25/09/2020
Yaprak dökümü dizisinden bihaber olanımız yoktur. Ali Rıza Bey’i canlandıran Halil Ergün’ü 1976 yapımı bir Türk sinemasında seyretmek, üstelik senaristlerinden biri olduğunu görmek şaşırttı fakat hiç de ağzımızın tadını kaçırmadı.
Filmin konusuna herhangi bir yerde okuduğumuzda tarih tutkunu genç bir kadınla balıkçının aşk hikayesini izleyeceğimizi düşünmüş olsak da ama bu kesinlikle aşk filmi değil bizce. En azından kimse kör olmuyor ya da saçları birden bire ağarmıyor. Hatta filmde aşk, şaşırtıcı derecede yüzeysel kalmış.
Halil Ergün’ün hayat verdiği Recep, İznik’te balıkçılık yapan, çapkın, bütün derdi zengin bir kadın bulup buralardan kurtulmak olan bir adam. Necla Nazır’dan seyrettiğimiz Gül’ün İznik’e gelmesiyle olay örgüsü başlıyor. Recep’in doğduğu, saklambaç oynarak büyüdüğü, her karışını bildiği yerler hakkında Gül’ün daha çok bilgiye sahip olması filmin birçok yerinde dikkat çekiyor.
Her gün geçtiğimiz sokaklara yabancı mıyız hepimiz? Merak mı etmiyoruz yoksa rutinin içinde kayıp mı oluyoruz?
Filmdeki bir diyalog aslında tam olarak verilmek istenen mesajı bize sorgulatan cinsten. İznik Gölü’nün güzelliğini dile getiren misafirlere karşı Recep’in tepkisi sahneyi çok anlamlı kılmış. “Bilmem, öyledir herhalde. Biz içinde olduğumuzdan, balıklarla uğraşmaktan pek fark edemiyoruz.” Hayat koşuşturması, sorunlarla uğraşmaktan biz de göremiyor muyuz hayatımızdaki güzellikleri?
Recep’in Gül’e yaptığı evlilik teklifinin reddedilmesiyle peri masalı son buluyor ve filmin sonunda göle baktığında ilk kez fark ediyor güzelliğini. Kapılıp gittiği masaldan gözünü gerçeğe açtığında göremediklerini fark ediyor. İçinde bulunduğumuz hayatı kaçırıyor muyuz biz de? Bambaşka bir rüyanın içinde yaşarken burnumuzun ucundaki mutlulukları kaçırıyor muyuz? Belki de bazen dışarıdan bir gözle bakmak gerek, kendimize yabancılaşmadan. Bir gün Recep gibi bizi sarıp sarmayalan her şeye gülümseyerek, coşkuyla bakabilmek dileğiyle.