16/08/2024
~KONKOLA~
Anne babamın yedinci evladıyım. Adım Davut'tur. Küçük yaşta bizim yaylada bir uçurumdan yuvarlanmışım.Bu kaza bedenimde hasar bırakmış . Kendimi bildim bileli ağır kaldıramam. Ailem tarlamızda çay biçerken, ben mecburen gölgede oturduğum, hiçbir işe yaramadığım için, kardeşlerim hep fazlalık görürlerdi beni evde.Alaycı ve gurur kırıcı sözlere maruz kalarak yetiştim. Çay çuvallarını sırtlanan kız kardeşlerime özenir her defasında bende sırtlanmaya çalışırdım. Çuvalı bir karış yukarı kaldırana kadar kan ter içinde kalınca,kız kardeşim iteklerdi beni.
-"De hayde. Bırak git konkola. Yapacağın işte eyleş-" derdi alay ederek. O gün bugündür anam babam bile konkola(güçsüz) diye seslenir oldu bana.
En çokta anam, babamın böyle demesi zoruma giderdi ne yalan deyim. Yayla yolunda bir sık ağaçlık vardı. Orası benim sığınağım oldu. Ağlayacağım, içimi dökeceğim zaman koşarak o sık ağaçlığa giderdim beni kimse ağlarken görmesin diye. Oradaki kurumuş bir ağaca hırsımdan vura vura elimi kanatırdım.Hem yüreğim, hem eşim acıya acıya...
Yaşlı bir komşu teyzeden duymuştum ozamanlar. Çemen otu çayı, kilo aldırır güç verirmiş vücuda. Ben o sözü duyduğumdan beri belki günde on defa çemen otundan çay demledim, gözyaşlarımı döktüğüm sık ağaçlığın oraya sakladığım eski bir çaydanlıkla.Yemek bile yemiyor, sadece çemen otu çayı içmek istiyordum.En sonunda o çayda hasta etti beni. Bedenim daha da zayıf düşünce vazgeçtim o çaydan da.
Köy çocukları da tıpkı ailem gibi Konkola diye bağırıp ardımdan alay ettiklerinde yine gözyaşlarımla sık ağaçlığıma gider, sinirimden kuru ağaca vururdum yumruklarımı.Sinirle ağaca attığım yumruklardan sebep ne elimdeki yaralar, ne ağacın üzerine akan kanım hiç eksik olmadı.
Çocukluğum böyle geçti benim. Elimdeki ve gönlümdeki yaralarla.
Evlilik yaşları gelince, ağabeylerim, ablalarım bir bir evlendi. Cılız halimle kimse beni beğenmediği için, kırk yaşıma gelsemde kimse yüzüme bile bakmamıştı.Sevilmemek güçsüz olmaktan daha büyük yaralar açıyormuş insanın yüreğinde bunu anlamıştım o yaşımda...
Meşhur yayla oyunları yapılırdı hersene. Mengene yaylasına onbinlerce insan gelirdi. Ve ben yayla oyunlarını çocukluğumdan beri okadar çok severdim ki. Düşünün yayla oyunları oynanacak günün gecesi,gözüme uyku girmezdi. En büyük oyun birebir halat çekme oyunuydu... Binlerce insan arasından en güçlü olan tüm rakiplerini eler, şampiyon olan ise bir altın kemerle ödüllendirilirdi. Çocukluğumdan beri hemen her sene bende girmek istedim yayla oyunlarına.Ne zaman halat başına gelsem, bizim muhtar onca insanın arasında omuzumdan iteklerdi beni. Bende dayanamaz yıkılırdım yere.
-"De haydi konkola. Senin işin değil bu oyunlar. Daha ayakta duramıyorsun" - deyince insanların gülüşüp, bana alaycı bakışlar fırlatması alev alev yakardı yüreğimi. Yüzüm kıpkırmızı olmuş halde belki bir saat hiç durmadan, yayla yolundaki sık ağaçlığa koşardım var güçümle sonra. Ve o kuru ağaç herzaman ki gibi kanımla kırmızıya boyanırdı gücüm tükenip dizlerimin üstüne düşene kadar...
Kırk yaşıma bastığım o senede yine aynı şeyler oldu. Ve ben o çok sevdiğim yayla oyunlarına katılamadım...Ve hala bekardım.
Şenliklerden bir ay sonrasıydı. Anam yanıma geldi bir gün.. Bana bir nasip bulduğunu söyledi. Dul bir hanımmış. Üstelik bendende beş yaş büyük. Yüzünün yarısı, burnundan sınırla öyle dehşetli bir yarayla kaplıydı ki. İlk gördüğümde olmaz demeyi düşündüm.Baba evinde pek bir eziyet görmüş, kocasından boşanınca. Benide pek iyilemişler ona. İçinde bir umut beslemiş belliki bana. Korkuyla ümit arası bir gülümsemesi vardı ki bana bakarken.İçim eridi o gülüşe. Hayır diyemedim.Sade bir nikahla evlendik Melek'le.
Köylüler evlenmemle bile türlü türlü alay ettiler güçsüzlüğümden dem vurup. Melek'le köy meydanından geçerken bir gün, arkamdan söylenen sözlere karşı dayanamayıp, üzerlerinden yürümek istedim. Melek o an tuttu kolumu.
-"Aldırma Davut...Ben sana inanıyorum. Sen çok güçlü bir insansın-" dediğinde bana öyle bir hal oldu ki.İçim bir garip oldu. Nasıl anlatsam size. Anam babam bile bana böyle bir söz dememiş, konkola deyip dalga geçmişlerdir bu yaşıma kadar benimle. O an Meleğin yaralı güzü nasıl güzel göründü gözüme bilemezsiniz.
Hep sevdiğim yemekleri yapardı eşim. Ama onun yöresine ait bir yemek vardı ki, bir kaşık yedirmeden kendi elleriyle, beni sofradan kaldırmazdı.
Ben, Melek hayatıma girdiği andan beri okadar değişiklikler gördüm ki kendimde. Ne zaman bir işin altından kalkmayacak olsam, annemin bile hiç göstermediği şefkatle saçlarımı okşar,
-"Ben sana güveniyorum Davut'um. Sen yaparsın. Sen başarırsın. Sen güçlüsün-" derdi. Ve ben o günden sonra hep başardım.Onun sözleri bir ilaçtı sanki.Ve ben aldığım o ilaçla bambaşka bir insan oldum.O sene tam yirmi iki kilo birden aldım.
Kırkbirinci yaşımdaki şenliklere gitmek istemesemde, korksamda herzaman ki şeyler başıma geleceği için. Yayla oyunlarını ne kadar sevdiğimi öğrenmiş eşim Melek. Onca dil döküp ikna etti beni. Günlerce birlikte idman yaptık. Ben ne zaman pes etsem, elleriyle saçımı okşar.
-"Sen güçlüsün. Sana güveniyorum. Sen başarırsın-" diyordu. Ve duyduğum bu sözlerden sonra daha bir hevesle kalkıyordum ayağa. Soframızdan kendi yöresine ait o yemeğinde hiç eksik etmedi.
Ve o gün gelip çattı. Muhtarın karşısına geçip oyunlara girmek istediğimi söylediğimde, boyuma posuma bakarak, bir sene önceki halimden eser kalmadığını görerek, üyükte bir şaşkınlıkla eliyle yine itekledi beni... Bu defa düşüremeyince, ben hafifçe itekledim muhtarı. Bu defa kendi düşünce yere çevredekiler öyle çok güldülerki muhtarın bu haline...
Tamı tamına kırk iki rakibimi yendim halat çekme oyunlarında. Anne babam, kardeşlerim, ve tüm köylünün ağzı açık kalmıştı...
Yayla ağası final oyunundan sonra altın kemeri belime takacakkken elini tuttum ve kemeri elinden alıp Melek'in yanına gittim. Onun beline taktım altın kemeri binlerce insanın gözü önünde.Eşim mutluluktan ağlarken,, bu defa bir damla yaş düşmedi gözlerimden.Çünlü güçlüydüm. Artık ağlamayacaktım.
Şenliklerden sonra Melek, elimi tutup yayla yolundaki sık ağaçlığıma götürdü beni.Hafiyemidir nedir benim eşim? Herşeyimi biliyor. En gizli yerimi bile öğrenmiş nasıl yapmışsa. Birde kanımla boyanmış kuru ağacı yıkamış. Kovuğuna toprak doldurup çiçekler ekmiş oraya. Elimi tutup karnına götürüp, bir bebemiz olacağını söylediğinde yine ağladım sık ağaçlığıma. Ama bu defa güçsüzlükten değil...
Güven çok şeydir. İnsana kendinden çok güvenenler olduğunda çok ama çok güçlü hisseder. Tüm engelleri aşar gider... Yaşadım ve gördüm. Adı gibi melek yüzlü eşim sayesinde ben artık güçlüyüm. Hem de çok güçlüyüm...