FCR Yayın

FCR Yayın — FECR
— ESKİYENİ
— BİLAY
— MENEVİŞ
— KİTABE Yürüyün Gidiyoruz ...

Manalı bir iklime açar gözlerini insan. Anlar, anlamlandırır.

Deneyim kulübelerinden önce, imgeden saraylar kurar. Bin düşünür bir konuşursa eğer, en güzel sözünü söyler. Ya en güzel eylemi gerçekleştirmek için ne yapmalı? Düşünmek, düşünmek, yine düşünmek....

Ve paylaşmak ister insan bulduğu, alıp geliştirdiği tüm anlam dünyasını; tuz, ekmek gibi. Aktararak adamdan adama, nesilden nesile, kalıcı hale getirir tüm bulgularını, deneyimlerini. Vurur sırtına bü

tün anları, köprü olur zamana, geçmiş ve geleceği bugünle buluşturmak için. Düşünür, taşınır, uzanır ta ötelere, berilere. Okur, yazar, döner yine okur.

İlâhi ve insani bir dünyada ahlak, erdem ve faziletle elele, gönül gönüle değerli bir hayat sürmek; taş-toprak olmanın, yitip gitmenin tek çaresiyse eğer, anlam anılarıyla dolu defteri açık bırakmak gerek. Okumak, yazmak gerek, düşünmek gerek inceden ince. Düşün hayatını yaşamak, hayatın düşünü yormak için koşmak gerek, kitaptan kitaba, satırdan satıra. Ve ilmekler atmak akıldan akıla, okuldan okula....

Bilerek yaşamak, yaşamanın; yaşayarak bilmek, bilmenin en güzeli olmalı. Hikmet bilginin geçmişini ve geleceğini görebilmek, belirleyebilmektir. Hayata yön vermek gücü, güç de bilgiyi gerekli kılıyorsa şayet; güce ve bilgiye egemen olma çabası bir zorunluluktur bizim için. Aksi takdirde bilgi ve gücün kulu olmak mukadder olur. Bunun için de bilgiden daha bilge bir zirveye yönelip bilgiye kuşbakışı bakabilmektir marifet. Hani derler ya: "Kastınız dağa çıkmaksa eğer, hedefiniz yıldızlar olmalı". Biz de diyoruz ki: "Muradınız kitap okumaksa şayet, hedefiniz hakîmlik olmalı. Çıtanız yüksekte, kitabınız elinizde ama gözünüz bizde olsun sevgili okurlarımız. Çünkü bizim kulağımız sizde, sizden gelecek öneri ve eleştirilerde. Ama gözlerimiz daima ufuklarda ve o ufuklardan doğacak fecir aydınlığındadır. Güneş ve Ay üstü medeniyetin yeniden doğuşunu karşılamak üzere yoldayız. O bize doğru gelirken
neden biz ona doğru gitmeyelim.

.-Manevi Bi Oluş-Yazar: Hümeyra Nazlı TANHiç söylemeden anlatmayı, hiç bakmadan görebilmeyi ya da nasıl olduğunu dahi an...
06/07/2024

.
-Manevi Bi Oluş
-Yazar: Hümeyra Nazlı TAN

Hiç söylemeden anlatmayı, hiç bakmadan görebilmeyi ya da nasıl olduğunu dahi anlamadan sezgilemeyi başarabildiğimizde veya Rahmani bir hîbe gibi, o yetiyi hissedebildiğimizde, sözden daha güçlü ve bedenimizden daha naif ama daha tesirli olan yönümüzü, yani ruhumuzu hissederiz... O ruh ki İlahi bir nefesin teccessümüyle, kimi zaman ben, kimi zaman da sen gibi insan olagelmiş ve hep kendini gizlemiştir... Bu gize bir kere değince veya gerçekten hissedebilince o ruhu bir an, Yaradan’ını bulduğunu bile düşünebilir insan... Çünkü kendisine üflenen İlahî nefesin dokusunu hissetmektedir o an... İşte insana ruhunu bu denli derinden hissettiren "o an", "o zaman", "o mekân" ya da "o insan" dır aslında manevi olan... Ve O hakikattir; o yerleri, o zamanları ve o insanları değerli kılan...
Manevi iyi oluş, değerli bir hakikattir aranılan…

.-Mütekaddimîn Dönem Kelâmında Arazlar Meselesi-Yazar: Zeynep ŞEKERElinizdeki bu çalışmada; fiziksel âlemin oluşum ve iş...
25/06/2024

.
-Mütekaddimîn Dönem Kelâmında Arazlar Meselesi
-Yazar: Zeynep ŞEKER

Elinizdeki bu çalışmada; fiziksel âlemin oluşum ve işleyişinde olduğu gibi metafizik meselelerin anlaşılmasında da önemi haiz bulunan arazların tanımı, kavramsal çerçevesi, temel özellikleri, âlem tasavvurlarındaki yeri ve yaratılışı ispata delil oluş tarzlarına dair yaklaşımlar ele alınmıştır. Fiziksel meselelere dair tartışmaların sonraki dönemlere nispetle daha yoğun ve daha teknik olarak işlenmesi hasebiyle çalışma, mütekad­dimîn dönem kelâmı ile sınırlandırılmıştır. Mütekaddimîn dönem kelâmının Arap dili, kültürü ve nasların hakemliğine bağlı metodolojisi dikkate alınarak bu metodolojinin arazlarla ilgili izahlara ne derecede yansıdığının tespitine çalışılmıştır. Âlem tasavvurlarının itikâdî meselelerin izahındaki rolleri de göz önünde bulundurularak arazların mütekaddimîn dönem düşüncesindeki fizik ve metafizik düşünceleri ne şekilde etkilediğinin bir çerçevesinin çizilmesi amaçlanmıştır.

15/06/2024
.-Felsefe ve Din Bilimleri-Yazar: Ali Kürşat TURGUTFelsefe ve Din Bilimleri ifadesinin bu çalışmada daha çok İlahiyat ve...
04/06/2024

.
-Felsefe ve Din Bilimleri
-Yazar: Ali Kürşat TURGUT

Felsefe ve Din Bilimleri ifadesinin bu çalışmada daha çok İlahiyat veya İslâmî ilimler Fakültelerinde öne çıkan içeriğiyle kullanıldığının vurgulanmasının yanında muhteviyatında barındırdığı Felsefe Tarihi, Mantık, İslâm Felsefesi, Dinler Tarihi, Din Psikolojisi, Din Sosyolojisi, Din Felsefesi ve Din Eğitimi sahalarıyla da disiplinlerarası bir hüviyet gösterdiği de belirtilmelidir. Zira alanı tanıyanlar bu disiplinlerin isimlerine baktığında Felsefe, Mantık, Tarih, Psikoloji, Sosyoloji ve Eğitim gibi bilim dallarının bazısının hem bir disiplin hem de başlı başına bir fakülte olduğunu ilk bakışta fark edecektir. Dolayısıyla elinizdeki bu kitap bir taraftan yukarıda adı geçen fakültelerdeki öğrenci ve araştırmacılara hitap ederken diğer taraftan Edebiyat, Eğitim, İnsan ve Toplum, Sosyal ve Beşerî Bilimler Fakültelerindeki talebe, akademisyen ve sahasında uzman olmak isteyen adaylara da katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Adı geçen fakültelerin programında yer alan mezkûr disiplinlere yönelik daha önce çeşitli çalışmaların yapıldığı bilinmektedir. Ancak onların büyük çoğunluğu incelendiğinde bütün bilim dallarını özet bir şekilde tanıtmayı veya sadece birkaç özelliğini öne çıkardığı görülmektedir. Bu çalışma ise sadece Felsefe ve Din Bilimlerindeki disiplinlere yönelik olup, bu alandaki bilim dallarını derinlemesine incelemeyi hedeflemekle diğer çalışmalardan farklılık göstermektedir.

.-Amerika’da Felsefe ve Klasik Pragmatistler-Yazar: Celal TÜRERAmerika Birleşik Devletleri’nde üretilen düşüncenin muhte...
03/06/2024

.
-Amerika’da Felsefe ve Klasik Pragmatistler
-Yazar: Celal TÜRER

Amerika Birleşik Devletleri’nde üretilen düşüncenin muhtevasına bakıldığında, karşılaşılan problemlere Avrupa düşüncesinden farklı olarak cevaplar üreten, meseleleri insanileştiren ve kâinatın anlamını keşfetme seviyesini değiştiren niteliğiyle farklı toplumlara ilham verecek bir deneyim oluşturduğu söylenebilir. Tarihi-kültürel şartlar ile Amerikan tecrübesiyle oluşan bu düşünce, homojen olmayan, karmaşık bir fikirler paketi sunar. Amerikan felsefesinde belirleyici kavram, “Amerikalılıktır” ve söz konusu kavram, düşünceyi taleplerle şekillendiren yaratıcı bir kültürel çevre oluşturma faaliyetini ifade eder.
Amerikan felsefesi entelektüel bir tarih değil; fikirlerin anlamlarının, yani zemin ve uzanımlarının geçerliliğinin keşfidir. Bu keşif hayatı karmaşık bir süre. olarak değerlendirir. Amerikan felsefesi ferdin
hayatında bireysel ve ulusal/Amerika’ya özgü olmak üzere iki görünüme sahiptir. Birinci görünüm
her zaman bireyselliğe vurgu yaparak düşüncenin merkezine insanı yerleştirirken ikinci görünüm
plüralist yapısıyla yeni bir biçim ortaya koyar. Yapı, nizam, birlik yerine süre. ve çokluk metaforlarıyla
gelişen Amerikan felsefesi insan ve kâinat hakkında daimî eleştirel bir düşünce olarak kabul edilebilir ve keşfedilmesi gereken bir ufuk olarak karşımızda durur. Bu eser, yazarın çeşitli tarihlerde Amerika’da felsefe ve klasik pragmatistlere dair kaleme alınmış yazılarından oluşmaktadır.

.-Pragmatizm -Deneyimi Hayatın Merkezine Koymak--Yazar: Celal TÜRERDeneyime verilen değer tarihsel süre.te radikal değiş...
02/06/2024

.
-Pragmatizm -Deneyimi Hayatın Merkezine Koymak-
-Yazar: Celal TÜRER

Deneyime verilen değer tarihsel süre.te radikal değişimler geçirse de onun önemi insana, topluma ve tarihe karşı çok boyutluluğu esas alan bütüncül bir dil kullanımına olanak sağlamasında yatar. Daha iyi bir hayat düsturu içinde farklı düşünceleri kolayca birbirine eklemleyerek dünyalararası bir bağ oluşturan deneyim, geleneği tarihin içerisinden çıkararak hayatın içine taşır; geçmiş, şimdi ve geleceği bir araya getirir. Deneyimde yan yana gelen düşünceler, karşılıklı diyalektik ile birleşen, dönüşen veya farklılıkları ortadan kaldırılan bir nitelikte değil; aksine her türlü yorum ve farklılığa izin veren bir yapı arz eder. Böylece hem yeni ufukların ortaya çıkmasına hem de bu ufukların kaynaşmasına olanak sağlar.
İnsani yaşamın birliği ile anlatısal arayışın birliği arasında derin bir ilişki vardır. Arayışlar başarılı olduğu müddet.e yaşamdaki birlik muhafaza edilir; ancak bu arayış boşa çıkar veya dağılırsa gelenek kesilir ve insan yaşamında birlik ortadan kalkar. Bu yüzden geçmişin bugüne uzanması, yitmemesi lazımdır. Şimdiye uzanmayan veya yiten geçmiş, gelenek değildir. Geçmişin şimdiye uzanması, bizi etkilemesi, bizimle bir diyaloga girmesi veya bize seslenmesi gerekir. Yorumlayamadığımız, geleceğe taşıyamadığımız geçmiş gerçekten geçmiş, yitip gitmiştir. O halde gelenek, dokunulmaz normlar ve değerler mahzeni değil; eleştiri, değişim ve gelişme ortamıdır. Elinizdeki eser “deneyimi” hayatın merkezine koyan bir felsefecinin Pragmatizm’e dair makalelerinden oluşmaktadır.

.-Ahlak -İyi ve Kötü’ye Dair Duyarlılık Arayışımız--Yazar: Celal TÜRERBelirsizlik, karmaşa ve gerilimin ahlaki düşüncemi...
01/06/2024

.
-Ahlak -İyi ve Kötü’ye Dair Duyarlılık Arayışımız-
-Yazar: Celal TÜRER

Belirsizlik, karmaşa ve gerilimin ahlaki düşüncemizdeki etkisinin bir ufuk daralması şeklinde gerçekleştiği bir dönemde yaşıyoruz. Ahlakın amacının seçim ve eylemlerimizde .zgürlüğü gerçekleştirmek veya onu korumak olduğunu göz önüne aldığımızda, günümüzdeki değişim ve gelişmeler karşısında ahlaki eylemlerimizi organize ederek uyumlu hale getirmenin ne denli zor bir görev olduğunu fark edebiliriz. Bu zorluktan kaçmak yerine ahlakı çağın anlayış ve kavramlarıyla yeniden yorumlamak zorundayız. Ahlaki kavramların içerik ve hedeflerinin detaylıca incelenmesi gerektiği bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Söz konusu çaba, yalnızca ahlaki teoriler ve felsefi yaklaşımları anlamakla kalmayıp aynı zamanda bu teorilerin günlük yaşamımızdaki somut uygulamalarını da keşfetmeyi gerektirir. Ahlak, soyut ilkelerden ibaret değildir; bireysel eylemlerimizde, toplumsal ilişkilerimizde ve teknolojik ilerlemeler karşısında, yani yaşamımızın bütününde somutlaşır. Elinizdeki eser, ahlakı “iyi ve k.tüye” dair bir duyarlılık ya da şuur arayışı olarak gören bir felsefecinin, söz konusu tezahürü anlamaya dair kaleme aldığı makalelerinden oluşmaktadır.

.-Felsefe -Kendimizi ve Dünyayı Algılamak--Yazar: Celal TÜRERFelsefe, insanın zamansal ve mekânsal varoluşunu merkeze al...
31/05/2024

.
-Felsefe -Kendimizi ve Dünyayı Algılamak-
-Yazar: Celal TÜRER

Felsefe, insanın zamansal ve mekânsal varoluşunu merkeze alan bir düşünce yolculuğudur. Bu yolculuk, düşünmenin yalnızca bir beşerî arayış değil, hayatın her anında bizimle birlikte olan ve onu bir yaşam biçimi haline getiren bir faaliyet olduğunu gösterir. Düşünmenin zamansal ve mekânsal yansımaları, insanın kendisini ve dünyayı anlama
çabasındaki sürekli değişim ve bu değişimin kültürel ve tarihsel boyutları, felsefenin derinliklerinde keşfedilmeyi bekler. Kendimizi ve dünyamızı anlama sürecinde, insanın doğal ve yapay olana duyduğu ihtiyaçları, dilin ve sembolik sistemlerin rolünü, sosyal geleneklerin bireysel hayatlarımızdaki etkilerini sorgulamak kaçınılmazdır. Filozoflara duyulan güvenin ötesine geçerek, onların yanılgılarını da ortaya koymak; felsefenin, sanatın ve bilimin yeniden değerlendirilmesi gerekliliğini vurgular. Kültürel dünyanın karmaşıklığı içinde düşünmek, insanın benliğini ve dünyayı anlamlandırma çabasında yeni bir ışık tutar. Elinizdeki eser kendisini ve dünyayı anlamaya girişen kişilere anlama ufku ya da eşiği sağlayacak makalelerden oluşmaktadır.

.-Klasik Dönem Şııî Fıkıh Usûlünde Akıl ve Kıyas Anlayışı-Yazar: Mustafa Batuhan ÇEBİBu eserde akıl delilinin Şiî fıkhın...
30/05/2024

.
-Klasik Dönem Şııî Fıkıh Usûlünde Akıl ve Kıyas Anlayışı
-Yazar: Mustafa Batuhan ÇEBİ

Bu eserde akıl delilinin Şiî fıkhına nasıl girdiği, kıyası kabul etmemelerindeki temel nedenler incelenmiş ve aslında akıl delili ile vardıkları sonuçların tamamının kıyasın bir ürünü olduğu, bu durumun fıtrî bir gereklilik arz ettiği detaylarıyla ifade edilmiştir.
Akıl delili Şîa’nın Mu’tezile ile olan ilişkisi ile mezhebin içerisine girmiş ve imamlardan aktarılan rivayetlerin yeterli olduğu kabulü bu dönemden sonra bir kenara bırakılmıştır. İlk olarak uzun süren gaybet neticesinde inanç açısından destek kaybeden imamet anlayışı bu rasyonelleşme hareketinin başlangıcını oluşturmuş daha sonra bu çalışmalar fıkha yansımış, problemlerin çözümünde başvurulan bir merci haline gelmiştir.
Zaman içerisinde kaçınılmaz olarak her ne kadar açıkça ifade edilmese de kıyas anlayışı bu sistemin referans kaynağı olmuş, aklın belirleyiciliğinde temel yöntem olarak yerini almıştır. Sonuç olarak mezhepsel güdülerle şiddetle karşı çıkılan kıyas anlayışı ilerleyen dönemlerde Şiî fıkıh usulünde yerini almıştır.

.-Karl Leonhard Reinhold Felsefenin Temeli ya da Temel Felsefe-Yazar: Mehmet Eren GEDİKLİ/Burcu GEDİKLİElinizdeki çeviri...
28/05/2024

.
-Karl Leonhard Reinhold Felsefenin Temeli ya da Temel Felsefe
-Yazar: Mehmet Eren GEDİKLİ/Burcu GEDİKLİ

Elinizdeki çeviri-derleme eser, Kant (1724–1804) sonrası Alman felsefe tarihinin özellikle de Alman İdealizmi geleneğinin “ihmal edilmiş” bir ismini konu edinir. Karl Leonhard Reinhold (1757–1823), Kant’ın Kopernik Devrimi’nin gerek teorik gerekse pratik sonuçları bakımdan felsefede yarattığı ve yaratabileceği etkileri ilk fark eden isimlerden biridir. Düşünsel ve akademik yaşamı boyunca Kant felsefesinin “popülerleşmesine” ve “anlaşılabilirliğinin” artırılmasına gayret etmiş olsa bile yaşamı ve felsefesi bununla sınırlı kalmamış, Kant’ın “transandantal felsefesinde” ya da “akıl eleştirisi projesinde” eksik gördüğü yönleri tamamlamak amacıyla “Temel Felsefe”sini (Elementarphilosophie) ortaya koymuştur. Bu felsefe temelde, geleneksel/klasik metafiziğin yerine ikame edilmek istenen Kantçı “yeni ilk felsefenin (prima philosophia)” diğer bir ifade ile transandantal düşüncenin koşulsuz bir savunusunu içerdiği gibi ona yeni bir “temel” sağlama gayretini de içermekte ve böylece felsefenin “kesin bir bilim” olarak yeniden inşasını hedeflemektedir. Bu yeniden inşanın temelini ise koşulsuz olarak kabul edilmesi gereken bir “ilk ilkenin”, “temelin”, felsefenin daha ileri ya da geri gidemeyeceği “başlangıç noktası”nın arayışı oluşturmaktadır. Tam olarak bu noktada Reinhold’un Kant felsefesine yaptığı katkı kadar Kant sonrası Alman İdealizmi’ne katkısı da belirmektedir. Onun felsefeye, özelde transandantal idealizme koşulsuz, apaçık temel arayışı Alman İdealizmi’ne (başta Fichte, Schelling ve Hegel olmak üzere) başat sorunlarından birini, “başlangıç sorununu” hediye etmiştir. Bu bağlamda çalışmanın okuyucusuna vaat ettiği de özünde kendi döneminde Reinhold ile beraber iyice ayyuka çıkan “felsefenin temeli” ya da “temel felsefe” sorununu, onun ve yorumcularının kaleminden sunmaktır. Bunun yanı sıra çalışma, genel olarak transandantal idealizme/düşünceye Kant’tan “farklı” ama onunla “uzlaşı” içinde bir temel üzerinden “giriş” olarak da okunabilir. Bu doğrultuda çalışma, Reinhold’un “Temel Felsefe”sini okuyucuya sunabilecek, onun temel eserlerinden [Kantçı Felsefe Üzerine Mektuplar (1790), İnsanın Temsil Yetisi Üzerine Yeni Bir Kuram Denemesi (1789), Felsefi Bilginin Temeli (1791)] önemli birkaç bölümü ve yorumcularının Reinhold’un “Temel Felsefe”si ile ilgili yorum ve değerlendirmelerini içeren birkaç makale ve kitap bölümünü barındırmaktadır.

.-Hilalin Gölgesindeki Haç İslâm Hukuku Perspektifinden Kilise-Yazar: Ünal ŞAHİNİnanç ve mâbed tarih boyunca ayrılmaz ik...
27/05/2024

.
-Hilalin Gölgesindeki Haç İslâm Hukuku Perspektifinden Kilise
-Yazar: Ünal ŞAHİN

İnanç ve mâbed tarih boyunca ayrılmaz iki unsur olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mâbedler, mimarisi ile müntesiplerine inançlarının haşmetini, kalıcılığını yansıtmış ve onları bir arada tutmuştur. Mukaddes mekânlar olarak görülen mâbedler, inanç gruplarının azınlıkta olduğu topraklarda da canlılıklarını sürdürmüşlerdir.
Elinizdeki çalışma, İslâm beldesi olarak kabul edilen yerlerde kilise inşasının imkânını ele almakta ve klasik kaynaklarda durumun nasıl değerlendirildiğini ortaya koymaktadır. Bilhassa İslâm ülkelerinde kilise ihdası, kalıntılar üzerine inşası veya tamiratı gibi hususlar İslâm hukuku perspektifinden ele alınmıştır. Bu çalışma ile İslâm düşünce tarihinde Müslüman-Hristiyan ilişkileri, Müslümanların farklı din grupları ile yaşama tecrübesi gibi pek çok konuda yeni bakış açıları kazandırılması amaçlanmaktadır.

.-Üç Kuşak Boyunca Avrupalı Türkler-Yazar: Kadir CANATANBu kitap, birinci kuşağın bir üyesi olan babamın, ikinci kuşağın...
17/05/2024

.
-Üç Kuşak Boyunca Avrupalı Türkler
-Yazar: Kadir CANATAN

Bu kitap, birinci kuşağın bir üyesi olan babamın, ikinci kuşağın temsilcisi olarak kendimin ve Avrupa’da yaşayan üç kuşağın hikâyelerini birlikte okuma imkânı bulacağınız, günlük olaylardan akademik çalışmalara, Avrupa’daki Türklerden Avrupalı insanların hayatlarına değin pek çok şeyi bir arada bulacağınız post-modern bir anlatıdan başka bir şey değildir. Post-modern anlatıların özelliği küçük küçük hikâyelerin, bir bütün oluşturma gayesi taşımaksızın yan yana anlatılması ve dünyanın farklı renklerinin bir arada sunulmasıdır. Ben de bunu yapmaya çalıştım. Bu kitabı okuyan herkes, kendisi için bir şeyler bulacaktır.
Benim hikâyemi merak edenler, bu kitapta bugüne kadar anlatmadığım pek çok detayı bulacaklardır. Fabrikada bir işçi olarak hayata atılmışken nasıl olup da yeniden eğitime ve üniversite hayatına geçtiğimi, bu süreçte neler yaşadığımı öğrenecekler. Daha da önemlisi bir akademisyen olarak doktora sürecine nasıl girdiğimi ve sonrasında neler yaptığımı izleyebilecekler.
Avrupa’da göçmen kökenli bir akademisyen nasıl olunur ve yaşanır sorusuna açık ve samimi cevaplar vermeye çalıştım. Bu kitapta savunduğum temel tez şudur: Göçmen olarak içine girdiğiniz topluma ne kadar uyum sağlarsanız sağlayın, her zaman “uyumsuz” biri olarak görülürsünüz. Bunun hepimizin tahmin edeceği basit bir cevabı var: Yerleşik toplumun sizinle ilgili beklentileri giderek yükselir ve siz her an, bu yükselen beklentilerin altında kalırsınız! Göçmen açısından bu travmatik bir süreçtir.

.-Büyük Selçuklular Dönemi Din-Siyaset İlişkisi-Yazar: Hamza YEŞİLDALMu’tezile, İslâm Tarihinde kelam ilmiyle ilgili mes...
16/05/2024

.
-Büyük Selçuklular Dönemi Din-Siyaset İlişkisi
-Yazar: Hamza YEŞİLDAL

Mu’tezile, İslâm Tarihinde kelam ilmiyle ilgili meseleleri ilk defa aklın ve felsefenin ışığında inceleyen ve böylece bu alanda alışılmış klasik anlayışın dışına çıkan bir ekol olarak bilinmektedir. Bu ekolü diğer ekollerden ayıran en önemli fark, dinî meseleleri ele alırken akıl ile nakil arasında kurduğu bağdır.
Büyük Selçuklular dönemi, Mu’tezile ekolü için önemli bir dönemdir. Bu dönemde Mu’tezile’yi üç ayrı kategoride ele almak gerekir. Birincisi, Büyük Selçuklular’ın kuruluş dönemi olan Tuğrul Bey dönemidir. Bu dönem, özellikle vezir Amîdülmülk Kündürî mahareti ile Mu’tezile’nin her alanda söz sahibi olduğu bir dönemdir. Özellikle devlet kademelerinde ve medreselerde görev yapacak olanların Mu’tezilî-Hanefî olması, önemli bir ölçüt olarak kabul edilmiştir. Bir taraftan Şâfiî-Eş’arîler devlet kademelerinden tecrit edilirken, diğer taraftan oluşan bu boşluk, Hanefî-Mu’tezilî’lerle doldurulmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla Sultan Tuğrul Bey dönemi, Mu’tezile’nin güç kazandığı önemli bir dönemdir.
Tuğrul Beyin ardından Büyük Selçuklu tahtına çıkan Sultan Alparslan dönemi, Mu’tezile için güç kaybı ve iktidar gücünü kaybetme dönemidir. Sultan Alparslan’ın Şâfiî olan veziri Nizâmülmülk, bir önceki sultan döneminde vezir Kündürî mahareti ile Şâfiî-Eş’arîlere uygulanan baskıcı politikaları ve yaşanan mağduriyetleri telafi edici bir dizi önlemler almıştır. Böylece Tuğrul Bey döneminde oldukça güçlü bir konumda olan Mu’tezile, iktidar gücünü kaybetmesine paralel olarak gözden düşmüş, bu süreçte Bağdat civarında tutunamayacağını anlayan Mu’tezile, Harizm bölgesine kaymış, burada Zemahşerî, İsfehânî ve Mutarrizî başta olmak üzere bireysel bazda gücünü korumaya çalışmıştır. Bu toparlanma sürecinde de tam anlamıyla başarılı olamayınca sonraki dönemde Mu’tezile’nin Zeydiyye’ye meylettiği görülmektedir.

.-Sunenu’l-Erbaa’daki Namaz Zekât Oruç Hac Hadisleri-Yazar: Erdoğan KÖYCÜ/Eymen HIDIRElinizdeki bu çalışmada, İslâm Düny...
15/05/2024

.
-Sunenu’l-Erbaa’daki Namaz Zekât Oruç Hac Hadisleri
-Yazar: Erdoğan KÖYCÜ/Eymen HIDIR

Elinizdeki bu çalışmada, İslâm Dünya’sında hem Tefsîr İlmi hem Hadîs İlmi hem de Fıkıh İlmi’nde önemli bir yere sahip olan tabiîn tabakasında yer alan İkrime b. Abdillah el-Berberî’nin (ö.105/723), hocası Abdullah b. Abbâs’tan rivâyet ettiği hadîsleri inceledik.
Öncelikle İkrime b. Abdillah el-Berberî’nin ismi, nesebi, doğumu, yaşadığı yer, ilim tahsîli, hocaları, talebeleri, âlimlerin onun hakkında sözleri, İkrime ile ilgili yalan söyleme şüphesi ve vefatı ve Abdullah b. Abbâs ismi, nesebi, doğumu, Hz. Peygambere (s.a.s.) yakınlığı, hayatı ve Hz. Peygamberin (s.a.s.) Abdullah b. Abbâs’a duası, hadîs rivâyeti ve ilmî yönü ve vefatı konularını ele aldık.
Devamında Sunen-i Erbaa ıstılahının anlamı, İkrime b. Abdillah el-Berberî’nin Sunen-i Erbaa’da yer alan rivâyetleri, varsa mükerrerleri ve bu rivâyetlerin el-Buhârî’nin (ö. 256/870) el-Câmiu’s-Sahîh’i ve Muslim b. el-Haccâc’ın (ö. 261/875) el-Câmiu’s-Sahîh’inde yer alıp almadığını ele alan isnâd araştırmalarını yaptık.
Son olarak İkrime b. Abdillah el-Berberî’nin Sunen-i Erbaa’da yer alan hadîslerinin râvî ve metin yönüyle hadîs âlimleri tarafından yorumlanmasına yer verdik.

.-Zekât Nisâbı Bağlamında Fakirlik ve Kifâyet-Yazar: Hüseyin ELAZİZELMUHAMMEDZekâtla ilgili birçok hususta olduğu gibi y...
14/05/2024

.
-Zekât Nisâbı Bağlamında Fakirlik ve Kifâyet
-Yazar: Hüseyin ELAZİZELMUHAMMED

Zekâtla ilgili birçok hususta olduğu gibi yeterlilik sınırı ve unsurlarının yanlış anlaşılması nedeniyle birçok fakir zekât hakkından mahrum kalmaktadır. Tatbik sahasında rahatlıkla uygulanacak şekilde yoksulluğun tarifini ve sınırını anlaşılır bir şekilde tanımlamaya yönelik duyulan aşırı ihtiyaç ve bu konuyla alakalı fetva ehline sıkça sorulan sorular bizi bu araştırmayı yapmaya sevk etti.
Zekât farziyetinin Müslüman toplumların ekonomi ve geçimle ilgili durumlarını iyileştirmesi üzerindeki etkisinin yanı sıra; bu, araştırmacıları onu incelemeye ve Müslüman toplumlarda zekâtın uygulanmasını ve etkinleştirilmesini engelleyen sorunlara şer‘i çözümler sunmaya teşvik eder. Pek çok mal sahibine, mallarının zekâtı ve özellikle de birçok çağdaş finansal işlemlerle ilgili hükümleri açıklama ihtiyacına sevk eder. Ve önemli şer‘i amaçlarından biri olan dini koruma kısımlarından fıkhî yenilikleri incelemek her zaman ve her mekan için geçerliliğini ortaya koymaktır.
Bu kavramın açıklığa kavuşturulması, hakkı olan herkese hakkının verilmesine katkı sağlayabilir.

.-Hinduizm’de Yaratılış Evren ve İnsan Algısı-Yazar: Sevinç AKSİNHinduizm evrenin ve insanın yaratılışını derin ve eşsiz...
13/05/2024

.
-Hinduizm’de Yaratılış Evren ve İnsan Algısı
-Yazar: Sevinç AKSİN

Hinduizm evrenin ve insanın yaratılışını derin ve eşsiz bir bakış açısıyla ele alan zengin bir geleneğe sahiptir. Hinduizm’de yaratılış fikri evren ve insan algısını şekillendiren bir unsurdur. Hinduizm’de yaratılış Mutlak Bir’in (Brahman) düşünmesi ve iradesiyle başlar ve bu sistematik bir şekilde bir doğrultuda gelişir. Yaratılışta Brahman evrensel bilinç olup her şeyin var olma nedenidir.
Hinduizm’de Mutlak Bir Brahman’ın yaratan (Brahma), yaşatan (Vişnu ) ve yok eden (Şiva) suretleri vardır. Brahma evreni yaratır, Vişnu korur ve Şiva ise yok eder. Ancak bu son, aslında bir son değil, aynı zamanda yeni bir başlangıçtır. Hinduizm'de yaratılışın başlangıcı ve sonu birbirine sıkı sıkıya bağlı, sürekli bir döngüyü ifade eder. Bu döngü bireysel ve evrensel ruh göçü fikri ile ilişkilidir. Bireysel ruh göçü ölümle, evrensel ruh göçü kalpa çağları sonunda evrenin kıyametiyle gerçekleşir. Yaratılış fikri evren ve insan algısını dolayısıyla dünya hayatını biçimlendirir. Dünya mekânı ve hayatı samsara döngüsündeki köprüdür. Yaratılışın başlangıcına dönme yani Brahman’da birlik olan mokşaya ulaşma dünya mekânından kurtuluşla gerçekleşir. Dünya mekânından kurtuluşa saflaşma ritüelleriyle ulaşılır. Saflaşma ritüelleri yaratılışta dünyaya yüklenen anlamla şekillenir.
Eser, evren ve insan algısını, dünya hayatını ve ölüm sonrası hayatı yaratılışa dayandırırken her şeyin Brahman’la başladığını ve nihayetinde dönüşün yine O’na olacağını, dolayısıyla başlangıç ve sonun birbirine paralel olduğunu ve yaratılış ile son arasında yaşamı bunun şekillendirdiğini merkeze almıştır.

.-Allah-İnsan İletişimi-Yazar: Zekeriya PAKİnsan, tüm yaratılmışlar arasında özel bir yere ve değere sahiptir. Allah’ın ...
12/05/2024

.
-Allah-İnsan İletişimi
-Yazar: Zekeriya PAK

İnsan, tüm yaratılmışlar arasında özel bir yere ve değere sahiptir. Allah’ın insana verdiği değerin tezahürleri birçok alanda kendini belli etmekle birlikte, bunun en belirgin göstergelerinden biri de O’nun, kelâmıyla insanı kendisine muhatap kılmasıdır. Bu büyük lütuf karşısında insanın konumu O’nun hitabına kulak vermek, O’nun kelâmını anlamak ve gereğini yerine getirmek olmalıdır.
Allah-insan iletişimi konusunu ele alırken hareket noktamız, insana yönelik ilahî teveccühün bir tezahürü olarak ilahî hitaba muhatap oluşun keyfiyetini anlama, bu muhatap oluş anındaki insanın konumu ve karşılaşabileceği muhtemel problemleri irdeleme düşüncesi olmuştur.
İlahî kelâmın beşerî düzlemde somut bir metin olarak varlık kazanması, Allah’ın ilk muhatap kitle ile kurduğu iletişimin neticesinde olmuştur. Vahiy sürecinin sona ermesi ve ilahî kelamı oluşturan sözlerin bir metin halini almasıyla birlikte ise Allah-insan iletişiminde yeni ve farklı bir süreç başlamıştır.
Kur’an’ı kendisine yönelik bir ilahî hitap olarak değerlendiren ve ona bu inançla yaklaşan çoğu insanın zihnini meşgul etmiş ve edecek olan bazı problemli noktaların da tartışıldığı bu çalışmanın, ilahî kelâmla ilgisi ve onu anlama çabası olanlara bir nebze katkısı olursa, bu sonuç yazarı bahtiyar etmeye yetecektir.

.-Ruhbanlık -Süryani Kadim Kilise Hiyerarşisi--Yazar: Cüneyt YEŞİLElinizdeki bu çalışmada Süryani Kadim Kilisesi’nde ruh...
11/05/2024

.
-Ruhbanlık -Süryani Kadim Kilise Hiyerarşisi-
-Yazar: Cüneyt YEŞİL

Elinizdeki bu çalışmada Süryani Kadim Kilisesi’nde ruhbanlığın geçmişten günümüze kadar gelişim dönemlerini ele alınmıştır. Çalışmada Kilise hiyerarşisinde ruhbanlık ele alınırken Süryani Kadim Kilisesi Terfi ve Atama Kitabı’na (Kirotuniyas) uygun olarak en alt basamak olan Şemmaslık (Diyakozluk) ve onun altındaki rütbelerden başlanmıştır. Ruhbanlığın üst sınıfı olan rütbelerden bahsedilirken güncel bilgi ve belgelerden yaralanılmıştır. Buradaki amaç ruhbanlık rütbelerinin daha iyi anlaşılmasıdır. Ayrıca ruhbanlık sakrementinde olmayan kadın ruhbanlar hakkında da bilgiler verilmiştir. Çünkü hiyerarşik yapıda olmamalarına rağmen Süryani Kadim Kilisesi’nde kadın ruhbanlar da önemli bir yer tutmaktadır. Çalışmada Süryani Kadim Kilisesi’nde ruhbanlık fikrinin tarihsel süreç
içerisinden günümüze kadar oluşumu ve günümüzde ruhbanlık hiyerarşik yapısını ortaya çıkarmak hedeflenmiştir. Bütün bu amaç ve hedefler neticesinde Süryani Kadim Kilisesi’nde ruhbanlık, ayrıntılı bir şekilde, sıkıca örgütlenmiş, geçmişteki özgün koşullardan kaynaklı, tümüyle kendine has kilise hiyerarşisine sahip olduğu gözlemlenmiştir. Bu yapı diğer Hıristiyan oluşumları doğrudan veya dolaylı etkilemiştir.

.- Kıraatlerde Tevkîfîlik ve İctihadîlik Olgusu- Yazar: Hafize DİNÇOĞLUKur’an’ı Hz. Peygamberin okuduğu biçimiyle tespit...
10/05/2024

.
- Kıraatlerde Tevkîfîlik ve İctihadîlik Olgusu
- Yazar: Hafize DİNÇOĞLU

Kur’an’ı Hz. Peygamberin okuduğu biçimiyle tespit etmek, o doğru okunuşu arz ve sema yoluyla hem şifahi hem de yazılı bir şekilde sonrakilere ulaştırmak, kıraat ilminde en önemli çaba olmuştur. Kıraat birikiminin vahiy ve Hz. Peygamberin uygulamasına mı yoksa beşeri bir yapılanmaya da dayandığı noktasında teolojik endişelerden kaynaklanan bir karmaşanın yaşandığı bilinmektedir. Bu bağlamda kıraatlerin mahiyeti, kaynağı, hüccet değeri, tevatürlüğü veya sıhhati yanında, kıraatlerin sınıflandırılması ve sınırlandırılması gibi konular, Kur’an kıraati ile ilgili tartışılan en temel meseleler olmuştur. Bütün bu meselelerin temelinde de kıraatlerin ne kadar tevkîfî (vahiy ve sünnete dayandığı) veya ictihadî olduğunu tespit etme sorunu bulunmaktadır.
Elinizdeki bu kitap, tevkîfîlik ve ictihadîlik kavramlarının anlam alanlarını temellendirildikten sonra, Kıraatlerdeki tevkîfîliği tespit edebilmek için vahiy, resmi mushaf bağlamında kıraatlerin neliği, sınıflandırılması ve sınırlandırılmasındaki gerekçeler, dayandığı hüccetler doğrultusunda, kıraatle ilgili temel meseleler analiz edilerek, tevkîfîlik ve ictihadîlik açısından kıraat farklılıklarının ne olduğuna ışık tutan sistemli bir çalışmadır. Aynı zamanda tevkîfîliği ve ictihadîliği kabul etmenin sonuçları ve özellikle ibadet edilebilirlik yönüyle kıraat farklılıklarının durumuyla ilgili aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır.

.-Kahire’nin Kurucusu Fâtımî Halifesi Mu‘izz-Lidînillâh-Yazar: Furkan ERBAŞBu çalışmada Fâtımîler’in (297-567/909-1171) ...
07/05/2024

.
-Kahire’nin Kurucusu Fâtımî Halifesi Mu‘izz-Lidînillâh
-Yazar: Furkan ERBAŞ

Bu çalışmada Fâtımîler’in (297-567/909-1171) dördüncü halifesi Mu‘izz-Lidînillâh (341-365/953-975) dönemi ele alınmıştır. Fâtımîler’in yükseliş dönemini temsil eden bu süreçte aynı zamanda bütün İslâm dünyasını ilgilendiren siyasî, askerî, sosyal ve kültürel alanda pek çok önemli gelişme yaşanmıştır. Halife Mu‘izz yaklaşık 23 yıl süren halifeliği döneminde İslâm dünyasında Endülüs Emevîleri, Abbâsîler ve onlara bağlı bulunan İhşîdîler, Hamdânîler ile ve yine kendileri gibi Şiî anlayışa sahip Karmatîlerle mücadele ederken bir taraftan da Bizans İmparatorluğu ile mücadele halinde olmuştur. İlk defa onun döneminde devletin kuruluşundan itibaren mücadele edilen Mağrib bölgesinin tamamında tam bir hâkimiyet sağlanabilmiş ve Endülüs Emevîleri’nin bu bölge üzerindeki nüfuzlarına büyük ölçüde son verilmiştir. Yine bu dönemde Sicilya ve İtalya’nın güneyinde Bizans İmparatorluğuna karşı kesin bir üstünlük elde edilmiştir. Öte yandan bu dönemde Mısır ve Bilâdüşşam ele geçirilerek Fâtımî halifeliğinin İslâm dünyasının en büyük güçlerinden biri haline gelmesi sağlanmıştır. Buna bağlı olarak ilk defa Mekke ve Medine’de Fâtımî halifeleri adına hutbe okunmuştur. Mu‘izz’in halifeliği döneminde iktisadî, sosyal ve kültürel alanlarda da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Mısır’ın ele geçirilmesiyle birlikte burada Kahire şehri kurulmuş ve ileride İslâm tarihinde önemli bir rol oynayacak olan Ezher Cami inşa edilmiştir. Öte yandan Kahire şehrinin kuruluşuyla birlikte hilâfet merkezi bu şehre taşınarak Fâtımî tarihinde yeni bir dönem başlatılmıştır. Vergi sisteminde yapılan yeni düzenlemelerle devletin gelirlerinde önemli bir artış sağlanmıştır. Bunun yanı sıra ezan ve hutbeler başta olmak üzere dinî ve toplumsal hayatta Şiî-İsmâilî anlayışı yansıtan pek çok yeni uygulama yürürlüğe konmuştur. İsmâilî doktrinde yapılan değişikliklerle başta Hind ve Sind bölgeleri olmak üzere Şiî-İsmâilî anlayışın yayılmasında büyük bir başarı sağlanmıştır.

.-Şiî Gelenekte Felsefe Karşıtlığı-Yazar: Sinan YILMAZBugünkü Şiî düşünce havzasında Sühreverdî, Mîr Dâmâd, Molla Sadrâ,...
30/04/2024

.
-Şiî Gelenekte Felsefe Karşıtlığı
-Yazar: Sinan YILMAZ

Bugünkü Şiî düşünce havzasında Sühreverdî, Mîr Dâmâd, Molla Sadrâ, Sebzivârî ve Tabâtabâî gibi pek çok önemli filozof yetişmiştir. Bu düşünürlerin hem Şiî geleneğe hem de genel İslâm düşüncesine felsefî anlamda önemli katkılarının olduğu ehlinin malumudur. Bu düşünürlerin de etkisiyle Şiîlik ile felsefe arasında sıkı bir ilişki ortaya çıkmıştır. Şiîlik ile felsefe arasındaki bu ilişkiye bağlı olarak, -en azından Sünnî dünyada- söz konusu gelenekte felsefe karşıtı herhangi bir tavır ve yaklaşım olmadığına yönelik güçlü bir kanaat mevcuttur. Özellikle Seyit Hüseyin Nasr gibi Şiî mezhebine mensup felsefeciler tarafından dillendirilen “Gazâlî’den sonra felsefenin Sünnî dünyadaki gibi Şiî dünyada akamete uğramadığına, felsefenin kendisine yurt olarak Şiî dünyasını seçtiğine” yönelik vurgu, bu kanaatin oluşmasına güçlü bir zemin hazırlamıştır. Bu düşünce, aynı zamanda Şiî anlayışın felsefî düşünce açısından Sünnî anlayıştan daha verimli bir ortam sağladığı şeklinde bir yargıyı da beraberinde getirmektedir. Ancak bu kanaat gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü söz konusu gelenekte pek çok münferit eleştirilerin yanında özellikle Ahbârî Ekolü ile Tefkîk Ekolü, bu yaygın kanaatin aksini ispatlamakta ve felsefe karşıtı bir söylem ortaya koymaktadır.
Bu çalışmanın temel gayesi gölgede kalmış olan bu eleştirileri açığa çıkarmaktır. Bunun için iki hedef belirlenmiştir. Bunlardan birincisi mezhepsel kaygılar gütmeden, mümkün olduğunca objektif bir şekilde, felsefe karşıtı kişi ve grupların kendi argümanları ve eserleri üzerinden felsefe eleştirilerine işaret etmektir. İkinci hedefimiz ise bu felsefe eleştirilerinin tutarlılığını sorgulamaktır. Çünkü bakıldığı zaman bu eleştirilerin çoğu dinsel reflekslerle yapılmış, gerçeklikten kopuk olan eleştirilerdir. Bu sebeple zaman zaman onların yaptığı felsefe eleştirileri hem karşıt argümanlarla hem de tarafımızca eleştiriye tâbi tutulmuştur.

.-Anlamın Anlamı İzinde Yûsuf Sûresi-Yazar: Ali Rıza GÜNEŞElinizdeki bu eserde bir tefsir yöntemi olarak Kur’an’ın Kur’a...
26/04/2024

.
-Anlamın Anlamı İzinde Yûsuf Sûresi
-Yazar: Ali Rıza GÜNEŞ

Elinizdeki bu eserde bir tefsir yöntemi olarak Kur’an’ın Kur’an’la tefsir edilmesine ağırlık verilmekle beraber konuyla ilgili hadisler de değerlendirilmektedir. Kur’an’ın pek çok sûresi gibi Yûsuf sûresini de sadece “dilbilimsel” (lafzî/lügavî) bir bakışla anlamak, onu yeterince idrak edememek olur. Zira gülün kendine has bir görünümü vardır fakat onun bir de kokusu ve tadı vardır. Bu açıdan Kur’an metninin, mümkün olduğunca anlam derinliklerine, mânevî atmosferine, ince zarafetine ve derunî hissiyatına belâgat ilminden de faydalanarak inmek gerekmektedir. Sözü yerli yerinde söyleme sanatı meânî, sözü etkili kullanma becerisi beyân ve benzersiz söz söyleme yöntemi olan bedî’ ilimleri tefsir eylemine lafzî ve mânevî derinlikler ve güzellikler katacaktır.
Yûsuf sûresindeki akıl, duygu, olay ve mesaj örgüsü, sözü edilen yöntemle “apaçık kitap”a uygun olarak açık seçik, arı duru bir netlikle ve derinlikle incelenmeyi hak etmektedir. Sûrenin anlaşılması için gerekli altyapı konumundaki ilmî temel üzerine, sanatsal açıdan edebî bir üstyapı da bina edilmektedir. Böylece gerekli olan akademik dil yanında edebî bir dil de kullanılarak okuyucunun sıkılmaması amaçlanmakta ve Yûsuf sûresinin “en güzel kıssalardan” olma özelliği mümkün olduğunca yansıtılmaya çalışılmaktadır. Sûrenin edebî yönünü görmezden gelmek suretiyle çeviriyi ve yorumu tekdüze hâle getirmek, bir çeviri kusuru sayılacağından böyle sakıncalı bir duruma düşülmemesi ve şeffaf bir üslupla anlam katmanlarının izinin sürülmesi, bu çalışmanın amaçlarından biridir.

Address

Hacı Bayram Mahallesi Boyacılar Sk. No: 14/1 Ulus-Altındağ
Ankara

Opening Hours

Monday 09:00 - 18:00
Tuesday 09:00 - 18:00
Wednesday 09:00 - 18:00
Thursday 09:00 - 18:00
Friday 09:00 - 18:00
Saturday 09:00 - 18:00

Telephone

+903123100860

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when FCR Yayın posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to FCR Yayın:

Videos

Share

Category

Nearby media companies


Other Publishers in Ankara

Show All