Söz ve Eylem

  • Home
  • Söz ve Eylem

Söz ve Eylem Yalnızca komünistler işçi sınıfının uzun ve zorlu yürüyüşünde gereksinim duyduğu, öne Kaos kaçınılmaz görünüyor! Tutunacak dal arıyor! Hem çok kolay!

Burjuva uygarlık, önce ütopyasını çaldığı insana dar etti dünyayı; sonra dünya kendisine dar gelmeye başladı! Uzunca bir süredir tarihsel ve doğal sınırlarının doğrudan ifadesi olan bir krizin içinde kıvranıyor! Ayrıca mevcut hegemonyanın çözülüşü, emperyalist güçler arasında yeni bir hesaplaşmayı zorluyor! Çözülenin yerine neyi, nasıl koyacaklarını bilemiyorlar! Kapitalizm, devrimci durumlardan

başını alabilirse, belirsizlik ve durgunluk bundan böyle teselli bulabileceği en iyi halleri olacak! Sermaye şaşkın, çünkü tarihin sonuna işaret ettiği, kendisini rakipsiz gördüğü bir anda, zirveden düştü. Sistemin çivisi çıkmış, dikiş tutmuyor! Nereye elini atsa elinde kalıyor! Bu yüzden aşağıya doğru yuvarlanmaya devam ediyor! Savaş sancıları içinde, çaresizce bildiğini okuyor; geçmişte ne yaptıysa onu yineliyor: Sömürüyü artırarak, yükünü işçi sınıfının sırtına yıkarak krizden çıkmaya çalışıyor! Can havliyle saldırıyor!

İşçi sınıfı, örgütsüz, yönsüz, ama mücadeleden vazgeçmiş değil, dünyanın dört yanında karşı koyuyor, savaşıyor! Kriz, doğru değerlendirildiğinde, taşınmaz bir yüke dönüşen burjuva uygarlıktan kurtulmanın; insanlığı, sınıfsız, sömürüsüz yeni bir uygarlığa, komünizme taşımanın fırsatlarını sunuyor. Ancak, bu fırsatlar bir tek koşulla, insanı kendi doğasıyla, doğayı da insanla yeniden buluşturacak bir doğumun aracı olabilir! Bu koşul, tükenmiş, ama hala ayak direyen kapitalizme en son darbeyi vurmakla yetinmeyecek, özgür insanların ortaklaştığı yeni, evrensel bir uygarlığın kuruluşuna önayak olacak devrimci bir öznenin yaratılmasıdır! Geçmiş deneme ve yenilgilerinden çıkardığı derslerle zamanın ruhunu okumakta ustalaşmış; bilgelik ve devrimciliği, sabırlı bir kuruculukla birleştirmenin gereğine inanmakla yetinmeyen, bunu başarmanın yegâne yolunu kolektif üretimde arayan bir özneyi yaratmak! Hem de çok zor! Kolay; çünkü bütün nesnel koşullar hazır! Zor; çünkü kapitalizm kendini tüketirken, insandan da onun doğasına ait olan çok şey aldı götürdü! Sonucu, hiç kuşku yok ki işçi sınıfı, komünistler belirleyecektir!

Çünkü yalnızca işçi sınıfı yeni uygarlığı kuracak yeteneğe, güce ve soluğa sahiptir!

Çünkü yalnızca komünistler işçi sınıfının bu uzun ve zorlu yürüyüşünde gereksinim duyduğu, önemi eskiye kıyaslanmayacak ölçüde artan devrimci bilinci çoğaltacak sözün ve eylemin en inatçı, özverili işçileridir!

İşte bütün bu nedenlerle, kendilerine duyduğu özgüveni, insana duyduğu iyimserlikle birleştirmekten hiçbir zaman geri kalmamış komünistler, yaşadığımız evrensel likidasyonun ardından, bu topraklarda bize düşen ve her geçen gün ivedileşen bu görevi başarmak için biraraya geldik. Burjuvaziyi alaşağı etmekle kalmayacak; sınıfsız, sömürüsüz bir uygarlığın devrimci sözünü üretip söyleyecek, devrimci eylemini örgütleyecek enternasyonalist komünist bir partiyi kurmak; aynı siyasal hedefler doğrultusunda ortaklaşacağımız diğer komünistlerle buluşmak için zorlu bir yürüyüş başlattık.

15 – 16 HAZİRAN / KENDİLĞİNDEN HAREKETİN GÖRKEMİ VE ÇIKIŞSIZLIĞISınıf mücadelesi tarihi, işçi sınıfının görkemli ama bir...
14/06/2023

15 – 16 HAZİRAN / KENDİLĞİNDEN HAREKETİN GÖRKEMİ VE ÇIKIŞSIZLIĞI

Sınıf mücadelesi tarihi, işçi sınıfının görkemli ama bir o kadar da sonuçsuz, yenilgiyle sonuçlanan başkaldırılarıyla doludur.

Kendiliğinden başkaldırılar, tarihsel deneyimin de kanıtladığı gibi, birincisi, nispeten uzun bir birikim döneminin ürünü olmaları, ikincisi önceden planlanamamaları ve üçüncüsü, genel olarak bir bilinç ve örgütlülükten çok devrimci bir bilinç ve örgütlülüğe dayanmamalarıdır. Türkiye işçi sınıfının 15-16 Haziran başkaldırısı da bütün bu özellikleri içinde barındıran görkemli başkaldırılardan biridir.

Metnin tamamına ulaşmak için linke tıklayın:

Sınıf mücadelesi tarihi, işçi sınıfının görkemli ama bir o kadar da sonuçsuz, yenilgiyle sonuçlanan başkaldırılarıyla doludur.

Partizan, 1 Mayıs Maltepe yürüyüş ve mitinginde yaşanılan polis saldırısı, şiddeti ve 1 Mayıs Tertip Komitesi’nin tutumu...
02/05/2023

Partizan, 1 Mayıs Maltepe yürüyüş ve mitinginde yaşanılan polis saldırısı, şiddeti ve 1 Mayıs Tertip Komitesi’nin tutumuna dair kamuoyuna açıklama yayımladı.

PARTİZAN : DEVRİMCİ-DEMOKRAT KAMUOYUNA; 1 MAYIS MALTEPE MİTİNGİ AÇIKLAMASI

KAMUOYUNA AÇIKLAMA

İşçi sınıfı ve devrimcilerin bedellerle bugünlere taşıdıkları 1 Mayıs, her dönemde faşist diktatörlüğün saldırılarının hedefi olmuştur. 1977 ve 1996 1 Mayıslarındaki katliamlarla, Taksim yasağıyla, gözaltı ve tutuklamalarla işçi sınıfının mücadele gününün devrimci ruhu engellenmek istenmiştir.

Geride bıraktığımız 2023 1 Mayıs’ında faşizm, bir kez daha komünist önder İbrahim Kaypakkaya’yı ve Partizan kortejini özel olarak hedefe koymuştur. İbrahim Kaypakkaya’nın resmî ideolojiyle uzlaşmayan komünist politik-pratik çizgisi ve bıraktığı mücadele geleneği “Neden İbrahim’in siluetinden korkuluyor?” sorusunun cevabıdır.

İstanbul 1 Mayıs’ının ilk saatlerinden itibaren alanda yerini almaya başlayan kortejimize polis saldırmış, direnen yoldaşlarımız gözaltına alınarak pankart ve flamalarımıza el konulmuştur. Alanda henüz kitlenin toplanmamış olmasını fırsat bilen ilk saldırıya karşı başta Tertip Komitesi olmak üzere sendikalar ve alandaki devrimci demokratların tutumu zayıf kalmıştır. Tertip Komitesi saldırıya karşı flamaların meşruluğunu savunmamış, polisle uzlaşmacı bir diyalog yürütmüştür. Tertip komitesinin bu tutumuna karşı Devrimci 1 Mayıs Korteji bileşenlerinden Kaldıraç Hareketi, Yeni Dünya İçin Çağrı, Söz ve Eylem, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) ve KÖZ saldırıya karşı ortak bir direniş göstermiştir. Faşizmin kortejimize dönük saldırısına karşı “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” sloganlarıyla yanıt olan Devrimci 1 Mayıs Korteji, son zamanlarda pek az rastladığımız bir devrimci dayanışma örneği sergilemiştir.

Faşizmin saldırı ve yasaklarına karşı komünist önder siluetli flamaları daha yükseğe kaldırarak yürüyüşe geçen kitlemizin önü bu kez alana girişte durdurulmuş, Kaldıraç Hareketi ve Partizan kortejinin önüne barikat kuran polis, yine İbrahimli flamaları gerekçe göstererek kortejimizin alana girişini engellemeye çalışmıştır. “İbrahim Kaypakkaya yasağı”nı tanımayan Kaldıraç’a ve kortejimize dönük burada ikinci bir saldırı gerçekleşmiş, her iki kortejden de gözaltına alınanlar olmuştur. Polis saldırısına, alana girişimize engel olunmasına karşı Tertip Komitesinin tutumu değişmemiştir. Kortejlerin alana girişini sağlamak yerine polisle “mitingin akışına zeval gelmemesi” adına görüşmeler yapılmıştır. Tertip Komitesi ve alanda bulunan sendika ve devrimci demokrat kurumlar bu alçakça saldırıya karşı sessiz kalmış, en çok yarım ağız bir tutum almışlardır. Partizan olarak yaşanan saldırıyı teşhir etmek, önderimizin engellenen resmiyle sahneye çıkarak yasakları tanımadığımızı ifade etmek için alana yöneldiğimizde bir kez daha Tertip Komitesinin geçiştirici tavrıyla karşılaştık.

Yoldaşlarımızın sahneye çıkmasını DİSK’li emekçilere kurdurduğu barikatla engelleyen Tertip Komitesi polisle aynı kaygıları paylaştığını göstermiştir. Tertip Komitesi, devrimcilerin, işçi sınıfının kan ve can bedeli bir mücadeleyle kazandığı kürsüleri devrimcilere yasaklayarak bir tercih yapmıştır, safını belirlemiş, işçi sınıfının önderlerine karşı saldırıları görmezden gelmiştir.

Görevimiz bellidir: egemen sınıf kliklerinin birbiri arasındaki iktidar dalaşına payanda edilen, restorasyoncu ve düzen içi taleplerin öne çıkarıldığı 1 Mayıs kürsüsünü işçi sınıfının kürsüsü ve sesi yapmak için ısrarla ve sebatla mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu mücadelede komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın bilinci ve iradesi yol göstericimiz olacaktır.

O, işçi sınıfının emperyalizme, feodalizme ve komprador kapitalizme karşı mücadelesinde yaşamaya, yol göstermeye devam etti. Katledilişinin 50. yılında da faşizm ondan korkuyor. Bu korkuyu büyütecek, mücadelemizin her mevziinde onu yaşatacağız!



Nerede Mücadele ve Direniş Varsa Kaypakkaya Orada Olacaktır!

Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!

Gözaltılar, Tutuklamalar, Baskılar Bizi Yıldıramaz!

Katledilişinin 50. Yılında Devrime Önder Kaypakkaya!

Yaşasın Devrimci Dayanışma!



PARTİZAN

Mayıs 2023

21/04/2023

Kurtuluş İşçi Sınıfının Devrimci İktidarındadır!

2022 1 Mayıs’ından bugüne, Türkiye’nin içinde debelendiği ekonomik ve politik
kriz daha da derinleşti. İşçilere, emekçilere ve Kürt halkına yönelik ekonomik ve politik baskı ve saldırı şiddetlendi.

2023 başında işçi ve emekçilerin yaşamını zindana çeviren yoksulluk ve geleceksizliğe, depremin yol açtığı acı kayıplar eklendi. On binlerce işçi ve emekçi sermayenin ve onun devletinin üzerinde oturduğu rant, rüşvet, yolsuzluk ve talan düzenine kurban edildi. Sermaye şimdi katlettiği on binlerce işçi ve emekçi üzerinden yeni rantlar peşinde. Sermaye ve devlet bu katliamı unutturmak için her fırsatı değerlendiriyor.

AKP hükümeti boş vaadler, şöven, milliyetçi, dinci ve göçmen düşmanı bir propaganda yürütürken burjuva muhalefet, AKP ile yarış içinde, devletin sorumluluğunu örtmek, devlete yönelecek tepkileri önlemek için kendini yırtıyor, depremzedelerin acılarını, rüşvetle satın almaya, oya dönüştürmeye çalışılıyor.

İşçi sınıfı emekçiler bu koşullarda 1 Mayıs’ı kutlamaya hazırlanıyor. AKP hükümeti muhalefetin de kabul etmesiyle seçimi bir ay önceye, 14 Mayıs’a çekerek, 1 Mayıs’ı seçimin bir parçası haline getirdi. Bu hamleyle, 1 Mayıs kendi devrimci geleneğinden kopartılarak parlamentarizmin batağına çekilmek isteniyor.

1 Mayıs işçi sınıfının, emekçilerin; sermayeye, onun egemenliğine başkaldırılarının simgesidir. Dünya işçi sınıfının bir parçası olan Türkiye işçi sınıfı, 1 Mayısları kapitalizme karşı sosyalizm mücadelesinde güçlerini toplama, birleştirme, edindiği deneyimi gözden geçirme ve yeni mücadele dönemine hazırlanma günü olarak kullandı, kutluyor. Burjuvazi uzun bir süredir, 1 Mayıs’ı devrimci anlamından kopartmaya çalıştı. Bu alanda, sendikaları işçi sınıfının mücadele örgütü olmaktan çıkararak, sendikal mücadeleyi sermayenin istediği çizgiye çekerek, önemli bir yol katetti. Şimdi 1 Mayıs’ı seçim sürecinin bir parçası haline getirerek, mücadele adına geriye ne kaldıysa onu da işçi sınıfının elinden almaya çalışıyor.

İşçi sınıfı 1 Mayıs’ı, burjuva partilerin seçim mücadelesine dönüştürülmesine fırsat vermemeli, 1 Mayıs’ta kendi istemlerini dile getirmeli, sınırsız toplantı, örgütlenme özgürlüğü, kapitalist sefalet, işsizlik ve geleceksizliğe karşı mücadele bayrağını yükseltmelidir. 1 Mayıs, burjuva muhalefetin bir mitingine dönüştürmek isteyen sendika ve meslek örgütlerinin inisiyatifine bırakılmamalıdır. Sermaye egemenliğine karşı işçi sınıfının devrimci iktidarı için mücadele eden devrimci, komünist parti ve örgütler, işçi sınıfının ileri kesimleriyle birleşerek, burjuva provokasyonları boşa çıkartarak, 1 Mayıs’ı kendi devrimci niteliğine uygun olarak kutlamak için birleşmelidir.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yasasın İşçi Sınıfının Devrimci Birliği !

KURTULUŞ SEÇİMDE DEĞİL, İŞÇİ SINIFININ DEVRİMCİ İKTİDARINDADIR!Komünistler ne için mücadele ediyor?Komünistlerin amacı; ...
17/04/2023

KURTULUŞ SEÇİMDE DEĞİL, İŞÇİ SINIFININ DEVRİMCİ İKTİDARINDADIR!

Komünistler ne için mücadele ediyor?

Komünistlerin amacı; işbölümü, mülkiyet, sınıflar ve devletin olmadığı, emek ile emek araçları, kafa emeği ile kol emeği arasındaki zıtlığın, dolayısıyla sömürü ve her türlü baskının (cinsel, ulusal, dinsel vb.) ortadan kalktığı, toplumsal örgütlenmenin siyasal niteliğini yitirdiği, üretici güçlerdeki gelişmenin emeği toplumsal üretimin nezaretçisi konumuna getirdiği, insanlar arasında her türlü ayrımcılığın ortadan kalktığı, bireyin çok yönlü gelişmesinin olanaklı olduğu komünist toplumun kurulmasıdır. Komünistler bu amacı gerçekleştirme yönünde ilerleyebilmek için kapitalizmin yıkılmasını, sermaye egemenliğinin ortadan kaldırılmasını, işçi sınıfı diktatörlüğünün kurulmasını temel bir araç olarak görürler. Sosyalist devrimle birlikte, sermaye egemenliğinin ayrılmaz ekonomik kategorileri olan ve bugün işçi ve emekçilere hayatı çekilmez hale getiren faiz, rant, enflasyon, işsizlik, rekabet, savaş vb. kavramları tarihin çöplüğüne atılırlar. Komünistler bu amaçlarını hiçbir koşulda gizlemezler, ya da bu amacı silikleştirecek girişimlerde bulunmazlar.

Komünistler bu mücadeleyi kapitalizm zemininde onun yarattığı insanlarla, bu insanları dönüştürüp devrimcileştirerek yürütürler. Komünist parti önderliğinde işçi sınıfının burjuvaziye karşı yürüttüğü bu mücadelede çeşitli evrelerden (ileri atılma, ayaklanma, geri çekilme, güç kaybı, dağılma, savrulma, yenilgi vb.) geçerek zafere ulaşır/ulaşmıştır. Komünistler bu mücadelede hiçbir biçimde kendilerini tek bir taktikle sınırlamazlar. Mücadelenin her evresi kendine özgü taktiklerle belirlenir, her evreye uygun taktikler, işbirlikleri, geliştirirler. Ama asla ideolojileri ve örgütsel bağımsızlıklarından taviz vermezler. Güç ya da işbirliği komünistlerin işçi sınıfının acil istemleri için diğer sosyalist ya da küçük burjuva partilerle yaptıkları yazılı ya da zımni belirli ve süreli anlaşmalardır. Çoğunlukla güçsüzlük temelinde gelişen kuyrukçuluk ise, burjuva ya da küçük burjuva partilerin vaatlerini gerçek kabul ederek bu partilerin açık ya da zımni desteklenmesidir. Komünistler ne kadar zor koşullar altında olsalar da işbirliğiyle örtülü bu tür bir kuyrukçuluğu reddederler.

Komünistler parlamenter mücadele ve seçimler

Komünistler, birincisi, seçimleri ve parlamentoyu bir kurtuluş aracı olarak değil, bir mücadele alanı ve aracı olarak görür. Parlamenter yolla ya da barışçı yolla burjuva düzenin değişeceği gibi ham hayallere kapılmaz ve bu hayalleri yayacak edimlerden uzak durur. Tersine, komünistlerin görevi işçi ve emekçilere parlamentonun gerçek işlevini göstermek, onların bu ham hayallerin arkasından gitmesini engellemektir. Bu anlamda parlamenter mücadeleye temel bir rol atfetmez; onu, burjuva devleti parçalayarak iktidarı almak için yürüttüğü parlamento dışı devrimci mücadeleye bağlı olarak ele alır.

İkincisi, komünistlerin parlamenter mücadele taktiğinin özünü parlamento kürsüsünün, devrimin ideolojik, politik ve örgütsel hazırlığı için kullanılması oluşturur. Yani amaçları burjuvazinin parlamenterizm oyununa ortak olmak, parlamenter zeminde bir değişimi gerçekleştirmek değil, o kürsüyü kullanarak başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi halka seslenmek, işçi ve emekçileri burjuva düzene prangalayan parlamentonun gerçek işlevini halka anlatmaktır.

Üçüncüsü; komünistler seçimleri her zaman yürüttükleri faaliyetin -ajitasyon propaganda ve örgütlenme faaliyetinin- yoğunlaşma dönemlerinden biri olarak görür. Bu anlamda boykotu, seçime katılmayı, işbirliğini, bir parti veya grubu desteklemeyi parlamenter mücadelenin somut biçimleri olarak ele alır. Parlamenter mücadele gibi bu mücadelenin biçimlerini de (boykot, katılma, destekleme vb) mutlaklaştırmaz. Ünlü Marksist yöntemin emrettiği gibi “somut durumun somut tahlili’nden hareket eder. Her seçimi, sınıf mücadelesinin o günkü somut durumu içinde ele alır ve taktiğini belirler. Sınıf mücadelesinin somut durumunu dikkate alarak her seçimi kendi koşulları içinde ele alarak tavır belirlerler. Parlamenter mücadeleyi, seçime katılmayı, burjuva parlamentarizmini meşrulaştırmak için değil, yığınlarda oluşan parlamenter önyargıları dağıtmak için kullanırlar. Bu yaklaşımla her koşulda seçimleri boykot eden anarşistlerden olduğu kadar, parlamentarizme bel bağlayan reformistlerden de ayrılırlar.

14 Mayıs seçimleri

14 Mayıs 2023’te Cumhurbaşkanı ve 28.Dönem Milletvekili Genel Seçimi yapılacak.

Burjuva düzenin partileri Cumhurbaşkanlığını kazanmak ve parlamentoda çoğunluğu oluşturmak için rezil pazarlıklar yürüttü. İttifaklar son halini aldı. Milletvekili listeleri YSK’ya teslim edildi.

AKP’nin başını çektiği Cumhur ittifakı ile CHP ve İyi Parti’nin başını çektiği millet ittifakı arasında sınıfsal nitelik açısından herhangi bir farklılık yoktur. İki blok da burjuva egemenliğinin devamı için yarışıyor. Aralarındaki küçük farklılıklar birinin muhalefette diğerinin hükümette olmasından kaynaklanan farklılıklardır. Kapitalizmde, burjuva muhalefet, hükümetlerin işçi ve emekçi düşmanı uygulamalarıyla düzenden yüz çevirmeye başlayan kitlelerin yeniden düzene bağlanmasının en önemli araçlarından biridir.

İşçi sınıfının, emekçilerin çıkarlarını ifade eden değişim, seçimle değil, ancak işçi sınıfının kendi iktidarıyla gerçekleşebilir. İşçi sınıfı ve emekçilerin içinde bulundukları bilinç ve örgütsel gerilik bugün bu değişimi olanaklı kılmıyor. Bu öznel durumdan hareketle işçi sınıfına kırıntılarla yetinmeyi vaaz etmek, ona kötünün iyisini seçmeyi önermek ihanettir.

İşçi sınıfının yaşamsal ihtiyacı kapitalizmi yıkacak bir bilinç ve örgütlülüğe kavuşmaktır; komünistlerin görevi ise bu örgütlenmenin yaratılmasıdır. Bugünkü devrimci görev seçim sathını bu hedef için kullanmaktır.

14 Mayıs seçimlerine bu bakış açısıyla yaklaşıyoruz.

Cumhurbaşkanlığı seçimi:

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden en geç ikinci turda Cumhurbaşkanı olarak çıkacak olan ya Erdoğan, ya da Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu olacaktır. Bu ikisi dışında bir Cumhurbaşkanı adayının seçilme şansı yoktur.

Cumhurbaşkanı seçimi, halk açısından iki kötü arasında tercih yapma seçimidir.

Cumhurbaşkanlığı seçime katılmayı, oy vermeyi reddediyoruz.

Milletvekili seçimi:

Seçimlere kendi adaylarımız ve programımızla katılamıyoruz. Bugün bu güce sahip değiliz.

Devrimci grupların devrimci program temelinde seçimlere birlikte katılma durumu da yok.

Aday göstermek, seçim sathını kullanmanın tek yolu değildir. Aday göstermeden de kendi bağımsız devrimci ajitasyon ve propagandamızı yürütmek mümkündür. Seçim döneminde yürüteceğimiz ajitasyon ve propagandanın sivri ucunu, İşçi sınıfı ve emekçileri sefalete ve geleceksizliğe mahkum eden sermaye düzenine, burjuva devlete, bu devletin payandalarından biri olan parlamentonun gerçek işlevini deşifre etmeye yöneltiyoruz.

Destek verebileceğimiz bir parti var mı?

Emek ve Özgürlük İttifakı, Sosyalist Güç Birliği İttifakı sonuçta ehven-i şer siyaset temelinde Millet İttifakı’nı, Cumhur İttifakı’na tercih etme, nihayetinde ona eklemlenme tavrı içindedir. Bu tavrın desteklenmesi bizim açımızdan mümkün değildir. Zira bu tavra sahip bu iki ittifakın desteklenmesi demek, bunlar üzerinden Millet İttifakı’nın desteklenmesi, Millet İttifakı’na eklemlenme demektir.

Dolayısıyla Emek ve Özgürlük İttifakı, Sosyalist Güç Birliği İttifakı altında seçimlere katılan partileri Cumhur ve Millet ittifakından bağımsız siyaset izlemedikleri, Millet İttifakı’na eklemlendikleri için seçimlerde oy vermeyi/desteklemeyi doğru bulmuyoruz.

Hangi ittifaktan olursa olsun burjuva partilere oy yok!

Liberal, reformist parti ve adaylara, “Yetmez ama evetçilere” oy yok!

Ehven-i şer siyaset izleyenlere, Millet İttifakı’na yedeklenenlere oy yok!

Parlamentoyu çözüm olarak gösterenlere oy yok!

Çare seçimlerde/sandıkta değildir. Çare kapitalizmin iktidarını devrimle tarihin çöplüğüne gömülmesinde, işçi sınıfının iktidarındadır.

Kapitalizmi yıkmanın yolu sandıktan değil, sınıf mücadelesinden geçer!

16 Nisan 2023

Söz ve Eylem

Yeni Dünya İçin Çağrı

Komünist İşçi Hareketi'nin teorik-politik yayın organı Söz ve Eylem Dergisi'nin 18. sayısı çıktı.
23/03/2023

Komünist İşçi Hareketi'nin teorik-politik yayın organı Söz ve Eylem Dergisi'nin 18. sayısı çıktı.

22/03/2023

KURTULUŞ İŞÇİ SINIFININ DEVRİMCİ İKTİDARINDADIR!

Türkiye yine bir seçim öncesinde. Sayıları yüzleri bulan irili ufaklı burjuva partiler işçi ve emekçilerin artan öfkesini düzen içi kanallara akıtmak için birbiriyle yarışıyor. Son kırk yılı gözümüzün önüne getirelim. Bu kırk yılda karşımıza farklı isimlerle çıkan sermaye partileri, dün de bugün de aynı aileler, aynı kadrolardan oluşuyor, aynı yalan vaatlerde bulunuyor. Dün, işsizliği, hayat pahalılığını önleyeceklerini, ücretleri artıracaklarını, özgürlüklerin (toplantı, gösteri, grev, genel grev, kadın hakları, eğitim özgürlüğü, yoksul çiftçilerin destekleneceği, sendika seçme vb.) önündeki engelleri kaldıracaklarını vadettiler. Hatta daha ileri gidip herkese iki anahtar (ev, araba) vereceğini söyleyenler bile çıktı. Sonuç ne oldu? Seçimleri kazanıp iktidar olduklarında bu vaatlerin hiç biri tutulmadı. Yarın da durum değişmeyecek.

2017 Anayasa referandumuyla burjuva siyasette bloklaşmalar oluştu. Çok partili burjuva siyaset iki temel blok olarak örgütlendi. AKP’nin başını çektiği Cumhur ittifakı ile CHP ve İyi Parti’nin başını çektiği millet ittifakı arasında sınıfsal nitelik açısından herhangi bir farklılık yoktur. İki blok da burjuva egemenliğinin devamı için yarışıyor. Aralarındaki küçük farklılıklar birinin muhalefette diğerinin hükümette olmasından kaynaklanan farklılıklardır. Kapitalizmde, burjuva muhalefet, hükümetlerin işçi ve emekçi düşmanı uygulamalarıyla düzenden yüz çevirmeye başlayan kitlelerin yeniden düzene bağlanmasının en önemli araçlarından biridir. Bu aynı zamanda burjuva parlamentolarının da varlık nedenidir.


12 Eylül askeri darbesinden sonra burjuva partilerin her biri iktidara geldiklerinde seçim yasasını değiştireceklerini, seçim barajı ve anayasadaki antidemokratik maddeleri vb. kaldıracaklarını ilan etmediler mi? Tam tersine bu yasalar 2017 Anayasa referandumuyla daha da ağırlaştırıldı. Bugünkü vaatlerin kaderi de bundan farklı olmayacaktır. Muhalefetin işçi ve emekçilere sunduğu “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” meşru olmayan anayasanın yeniden oylanarak meşrulaştırılmasından başka bir şey değildir.

Hangi ittifakta olursa olsun sermaye partilerinin işçi sınıfına, emekçilere ve Kürt halkına vaat edeceği işsizlik, ağır çalışma koşulları, yoğunlaşmış bir sömürü, yoksulluk, baskı ve zulümden başka hiçbir şey değildir. İşçi sınıfı ve emekçiler bu saldırının karşısında ancak örgütlenerek durabilirler. Bilinç, örgüt ve eylemle mevcut burjuva seçenekleri bertaraf ederek kendilerini gerçek bir seçenek haline getirebilir, kendi kaderlerine hükmedebilirler.

KURTULUŞ İŞÇİNİN KENDİ İKTİDARINDA!YAŞASIN 1 MAYIS! YAŞASIN SOSYALİZM!
30/04/2022

KURTULUŞ İŞÇİNİN KENDİ İKTİDARINDA!

YAŞASIN 1 MAYIS! YAŞASIN SOSYALİZM!

03/04/2022

PANEL
Sendikal Mücadele ve Sınıf İçinde Devrimci Çalışma 2. Bölüm

03/04/2022
03/04/2022

PANEL
Sendikal Mücadele ve Sınıf İçinde Devrimci Çalışma

PANELSendikal Mücadele ve Sınıf İçinde Devrimci ÇalışmaYer: Birleşik Metal-İş Sendikası BinasıTarih: 03.04.2022Saat 14.3...
28/03/2022

PANEL
Sendikal Mücadele ve Sınıf İçinde Devrimci Çalışma
Yer: Birleşik Metal-İş Sendikası Binası
Tarih: 03.04.2022
Saat 14.30
Adres: 1265. Sokak Emek İşhanı No.8 Kat :3/301 Basmane-Konak/İzmir

Komünist İşçi Hareketi olarak öznesi olduğumuz “İşçi Emekçi Birliği” kuruldu. Bugün gerçekleştirilen basın açıklaması il...
15/03/2022

Komünist İşçi Hareketi olarak öznesi olduğumuz “İşçi Emekçi Birliği” kuruldu. Bugün gerçekleştirilen basın açıklaması ile deklarasyonunu yayınladı.

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

https://youtu.be/HhsHBQ_vnjM

İşçi Emekçi Birliği kuruluşunu açıklıyor.

13/03/2022

PANEL
"UMUDU BÜYÜTELİM"
Siyasal Gelişmeler-İşçi Hareketi-Sosyalist Politika
2. Bölüm

13/03/2022

PANEL
"UMUDU BÜYÜTELİM"
Siyasal Gelişmeler-İşçi Hareketi-Sosyalist Politika

05/12/2021

İşçi ve Emekçi Birliği Meclisi Asgari Ücret Paneli 2. Bölüm

05/12/2021

İşçi ve Emekçi Birliği Meclisi Asgari Ücret Paneli 1. Bölüm

07/12/2018

'Komünist Hareket Söyleşileri'nin altıncısı "Asgari Ücret: Kazanım mı? Sadaka mı?" başlığı ile, 9 Aralık Pazar günü saat 16.00'da Söz ve Eylem İstanbul bürosunda gerçekleştirilecek.

Adres: Kordonboyu Mahallesi Derya Sokak No:8 Kartal/İSTANBUL

31/10/2018

'Komünist Hareket Söyleşileri'nin beşincisi "Ekim Devrimi: Parti ve Devrim" başlığı ile, 4 Kasım Pazar günü saat 16.00'da Söz ve Eylem İstanbul bürosunda gerçekleştirilecek.

Adres: Kordonboyu Mahallesi Derya Sokak No:8 Kartal/İSTANBUL

12/10/2018

PANEL: 101. Yılında Ekim Devrimi: Parti ve Devrim

Adres: Söz ve Eylem İzmir Bürosu

847/1 Sokak No: 5 Daire: 204 Birincibeyler - Konak / İZMİR (Medikalciler sokağı)

28/09/2018

'Komünist Hareket Söyleşileri'nin dördüncüsü 30 Eylül Pazar günü Söz ve Eylem İstanbul bürosunda gerçekleştirilecek.

Söyleşi: "Güncel Kriz ve İşçi Hareketi"

Adres: Kordonboyu Mahallesi Derya Sokak No:8 Kartal/İSTANBUL

06/09/2018

PANEL: 12 Eylül Darbesi ve Devletin Yeniden Örgütlenmesi

Adres: Söz ve Eylem İzmir Bürosu

847/1 Sokak No: 5 Daire: 204 Birincibeyler - Konak / İZMİR (Medikalciler sokağı)

28/08/2018

Komünist Hareket Söyleşileri'nin üçüncüsü 2 Eylül Pazar günü Söz ve Eylem İstanbul bürosunda gerçekleştirilecek.

Söyleşinin başlığı: "12 EYLÜL: İşçi Hareketi, Devrimci Hareket"

Adres: Kordonboyu Mahallesi Derya Sokak No:8 Kartal/İSTANBUL

02/08/2018

Komünist Hareket Söyleşileri - 2

“24 Haziran Seçim Sonuçları ve Sosyalist Hareket”

Tarih : 05. 08.2018

Saat : 18.00

Yer : Söz ve Eylem Dergisi

Adres : Kordonboyu Mah. Derya Sok. No:8 K:3 Kartal/ İstanbul (Velhasıl Kafe Karşısı)

08/07/2018

İşbaşı Gazetesi

TÜSİAD Ne İstiyor?

24 Haziran Seçimleri sonrası burjuvazi yeni sistemin reçetesini verdi. Sermayenin kulübü TÜSİAD’ın yayınladığı açıklama, devletin reorganizasyonunun burjuvazi açısından öngörülen planlamasını da ortaya koyuyor.

TÜSİAD, “toplumsal uzlaşma içinde reform zamanı” söylemiyle hem sahte seçimleri hem de ekonomik ve toplumsal alanda bekasını koruma ve kollamanın maddelerini açıklıyor.

"Şimdi yeni yasama ve yürütme erkinin acil olarak odaklanması gereken kapsamlı bir politika ve reform gündemi var:
- Hukuk devletinin ve özgürlüklerin en ileri demokrasiler düzeyinde tesisi
- Yüksek enflasyon ve cari açık sorunlarının çözümüne yönelik akılcı bir ekonomi programı ve mali disiplin
- Bağımsızlığı ve kararları ile ulusal ve uluslararası düzeyde güven veren bir Merkez Bankası ve tüm kurumlarda liyakat temelli atama sistemi
- Vergi reformu ile verginin tabana yayılması ve kayıt dışılık ile etkin mücadele
- 4. Sanayi Devrimi'nin temeli olan dijital dönüşüme ve doğayla uyumlu nitelikli büyümeye uygun bir kalkınma anlayışı
- Türkiye'nin en önemli küresel güçlerinden birinin insan kaynakları olduğunun bilinciyle ve toplumsal uzlaşma içinde hazırlanacak köklü bir eğitim reformu
- Eğitim, çalışma yaşamı, karar alma ve toplumsal yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması
- Uluslararası rekabet gücümüz ve dünyanın bütün bölgelerine yönelik etkimiz açısından elzem olan Avrupa Birliği'ne uyum sürecinin hızlanması."

Burjuvazinin, “özgürlük ve demokrasi” söylemi, dün de bugün de işçi sınıfı ve emekçiler için -kapitalizm koşullarında- kölelik zincirinden başka bir şey olamaz. İşçi sınıfı için, sendikalaşma, örgütlenme, grev ve hak arayışları sermayenin devleti için, sözde özgürlüğün ve demokrasinin sınırlarında yer alamaz.

Her ekonomik program ve mali disiplin, MB’nin bağımsızlığı, enflasyon ve cari açığı düşürme politikaları, verginin tabana yayılması, ekonomik kalkınma, İK’nın eğitim reformları ile daha nitelikli bir sömürüye hazır hale getirilmesi, AB’ye uyum süreci önerileri, kapitalizmin krizlerinde burjuvazi için hep aynı düzlemde yol arayışıdır. Bu arayışın işçi sınıfı ve emekçilere getireceği şey, işsizlik, kemer sıkma, emek sömürüsü ve yaşamsızlıktan başka bir şey değildir. Burjuvazinin tüm iktidarları için hedef tüm bu ekonomik parametreleri kendi lehine işleyen sisteminin devamı için etkin biçimde örgütleme uğraşıdır.

İçinde bulunulan ekonomik krizin yükünü işçi sınıfına sürekli ama sürekli ağırlaşan bir biçimde fatura etmektir.

Daha da önemlisi örgütlü ve sistematiğini işleten bu güce karşı, işçi sınıfı ve emekçilerin kendi kurtuluşunu yaratacak gücü tüm bu sahte vaatlere kanmadan örgütlemesi gereğidir.
Kurtuluş, işçi sınıfının üretimden gelen gücündedir! Kurtuluş, işçi sınıfının devrimci örgütlenmesindedir.

TÜSİAD muhtırası; her zaman olduğu gibi malumun ilanıdır. Malum olanı görmek, gücünü örgütlemek ise bizim ellerimizdedir. (İşbaşı Haber)

http://www.isbasigazetesi.com/tusiad-ne-istiyor.html

09/06/2018
30/05/2018
Vaatlere Kanma! Gücünü Örgütle! - Söz ve Eylem

Ağır bir ekonomik ve siyasi kriz içerisinde debelenen burjuvazinin işçi sınıfına emekçilere, Kürt halkına vaat edeceği işsizlik, ağır çalışma koşulları, yoğunlaşmış bir sömürü, yoksulluk, baskı ve zulümden başka hiçbir şey yoktur.

Seçimler ve Komünistler Normal koşullarda 2019 Kasım’ında yapılması gereken seçimler, Türkiye’nin içinde debelendiği siyasal ve ekonomik koşullar nedeniyle erkene alındı. Türkiye’nin içinde debelendiği kriz yeni değil. 2015 parlamento seçimlerinde AKP’nin tek başına ikti...

29/05/2018

Seçimler ve Komünistler

Normal koşullarda 2019 Kasım’ında yapılması gereken seçimler, Türkiye’nin içinde debelendiği siyasal ve ekonomik koşullar nedeniyle erkene alındı. Türkiye’nin içinde debelendiği kriz yeni değil. 2015 parlamento seçimlerinde AKP’nin tek başına iktidar olma olanağını kaybetmesi ve AKP dışında bir hükümet kurma olasılığının ortadan kalkması burjuvaziyi yeni istikrar arayışları için harekete geçirdi.

Önce erken seçim kararı alındı. Hükümet sorunu, Kürt halkına karşı yürütülen kanlı operasyonlarla, 2015 Kasımında bir sonuca bağlandı. AKP baskı ve zorla yeniden tek başına iktidar olma olanağını elde etti. Bunu Nisan 2017’de ufukta görünen hükümet krizlerinin çözümü olarak sistemin yeniden dizaynını öngören Anayasa Referandumu izledi. Cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler tanıyan, parlamentoyu devre dışı bırakan anayasa seçmene zor ve hileyle kabul ettirildi. AKP ve MHP dışındaki burjuva partiler zor ve hileyle kabul edilen referandum sonuçlarını devletin bekası adına sessizlikle geçiştirdi.

Bu süre içinde “demokrasi havarisi” emperyalist devletler, devletin Kürtlere karşı yürüttüğü kanlı operasyonlara, muhaliflere uygulanan baskılara, tutuklamalara, devletin yeniden dizaynını öngören hileli referanduma açık destek verdi. Başka türlüsü de olamazdı.

Türk burjuvazisi, referandumda elde ettiği sonuç ve emperyalist devletlerden aldığı destekle bir yandan Kürt halkına karşı kanlı operasyonları sürdürürken, öte yandan Suriye’nin kuzeydoğusunda işgal hareketini başlattı. ABD ve Rusya arasındaki çelişki ve çatışmalara dayalı mekik diplomasisiyle önce El-bab, ardından Afrin işgal edildi.

ABD’nin Ortadoğu’da, özellikle İran’ı hedef alan yeni hamleleri, ABD, Fransa ve İngiltere arasında kurulan ittifakın, Suudi Arabistan, İsrail, Mısır, BAE’yi kapsayacak biçimde genişletilmesi Türkiye’nin bugüne kadar başarıyla izlediği mekik diplomasisinin sonunun geldiğini gösteriyor. Son dönemde, Türkiye-ABD arasında hızlanan görüşme trafiği de bunu doğruluyor.

Sürecin bir başka boyutunu ise, Türk kapitalizminin içinde debelendiği ekonomik kriz oluşturuyor.

Uzun bir süre Türk kapitalizmine lokomotif görevi gören inşaat sektörü ciddi bir kriz içinde. Bir yandan konut ve altyapı yatırımları tam hız artarken öte yandan konut stoku büyüyor. Altyapı yatırımları kredi bulma zorluğuyla karşı karşıya.

AKP iktidarı döneminde, devletin desteği ve iktidar partisi ortaklığıyla olağanüstü ölçüde büyüyen inşaat firmaları, şimdi iç ve dış borçların yeniden yapılandırılması talebiyle devletin kapısında sıralanmış durumda.

Döviz kurlarında son dönemdeki hareketlenme, hem devletin kefil olduğu borç yükünü büyütürken hem de cari açığı büyütüyor. Dolarda her bir kuruşluk artış Türkiye’ye 4.5 milyon dolara mal oluyor. Kısır bir döngü içinde devlet zamanı gelmiş dış borçlarını ödemek için yeniden dış borç bulmak zorunda. Bu da faizlerin hızla yukarı çıkmasına yol açıyor. Krediler geri dönmüyor, enflasyonla birlikte işsizlik de artıyor.

Birbiri ardından gelen seçimler ve Suriye’deki işgal girişimleri ile bozulan bütçe disiplini IMF’yi harekete geçirmiş durumda. Hükümet IMF ile gizli görüşmelere başladı bile.

Derinleşen ekonomik kriz işçi ve emekçilere artan zamlar, vergiler, işsizlik ve yoksulluk olarak yansıyor. Ekonomik zorluklar, mevcut siyasal kamplaşmayı daha da büyütüyor. İşçi sınıfının başında demoklesin kılıcı olarak sallanan işsizlik, sınıf içinde ataleti büyütse de toplumsal kaynaşma hızla “artık yeter!” noktasına doğru yol alıyor.

Erken seçim Türkiye’nin içinde bulunduğu bu ekonomik ve siyasal tablonun bir sonucu olarak gündeme geldi. Bu tabloya Erdoğan’ın tutkuları ve kaybetme korkusu eklenince baskın seçim halini aldı.

Kısaca, adına ne denirse densin (baskın, korsan vb.) erken seçim, burjuvazinin içinde debelendiği durumun, yönetemezliğinin bir göstergesidir. Yönetemezlik sadece dış politikadaki açmazlar ve krizin derinleşmesiyle bağlantılı değildir. 2017 Anayasa Referandumu’nun ortaya çıkardığı sonuç (sonucu hayır olan referandumun hileyle evete dönüştürülmesi) yönetemezliğin siyasal yönüdür.

Toplumu Erdoğan yanlısı ve karşıtı olarak bölen ve karşı karşıya getiren referandumun gerçek sonucu, burjuvazide dipten gelen dalga endişesini büyütmüştür. Sadece işçi ve emekçileri değil, orta gelir grubundakileri de etkisine alan kriz, bu endişeyi daha da büyütmektedir. Erken seçim kararının ardındaki temel saik bu endişedir. Anayasayı meşrulaştırarak sisteme nefes aldıracak olan erken seçimi AKP kendi iktidarını korumak için baskın seçime dönüştürmüştür.

İYİ Parti’nin seçime sokulmaması, baraja takılması endişesiyle küçük partilere gidecek oyların AKP’ye yönlendirilmesi, AKP’nin baskın seçim girişiminin başka unsurlarıdır. CHP’nin 15 milletvekili vererek İYİ Parti’ye seçime katılmasının yolunun açılması “sıfır baraj” sistemiyle diğer burjuva partileri AKP karşıtı cephede birleştirmesi, AKP’nin seçim hamlesine karşı başarılı bir hamle olarak görülse de, bu gerçekte burjuvazinin başarısıdır. Çünkü bu yolla burjuvazi, tüm partilerin seçime katılmasını sağlayarak anayasanın meşrulaşmasında geniş bir mutabakat sağlamıştır. (Referandumdaki hayırı evete dönüştürerek).

Erken seçim ilanının ardından yaşanan bu gelişmeler, daha seçim yapılmadan burjuvazinin istediği sonucu –anayasanın meşrulaştırılması, OHAL’in olağanlaştırılması- elde ettiğini göstermektedir. Seçimin sonucu nasıl olursa olsun; ister Erdoğan kazansın isterse başka biri, somut gerçek budur.

Bu somut durum seçime katılan partilerin nitelikleri üzerinden bir değerlendirme yapma ve tavır belirlemeyi anlamsızlaştırmaktadır. Çünkü karşı karşıya olduğumuz seçim sıradan bir başkanlık ve parlamento seçimi değildir.

Seçmenin oylarıyla reddettiği; tek başına bir partinin hükümet kurma-kuramama zorluklarını ortadan kaldırarak hükümet kurmayı cumhurbaşkanının inisiyatifine bırakan, kanun hükmünde kararname yetkisi veren, parlamentoyu bütün yetkilerini gasp ederek devre dışı bırakan, meşru olmayan bir anayasanın seçmen oyuyla meşrulaştırılmasıdır.

Bütün bu gerçekler seçimi Erdoğan ya da başka bir adayın kazanmasının işçi sınıfı ve emekçiler açısından bir değişime işaret etmediğini gösteriyor. Çünkü bugünkü ekonomik ve siyasal tablo içinde burjuvazinin işçilere ve emekçilere verebileceği hiçbir taviz yok. Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi ise burjuvazi için bir kayıp değil, tersine sisteme nefes aldıracak bir kazançtır.

Komünistlerin amacı, sınıfsız toplumun kurulmasıdır. Komünistler; sınıf mücadelesini, kapitalizmin yıkılarak proletaryanın iktidarının kurulmasını, bu amaca ulaşmanın yegane devrimci yolu olarak görürler; bu mücadeleyi, biçimi ne olursa olsun, burjuva devleti kullanarak, ne kadar “demokratik” olursa olsun onun kurumlarına dayanarak değil, tersine, bütün kurumlarıyla birlikte burjuva devleti parçalamak ve onun yerine işçi sınıfının devletini örgütlemek hedefiyle yürütürler. Bunu aynı zamanda, sınıfları ortadan kaldırmanın ve siyasal olarak devletten devletsizliğe geçişin yolu olarak görürler.

Komünistler sınıf mücadelesinin diğer alanlarında olduğu gibi, seçimlere de bu amacın kılavuzluğunda yaklaşırlar, sınıf mücadelesinin somut durumunu dikkate alarak her seçimi kendi koşulları içinde ele alarak tavır belirlerler. Parlamenter mücadeleyi, seçime katılmayı, burjuva parlamentarizmini meşrulaştırmak için değil, yığınlarda oluşan parlamenter önyargıları dağıtmak için kullanırlar.

Bu yaklaşımla her koşulda seçimleri boykot eden anarşistlerden olduğu kadar, parlamentarizme bel bağlayan reformistlerden de ayrılırlar.

Komünist harekette boykot taktiği genellikle sınıf mücadelesinin yükseldiği, devrimci durumun olgunlaştığı koşullarda, burjuvazinin sınıf bilincini bulanıklaştırmak için başvurduğu taktiğe yönelik olarak başvurulan bir hamledir. Bugün sınıf mücadelesinin bir yükselme trendinde olduğu söylenemez. Sınıf; içindeki hareketlenmeye karşın, ideolojik ve örgütsel gerilik ve dağınıklık içinde, üstelik sınıf hareketine yön verecek devrimci merkezden de yoksundur.

OHAL koşullarında, yapılan seçimin baskı, saldırı ve hilelere sahne olacağı da bir sır değil. Bütün bunlar seçimle ilgili değerlendirmede dikkate alınması gereken unsurlardır. Komünistler seçime ilişkin tavırlarını belirlerken şüphesiz bunlar ve diğer faktörleri değerlendirirler.

Ancak bugün karşı karşıya olduğumuz seçim alışılmış türden bir seçim değildir.

Seçmenin hangi partiye oy vereceği ve kimi seçeceği seçimin gerçek karakterini örten tali bir sorundur. Seçime gerçek karakterini veren, seçmenin oylarıyla reddettiği, hile ile kabul edildiği ilan edilen, anayasanın meşrulaştırılmasıdır. Bunun için bütün burjuva partiler seçimi kullanarak daha geniş kitleleri anayasanın meşrulaştırılmasına katmak için var gücüyle çalışıyor.

Seçime katılımı artırmak için yalan vaatlerin ardı arkası kesilmiyor. Bu yalan vaatlerin en tipiklerinden biri de Erdoğan’ın kaybetmesi durumunda yeniden parlamenter sisteme dönüleceği yalanıdır.

İşçiler ve emekçiler bütün bu yalan vaatlerin gerçek karakterini yaşayarak biliyorlar. 12 Eylül askeri darbesinden sonra burjuva partilerin her biri iktidara geldiklerinde seçim yasasını değiştireceklerini, seçim barajı ve anayasadaki antidemokratik maddeleri vb. kaldıracaklarını ilan etmediler mi?

Aradan geçen 38 yıla rağmen bu yasalar yerli yerinde duruyor. Bugünkü vaatlerin kaderi de bundan farklı olmayacaktır. Meşru olmayan anayasa meşrulaştırılacak ve aynen korunacaktır. Olağanüstü halin kalkacağını, parlamenter sisteme dönüleceğini vaat edenler iktidara geldiklerinde olağanlaşan olağanüstü hal’le yönetmeye devam edeceklerdir.

Ağır bir ekonomik ve siyasi kriz içerisinde debelenen burjuvazinin işçi sınıfına emekçilere, Kürt halkına vaat edeceği işsizlik, ağır çalışma koşulları, yoğunlaşmış bir sömürü, yoksulluk, baskı ve zulümden başka hiçbir şey yoktur.

Son 10 yılda işçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının karşı karşıya kaldığı durum budur. Seçimin hemen ardından işçi ve emekçilerin benzer ve daha ağır bir tablola ile karşı karşıya kalması bu ekonomik ve siyasal koşulların kaçınılmaz bir sonucu olacaktır. Bu koşullarda işçi sınıfı ve emekçiler bu saldırının karşısında ancak örgütlenerek durabilirler.

Komünistlerin görevi bütün bu çıplak gerçekleri işçi sınıfına, emekçilere ve Kürt halkına anlatmaktır. Seçimi bu hedef için kullanmaktır.

Seçimlere bir parti ya da aday göstererek katılınabileceğine ilişkin algı işçi sınıfını ve emekçileri burjuva parlamentarizmine mahkum eden burjuva propagandanın bir ürünüdür. Aday göstermek, bir partiye ya da adaya işaret etmek seçim sandığını kullanmanın tek yolu değildir.

Aday göstermeden, bir parti ya da adaya işaret etmeden de seçmen duyarlılığına hitap etmek mümkündür. Seçim ortamı kitlelerdeki duyarlılığı artırarak, komünistlere işçi sınıfının en geri kesimlerine bile ulaşabilme olanağını sürdürüyor. Bu olanağı kullanmak, işçi sınıfının öncü kesimlerine ulaşmak ve bu kesimleri işçi sınıfının öncüsü olarak örgütlemek komünistlerin önündeki başlıca görevdir.



Hayalci değiliz, seçmenin Erdoğan ve karşıtı olarak kutuplaştırıldığı, oy kullanmanın buna indirgendiği bugünkü koşullarda söylenecek sözün, gösterilecek çabanın seçmen üzerinde ciddi bir etkisinin olmayacağını biliyoruz. Ama söylenen hiçbir söz, girişilen hiçbir çaba boşa gitmeyecektir!

Yeter ki sözümüzü burjuvazinin oyunlarını bozarak, işçi sınıfına emekçilere devrimci alternatifin ne olması gerektiğini anlatmak için sakınmadan söyleyelim ve işçi sınıfının en geniş kesimlerine ulaşabilmek için çaba sarf edelim.

Söz ve Eylem

http://www.sozveeylem.com/vaatlere-kanma-gucunu-orgutle.html

Address


Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Söz ve Eylem posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Videos

Shortcuts

  • Address
  • Alerts
  • Videos
  • Claim ownership or report listing
  • Want your business to be the top-listed Media Company?

Share