burdan yakılıyorsa, buyrun sanatın da bir jargonu mevcuttur. "fotoğrafın dili" ise o fotoğrafta anlatılan, gösterilen ya da anlatılmak/gösterilmek istenendir. o fotoğrafın konuştuğunu / söylediğini dinlemek ve duymaktır, okumaktır giderek. bir dili açımlandıran, bir dilin ifade sınırlarını belirleyen tekniği, araç gereçleridir. sanatın alt dilleri birbirleri ile kesişen kümeler yaratırlar. birinin
sağladığı özgürlüğü, bir diğeri başka bir olanağı ile sağlar. fotoğrafta bu dil bir fotoğraf makinesi ile yaratılır, saptanır. diyaframın açıklığı, hangi ışıkta hangi filmin seçildiği, seçilen objektif, flaş, üç ayak (tripod) kullanılıp kullanılmadığı işin önemli bir teknik kısmına karşılık gelir. ama her halükârda aslolan, makinenin arkasında o milyarlarca birbirine girmiş görüntüden hangisini seçip hangisini dışında bıraktığınızdır. bir sanatçıyı diğerlerinden ayıran iç zenginliğini ürettiğine katma yeteneği, becerisidir. bireyi sanatçı yapan fotoğraf makinesi değildir. çek-at fotoğraf makinesi ya da polaroid ile -teknik açıdan sınırlı dahi olsanız- sanat fotoğrafları üretebilirsiniz. fotoğraf makinesi, kamera, kalem, daktilo, bilgisayar, taş, mermer, toprak vb vd birer araçtır. üretimin paylaşım süreci için araç. yani herşey asıl olarak içinizde başlamakta ve bitmektedir. ve bu nedenledir ki "söylemek", sanatçının gözü bağlı trajedisidir.
---
sanatın tüm türlerini birbirine ilmekleyen noktalar vardır. bir fotoğrafın üretimi (çekimi?) ile bir şiirin üretimi (yazımı) arasında temel farklılıklar yoktur. bireyi sanatçı yapan herşeyden önce çizdiği kadraj ve bu kadraja yerleştirdikleridir. bu kadraj, üretmeden önce, üretirken ya da ürettikten sonra çizilebilir. bu nedenledir ki "fotoğraf" henri-cartier bresson'un sandığı bir "elverişlilik" ("disponibilité") durumu değildir yalnızca. yani o görüntünün gerçekleşmesi sırasında uygun alet edevat ile orada olmak tesadüflüğü. "orada olmak" ve "uygun alet edevat"...
bresson'un soylediği, "o anda ordaydım makinemle, hepsi bu"dur sonuçta. belgesel fotoğrafçı, foto-muhabirdir, bresson kendince. ki ara güler de bresson gibi evlere şenlik abartıp fotoğrafı tamamen bırakarak 'aslolan resim sanatıdır' demese de üç aşağı beş yukarı benzer şeyleri söyler. halbuki, her sanat dalının kendine ait teknik farklılıklarıdır bresson'u ve güler'i yanıltan. edebiyatın malzemesi sözcükler, sayılar ve noktalama işaretleriyse, fotoğrafınki durağan görüntülerdir. sanatçının, kendini söylerken şu ya da bu alet edevattan yararlanması "belirleyen" değildir. ernst hans gombrich, fotoğraf sanatından söz ettiği paragrafında bresson'a ve bir bresson yapımı (1952) "aquila degli abruzzi"ye ilişkin :
www.peterfetterman.com/artists/cb/pic08.html
"milyonlarca turist pitoresk italyan köylerini fotoğraflamıştır ama hangisinin çektiği böylesine ikna edicidir." gombrich ve bresson'un tam da söylemek istedikleri belki de şudur: eğer herhangi bir fotoğraf makinesiyle herhangi birisi o görüntünün bulunduğu yerde benzeri bir görüntüyü yakalayacak ise çekenin ve çekilenin fazla bir önemi yoktur. bresson'un kendinden kattığını düşünmediği ama gombrich'in aynı görüşte olmadığı o "elverişlilik"te ayrı bir şeyi daha yakalarız:
sanatçı ile sanat değerlendiricisi arasındaki farkı...
modern kamu -okur/seyirci- ve fotoğraf" ("le public moderne et la photographie"), charles baudelaire'in 1859 sanat fuar'ından ("salon") hemen sonra yazdığı ve r***e française'de yayımlanmak üzere derginin genel yayın yönetmeni jean morel'e gönderdiği makaleler bütününün bir parçasıdır. yazma nedenlerinden birisi fotoğraf makinesinin icadı ile ressamların kendilerini tehdit edilmiş hissetmelerine okkalı bir cevap vermektir. ki okkalı cevabını verir de. baudelaire'in bu cevabı üstlenmesi şair kimliğinden öte sanat değerlendiricisi kimliğinden ötürüdür. resim sanatını ve çağının resmini yakından izleyen baudelaire, fotoğrafçının değil de ressamın yanında durur. taraf olur. fotoğraf bir "sanat" mı yoksa "teknik" midir sorusunun cevabını ikincisinin lehinde verir. baudelaire'e göre fotoğraf bir endüstridir ve "başarısız, yeteneksiz ya da calışmalarını tamamlayamayacak denli teneke ressamların sığınagı"dır. "körlüğün ve salaklığın daniskası olduğu denli intikamın rengi"dir de.