Arkadaş-Gazetesi İsviçre

Arkadaş-Gazetesi İsviçre Arkadaş Gazetesi Facebook Resmi Sayfasıdır

[email protected] Bu çabamız okuyucularımız tarafından da desteklendi ve teşvik edildik.

Arkadaş,Türkiyeli farklı uluslardan, inanç ve kültürlerden işçi ve emekçilerin İsviçreli işçi ve emekçilerle birliğini ve mücadelesini amaçlıyor. Sizlerde bu mücadeleye katki sunmak istiyorsaniz email adresimiz: [email protected]

Türkische Zeitung Schweiz- Turque Journal Suisse

Gazetemizi eline alan her okuyucunun kolaylıkla fark edebileceği gibi, Arkadaş Gazetesi uzun süreden itibaren daha far

klı bir biçimde, ama daha zengin bir içerikle okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Bizler Arkadaş’ı çıkaran ekip olarak hep daha iyi, daha doyurucu bir gazete yapmak için çaba gösterdik. Gazetemizin içeriğinde ve çizgisinde zaten bir sorun bulunmuyordu. Bizim için sorun, gazetenin içeriğini zenginleştirebilmek, haber, röportaj, araştırma, edebiyat, kültür vb gibi alanlarda gazetenin daha doyurucu olmasını sağlayabilmekti. On Yedi yıla yakın bir gazete deneyimimiz var ve bugün geçmişe göre daha iyi bir gazete çıkarabilecek durumdayız. Gazetemizin her satırı, her sayfası, her yazısı emek verilerek, zaman harcanarak oluşturulmuştur. Gazetemizin baskı ve dağıtım masraflarını karşılamak gibi bir gerçekle de yüz yüzeyiz. Bu nedenle gazetemizi birkaç sistemle okuyucuya ulaştırmanın doğru olacağını düşünmekteyiz. Bunlardan ilki abone sistemidir. Okuyucularımız gazetemize abone olmak yoluyla hem gazeteyi düzenli olarak edinebilir, hem de gazetenin çıkmaya devam etmesine katkıda bulunabilir. Ayrıca gazete bazı bölgelerde elden satılacak ve anlaşma yapılabilen –eğer yapılabilirse- Kiosk ve bakkallarda da bulunabilecek. Gazetemiz her hangi bir yerden maddi destek almamaktadır. Bu gazete eğer yaşayacaksa bunun tek kaynağı okuyucuları olacaktır. Çevremizde bolca çıkan reklam gazetelerinin ve proje gazetelerinin varlığını biliyoruz, görüyoruz. Okuyucularımız bugüne kadar Arkadaş Gazetesi’ni o tür gazetelerden ayrı bir yere koydular, onu diğerlerinden ayırdılar. Bugün bu desteğin ve bilincin Arkadaş’a abone olarak, ona maddi destek olarak devam edeceğine inanıyor ve güveniyoruz. Her sayıda daha iyi bir gazete için çaba göstereceğiz. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Sizlerin maddi ve manevi desteği bizleri güçlendirecektir. Gazetemiz, sadece abone olanlar ve ona diğer kanallardan ulaşabilenler tarafından okunabilmektedir. yillik posta abone: 50 CHF
elden satis ücreti: 3 CHF

Yillik abone bedeli 50 isvicre frankını gazetemiz kontosuna yatiran ve adreslerini bildiren okurlarimiza, gazeteleri posta yoluyla ulastirilacaktir. KONTO:

Federation der demokratischen Arbeitervereine DIDF

Längistrasse 14. 4133 Pratteln/ BL

BLKB PC- Konto: 40-44-0

BLKB 16 2.3745.125.08

18/11/2024
08/11/2024
FİLİSTİN’İN KADERİGAZZE’YE YÖNELİK SALDIRI BAĞLAMINDA FİLİSTİN’İN KADERİGilbert Achcar (SOAS – Londra Üniversitesi’nde P...
26/05/2024

FİLİSTİN’İN KADERİ
GAZZE’YE YÖNELİK SALDIRI BAĞLAMINDA FİLİSTİN’İN KADERİ

Gilbert Achcar (SOAS – Londra Üniversitesi’nde Profesör)
Batı Şeria’daki Siyonist saldırıların tehlikeli bir şekilde tırmanmasıyla birlikte Gazze Şeridi’ne yönelik mevcut saldırı, hiç kuşkusuz 1948 Nakba’sından bu yana Filistin topraklarında devam eden Siyonist saldırganlığın en ciddi aşamasını temsil etmektedir. Dolayısıyla bu paradoksal saldırının, üç çeyrek asırdan daha uzun bir süre önce gerçekleşen savaşın tam tersi sonuçlar üretebilmesi büyük bir paradokstur. 1948’deki çalkantılı doğumundan sonra Siyonist devlet, Birleşmiş Milletler tarafından kendisine tanınan meşruiyete rağmen Arap ülkeleri tarafından gayrimeşru bir sömürge varlığı olarak görülmüştür. Gerçek şu ki, o dönemde uluslararası örgüt, sömürge imparatorluklarının başındaki Kuzey ülkelerinin tam hakimiyeti altındaydı ve örgütün şu anki üye devletlerinin çoğu sömürge boyunduruğu altındaydı ve uluslararası forumlarda temsil edilmiyorlardı.
1967’deki Arap yenilgisi, Arap devletlerinin bu tarihi pozisyonlarından geri adım atmalarına ve Siyonist devletin Altı Gün Savaşı öncesi sınırları içindeki meşruiyetini kabul etmelerine yol açtı. Bu, Sudan’ın başkenti Hartum’da düzenlenen bir Arap zirvesinin üç ilkeyi ilan etmesinden üç aydan kısa bir süre sonra kabul edilen BM Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararının (22 Kasım 1967) kabul edilmesiyle gerçekleşti: ‘Uzlaşma yok, tanıma yok, müzakere yok’. Hartum’un bu üçlü reddi aslında Siyonist ordunun savaş öncesi sınırlara çekilmesini sağlayarak ‘saldırının sonuçlarını ortadan kaldırmak’ için ‘siyasi çaba’ çağrısında bulunan kendi bağlamlarıyla çelişiyordu.
Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) gelince, yeni yayınlanan 242 sayılı kararı kategorik olarak reddettikten sonra, 1988 yılında Cezayir’de yapılan Ulusal Konsey toplantısında kararı resmen kabul edene kadar Siyonist devletin yanında ‘bağımsız bir Filistin devleti’ programını benimseyerek yavaş yavaş buna uyum sağladı. Bunu Yaser Arafat ve Mahmud Abbas’ın, Siyonist ordunun 1967’deki topraklarından çekilmesini, sadece Filistin nüfusunun yoğun olduğu bölgelerin dışına taşınmasını, yerleşimlerin sökülmesini, yerleşim faaliyetlerinin dondurulmasını, İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak kararının iptalini ve mültecilerin geri dönüş hakkını bile öngörmemesine rağmen, arzu edilen ‘bağımsız devlete’ yol açacağı inancıyla imzaladıkları 1993 Oslo Anlaşması izledi.
Oslo anlaşması, Ürdün Krallığı’nın Siyonist devletle ilişkilerini ‘normalleştirme’ konusunda Mısır ve FKÖ’ye katılmasının yolunu açtı. Sedat rejimi, Mısır’ın ‘geçiş savaşı’ (Süveyş Kanalı) olarak tanımladığı ve zafer olarak sunduğu 1973’teki üçüncü yenilgisini fırsat bilerek, 242 sayılı karardan esinlenerek Siyonist devletle ayrı bir anlaşma imzaladı. Böylece Mısır, 1967 savaşından önce idari olarak kendisine ilhak edilmiş olan Gazze Şeridi olmaksızın ve egemenliği azaltılmış olarak Sina Yarımadasını geri aldı. Bunun karşılığında Mısır, Arap ülkeleriyle ilişkilerinde geçici bir kesinti pahasına İsrail ile ilişkilerinin tamamen ‘normalleşmesini’ kabul etti.
Sedat’ın ‘geçiş savaşından’ elli yıl ve Oslo Anlaşmalarından otuz yıl sonra, ikinci bir ‘geçiş savaşı’ olarak tasarlanan El Aksa Tufanı Operasyonu geldi. Gerçekte bu operasyon, soykırım boyutundaki katliam, yıkım ve nüfusun yerinden edilmesi açısından ilkinden daha feci olan ikinci bir Nakba’ya yol açtı. Diğer Arap ülkeleri, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn Krallığı ve Fas Krallığı (Sudan askeri kliğine ek olarak) 2020’de ‘normalleşme’ kampına katılırken, Suudi Krallığı şimdi Körfez monarşilerini bir araya getiren bölgesel bir askeri ittifakın oluşturulması için koşulları tamamlamak üzere onlara katılmaya hazırlanıyor, Mısır, Ürdün ve Fas, Siyonist devletle birlikte ABD’nin koruması ve askeri gözetimi altında, İran’a ve ittifakın bölgesel üyelerinin güvenliğini ve Amerikalı destekçilerinin çıkarlarını tehlikeye atabilecek diğer tüm tehditlere karşı.
Filistinlilerin kaderi söz konusu olduğunda, ‘meseleyi yeniden masaya yatırmak’ – ki Hamas bu ‘başarının’ muazzam insani maliyetine rağmen operasyonuyla bunu başarmış olmaktan gurur duymaktadır – aslında Oslo projesini otuz yıl öncesinden daha da kötü bir şekilde yeniden canlandırmak için başta ABD olmak üzere yoğun uluslararası çabalara yol açmıştır. Amaç, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin bazı bölümlerinde, Siyonist devletin her iki bölgede de daimi güç bulundurarak sıkı askeri kontrolüne tabi olacak yeni bir Filistin devleti kurmaktır; Siyonist ordunun kontrolü altındaki Batı Şeria topraklarından ve İsrail’in mini devletin kurulmasını kabul etmesi karşılığında resmi olarak ilhak edebileceği yerleşimlerden bahsetmiyorum bile.
Washington bu senaryoyu dayatmayı başarırsa, bu kesinlikle Siyonist aşırı sağın nehirden denize ‘Büyük İsrail’i gerçekleştirme niyetlerinin (geçici) bir hayal kırıklığı anlamına gelecektir. Ancak bu niyetler, ‘El Aksa Tufanı’ Siyonist orduya Gazze Şeridi’ni yeniden işgal etme ve yerleşimcilere yönelik saldırılara paralel olarak Batı Şeria’daki operasyonları yoğunlaştırma fırsatı sağlamadan önce bile her halükarda ulaşılamaz durumdaydı. Gerçek şu ki, Siyonist devlet tarafından yürütülen mevcut soykırım savaşından çıkabilecek en iyi ‘çözüm’, ondan önce var olandan daha kötüdür ve kesinlikle Oslo anlaşmasından sonra ufukta görünenden daha kötüdür.
Filistin halkı topraklarına tutunmalı, zorla yerinden edilmenin ardından ‘yumuşak’ yerinden edilmeyi (göçe teşvik) reddetmeli ve bu davanın 1988’deki ilk İntifada’nın zirvesinde kaydettiği büyük ilerlemenin ardından gelen ve şu anda en düşük noktasına ulaşmış olan büyük düşüşün ardından, davalarını yeniden ilerletmelerine olanak tanıyan bir stratejiyle mücadeleye devam etmelidir. Filistin mücadelesi, İsrail toplumunu ayrım gözetmeyen eylemlerle birleştirmek yerine siyasi olarak bölmeyi, 1982’de Lübnan’ın işgalini ve ardından gelen ilk İntifada’yı takip eden koşullara geri dönmek için gerekli silahlı direniş biçimlerini siyasi ve kitlesel eylem taleplerine tabi kılmayı hedeflemelidir. O dönemde ‘post-Siyonist’ olarak adlandırılan bir akım İsrailli Yahudiler arasında büyümeye başladığında, işgalin reddedilmesi ile İsrail devletinin ‘tüm vatandaşlarının devleti’ haline dönüştürülmesi için bölgeselleştirilmesinin desteklenmesi bir araya geldi.

Kaynak: https://blogs.mediapart.fr/gilbert-achcar
Çeviri : Metin Alan
https://arkadas.ch/filistinin-kaderi/

MAĞDURLARLA BİRLİKTE KÂR DA ARTIYORZORLA ÇALIŞTIRMANIN SONUÇLARI: DAHA FAZLA KURBAN VE BÜYÜK KÂRLARUluslararası Çalışma ...
26/05/2024

MAĞDURLARLA BİRLİKTE KÂR DA ARTIYOR
ZORLA ÇALIŞTIRMANIN SONUÇLARI: DAHA FAZLA KURBAN VE BÜYÜK KÂRLAR

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) son çalışmasına göre 2021 yılında dünya genelinde 27,6 milyon kişiyi, yani her bin kişiden 3,5’ini etkileyen zorla çalıştırma sonucu patronların kârlarıyla birlikte kurbanlar da artıyor. Özel sektörde ise bu uygulama ve rakamlar son yıllarda daha da artmıştır. ILO bunu, hem mağdur sayısındaki artış hem de daha yüksek getiri nedeniyle olağanüstü bir artış olarak tanımlıyor. Araştırmaya göre, bu olgu tüm dünyayı ilgilendiriyor ve hiçbir bölge bundan azade değil. Nüfusa oranla en yüksek vaka yoğunluğu binde 5,3 kişi ile Arap Devletlerinde görülürken, bunu Avrupa ve Orta Asya (binde 4,4), Amerika, Asya ve Pasifik (binde 3,5) ve Afrika (binde 2,9) takip etmektedir. Zorla çalıştırma vakalarının çoğunluğunu, neredeyse her 10 vakadan 9’unu, özel sektör oluşturmaktadır. Bu vakaların %63’ü emek sömürüsü ile ilgilidir ve sanayi, hizmetler, tarım, ev ekonomisi gibi tüm meslek alanlarını etkilemektedir. Ticari cinsel sömürü vakaların %23’ünü oluşturmaktadır. Mağdurların çoğunluğunu kız çocukları ve kadınlar, yaklaşık dörtte birini ise çocuklar oluşturmaktadır. Geriye kalan %14’lük kısım ise devlet tarafından zorla çalıştırma olarak nitelendirilmektedir (araştırma kapsamında incelenmemiştir). Yüz binlerce erkek ve kadın da sokaklarda dilenmeye ya da yasadışı faaliyetlerde bulunmaya zorlanmaktadır.

MİLYARLARCA DOLAR GELİR
ILO raporu, insan tacirleri ve suçluların, on yıl önce zorla çalıştırma mağduru başına 8.269 dolar olan kazançlarına kıyasla bugün yaklaşık 10.000 dolar gelir elde ettiğini tahmin etmektedir. Bu zorlayıcı uygulamalar, Asya ve Pasifik (62 milyar), Amerika (52 milyar), Afrika (20 milyar) ve Arap Devletlerinin (18 milyar) önünde, yılda 84 milyar dolar ile Avrupa ve Asya’da en yüksek yasadışı kârı elde etmektedir. Ticari cinsel sömürü, toplam kârın %73’ünü oluşturarak en yüksek kârı sağlamaktadır. Bu, mağdur sayısının toplamın sadece %27’si olmasına rağmen böyledir. Bunu sanayi (35 milyar dolar), hizmetler (20.8 milyar), tarım (5 milyar) ve ev işleri (2.6 milyar) takip etmektedir. Bu yasadışı kazançlar, işçilerin hakkı olan ancak onları sömürenlerin elinde kalan ücretlere karşılık gelmektedir.

YOKSULLUK DÖNGÜSÜ
ILO raporunda “Zorla çalıştırılan işçiler, ücretlerinin kasıtlı ve sistematik olarak kesilmesi en yaygın olanlardan biri olmak üzere, çeşitli zorlama biçimlerine maruz kalmaktadır. Zorla çalıştırma, yoksulluk ve sömürü döngülerini devam ettirmekte ve insan onurunu zedelemektedir. Artık durumun daha da kötüye gittiğini biliyoruz. Uluslararası toplum acilen bir araya gelerek bu adaletsizliğe son vermek, çalışanların haklarını korumak ve herkes için adalet ve eşitlik ilkelerini savunmak üzere harekete geçmelidir” ifadeleri yer alıyor.
Bu bağlamda raporun yazarları, “yasadışı kazanç akışını durdurmak ve failleri adalete teslim etmek için acilen tedbir alınması gerektiğini” vurgulamaktadır. Önerilen çözümler arasında yasal çerçevelerin güçlendirilmesi, yasaların uygulanmasından sorumlu olanların eğitilmesi, iş teftişinin yüksek riskli sektörlere yaygınlaştırılması ve iş hukuku ile ceza hukukunun uygulanması arasındaki koordinasyonun geliştirilmesi yer alıyor. ILO’ya göre, bu önlemler yine de “temel nedenleri öncelikli olarak ele alan ve mağdurları koruyan” küresel bir yaklaşımın parçasını oluşturmalıdır; bu olmadan zorla çalıştırmanın ortadan kaldırılamayacağına inanmaktadır. (Arkadaş)
https://arkadas.ch/magdurlarla-birlikte-kar-da-artiyor/

SOLAN KARANFİLLER, PORTEKİZ SEÇİMLERİ VE YÜKSELEN SAĞ25 Nisan 2024’de Portekiz Karanfil Devrimi’nin başlamasının üzerind...
26/05/2024

SOLAN KARANFİLLER, PORTEKİZ SEÇİMLERİ VE YÜKSELEN SAĞ
25 Nisan 2024’de Portekiz Karanfil Devrimi’nin başlamasının üzerinden 50 yıl geçmiş oldu. 8 Mart’ta Portekiz’de yapılan seçimlerde aşırı sağcı Chega (Yeter Artık) partisi %18 oyla 3. sırada yer aldı. Peki Portekiz’de neler yaşandı?

Karanfil Devrimi, 25 Nisan 1974’te, çoğunlukla genç subaylardan oluşan Silahlı Kuvvetler Hareketi’nin (MFA) kışkırtmasıyla başladı ve birkaç saat içinde Avrupa’nın en eski diktatörlüğüne (48 yıl!) son verdi. António Salazar tarafından kurulan ve ölümünden sonra halefi Marcelo Caetano tarafından devam ettirilen Estado Novo (Yeni Devlet) rejimi, Uluslararası ve Devlet Savunma Polisi (PIDE -1969’da DGS oldu) tarafından da desteklenen faşist diktatörlük rejimi olarak inşa edildi. Rejim, İsviçre de dahil olmak üzere tüm Batılı devletlerin desteğine sahipti. O dönemde Portekiz, Angola, Mozambik ve Gine-Bissau’daki ulusal kurtuluş hareketlerini şiddetle bastıran acımasız bir sömürge imparatorluğuna sahipti. Sömürge savaşının reddedilmesi askeri ayaklanmanın tetiklenmesinde önemli bir rol oynadı; genç subaylar böylesi bir sömürge savaşı yürütülmesini kabul etmediler. Faşist devlet aygıtının bazı birimleri de rejimin sömürge sorununa yaklaşımına karşı çıkıyordu.

BİR DARBEDEN DEVRİMCİ BİR SÜRECE
Başlangıçta askeri aygıtın bir bölümü tarafından başlatılan Karanfil Devrimi bir askeri darbe niteliğindeydi ve halktan evde kalması istenmişti. Ancak Portekiz halkının ortaya çıkması ve siyaset sahnesinde harekete geçmesi kısa sürede dengeleri değiştirdi ve gerçek bir toplumsal devrimi tetikledi. MFA süreç boyunca önemli bir rol oynarken, halk güçlerinin enerjisinin serbest kalması General António de Spínola tarafından temsil edilen resmi muhalefete «yumuşak bir geçişi» engelledi.
Halk hareketi, 25 Nisan’da başlayan ve on sekiz aydan fazla devam eden süreçte, durumun ellerinden kayıp gittiğini düşünen egemen sınıfların kurumsal ya da askeri darbe girişimlerini barikatların yardımıyla püskürtmeyi başarmıştır. 25 Nisan’dan çok kısa bir süre sonra halk, hem kent merkezlerinde hem de kırsal kesimde toprak işgalleri yoluyla birçok farklı şekilde harekete geçmeye başladı. Bu hareketlenmenin başlıca özelliği, çeşitli düzeylerde işçi iktidarının nüveleri rolünü oynayan öz-örgütlenme organlarının kurulmasıydı: kaçan burjuvazinin boş bıraktığı binalara ve evlere el koymaya başlayan kiracı komiteleri, nüfus için kreş ya da diğer hizmetlerin açılmasını tartışan mahalle komiteleri vb.

İŞÇİ HAREKETİ
Halk hareketinin arkasındaki itici güç çok sayıda grev ve işçi denetimi deneyimleriydi. Portekiz’de işçi sınıfının gücü 1960’larda özellikle Lizbon, Porto ve Setúbal gibi ekonomik merkezlerde artmıştı. Birkaç ay boyunca ülke, ücret artışları, kamulaştırma ve işten çıkarmaya karşı koruma gibi önemli kazanımlara yol açan grevlerin yarattığı ritimle yaşadı. İşçiler, patronların ekonomik sabotaj riskine karşı şirketlerin doğrudan işçiler tarafından kontrol edilmesi deneyimlerini teşvik etmek için işçi komiteleri kurarak harekete geçti.
Özellikle aşırı sağın yoğun şiddetinin damgasını vurduğu çalkantılı ayların ardından devrimci süreç Kasım 1975’te durdu ve halk iktidarı biçimlerinin yaygınlaşmasına karşı çıkan güçler üstünlüğü ele geçirdi. Portekiz böylece Batı tarzı temsili bir demokrasiye doğru ilerledi. Yine de 25 Nisan’ın anısı, özellikle de hala yerine getirilmemiş olan «Nisan vaatlerinin» (sınıfsız bir topluma doğru dönüşüm hedefinin de yer aldığı) düzenli olarak hatırlatılması yoluyla Portekiz halkının hafızasında kalmaya devam etmektedir.

SONUÇ OLARAK
Devrimin 50. yıldönümünün anılması, son yasama seçimlerinin sonuçlarının damgasını vurduğu özel bir bağlamda yapılacaktır. Seçimler, Başbakan Antonio Costa’nın yolsuzluk şüpheleri nedeniyle geçtiğimiz Kasım ayında istifa etmesinin ardından 10 Mart 2024 günü yapıldı. Yasama seçimlerinde sağcı AD-Demokratik İttifak (oyların %30.15’i ve 80 sandalye), daha önce hükümette olan Sosyalist Parti (oyların %29.26’sı ve 78 sandalye, 2022 sonuçlarına göre 12 puandan fazla ve yarım milyon oy düşüşü) ile başa baş bir zafer elde etti. Ancak bu seçimin asıl şoku, iki yıl içinde oylarını üç katına çıkararak bir milyon oy barajını aşan (oyların %18,89’u ve 20 sandalye) ve kendisini ülkenin 3. siyasi gücü olarak konumlandıran aşırı sağcı Chega partisinin büyük yükselişi oldu. Uygun bir şekilde Chega, Portekiz devrimini ve Portekiz’in son elli yıldır sahip olduğu iddia edilen sol hegemonyayı eleştirdi. Sömürge imparatorluğuna duyulan özlem, göç ve kürtaj karşıtlığı ile birlikte partinin söyleminde de güçlü bir şekilde yer almaktadır. Bu tür siyasi güçlerin endişe verici gelişiminin dizginlenmesi ve Sağ’ın zaferi karşısında Nisan vaatlerinin yeniden canlandırılması Portekiz işçi ve emekçilerinin örgütlü mücadelesine bağlı olacaktır. (Arkadaş)
https://arkadas.ch/solan-karanfiller-portekiz-secimleri-ve-yukselen-sag/

ONBİNLER 1MAYIS’TA ALANLARDAYDIZürihZürih’te 1 Mayıs yürüyüşüne yaklaşık 15 bin kişi katıldı. Sabah saat 10.00’da Helvet...
26/05/2024

ONBİNLER 1MAYIS’TA ALANLARDAYDI
Zürih
Zürih’te 1 Mayıs yürüyüşüne yaklaşık 15 bin kişi katıldı. Sabah saat 10.00’da Helvetiaplatz’da toplanan sendikalar, partiler, yerli ve göçmen örgütlenmeleri, geleneksel yürüyüşle şehrin içerisinden mitingin yapılacağı Sechseläutenplatz’a geldiler. Taşınan pankart ve dövizlerde kapitalizm eleştirisinin yanı sıra kaynakların eşitsiz dağılımı ve sağlık hizmetlerine erişim, insanların ve doğal kaynakların sömürülmesine ve geçim kaynaklarının devam eden yıkımına neden olan politikaların eleştirisi göze çarpıyor sağlık hizmetlerinin azınlık için bir ayrıcalık olmaktan çıkarılıp, herkesin kolayca erişebileceği temel bir hak olması isteniyordu.
Bern
Bern de ki gösteriye 2000 kişi katıldı.. Genç sosyalistler ve sendikalar adınayapılan konuşmada ücretlerin arttırılması ve bunun için Bern Kantonu’nda lanse edilen asgari ücretin girişiminin desteklenmesi çağrısı yapıldı.
Basel
Basel’de gerçekleştirilen 1 Mayıs yürüyüşüne 4 binin üzerinde katılım oldu ve yürüyüş geçen yıllara göre daha kitleseldi. Messeplatz’da toplanan kitle daha sonra mitingin yapılacağı alan olan Barfüsserplatz’a yürüdü. Ücretlerde genel artış ve sağlık sigortası primlerinin düşürülmesi talebinin yanı sıra konut sorunu, ücretsiz toplu taşıma ve Rhein Tüneli inşasını ret eden çağrılar görünürdü. Filistin halkıyla dayanışma ve emperyalist savaşlara itiraz kortejlerde yükselen sloganlarda hissedilirdi.
Cenevre
Cenevre’de yaklaşık 2,500 kişi yürüyüş gerçekleştirdi. Mor renkte giyinen büyük bir kitle, referanduma konu olan özel kreşlerdeki ücretlerin düşürülmesine karşı yürüdü. Çok sayıda pankart da yabancılara siyasi hakların genişletilmesine yönelik girişim lehine oy kullanılması çağrısında bulundu.
1 Mayıs yürüyüşüne Filistin halkıyla dayanışma da damgasını vurdu. Kortejin en önünde Filistin yanlısı pankartlar yer alırken, birçok kişi Filistinlilerin mücadelesinin sembolü olan kefiye giydi. Göstericiler “Özgür Filistin”, “Hepimiz Gazze’nin çocuklarıyız” ve “İsrail’i boykot et” sloganları atarken İsviçre’nin suç ortaklığını kınadılar.
Büyük Konsey’de çoğunluğa sahip olan sağcı partinin okullarda reform yapmayı planlaması üzerine Cenevre Öğretmenler Federasyonu, Cornavin istasyonu çevresinden Parc des Bastions’a kadar şehir boyunca düzenlenen yürüyüşe katıldı. Pankartta «Eğitim: Cenevre’de kaliteli bir okul için hep birlikte» yazıyordu.

Jura/Delémont
Jura kantonu 1 Mayıs Organizasyon Komitesi’nin çağrısı üzerine yaklaşık 300 kişi Delémont belediye binası önünde toplandı. Aktivistler ve göstericiler daha sonra Delémont sokaklarında bir yürüyüş düzenlediler ve konuşmalar için tren istasyonunun arkasında toplandılar. Bu yıl talepler alım gücü ve artan sağlık primleri üzerinde yoğunlaştı. Unia’nın başkan yardımcısı Véronique Polito, konuşmacılardan biriydi ve eylemin önemini vurguladı: «Bu yüz yıldan daha eski, işçiler için uluslararası bir mücadele. Bugün, ücretler ve satın alma gücü temasına odaklandığımız gündür. Ancak mücadelemiz her gün devam ediyor” dedi.
Fribourg
Ücretler, satın alma gücü ve sosyal sigorta Fribourg’daki 1 Mayıs konuşmalarının ana temalarını oluşturdu. Filistin davası da öne çıkan konular arasındaydı.
Saat 15:00’ten itibaren Python Meydanında 200 kişi İşçi Bayramı için toplandı. PS’den Alizée Rey, Syna’dan Nicole Aeby, SSP üyeleri, Uniterre’den Katharina Schatton ve IDHF derneğinden Tuncay Oezdémir tarafından konuşmalar yapıldı.
Vaud/ Lozan
1 Mayıs günü geç saatlerde Lozan şehir merkezindeki Place de la Riponne’da düzenlenen 1 Mayıs yürüyüşüne yaklaşık 800 kişi katıldı. Politikacılar ve sendikacılar tarafından yapılan bir dizi konuşmanın ardından, Lozan sokaklarından Casino de Montbenon’a doğru yürüyüşe geçildi.
Unia sendikası ve POP partisinin kırmızı renklerinin hakim olduğu mitinge çok sayıda grup katıldı. Feminist aktivistler, Filistin’deki soykırıma karşı olan gruplar, özellikle kapanma tehdidi altındaki St-Prex Vetropack cam fabrikasından yaklaşık yedi çalışan XXL boyutunda bir şişenin etrafında görüntü verdi. Vetropack personel komitesi başkanı, yüksek sesli bir ses sistemi üzerinden Saint-Prex cam fabrikasını emlak spekülasyonundan kurtarmak için verilen «uzun mücadeleyi” anlattı. Göstericiler «Vetropack işçileriyle dayanışma» sloganları attı. Saint-Prex fabrikasından yaklaşık elli çalışan gösteriye öncülük etti. Cam fabrikası çalışanlarının mücadelesine destek veren sendikalar, «Bir sanayi politikasının yokluğunda, işverenler ülkenin tedariki ve yerel ve çeşitlendirilmiş bir sanayi dokusunun sürdürülmesi için gerekli olan fabrikaları ortadan kaldırmak istiyorlar» dedi.
Vaud Kantonu’nda eczane asistanları, İşçi Bayramı’nı fırsat bilerek bir kez daha toplu iş sözleşmesi (CLA) çağrısında bulundu. Pierre-Yves Maillard’ın katılımıyla, çalışanlar sabah saatlerinde Ouchy’de bir araya gelerek işverenlere hitaben bir imza kampanyası başlattılar. Yaza kadar 10,000 imza toplamayı hedefliyorlar.
Ortadoğu’daki savaşla birlikte, Filistin bayrakları, sendika pankartları ve diğer kızıl bayraklarla karıştı. Sendikalar ve sol kanattan seçilmiş temsilciler, «on binlerce kişiyi» öldüren bu savaşları (Ukrayna ve Filistin’de) kınadılar.

Biel/Bienne
Pierre-Yves Maillard Biel’deki La Place Central’de toplanan kitleye yönelik bir 1 Mayıs konuşması yaptı. İsviçre Sendikalar Konfederasyonu (USS) Başkanı, İsviçre’de açıklanan «tamamen yanlış enflasyon rakamlarını» kınadıgini belirterek “Sağlık primlerinin hesaplama dışında tutulması, gerçeği bulanıklaştırmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, enflasyon gerçeği büyük ölçüde küçümsenmektedir” dedi. Aynı zamanda Vaud Kanton Meclisi Üyesi de olan Pierre-Yves Maillard, 9 Haziran’da oylamaya sunulacak olan primlerin gelirin %10’u ile sınırlandırılmasına ilişkin sosyalist girişim için destek istedi. Ayrıca, zorunlu kısımdaki emekli maaşlarını %13 oranında azaltırken ücret maliyetlerini yılda 2 milyar CHF artıracağına inandığı 2. sütun reformuna karşı, sağlık sisteminin özelleştirilmesine karşı ve elektrik ve ulaşımda kamu hizmetinin savunulması için de mücadele çağrısı yaptı.

Neuchâtel
Sendikalar ve sol siyasi partiler 1 Mayıs gündemlerinin ilk sırasına satın alma gücünü koydular. Kantonda 30 Nisan ve 1 Mayıs günleri Neuchâtel, Fleurier ve La Chaux-de-Fonds’da, bölgedeki işçiler için daha iyi yaşam koşulları talep etmek üzere üç gösteri düzenlendi.
Neuchâtel Unia bölge sekreteri Silvia Locatelli La Chaux-de-Fonds’daki 1 Mayıs mitinginde yaptığı konuşmada «Maalesef ücretler durgunlaşıyor, satın alma gücü düşüyor, diğer her şey artıyor ve artık yeter. Gerçekten ücret artışına ihtiyacımız var,» dedi. «İsviçre’de insanlar giderek fakirleşiyor. Dünyanın en zengin ülkelerinden biriyiz ve bunun gerçekleştiğini görmek kesinlikle bir skandal” diye ekledi. 400 ila 500 kişi İşçi Bayramı’nı kutlamak üzere La Chaux-de-Fonds’daki Léopold-Robert Bulvarı’nda yürüdü.
1 Mayıs komitesinin eş başkanı Céline Dupraz 1 Mayıs kutlamalarının «sadece sembolik değil. Mücadelelerimizi hatırlamak için bir fırsat” olduğuna dikkat çekti. “Şu anda İsviçre’de sekiz kanton 1 Mayıs’ta resmi tatil yapmaktadır. Neuchâtel’in yanı sıra Jura, Zürih, iki Basel kantonu, Ticino, Schaffhausen ve Thurgau’da da tatil günü var” diye konuşan Dupraz Ulusal bir tatil günü yapılması çağrısı yaptı.

Bellinzona
Bellinzona’da yağan yağmura rağmen 1.500’den fazla kişi daha yüksek maaş ve emekli maaşı için İşçi Bayramı’nda gösteri yaptı. İnsanlar piazzale Stazione’de toplandı ve burada bayraklar ve sloganlarla saat 14:30’da Piazza Governo yönünde yürüyüşe başladı.
Aralarında çok sayıda gencin de bulunduğu 1.500’den fazla kişinin güçlü katılımı 1 Mayıs’a anlam kazandırdı. İsviçre Sendikalar Birliği ve federasyonları (Unia, Vpod, Sev, Syndicom ve Ssm) ile kantonun ilerici güçleri (Alternatif Forum, Sosyalist Parti, Yeşiller, Halkın İşçi Partisi, Komünist Parti, Sisa ve Kolektif Scintilla) tarafından Bellinzona’da düzenlenen Ticino’da 1 Mayıs mitingi, çalışan kadın ve erkeklerin onurunu tartışma ve mücadelenin merkezine koymaktan asla vazgeçmeyeceklerini ifade etti.
https://arkadas.ch/onbinler-1mayista-alanlardaydi/

DAHA ADİL DAHA KAPSAYICI BİR KANTON9 HAZİRAN’DA “BURADA BİR HAYAT, BURADA BİR OY” GİRİŞİMİ HALKOYUNA SUNULUYOR“Daha adil...
26/05/2024

DAHA ADİL DAHA KAPSAYICI BİR KANTON
9 HAZİRAN’DA “BURADA BİR HAYAT, BURADA BİR OY” GİRİŞİMİ HALKOYUNA SUNULUYOR

“Daha adil, daha kapsayıcı ve daha demokratik bir kanton»
Geniş bir sol cephe tarafından desteklenen ve 9 Haziran’da oylamaya sunulacak olan “Une vie ici, Une voix ici – Burada bir hayat, burada bir oy” girişimi, kantonda yaşayan göçmenlerin siyasi haklarının genişletilmesini amaçlıyor.
9 Haziran’da Cenevre seçmenleri, kantonda ikamet eden ve en az sekiz yıldır İsviçre’de yaşayan göçmenlere kanton düzeyinde seçme ve seçilme haklarının genişletilmesini talep eden bir girişimi oylayacak. Federal Anayasa, kantonal ve toplumsal siyasi hakların genişletilip genişletilmemesi kararını kantonlara bırakıyor. Bu proje hem İsviçreliler hem de göçmenler için önemli bir olanak.
Bugün sadece iki kanton yabancılara kantonal ve toplumsal düzeyde oy kullanma hakkı tanıyor: Jura ve Neuchâtel. Hiçbir kanton bu düzeyde seçilme hakkı tanımıyor. Dört kanton yabancılara belediye düzeyinde seçme ve seçilme hakkı tanıyor: Neuchâtel, Jura, Vaud ve Fribourg. Almanca konuşulan üç kanton da ise, belediyelerinin göçmenlere oy hakkı tanımasına izin veriyor. Cenevre’de, göçmenlere belediye düzeyinde oy kullanma hakkı tanımaktadır.
Ülkedeki yerleşik nüfusun %25’inin İsviçre pasaportu bulunmazken, Cenevre kantonundaki durum daha da belirgin ve yerleşik nüfusun %40’ının İsviçre vatandaşlığı yok. Bu durum nasıl bir demokrasi sorusunu da tartışmaya açıyor.
Cenevre uluslararası bir kimliğe sahip ve kanton siyasi sisteminin bunu yansıttığı söylenmez. Burada yaşayan ve çalışan yabancıların %40’ı kantonun refahına katkıda bulunuyor. Birçoğu burada doğmuş.
Siyasi hakların genişletilmesi entegrasyonu güçlendirir. Kanton düzeyinde seçme ve seçilme hakkı, insanların ev sahibi toplumla özdeşleşmesini sağlar ve sosyal ve kültürel uyumu güçlendirmeye yardımcı olur. Kantonda uzun süredir ikamet eden yabancı nüfus böylece yerel yaşama tam olarak katılabilir ve günlük yaşam üzerinde belediye meselelerinden daha büyük bir etkiye sahip olan kanton meseleleri hakkında görüşlerini ifade edebilir. Siyasi hakların kullanımı, yarattığı yansıma sayesinde tam vatandaşlığın oluşumuna katkıda bulunmakta ve insanlar yerel sosyal ve siyasi dokuya daha fazla entegre olmaktadır.
Vatandaşlığa kabul idari olarak birçok zorlukla ve engelle çevrilmiş durumda. Prosedürler hala düzenli olarak keyfilikle gölgeleniyor. Bu nedenle, sosyal ve siyasi hayata kademeli bir girişten önce yapılmalıdır. Söz konusu kişilerin birçoğu, kendilerini entegre olmuş hissetmedikleri için vatandaşlık başvurusunda bulunmuyor. Siyasi hakların genişletilmesi, bu kişilerin yerel ve dolayısıyla İsviçre siyasi sistemine daha iyi entegre olmalarını sağlayacaktır. Bu da vatandaşlığa kabul başvurularını artırıcı bir etki yaratacaktır.
Kanton düzeyinde göçmenlerin siyasi hakların genişletilmesi, nüfusun yaşlanmasına ve seçmen katılımını artırma ihtiyacına bir yanıt olarak da görülebilir. Kurumlarımıza yönelik destek düzeyini yükselterek demokratik meşruiyeti arttırır. Birçok insan, özellikle de İsviçre’de doğmuş ya da buraya çocukken gelmiş gençler, uzun süredir kanton ve İsviçre vatandaşlığından dışlanmış durumdadır. Girişim bu açık adaletsizliğe son verecektir.
Yıllarca ikamet etmek, yabancı uyruklulara ülkenin ve kantonun yaşamına entegre olmaları için zaman kazandırır. Bu şekilde yurttaşlık bağlılıklarını güçlendirebilirler. Birçok göçmen kökenli insan yerel grup ve derneklerde yer almaktadır. Amaç insanları oy vermeye “zorlamak” değil, onlara bu fırsatı vermek ve bunu yapmak isteyenlerin siyasi hayata daha fazla dahil olmalarını sağlamaktır.
Son olarak, oy verme ve seçim sisteminin karmaşıklığı, belediye düzeyinde yabancı seçmenlerin oranının düşük olmasını kısmen açıklayabilir. Bu sistemi tanımayı ve anlamayı sadece yurttaşlık bilgisi dersleriyle değil, siyasi haklarımızı fiilen kullanarak öğrenebiliriz.
Daha adil, daha kapsayıcı ve daha demokratik bir Cenevre Kantonu için 9 Haziran’da “Burada Bir Hayat, Burada Bir Oy” girişimine evet oyu verelim!

İMZACILAR: Jean-Marie Mellana, PS Ville de Genève komitesinin eski üyesi; Emmanuel Deonna, eski milletvekili ve Ville de Genève eski belediye meclis üyesi; Gabriel Barta, bien.ch başkan yardımcısı ve PS Genevois eski saymanı; Wahba Ghaly, belediye meclis üyesi, Vernier. Metin 50’den fazla Cenevre Sosyalist aktivisti ve seçilmiş temsilci tarafından imzalanmıştır.
https://arkadas.ch/daha-adil-daha-kapsayici-bir-kanton/

KAYMAĞI YİYİP ACI İLACI HALKA YUTTURUYORLARFEDERAL KONSEY ÜYELERİ DÜNYANIN EN İYİ MAAŞ ALAN LİDERLERİ ARASINDA YER ALIYO...
26/05/2024

KAYMAĞI YİYİP ACI İLACI HALKA YUTTURUYORLAR
FEDERAL KONSEY ÜYELERİ DÜNYANIN EN İYİ MAAŞ ALAN LİDERLERİ ARASINDA YER ALIYOR

Konfederasyon Başkanı Viola Amherd ve İsviçre Federal Hükümetinin diğer üyelerine ödenen toplam maaş yaklaşık 1.1 milyon CHF tutarında. Bu miktar Joe Biden ve Emmanuel Macron’un maaşlarını çok aşıyor.
Geçtiğimiz ay bazı üst düzey yöneticilerin maaşları bir kez daha tartışmalara neden oldu. UBS’in patronu Sergio Ermotti’ye 2023’teki çalışmaları için 14.4 milyon CHF ve Novartis CEO’su Vas Narasimhan ise 16.2 milyon ödendi. Buna karşılık Federal Konsey üyelerinin maaşları çok daha mütevazı görünüyor. Federal Konsey üyelerinin her biri 473.000 CHF alıyor. Viola Amherd, Başkan olarak görev yaptığı yıl boyunca fazladan 12.000 İsviçre Frangı alıyor. Buna ek olarak pek çok mali ayrıcalıkları da var.
Bu yardımlara şoförlü bir şirket arabası, masraflar için toplu para ve yıllık maaşın yarısına eşdeğer bir emeklilik hakkı da dahildir. Bunlar bir araya getirildiğinde federal konsey üyeleri için toplam 1.1 milyon CHF’ye denk geliyor. Diğer devlet başkanları ile karşılaştırıldığında bu maaş aslında oldukça sıra dışıdır.

JOE BİDEN, VİOLA AMHERD’E KIYASLA ÇOK ‘FAKİR’
Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanı Joe Biden “sadece” 365.000 CHF alıyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, ödenekleri de dahil olmak üzere 400.000 CHF almaktadır. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz 380.000 frank ve Emmanuel Macron, İsviçre yürütmesinin bir üyesinden çok daha fazla güce sahip olmasına rağmen 180.000 frank alıyor. Hükümet başkanları arasında en yüksek maaş, ikramiyeler dahil 1,5 milyon CHF ile Singapur Başbakanı Lee Hsien Loong’a ait.
Ancak diğer ülkelerle yapılan karşılaştırmalar sadece kısmen anlamlıdır. İsviçre Ulusal Bankası Başkanı Thomas Jordan, 1,3 milyon CHF ile ulusal hükümetin bir üyesinden daha iyi durumda ve dünyanın en büyük merkez bankası olan Federal Rezerv’in başkanı Jerome Powell’ın 170.000 İsviçre Frangı’ndan çok daha fazla kazanıyor.
Halka açık şirketlerdeki maaşlarla yapılan karşılaştırma da ilginçtir. Swisscom CEO’su Christoph Aeschlimann 1.8 milyon CHF ile burada öne çıkıyor. Roberto Cirillo (Swiss Post) ve Vincent Ducrot (SBB) ise yaklaşık 1 milyon İsviçre Frangı ile federal meclis üyeleriyle aynı maaş diliminde yer alıyor.
Öte yandan Federal Meclis Üyeleri halkın çalışanlarıdır. Ve bu kış yaşanan “bedava kayak kartı” tartışması, hükümetin tüm ayrıcalıklarının hoş karşılanmadığını gösterdi. Federal Konsey nihayet 2025 yılından itibaren İsviçre Dağ Demiryolları’nın ücretsiz geçiş kartlarından vazgeçeceğini açıkladı. (Arkadaş)
https://arkadas.ch/kaymagi-yiyip-aci-ilaci-halka-yutturuyorlar/

Adresse

Längistrasse 14
Basel
4133

Webseite

Benachrichtigungen

Lassen Sie sich von uns eine E-Mail senden und seien Sie der erste der Neuigkeiten und Aktionen von Arkadaş-Gazetesi İsviçre erfährt. Ihre E-Mail-Adresse wird nicht für andere Zwecke verwendet und Sie können sich jederzeit abmelden.

Service Kontaktieren

Nachricht an Arkadaş-Gazetesi İsviçre senden:

Videos

Teilen

Our Story

Arkadaş,Türkiyeli farklı uluslardan, inanç ve kültürlerden işçi ve emekçilerin İsviçreli işçi ve emekçilerle birliğini ve mücadelesini amaçlıyor. Sizlerde bu mücadeleye katki sunmak istiyorsaniz email adresimiz: [email protected] Türkische Zeitung Schweiz- Turque Journal Suisse Gazetemizi eline alan her okuyucunun kolaylıkla fark edebileceği gibi, Arkadaş Gazetesi uzun süreden itibaren daha farklı bir biçimde, ama daha zengin bir içerikle okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Bizler Arkadaş’ı çıkaran ekip olarak hep daha iyi, daha doyurucu bir gazete yapmak için çaba gösterdik. Bu çabamız okuyucularımız tarafından da desteklendi ve teşvik edildik. Gazetemizin içeriğinde ve çizgisinde zaten bir sorun bulunmuyordu. Bizim için sorun, gazetenin içeriğini zenginleştirebilmek, haber, röportaj, araştırma, edebiyat, kültür vb gibi alanlarda gazetenin daha doyurucu olmasını sağlayabilmekti.Yedi yıla yakın bir gazete deneyimimiz var ve bugün geçmişe göre daha iyi bir gazete çıkarabilecek durumdayız. Gazetemizin her satırı, her sayfası, her yazısı emek verilerek, zaman harcanarak oluşturulmuştur. Gazetemizin baskı ve dağıtım masraflarını karşılamak gibi bir gerçekle de yüz yüzeyiz. Bu nedenle gazetemizi birkaç sistemle okuyucuya ulaştırmanın doğru olacağını düşünmekteyiz. Bunlardan ilki abone sistemidir. Okuyucularımız gazetemize abone olmak yoluyla hem gazeteyi düzenli olarak edinebilir, hem de gazetenin çıkmaya devam etmesine katkıda bulunabilir. Ayrıca gazete bazı bölgelerde elden satılacak. Gazetemiz her hangi bir yerden maddi destek almamaktadır. Bu gazete eğer yaşayacaksa bunun tek kaynağı okuyucuları olacaktır. Çevremizde bolca çıkan reklam gazetelerinin ve proje gazetelerinin varlığını biliyoruz, görüyoruz. Okuyucularımız bugüne kadar Arkadaş Gazetesi’ni o tür gazetelerden ayrı bir yere koydular, onu diğerlerinden ayırdılar. Bugün bu desteğin ve bilincin Arkadaş’a abone olarak, ona maddi destek olarak devam edeceğine inanıyor ve güveniyoruz. Her sayıda daha iyi bir gazete için çaba göstereceğiz. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Sizlerin maddi ve manevi desteği bizleri güçlendirecektir. Gazetemiz, sadece abone olanlar ve ona diğer kanallardan ulaşabilenler tarafından okunabilmektedir. yillik posta abone: 50 CHF elden satis ücreti: 3 CHF Yıllık abone bedeli 50 isviçre frankını gazetemiz kontosuna yatıran ve adreslerini bildiren okurlarımıza, gazeteleri posta yoluyla ulaştırılacaktır. KONTO: Federation der demokratischen Arbeitervereine DIDF Längistrasse 14. 4133 Pratteln/ BL BLKB PC- Konto: 40-44-0 BLKB 16 2.3745.125.08


Andere Medien- und Nachrichtenunternehmen in Basel

Alles Anzeigen