Ohaa Artık

Ohaa Artık Halktan Hukuktan Evrensel erdemlerden yana bir sayfadır.Sanata bilime insan hak ve özgürlüklerine önem verir.

Her eve lazım bu paspastan..
09/12/2024

Her eve lazım bu paspastan..

Adamın biri bir hayvanat bahçesi inşa etti ve giriş ücretini 300 lira yaptı.Bir kaç gün bekledi kimse gelmedi.Sonra giri...
09/12/2024

Adamın biri bir hayvanat bahçesi inşa etti ve giriş ücretini 300 lira yaptı.

Bir kaç gün bekledi kimse gelmedi.

Sonra giriş ücretini 200 lira yaptı yine kimse gelmedi.

Nihayet giriş ücretini 10 liraya kadar düşürdü ama kimse gelmedi.

Bu defa girişi bedava yaptı. Bir gün içinde hayvanat bahçesi ziyaretçi akınına uğradı. Adam herkes içeride iken sessizce kapıları kilitledi ve aslanları serbest bıraktı. Çıkış kapısına da çıkış ücreti 500 lira yazdı. Herkes mecburen parayı ödeyip çıkmak zorunda kaldı...

Karşınıza çıkacak ucuz veya ücretsiz tekliflere dikkat edin; bedava ise muhtemelen ürün sizsinizdir.
(Psikolojikitabı)

Bir Rus Atasözü şöyle der;
"Bedava peynir sadece fare kapanında olur."...

* Alıntı

Dostoyevski kumar alışkanlığından ötürü aşırı derecede borçlanmıştır. O sırada ortaya Stellovski adında bir yayıncı çıka...
09/12/2024

Dostoyevski kumar alışkanlığından ötürü aşırı derecede borçlanmıştır. O sırada ortaya Stellovski adında bir yayıncı çıkar. Dostoyevski’ye şunları söyler: “Bak senin bütün borçlarını kapatacağım. Sana iki yıl yetecek kadar da para vereceğim. Fakat bir sözleşme imzalaman gerek.

Senden bir kısa roman istiyorum. Bu kısa romanı bana bu sözleşmeyi imzaladıktan tam 24 ay sonra vermeyi kabul edeceksin. İstediğim sürede bitirip bana teslim edersen sorun çıkmayacak. Fakat eseri bir gün bile geç verecek olursan bundan önce yayımladığın ve bundan sonra yayımlayacağın bütün eserlerin hakları benim olacak.” Çok fazla borcu olan Dostoyevski sözleşmeyi mecburen imzalar.

Aradan 23 ay geçer fakat tek bir cümle bile karalamamıştır. Durumdan haberdar olan Fransız yazar Stendhal, Dostoyevski’ye “Ben ‘Parma Manastırı’ romanımı dikte ettirerek (söyleyerek yazdırmak) yazdırdım, sen neden denemiyorsun?” der. Başka çaresi olmayan Dostoyevski kabul eder.

O zamanlar Rusya’da bir dikte etme okulu vardır. Okulun en yetenekli öğrencisi Grigoryevna Snitkin adında İsveç asıllı genç bir kızdır. Kız bu görevi yapmaktan gurur duyacağını söyler ve Dostoyevski ile eseri yazmaya başlarlar.

Eseri son gün bitiren Dostoyevski hemen Stellovski’nin yanına gider. Dostoyevski’nin yazma sürecini baştan sona takip eden uyanık yayıncı Stellovski Dostoyevski eseri teslim edemesin diye ofisini kapatıp gitmiştir. O zamanlar Rusya’da noter yoktur. Noter görevini polis karakolundaki memurlar yapıyordur. Dostoyevski eserini polis karakolundaki memurlara onaylatır. Daha sonra bu olaydan dolayı yayıncı ile davalık olsalar da davayı Dostoyevski kazanır.

Her Rus gibi Dostoyevski de zaferi kutlamak için bol votkalı bir davet verir. Davete bütün dostları ile birlikte romanı dikte ettirdiği genç kız Grigoryevna Snitkin’i de çağırır.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Dostoyevski genç kıza “senden bir konuda fikir almak istiyorum “der.

Bu durum genç kızın gururunu okşamıştır.

“Memnuniyetle, ben size nasıl bir fikir verebilirim merak ettim” diye karşılık verir.

Dostoyevski şöyle der: “Ben bir roman yazmaya çalışıyorum. Romanın başkarakteri korkunç biri… Sara nöbetleri geçiren, kumar bağımlısı, düşman kazanmaktan çekinmeyen bir adam. Bu adam kendinden genç bir kıza aşık oluyor. Sence bir evlenme teklifi kaleme alacak olsam bu gerçekçi olur mu?”

Kız ise şöyle der: “Evlenme teklifinizi kabul ediyorum Bay Mihayloviç…

O kız Dostoyevski’nin ikinci eşi Anna Grigoryevna Snitkin’dir. Yazdıkları eser ise ünlü roman “Kumarbaz”dır.

Anna, Dostoyevski'yi ve hayatını anlattığı bir kitapta şöyle söyler: "Öyle göz alıcı bir güzelliğim de yoktu, ne özel bir yeteneğim ne de sıradışı bir zekâm vardı, düz bir eğitim almıştım. Buna karşın, zeki, üstün yeteneklere sahip bir erkekten büyük saygı görüyor, neredeyse tapılıyordum."

Dostoyevski'nin ölüm döşeğindeyken ona şöyle demiştir: "Anna, en üzüntülü ve sevinçli anılarımı seninle bölüştüm. Tek başıma aşamayacağım zorlukları seninle aştım. Ve şunu unutma ki seni büyük bir tutkuyla sevdim. Bir kere bile aldatmadım. Düşüncede bile."
Alıntı

Kuzey Afganistan'ın engebeli arazisinde, kangina'nın kadim sırrı 2000 yılı aşkın bir süredir korunmaktadır. Bu ustaca te...
09/12/2024

Kuzey Afganistan'ın engebeli arazisinde, kangina'nın kadim sırrı 2000 yılı aşkın bir süredir korunmaktadır. Bu ustaca teknik, üzümlerin aylarca taze kalmasını sağlayarak tatlarını değiştirmeden İran'ın bahardaki canlı yeni yılına kadar uzatıyor.

Titiz bir süreçle üzüm salkımları kil bakımından zengin çift çamur kaseye yerleştiriliyor ve bunlar daha sonra koruyucu bir koza oluşturmak için titizlikle kapatılıyor. Her biri yarım kilo kadar üzümü alan bu güneşte kavrulmuş çamur küreleri, ister dingin bir mahzen olsun, ister toprağın altında olsun, serin ve karanlık sığınaklarda saklanıyor.

Bu tarihi koruma harikası, hiçbir modern teknolojiyi kullanmasa da yazın özünü sihirli bir şekilde yakalayarak ailelere kışın soğuğunda taze üzümlerin tadını çıkarma lüksünü sunuyor..

Temizlik Görevlisinin Güzelliği Herkesi BüyülediSosyal medyada hızla yayılan bir görüntü, kısa sürede viral hale gelerek...
08/12/2024

Temizlik Görevlisinin Güzelliği Herkesi Büyüledi

Sosyal medyada hızla yayılan bir görüntü, kısa sürede viral hale gelerek kullanıcıların yoğun ilgi ve beğenisini topladı. Görüntü, son dönemde popülerleşen sokak fotoğrafçılarının insanları doğal hallerinde yakalayan karelerinden biriydi. Bu kez bir sokak fotoğrafçısının kadrajına, görevini özveriyle yerine getiren bir temizlik görevlisi takıldı.

Sade bir anı yakalayan bu kare, temizlik görevlisinin çalışma sırasında sergilediği emek ve içtenliği gözler önüne serdi. Paylaşıma yapılan yüzlerce yorumda, temizlik görevlisinin insanlara örnek olan çalışkanlığı ve mütevazı duruşu vurgulandı. Fotoğraf, hem sosyal medyada farkındalık yaratırken hem de takdir topladı.

Charlie Chaplin, kendisinden 30 yaş küçük Oona ile evlenmeye karar verdiğinde şöyle demişti:“Benimle evlen, sana yaşamay...
08/12/2024

Charlie Chaplin, kendisinden 30 yaş küçük Oona ile evlenmeye karar verdiğinde şöyle demişti:
“Benimle evlen, sana yaşamayı öğreteyim, sen de bana ölmeyi.”
Oona ise şöyle cevap verdi:
“Hayır Charlie, sen bana büyümeyi öğret, ben de sana sonuna kadar genç olmayı.”

Bu harika bir evlilikti; 8 çocukları oldu ve Charlie 88 yaşında vefat edene kadar birlikte yaşadılar.
Sevgi, ne zordur, ne sıkıcıdır, ne kaçar, ne terk eder, ne aldatır. Sevmeyen ise yapay bahanelerin, sahte ve kırılgan mazeretlerin arkasına sığınır.

Charlie Chaplin, bu derin sevgisini anlatmak için Candilejas (Lime Light) adlı şarkısını besteledi. Şarkının bir dizesinde şöyle der:
“Sen bana gelirken, ben gidiyordum. Sen nisan ışığısın, ben ise gri bir öğleden sonra.”
Bu sözler, sevgili Oona’ya ithaf edilmiştir.

Kaynak: Alicia Jara Barreto

Uyan Sunam HikayesiUyan Sunam uyan derin uykudan!Suna Fahri Kayahan'ın eşidir,Fahri çok severmiş Suna'sını.Sık sık sevdi...
08/12/2024

Uyan Sunam Hikayesi
Uyan Sunam uyan derin uykudan!
Suna Fahri Kayahan'ın eşidir,Fahri çok severmiş Suna'sını.
Sık sık sevdiğini dile getirmiş Fahri.
Bıkmadan usanmadan severmiş.
Malatya’ da yaşıyorlar eşi ile Fahri Bey.Suna’nın ona yalan söylemediğini de bilir.. Kadınlar o dönemde sürekli hamamlara gider… İşte o hamam eğlencesinden birinde Suna’nın sırtında bulunan ve asla görünme ihtimali olmayan bir ben dikkatini çeker hamamda bulunan ve Suna’nın yakın arkadaşı olan Neriman Hanım’ın…
Neriman Hanım akşam eve geldiğinde eşi Mustafa Bey ile konuşurken arkadaşının sırtında ben olduğunu ağzından kaçırır.Aradan zaman geçer… Fahri Kayhan bir gün evlerinin yakınında bulunan kahvede Mustafa Bey ile karşılaşır… Aralarındaki sohbet tartışmaya dönüşür ve olay arbedeye gidecekken Fahri Kayhan hiddetle cevap verir Mustafa Bey’e: “Bir daha karşıma çıkma, seni el aleme rezil ederim.” Bunun karşısında Fahri Kayhan’ı yaralamak için Mustafa Bey’in dudaklarından vaktiyle eşinin ona söylediği sözler dökülür: “Sen benimle uğraşacağına kendi karına sahip çık, ben senin karının sırtındaki beni bile bilirim.”
Fahri Kayhan neye uğradığına şaşırır.İnanamaz Sunasının kendisine ihanet ettiğine, ama bu başına gelen nedendir? El adamı, Suna’nın sırtındaki beni nerden bilecektir? Bu sorular kafasında iken eve varır, dayanamaz ve karşısına alıp Suna’yı durumu anlatır… Eşi ağlar, yanar, yakılır,yeminler eder Fahri Kayhan’a: “Aman beyim etme” der, “Bakar mıyım senden bir başkasına?”
O gece tartışmadan sonra Fahri Kayhan eşine sarılır, ve ikna olduğunu söyleyip konuyu kapatır… Lakin durum hiç de öyle olmaz… O günden sonra istemeden de olsa aklında hep o şüphe kalır ve eşi de bunu hisseder.
Günlerden bir gün akşam yemekte çıkan tartışma sonrasında Fahri Kayhan aynı konuyu açarak evden çıkıp gider ve eve geldiğinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Eve girer ve karısı Suna, kendini asmıştır… Sallanan ayağının dibinde elinden düşmüş bir mektup durmaktadır. O mektupta Suna son sözlerinde şunları yazmıştır: “Kusura bakma beyim, ama günlerdir kafandaki soru işaretlerinin sebebini bilmekteyim… Kendimi temize çıkarmak için başka yol göremedim. Şunu bil ki, ben sana hiç ihanet etmedim… “
Fahri Kayhan gözyaşları ile Suna’ nın bedenini ipten ayırır, yere yatırır… Islak gözlerini silerken bir bakar ki hava aydınlanmıştır… İçindeki yangın öyle büyüktür ki, sözün bittiği yerde, kelimelerin küllerinden o meşhur türküyü yakmıştır:
Alıntıdır
“Şafak söktü, Suna’m yine uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırırım Suna’m sesim duyulmaz
Uyan Suna’m uyan, derin uykudan
Nice diyar gezdim gözlerin için
Niye kızdın bana el sözü için
Dilerim Allah’tan sızlasın için
Uyan Suna’m uyan derin uykudan
Çektiğim gönül elinden
Usandım gurbet elinden
Hiç kimse bilmez halimden
Uyan Suna’m, derin uykudan…”

🎙️ Gazeteci: "Eski kız arkadaşın Irina Shayk'ı neden terk ettin?"🗣️ Cristiano Ronaldo: "Bir keresinde bana şöyle demişti...
08/12/2024

🎙️ Gazeteci: "Eski kız arkadaşın Irina Shayk'ı neden terk ettin?"

🗣️ Cristiano Ronaldo: "Bir keresinde bana şöyle demişti: 'Nereye gidersen git, onu da yanında götürüyor musun? Annenle benim aramda seçim yapmak zorundasın.' Bunu bana inanç ve öfkeyle söyledi. O noktada onu sonsuza dek terk etme kararı aldım. Hiçbir koşulda, Dünya'da veya Dünya dışında hiçbir kadın için annemi terk edemezdim. Ve bunu yaptığım için pişman değilim.

Bir kadın anneni kabul etmiyorsa, o zaman yanlış kişiyle birliktesin. Çocukken ve hiçbir şeyim yokken yanımda kim vardı biliyor musun? Annem eve yemek getirmek, çamaşır yıkamak, banyoları, bahçeleri ve evleri temizlemek, bana defterler ve futbol ayakkabıları almak için ne yapmak zorunda kaldı biliyor musun?

Bugün hayatımın son saniyesine kadar onun için savaşmak istiyorum. Nereye gidersem gideyim, o her zaman benimle olacak."

Bir görüşme esnasında Timur, Hoca’nın hocalığına laf eder. Hoca:“Hünkarım, ben sizin şu yanınızdaki eşeği bile okuturum”...
08/12/2024

Bir görüşme esnasında Timur, Hoca’nın hocalığına laf eder. Hoca:
“Hünkarım, ben sizin şu yanınızdaki eşeği bile okuturum” der.

Timur gülerek eşeğin yularını Hoca’nın eline tutuşturur ve şöyle der:
“Madem öyle diyorsun, sana üç ay mühlet, götür eşeği okut. Üç ay sonra, meydanda eşek kitap okuyacak. Okuyamazsa hiç acımam alırım kelleni, ona göre!..”

Hoca, eşeğin boyuna göre bir masa ve bir de kalın kocaman bir kitap yapar. Eşeği yemleme zamanı gelince sayfaların arasına birer avuç arpa serpip eşeğin önüne koyar. Hoca kitabı açınca eşek arpaları görür ve yemeğe başlar. O sayfanın arpaları bitince diğer sayfayı, o da bitince ötekini açar. Nihayet kitabın sayfaları biter, eşeğin de karnı doymuş olur.

Hoca haftalar boyunca eşeği böyle yemler. Öyle ki eşek ne zaman masayı ve kitabı görse kulaklarını diker, kuyruğunu sallar.

Üçüncü ayın dolmasına yakın kitabın sayfalarını Hoca’nın çevirmesine de gerek kalmaz. Eşek diliyle sayfaları bir bir çevirip arpaları hüpletir olmuş.

Hoca, Timur’un belirlediği günün bir gün öncesinden eşeği aç bırakır.

Beklenen gün gelir. Hoca eşeği meydana getirir. Masayı eşeğin önüne, kitabı da masanın üstüne yerleştirir.

Bir gün boyunca bu manzaranın özlemini çeken eşek derhal diliyle kitabın kapağını kaldırır. Dudaklarıyla bir ileri bir geri yoklar, fakat arpa bulamaz. Hemen diğer sayfayı çevirir, yoklar, orada da arpa bulamaz. Hemen diğer sayfayı çevirir, yoklar, orada da arpa bulamaz. Hemen diğer sayfaları çevirir, yoklar; orada da arpa bulamaz. Sonra diğer sayfayı yoklar… sonra diğerini…

Arpa bulamadıkça garip sesler çıkarır, derin derin tıslar, her seferinde homurtuları ve fısıldamaları artar. Sayfaların hepsini tek tek çevirir ama nafile… Kitabın bütün sayfalarını bitirmesine rağmen tek arpa tanesi bile bulamayan eşek, bu duruma iyice sinirlenir ve uzun uzun anırır…

Eşeğin anırmasını takiben Hoca Timur’a döner ve şöyle der:
“Bu da özeti hünkarım.”

Timur kahkahalara boğulur ve alaylı bir ifadeyle:
“Hoca şimdi eşek kitabı okudu mu?” diye sorar.

“Okudu hünkarım, bakın sonunda uzunca özetini de yaptı.”

Timur:
"İyi ama ben eşeğin okuduğundan hiçbir şey anlamadım!”

Hoca taşı gediğine koyar;
"Bu normal Hunkârım. Zira eşek kitabı kendi diliyle, yani eşekçe okudu. Anlayabilmeniz için eşek olmanız gerekir."

1989 yılında, İstanbul'a ilk kez gelen Carlos Santana, alanda karşılanıp konaklayacağı otele getiriliyor. İlk gün serbes...
08/12/2024

1989 yılında, İstanbul'a ilk kez gelen Carlos Santana, alanda karşılanıp konaklayacağı otele getiriliyor.

İlk gün serbest, akşama basın toplantısı yapılacak.

Dinlenmek yerine, "Çıkalım İstanbul'u dolaşalım," diyor.

Yanına bir rehber veriliyor, kendisine bir de araç tahsis ediliyor.

Kapalıçarşı, Sultanahmet, Ayasofya derken Santana güzel bir çay bahçesi görüyor.

Hem üstadı dinlendirelim hem de bir Türk kahvesi içsin diye bahçede bir masaya oturuyorlar.

O ana kadar koca Santana'yı bir Allah'ın kulu tanımıyor.

Resimdi, imzaydı diye taciz eden de yok…
Kendi de zaten bu durumdan şikâyetçi değil, çünkü adamın öyle kompleksleri yok...

Rehberle beraber kahveleri höpürdeterek sohbet ediyorlar.

Birden çay bahçesinin önünden geçmekte olan boyacı Roman çocuklar bağırmaya başlıyorlar: "Heyy !.. Hello Santana! Welcome İstanbul! I love you Santana!.."

Çay bahçesinin garsonları çocukları tersliyor.

"Kesin ulan, bağırmayın, içeri falan da girmeyin, dağılın buradan, müşteriyi rahatsız etmeyin !"

Santana rehberine diyor ki : "O çocukları buraya çağır, ben içeri gelmelerini istiyorum."

Rehber çocuk hemen garsonlara durumu izah ediyor: "Aman abilerim, adam dünya starı, herkese rezil oluruz, boyacıları yanına istiyor, bırakın gelsinler..."

Çaresiz izin veriyorlar.

Boyacı Roman çocuklar sandıklarıyla beraber dalıyorlar çay bahçesine...

Rehber söylediklerine tercüman oluyor, başlıyorlar koca Santana'yla sohbete...

Diyorlar ki, "Sen dünyanın en büyük gitar ustalarındansın.

Senin çizmelerini boyayalım, kıyağımız olsun, beş kuruş istemeyiz.."

Santana çok mutlu oluyor, hem de çok şaşırıyor…

Çocuklara gazoz, kola ısmarlıyor.

Sonra da soruyor tabii : "Geldiğimden beri beni İstanbul'da kimse tanımadı.

Peki bu çocuklar beni nasıl tanıdı?..

" Çocuklar anlatıyorlar: "Biz boya yaparken bazı müşteriler gazete okur.

Fırça sallarken arada gazetelere de bakıyoruz tabii.
Resmini orada gördük. 'Dünya Yıldızı Santana İstanbul'a Geliyor' yazıyordu, oradan tanıdık seni."

Çizmelere boya cila yapılıyor.
Santana para vermek istiyor ama çocuklar almıyor.
"Peki," diyor Santana, "yarın akşam konserim var, beni dinlemek ister misiniz?"

Çocuklar deli oluyor. "Hem de çok isteriz Santana.
Sen delikanlı adamsın!.."
Rehberden ikişer kişilik davetiyelerden alıyor, çocuklara veriyor.

Kardeşiniz varsa yanınızda getirebilirsiniz, diyor.
Çocuklar çok mutlu, tabanları kıçlarına vurarak çıkıyorlar, çay bahçesinden caddeye doğru seğirtip kayboluyorlar...

Ertesi akşam Açıkhava'da müthiş bir izdiham var.

Roman çocuklar ellerinde davetiyelerle konsere geliyorlar.

Ana kapıdan giremiyorlar, çünkü Santana misafirlerine VIP davetiye vermiş, çocuklar nereden bilsin, VIP kapısına gelince kıyamet kopuyor...

"Kimden çaldınız lan bu davetiyeleri ?"

Çocuklar, "Biz kimseden çalmadık abey, biz Santana'nın misafirleriyiz, o verdi bunları bize…’’ deyince, ‘’Hadi ulan!’’ diyerek ve sille tokat tartaklayarak çocukların ellerinden davetiyeleri alıp kapıdan kovuyorlar.

Ama Santana'nın VIP misafirleri pes etmiyor...

Sanatçıların arka giriş kapısını buluyorlar.

Orada da aynı muamele tabii: "Hadi yürüyün lan!.." Çocuklar asla pes etmiyor. "Santanaaa ! Santanaaa !.. Help.. Help !.." diye hep bir ağızdan basıyorlar feryadı.

Bir şekilde rehbere haber gidiyor, o da gidip durumu Santana'ya anlatıyor.

Sonra da rehber gidiyor, çocukları alıp kulise, Santana'nın yanına getiriyor.

Salya sümük, gözyaşları içinde başlarına geleni anlatıyorlar.
Santana çok üzülüyor ve sinirleniyor: "Misafirlerim alın ve yerlerine oturtun."

Boyacı Roman çocuklar rehberle beraber sahne kenarından seyircinin arasına iniyorlar.

Büyük sorun oluyor...
Çocukları yerlerine çoktaan birileri oturmuş bile.
Vali yardımcısının kızı, damadı…
Belediye'den falancanın bacanağı, filancanın eltisi, görümcesi..
"Biz protokolüz kardeşim, kalkmıyoruz !" diyorlar.

Görevliler de durumun farkında ama korkudan bir şey yapamıyorlar...

Dakikalar geçiyor ama sorun çözülemiyor. Sonunda merdiven basamaklarına birer minder koyulup Santana'nın VIP misafirlerini oraya oturtarak olayı bağlıyorlar.

Rehber tekrar Santana'nın yanına gidiyor ve olanları anlatıyor.

Sanatçı diyor ki, "Git onlara söyle, benim misafirlerime kimse saygısızlık yapamaz...

Eğer sahneye çıktığımda çocukları en ön sırada, koltuklarda görmezsem tek bir nota çalmam.

Sahneye çıkarım, ol

Şerif Gören hayatını kaybetti.Şerif Gören, Cannes Film Festivali'nde ödül kazanan ilk Türk filmi olan Yol'un (1982) yöne...
08/12/2024

Şerif Gören hayatını kaybetti.
Şerif Gören, Cannes Film Festivali'nde ödül kazanan ilk Türk filmi olan Yol'un (1982) yönetmeni. Senaryosu Yılmaz Güney tarafından yazılan, Yılmaz Güney ve Şerif Gören tarafından yönetilen 1981 yapımı filmde Tarık Akan, Şerif Sezer, Halil Ergün, Necmettin Çobanoğlu, Meral Orhonsay gibi isimler rol aldı.

“O akşam aydınlık yüzlü kadın bana, ‘Portakal çiçeğini bilir misiniz?’ diye sormuştu. ‘Bilmem’ dedim:-Ben Urfalıyım, sad...
08/12/2024

“O akşam aydınlık yüzlü kadın bana,
‘Portakal çiçeğini bilir misiniz?’ diye sormuştu.
‘Bilmem’ dedim:
-Ben Urfalıyım, sadece patlıcan, domates çiçeklerini bilirim...
O zaman bana ‘portakal çiçeğini’ uzun uzun anlattı:
‘Portakal çiçeği, olgunlaşmış meyvesi ile aynı dalda ve aynı zamanda yer alan tek çiçektir...’

Benim okurlarım başkadır.
Hiçbir şeyi boşu boşuna, gereksiz yere,
laf olsun diye asla söylemezler.
Uzun zaman ‘portakal çiçeğini’ düşündüm.
Kitapları karıştırıp, Akdeniz kıyılarında portakal bahçesi aradım, kim bilir kaç kişiye ‘Portakal çiçeğini bilir misin?’ diye sordum.
Oysa her zaman gözümün önündeydi
‘portakal çiçekleri’.
Olgunlukları ile gençlikleri yan yanaydı kadınların.
Yılların getirdiği bilgelik ile terk edilmemiş çocukluk...
Verimlilik ile tazelik...
Geçmiş ile gelecek...
Mazi ile umut...
Meyve ile çiçek...
Önünüze konulan bir bilgeliğin derinliğinde siz çırpınırken,
kıkır kıkır bir gülüş duyarsanız, o odur:
‘Portakal çiçeği...’
Ya da bir çocuksu muziplik, bir anda size yol açan bir önderlik sunarsa...
‘Portakal çiçeği’ dir.

Kendi kendime ‘portakal çiçeği’ diye mırıldandım.
Bir toplumun düşünce yaşamında iz bırakmış, kitleleri etkilemiş,
fikir bahçelerinin verimli yüzü...
Ama aynı zamanda gençliğin sanki tanımı...
Saçlarını örgü yapıp sokağa koşmaya hazırlanan bir çocuk.
Portakal çiçeği...

Zamanın tüm acımasızlığına karşın,
yaşam bahçelerimizde bizlere olgunluk ile
tazeliği birlikte göstermeyi sürdürüyorlar.
Meyve ile çiçek aynı daldadır.

Olgun bir tazelik görürseniz, odur:
Portakal çiçeği...”

Evlenen bir çifte tavsiyelerde bulunan bir nikah memurunun sözleri gündem oldu.Memur evlenen çifte, “Evliliklerinizi baş...
07/12/2024

Evlenen bir çifte tavsiyelerde bulunan bir nikah memurunun sözleri gündem oldu.
Memur evlenen çifte, “Evliliklerinizi başkalarının evlilikleriyle kıyaslamayın, peri masallarına aldanmayın çünkü gerçek değil, mükemmeli aramayın hiçbirimiz mükemmel değiliz, birbirinizin geçmişini sorgulamayın adı üstünde geçmiş, eşinizin sizin zihninizi okumasını beklemeyin maalesef bunu hiç kimse yapamıyor, istediğiniz ya da istemediğiniz her şeyi açık açık söyleyin, konuşarak her şeyin çözülebileceğine inananlardanım. Birbirinize yaşam alanı bırakın, evlendiniz diye her şeyi birlikte yapmak zorunda değilsiniz” dedi.

Hikaye üzerinden örnek veren memur “Çok bilindik bir hikaye vardır. Kirpiler eşlerine dikenlerinin boyu kadar yaklaşırlarmış. Bilirmiş ki çok yaklaştığında dikeni batacak eşinin canı yanacak, sizde birbirinizin canı yakmamak adına o yaşam alanını lütfen bırakın birbirinize” ifadelerini kullandı.

Nikah memuru konuşmasının devamında, "Evliliğinizi yaşarken birbirinizin üzerine hesaplar yapmayın. Hesapsız yaşayın, haritalara bakmadan yol alın. Lütfen ama lütfen birbiriniz sahibi değil yoldaşı olmaya çalışın. ‘Her şey güzel olacak’ sözünü vermeyin maalesef ki olmuyor ama ola ki ‘Her şey kötü olursa ben yine senin yanındayım’ sözü çok daha kıymetli. Bir de çok sevdiğim bir söz var benim ‘Ses yankısını duymazsa kaybolur gider ve insanda öyle’ Kulak verin birbirinizin söylediklerine, ne demek istediğinizi anlamaya çalışın. Birbirinizin yankısı olun kaybolup gitmeyin” diye belirtti.
Alınti

👏👏👏
07/12/2024

👏👏👏

Tarık Akan yasaklıyken, Maden filmi için ortaya para koyup,"ben de oynarsam size dokunmazlar,bana da rol yazın'' diyen b...
07/12/2024

Tarık Akan yasaklıyken, Maden filmi için ortaya para koyup,
"ben de oynarsam size dokunmazlar,bana da rol yazın''
diyen bir adammış Cüneyt Arkın.
Cüneyt Arkın, filmin çekimi için, hem ortaya çıkan finansman sorununu çözmüş, hem de sansür engeline takılmaması için filmde rol alarak, filmi adeta himayesi altına almış.
Alıntıdır.

iyi geceler iki gözüm… ♥️
06/12/2024

iyi geceler iki gözüm… ♥️

Eskiden yemek yiyebilmiş olmak ,Yokluktan mı , edepten mi bilmem ama, Saklanan sakınılan bir şeydi. Yemeğin komşuya kokm...
06/12/2024

Eskiden yemek yiyebilmiş olmak ,
Yokluktan mı , edepten mi bilmem ama,
Saklanan sakınılan bir şeydi.
Yemeğin komşuya kokma ihtimali yüzünden yapılacak yemekler bile ertelenirdi, ya da gizli yapılırdı..
İnsanlar yemiş olduğu bir yemekten bahsederken "ayıptır söylemesi" diye başlardı söze.
"Ne yedin de geldin , otur iki lokma ye!" diye ısrarla sofraya davet eden birine, yediğimiz şey soğan ekmek bile olsa diyemezdik. "Yedim işte bir şeyler size afiyet olsun !.."
"Hayvani bir duyguyu tatmin etmiş olmak" felsefesi üzerinden gitmiş olacak ki atalarımız, geleneğin ahlak boyutunda yer alırdı bu sakınma.
Sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri yemek yeme adabının da ayarını kaçırdık gibi.
Türk kahvesinden soğutacak kadar türk kahvesi,
Kahvaltıdan tiksinecek kadar serpme kahvaltı fotoğrafı görüyoruz.
Araba süren kol saati strory'si kadar nefret ettim Waffle'dan. Aynadan kaslarını çeken efekti bol adam kadar itici,
O Rönesans tablosu gibi sofralar.
Artık çocuklar sunum yapmadan ortaya konan yemeğe burun kıvırıyor. Mutfak dolapları zücaciye vitrini, ruhumuzun vitrini Perşembe pazarı gibi.
Darmadağınığız.
Bizi görmeseler ölecek, "aferin mutlusun aynen böyle devam!.." demeseler boğulacak gibiyiz.
Ama, en çok da o yemekler ile beraber dertlerimizi kusacak gibiyiz.
Neden?
Ruhumuzun hangi eksik yanını doyurma derdi, bu telaş?
Onaylanmadan, takdir görmeden değerli hissedemeden geçirilen bir çocukluğun intikamı mı bu aldığımız?
Kebap salata değil de, "Bakın ben değerli ve özelim, bu işi çok iyi başarıyorum n'olur artık beni fark edin ve sevin!" kısmımı o sunum tabağına koyduğunuz?
O ünlü restoranta gitme sebebiniz o meşhur salatayı yeme isteği değil de, topluma "çalıştı ve zengin oldu artık parası da var, adam olamaz demişlerdi bak gördün mü çocuğu" dedirtebilmek mi?
Onaylanmamış her çocuk yanımızı sertçe çiğnediğimiz lokmalardan çıkarıyor olabilir miyiz?
Yine de doymuyor değil mi çocukluğumuz?
Onu doyuracak şeyi bir türlü bulamıyoruz.
Başı okşanmayan o çocuğun oynamaktan sırtı terli,
Hala pencereden annesinin salçalı ekmeğini bekliyor.
Hala bir umudu var sevileceğine dair.
Fotoğrafını çekip sosyal medyaya koyduğu şey ,kahve sunumu değil, "beni de severler mi?" umudu...
Alıntı

Merhum Yılmaz güney & Türkan Şoray ❤️🥰
06/12/2024

Merhum Yılmaz güney & Türkan Şoray ❤️🥰

Adresse

Escher Str. 140
Cologne
50739

Webseite

Benachrichtigungen

Lassen Sie sich von uns eine E-Mail senden und seien Sie der erste der Neuigkeiten und Aktionen von Ohaa Artık erfährt. Ihre E-Mail-Adresse wird nicht für andere Zwecke verwendet und Sie können sich jederzeit abmelden.

Teilen

Kategorie

Medienfirmen in der Nähe