demokratik kazanımlar tehlikededir.
Türk devletinin desteklediği, eğittiği, silahlandırdığı SMO özerk yönetim alanlarına karşı saldırıya geçti.
Tel Rıfat, Menbiç ele geçirildi. Kobane’ye saldırı için yığınak yapılıyor.
ABD, şimdilik kendi çıkarları gereği bütünüyle terk etmediği “müttefiki” SDG ile T.C. ve onun vekil gücü SMO arasında çatışmaların sona erdirilmesi için ara buluculuk yapıyor. ABD’nin ara buluculuğu ile Menbic’te sağlanan ateşkes uzatıldı.
AKP/MHP iktidarı ABD ile görüşmeler/pazarlık yapmasının yanı sıra Rojava’da YPG/SDG’ye silah bırakmasını dayatıyor.
Baskılar, hazırlıklar, askeri harekât tehdidi karşısında SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi de geri adımları içeren önerilerde bulunuyor.
Reuters'a açıklamalarda bulunan Abdi, “Suriyeli Kürt güçleri desteklemek için Orta Doğu’nun dört bir yanından gelen Kürt savaşçıların, Suriye'nin kuzeyinde Türkiye ile yaşanan çatışmalarda ateşkese varılması halinde ülkeyi terk edeceklerini” söyledi.
Abdi açıklamasında "Yeni gelişmeler nedeniyle savaşımızda bize yardımcı olan savaşçıların başları dik bir şekilde kendi bölgelerine dönmesinin zamanı gelmiştir" dedi.
Türkiye ile Türkiye destekli Suriyeli grupların Kobane'ye saldırmaya hazırlandıklarını belirten Abdi, SDG güçlerinin bölgeden çekilmesi teklifinde de bulundu. Abdi, "tam bir ateşkes" durumunda Kobane'nin Suriyeli bir güvenlik gücüne teslim edilebileceğini, ABD askerlerinin de bölgeyi denetleyebileceğini söyledi.
Mazlum Abdi’nin bu önerilerine de Türk devleti sıcak bakmıyor.
Türk devleti SDG’ye Suriyeli olmayanların, YPG yönetim kademesinin Suriye’yi terk etmesini, Suriyeli olanların silah bırakmasını dayatıyor.

Tasfiye planı
Medyaya yansıyan bilgilere göre Türk devletinin SDG’nin silah bırakması için izlediği, HTŞ’nin kabul ettiği bir plan var.
Bu plana göre;
Suriye’de 1 Mart’ta geçici hükümet kurulacak.
Anayasayı yapmak üzere kurucu meclis kurulacak.
Geçici hükümet tüm silahlı gruplara silahı bırakma çağrısı yapacak.
Silahların bırakılması sürecinde gözetim ve denetim mekanizması oluşturulacak.
YPG/SDG içindeki Suriyeli olmayanlar, ülkeyi terk edecek.
YPG’nin komuta kademesi Suriye’yi terk edecek.
Silah bırakan YPG’liler Suriye ordusuna katılacaklar.
Görüleceği üzere YPG/SDG’ye teslimiyet/tasfiye dayatılıyor.
Colani’nin, “Silahlı gruplar dağıtılacak, Savunma Bakanlığı saflarına katılmak üzere eğitilecek ve hepsi yasaya tabi olacak” açıklaması, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’inde, “Suriye dışından gelen örgüt mensupları Suriye’yi terk edecek. Suriyeli olanlar silahlarını bırakacak” demesi üzerinde uzlaşılan bir plan olduğunun göstergesidir.

Ne yapmalı?
Rojava’da yaşayan halkların kendi özyönetimlerini kurmaları ve kendi kaderlerini belirlemeleri onların en demokratik doğal hakkıdır. Rojava halkı nasıl yaşayacağına kendisi karar vermelidir. Rojava halkı, kendi varlığına yönelen tehditlere ve dinci faşistlerin saldırılarına karşı mücadele etmektedir.
Sömürgeci Türk devletinin Rojava’ya yönelik saldırılarına, Suriye topraklarındaki işgale karşı durmak, her devrimci ve demokrat insanın görevidir. Rojava’daki özerk-demokratik yapıya yönelik saldırılara karşı çıkarken, aynı zamanda emperyalistlerden dost olmayacağı gerçeğini hep yeniden hatırlatmak görevimizdir.
Rojava’ya karşı savaş, Kürt halkına karşı savaş, aynı zamanda bütün milliyetlerden halklara karşı savaştır. İşçilere, emekçilere karşı savaştır. Türk işçileri, emekçileri bu haksız sömürgeci savaşa dur demekte en büyük sorumluluğa sahiptir.
Suriye’de çeşitli ulus ve milliyetlerden işçiler, emekçiler, ezilenler, halklar için tek çözüm, ulusların ayrılma hakkına sahip olduğu, özgür bir ortamda tüm milliyetlerin eşit koşullarda yan yana yaşadığı, demokratik federatif bir Suriye devletidir.
Demokratik federatif Suriye’ye işçilerin, köylülerin demokratik halk devrimiyle mutlaka varılacaktır.
Görev bunun için çalışmaktır!
Suriye’de ne faşist Baas diktatörlüğü, ne de İslam soslu gerici faşist diktatörlük çözüm değildir!
Suriye’de gerçek çözüm işçilerin emekçilerin kendi iktidarında, halk demokrasisinde/sosyalizmdedir!
22 Aralık 2024

TRUMP VE SURİYEABD’nin seçilmiş 47. Başkanı Donald Trump 20 Ocak 2025’te başkanlık görevine başlıyor.Trump başkanlık seç...
21/12/2024

TRUMP VE SURİYE

ABD’nin seçilmiş 47. Başkanı Donald Trump 20 Ocak 2025’te başkanlık görevine başlıyor.
Trump başkanlık seçimini kazandıktan sonra çeşitli konularda tavır takındı, açıklamalar yaptı.
Meksika ve Kanada’ya yönelik “20 Ocak’ta ilk kararnamelerimden biri olarak, Meksika ve Kanada’dan ABD’ye gelen tüm ürünlere ve saçma açık sınırlarına yüzde 25’lik bir tarife uygulamak için gerekli tüm belgeleri imzalayacağım” dedi.
Çin’e yönelik “Çin’e ABD’ye gelen tüm ürünlerinde, ek tarifelerin üzerine fazladan yüzde 10 ek gümrük vergisi uygulayacağız” dedi.
BRICS ülkelerinin, dolardan uzaklaşmaya çalışmayacaklarını taahhüt etmemeleri durumunda yüzde 100 tarifelerle karşı karşıya kalacakları tehdidinde bulundu.
Avrupa Birliği’nin ABD ile arasındaki ticaret açığını, ABD’nin petrol ve doğal gazını büyük ölçekte satın alarak kapatması gerektiğini, aksi takdirde tarifelerle karşılaşacağını söyledi.
“Rusya ve Ukrayna üzerinde çok daha sıkı çalışacağız. Buna bir son verilmeli. Rusya-Ukrayna savaşı sonlandırılmalı” dedi.
7 Aralık’ta Suriye’de HTŞ liderliğindeki grupların ilerleyişi sürerken “Suriye’de olanların Amerika’yı ilgilendiren bir tarafı yok. Bu bizim savaşımız değil. Olayları kendi akışına bırakalım. Müdahil olmayalım” açıklaması yaptı.
Bu açıklama, Trump Suriye’den ABD’nin askerlerini çekecek mi tartışmasını yeniden gündeme getirdi.
Benzer bir durum 2018 yılında da yaşanmıştı.
Trump, Aralık 2018’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı bir telefon görüşmesi sonrası, ABD’nin Kuzey Suriye’de IŞİD’i yendiğini ve artık askerlerin geri dönebileceklerini açıklamıştı. Pentagon ise bu kararı uygulamamış, asker sayısını azaltmakla yetinmişti.
Trump’ın 20 Ocak’ta göreve başladığı zaman Suriye’ye yönelik ne yapacağı üzerine tartışma sürerken, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Tuğgeneral Patrick S. Ryder; 20 Aralık’ta ABD’nin Suriye’deki askeri varlığına dair bir açıklama yaptı.
“Suriye’de bulunan asker sayımız 900 değil 2 bin ve Suriye’den çekilme planımız yok” diyen Ryder, artışın Esad’ın devrilmesinden önce yapıldığını söyledi.
Trump’ın göreve başladığı zaman 2018 yılında yaşanılan duruma benzer bir durum yaşanması, Trump’ın Suriye’den ABD askerlerini çekme kararı alması mümkündür.
Fakat temel bir noktanın bilince çıkarılması gerekiyor. ABD’de ABD emperyalist devletinin çıkarları her zaman merkezdedir. Kim başkan seçilirse seçilsin, seçilen kişi ve onların arkasındaki partiler emperyalist ABD devletinin çıkarları temelinde bir siyaset izlemek durumundadır, zorundadır. Seçilen hiçbir ABD başkanı çizilen emperyalist politikanın dışına çıkıp ayrıksı bir siyaset izleyemez. Çıkması durumunda ise sistem gereğini yapar.
ABD’de ABD emperyalizminin çıkarlarını gözeten yerleşmiş, yerleşik bir sistem var.
Başkan ile sistem arasında görünürde aralarında var olan farklılıklar ve bu farklılıklar temelindeki çatışmalar/kavgalar özde ABD emperyalist devletinin çıkarlarını zedelemeyecek olan, tam tersine onun çıkarlarını daha güçlendirmek adına ortaya konulan pratik siyasetten/yöntemden kaynaklanan farklılıklardır. Öze, yani ABD emperyalist siyasetine ilişkin temel farklılıklar değildir.
21 Aralık 2024

ASGARİ ÜCRETİ BELİRLEME TİYATRO OYUNUNUN GÖSTERİMİ SÜRÜYOR!2025 yılında uygulanacak, sermaye, devlet ve sendika ağaların...
20/12/2024

ASGARİ ÜCRETİ BELİRLEME TİYATRO OYUNUNUN GÖSTERİMİ SÜRÜYOR!

2025 yılında uygulanacak, sermaye, devlet ve sendika ağalarının birlikte oynadıkları, asgari ücreti belirleme tiyatro oyununun gösterimi sürerken, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na (AÜTK) güya işçileri temsilen katılan Türk-İş bürokratları asgari ücret talebini 29 bin 583 TL olarak açıkladı.
AÜTK’na güya işçileri temsilen katılan, asgari ücrete dair herhangi bir rakam açıklamaması eleştiri konusu olan, kamuoyunda yükselen tepkiler karşısında sessizliğini bozmak zorunda kalan Türk-İş rakam açıklamak zorunda kaldı.
Türk-İş genel merkezinde yapılan basın toplantısında konuşan sendika ağası Ergün Atalay, “Asgari Ücret Komisyonu'na önerimiz, asgari ücrete yüzde 45 enflasyon oranı üzerine refah payı eklenerek zam yapılmasını, yüzde 20 refah payı eklenmesi durumunda asgari ücretin 29 bin 583 TL olmaktadır. Enflasyon üzerinde refah payı eklenmeden yapılacak olan zam yaşanabilir olmayacaktır" dedi.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na Türk-İş’in katılımı gerçekte göstermeliktir. Sermaye ve hükümet komisyonda çoğunluğu oluşturmakta, çoğunluk kararı ile istedikleri kararı almaktadır. Bu nedenle AÜTK işçileri temsil etmemektedir.
Türk-İş’in nihayet telaffuz ettiği 29 bin 583 TL asgari ücret rakamı yeterli değildir.
Kasım ayı itibari ile Türk-İş’in her ay yaptığı açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasına göre; yoksulluk sınırı 66.976 TL, açlık sınırı 20.562 TL, bekar bir işçinin aylık yaşam maliyeti 26.712 TL’dir.
Türk-İş’in istediği asgari ücretin hayat pahalılığı karşısında kısa süre içinde açlık sınırı altında kalacağı açıktır.
Asgari ücret, bir işçinin ve ailesinin yeniden üretim faaliyetine katılabilmesi için minimum geçim araçlarının (beslenme, giyinme, barınma, sağlık vb. gibi) toplamını karşılayacak düzeyde olması gereken ücrettir.
Asgari ücret yoksulluk sınırının altında değil üstünde olmalıdır.
Hükümet patronlar ile birlikte asgari ücret miktarını belirliyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına, güya işçileri temsilen katılan Türk İş’li sendika ağaları ise danışıklı bir tutum sergiliyor.
Kendi kaderimizi kendi ellerimize almadığımız sürece, kendi adımıza alınan kararlarda söz sahibi olmamaya devam ederiz.
Söz sahibi olmak istiyorsak, adımıza karar alınmasını istemiyorsak; mücadeleyi ellerimize almalı, haklarımız için mücadele etmeliyiz.
Açlığa, yoksulluğa, yokluğa mahkûm değiliz. Patronların sürekli büyüyen zenginliklerinin yaratıcıları bizleriz. Yaratan ve üreten bizleriz.
Gücümüzün farkına varalım örgütlenelim.
20 Aralık 2024

UNUTMAK YOK! AFFETMEK YOK!19 Aralık 2000’de, sabah saat 05.00’te Türkiye’nin 20 değişik cezaevinde faşist devletin kollu...
18/12/2024

UNUTMAK YOK! AFFETMEK YOK!

19 Aralık 2000’de, sabah saat 05.00’te Türkiye’nin 20 değişik cezaevinde faşist devletin kolluk güçleri bir operasyonla açlık grevi ve ölüm orucundaki devrimci tutuklu ve hükümlülere saldırdı.
İçişleri, Adalet ve Sağlık Bakanlıklarınca ortak planlanan saldırıda devlet, devrimci tutuklu ve hükümlülere yönelik silah, göz yaşartıcı bomba ve diğer ateşli silahlar kullandı.
Bu saldırılar sonucunda 28 devrimci tutuklu, Yazgülü Güder Öztürk, Fırat Tavuk, Ali Ateş, Aşur Korkmaz, Özlem Ercan,Şefinur Tezgel, Nilüfer Alcan, Gülser Tuzcu, Seyhan Doğan, Mustafa Yılmaz, Cengiz Çalıkoparan, Murat Ördekçi, Ahmet İbili, Alp Ata Açıkgöz, Ercan Polat, Umut Gedik, Fidan Kalsen, İlker Babacan, Dursun Önder, Fahri Sarı, Sultan Sarı, Murat Özdemir, A. İhsan Özkan, İrfan Ortakçı, Hasan Güngörmez, Yasemin Cancı, Berrin Bıçkılar, Halil Önder, Erol Poyraz katledildi, çoğu ağır olmak üzere yüzlerce tutuklu yaralandı.
Ümraniye hapishanesinde kalan 2 tutuklu ise 19 Aralık operasyonu başladığında MLKP tarafından “ajan oldukları” gerekçesiyle yakılarak öldürüldü. MLKP yıllar sonra yaptığı açıklamada Haydar Akbaba ve Muharrem Buldukoğlu’nun ajan olmadığını, olaydan dolayı derin üzüntü duyduklarını ve özür dilediklerini açıkladı.
Devrimci tutsaklar, devletin bu teslim alma operasyonuna karşı yiğitçe direndi. Devrimci onuru ayaklar altına aldırmayan tutsakların direnişlerine karşı daha önce Ulucanlar da, Burdur da provası yapılmış olan planlı, programlı katliam gerçekleştirildi. Direnişçilerin olduğu alanlara ağır silahlarla kurşun yağdırıldı. Duvarlar, greyderlerle, vinçlerle yıkıldı. Çatılara indirilen timler, çatıları delip devrimcilere kurşun yağdırdılar; devrimcilerin bulunduğu ve direndiği koğuşlara çeşitli bombalar –gaz bombası, yangın bombası, biber gazı, sinir gazı vs.– attılar. Faşistlerin açtığı ateş sonucu, yangın bombalarıyla vs. çıkan yangınlarda kimi devrimci tutsaklar diri diri yakıldı.
Faşist devletin tarihi katliamlar tarihidir.
Maraş, 19 Aralık hapishaneler, Roboski katliamı bu katliamlardan bazılarıdır.
Yeni katliamları önlemenin, katliamların hesabını sormanın tek bir yolu var:
İşçi sınıfı önderliğinde devrim!
Tüm katliamların hesabı bir gün mutlaka sorulacak!
“sorarlar bir gün sorarlar...
sabahın bir sahibi var
sorarlar bir gün sorarlar...
biter bu dertler acılar
sararlar bir gün sararlar”

GREV HAKTIR YASAKLANAMAZ!Metal işçilerinin grevi, "milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle Cumhurbaşkanı R...
14/12/2024

GREV HAKTIR YASAKLANAMAZ!

Metal işçilerinin grevi, "milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Resmi Gazete'de yayımlanan kararıyla 60 gün süre ile ertelendi. Grev erteleme gerçekte grevin yasaklanmasıdır.
Birleşik Metal İşçileri Sendikası, metal patronlarının sendikası MESS'in yüzde 40 zam dayatmasına karşı, 4’ü MESS üyesi olan ve trafo sektöründe bulunan 5 işletmede (GE Grid Solutions, Hitachi Energy, Schneider Elektrik, Arıtaş Kriyojenik ve Green Transfo) grev sürecinde idi.
Hitachi Energy işletmesinin Kartal, Tuzla, Dilovası ve Dudullu'da bulunan fabrikalarında çalışan işçiler 4 Aralık’ta, GE Grid Solutions ve Schneider Elektrik işletmelerine bağlı 3 fabrikada 13 Aralık’ta greve çıkmıştı.
Balıkesir Gönen’de bulunan MESS üyesi Arıtaş Kriyojenik fabrikasında 19 Aralık’ta, Kocaeli Çayırova’da bulunan Green Transfo fabrikasında ise 25 Aralık’ta greve çıkılacaktı.
Cumhurbaşkanı kararında “60 gün süre ile erteleme” öngörülse de 60 günün sonunda yasal olarak greve tekrar başlanamıyor. Bugüne kadar “ertelenen” bütün grevlerde, 60 gün sonunda tekrar greve çıkılmadı/çıkılamıyor.
Toplu İş Sözleşmesi konusunda halen uyuşmazlık devam ediyorsa, taraflar anlaşamıyorsa, zorunlu olarak Yüksek Hakem Kurulu’na gidiliyor. Yüksek Hakem Kurulu’nun verdiği karar taraflar için bağlayıcı oluyor. Durum bu olduğu için grev ertelemesi fiili uygulamada yasaklama anlamına geliyor.
İşçilerin hak alma mücadelesi sermaye yararına çalışan burjuva devleti yöneten Cumhurbaşkanı tarafından yasaklanıyor.
Grev yasağı, burjuva devletin kimin devleti olduğunu görmek isteyenlere bir kez daha gösteriyor.
İşçilerin hakkını sermeye yararına çalışan devlet koruyamaz!
İşçilerin hakkını koruyacak olan, işçi sınıfının birleşmiş, örgütlenmiş, sermayenin iktidarını yıkmayı hedefleyen gücüdür.
Grev yasaklarına son!
Gün metal işçileriyle dayanışma günüdür!
Metal işçileriyle dayanışmayı yükseltelim!
Bu mücadele sadece MESS işyerlerinde greve çıkan işçilerin mücadelesi değil, başta metal işçileri olmak üzere, tüm işçi sınıfının mücadelesi olmak zorundadır.
Kahrolsun kapitalizm!
14 Aralık 2024

ESAD REJİMİ YIKILDI: GERÇEK KURTULUŞ HALKLARIN DEVRİMİNDEDİR!27 Kasım’da Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatç...
10/12/2024

ESAD REJİMİ YIKILDI: GERÇEK KURTULUŞ HALKLARIN DEVRİMİNDEDİR!

27 Kasım’da Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatçı grupların ve Türk devletinin desteklediği, eğittiği, silahlandırdığı Suriye Milli Ordusu’na (SMO) bağlı bazı grupların Esad rejim güçlerine karşı başlattığı harekât 8 Aralık’ta rejiminin yıkılması ile sonuçlandı. Suriye’de 61 yıllık Baas rejimi, 54 yıllık Esad rejimi yıkıldı.

Sevinilecek bir şey yok!
Faşist Esad rejimin 12 günde yıkılmasına sevinenler var. İsrail, ABD, İngiltere, AB, Türkiye rejimin yıkılmış olmasına seviniyorlar. Neredeyse zil takıp oynayacaklar!
Rusya, İran, İran’ın vekâlet güçleri kısa süre içinde, rejimin beklenmedik bir biçimde yıkılmasının şaşkınlığını yaşıyorlar.
Esad rejimi halkların celladı faşist bir rejimdi. Rejim emperyalist dünyanın ayrılmaz bir parçası idi. Esad/Baas rejiminin emperyalizm ile ilişkisi, onlardan kendisi için daha fazla pay isteyen, bu payı çoğaltmak için emperyalistler arası çelişmelerden de yararlanan bir işbirlikçinin ilişkisi idi. Bölgede gücünü artırmak amacıyla Esad rejimi, Rusya, Çin ve İran’ı arkasına alarak kendi varlığını korumak ve sürdürmek için savaş yürütüyordu.
Ne yazık ki Esad rejimi çeşitli ulus ve milliyetlerden işçilerin, emekçilerin mücadelesiyle yıkılmadı.
Onu yıkan HTŞ’nin önderlik ettiği İslamcı/cihatçı gruplar oldu. Rusya, İran rejimin yıkılmasının kaçınılmaz olduğunu gördükleri noktada Esad’ı desteklemediler.
Batılı emperyalistler kendi “terör” listesinde yer alan HTŞ’yi alkışlıyorlar. Allayıp pulluyorlar. Fırsattan istifa eden İsrail devleti Golan tepelerinin Suriye’de kalan bölümünü de işgal etti. Suriye’ye yönelik hava saldırılarını ise sürdürüyor.

Suriye özgürleşti mi?
Esad rejimini yıkan cihatçı gruplar Suriye’yi özgürleştirdikleri masalını anlatıyorlar. Yalan söylüyorlar.
Suriye’de halkları bekleyen geleceksizliktir! Koyu karanlıktır!
İslamcı/cihatçıların halklara verecekleri tek şey İslam soslu gerici faşist diktatörlüktür!
Demokrasi, özgürlük, eşitlik emperyalistlerin, faşist bölge devletlerinin, cihatçı grupların eliyle gelmez!
Emperyalizme ve bölge devletlerine karşı devrim ile kazanılır! Faşist Esad rejiminin alternatifi, faşist dinci bir İslami devlet değil, emperyalizmin, gerici bölge devletlerinin egemenliğine son verildiği işçilerin, emekçilerin kendi iktidarıdır.
Türk devletinin ve Batılı emperyalist güçlerin “demokrasi”, “özgürlük” naraları, Suriye halkının diktatörlüğe karşı mücadelesinin yanında oldukları açıklamaları, sahtedir, yalandır! Suriye’de gerici-faşist Baas rejimini yıkan ve iktidarı ele geçiren sahadaki cihatçı güçleri destekleyen Batılı emperyalist güçler ve T.C. devleti halkların dostu değildir.
Onların düşündüğü tek şey kendi çıkarlarıdır. Suriye pastasından kendileri için pay kapmak için dalaşıyorlar. Onlar, demokrasi, insan hakları, ekonomik yardım götürme adına bağımlı ülkeleri talan etmekte, emperyalizmin çıkarları ile uyuşmayan yönetimleri devirmekte, yerlerine kendi çıkarlarına uygun yeni faşist diktatörlükler kurmaktadırlar. Suriye’de olan da budur.

T.C devleti ne istiyor?
Türk devleti Esad rejimin cihatçı faşist örgütler tarafından yıkılmasından dolayı oldukça memnundur.
Türk devleti ve devleti anda yöneten AKP/MHP iktidarı destekledikleri güçler üzerinden yeni oluşuma etkide bulunmak, en önemlisi de Rojava’daki yapılanmayı ortadan kaldırma konusunda dünden daha avantajlı bir konumdadır.
Türk devleti, Rojava’yı tamamen işgal etmek ve demografik yapıyı değiştirmek için Batılı emperyalistlerle, Rusya ile pazarlık yapıyor, onlardan destek istiyor. Emperyalistler arası yeniden paylaşımda Ortadoğu’da kurulan kurtlar sofrasında Türk büyük burjuvazisi oyun kurucuları arasında yer almak istiyor. Sömürgeci Türk devletinin esas derdi Suriyeli sığınmacılar için daha iyi bir hayat, onların Suriye’ye dönmesini sağlamak vs. değil. Rojava’da PYD/YPG/SDG önderliğinde kurulan özerk iktidara son vermek, Suriye’de kurulacak yeni yapılanmada maksimum söz sahibi olmaktır.

Tek yol devrim!
Çeşitli ulus ve milliyetlerden işçiler, emekçiler, ezilenler, halklar için tek çözüm, ulusların ayrılma hakkına sahip olduğu, özgür bir ortamda tüm milliyetlerin eşit koşullarda yan yana yaşadığı, demokratik federatif bir Suriye devletidir.
Demokratik federatif Suriye’ye işçilerin, köylülerin demokratik halk devrimiyle mutlaka varılacaktır.
Görev bunun için çalışmaktır!
Suriye’de ne faşist Baas diktatörlüğü, ne de İslam soslu gerici faşist diktatörlük çözüm değildir!
Suriye’de gerçek çözüm işçilerin emekçilerin kendi iktidarında, sosyalizmdedir!
10 Aralık 2024

Address

Beyoglu

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Mücadeleye ÇAĞRI posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to Mücadeleye ÇAĞRI:

Videos

Share

Category