Türkmen Eroğlu

  • Home
  • Türkmen Eroğlu

Türkmen Eroğlu Contact information, map and directions, contact form, opening hours, services, ratings, photos, videos and announcements from Türkmen Eroğlu, Digital creator, .

EXCEL'e giriş olarak hazırladığımız ilk dersimizde, Excel ile alakalı temel seviyede bilgiler verdik. Kopyalama ve yapış...
25/07/2023

EXCEL'e giriş olarak hazırladığımız ilk dersimizde, Excel ile alakalı temel seviyede bilgiler verdik. Kopyalama ve yapıştırma türlerini, metin hizalama ayarlarını ve daha fazlasını videomuzda bulabilirsiniz.

Microsoft Excel eğitim serimizin ilk dersinde "Giriş" bölümünde yer alan araçları anlattık. Kopyalama/yapıştırma gibi temel uygulamaların detaylarını ve hiza...

Windows 11 işletim sistemi ile bilgisayara format attıktan sonra ilk yapılması gereken ayarları anlattığım videomu izley...
20/07/2023

Windows 11 işletim sistemi ile bilgisayara format attıktan sonra ilk yapılması gereken ayarları anlattığım videomu izleyebilirsiniz. Videolarımı beğenip kanalıma abone olursanız daha kaliteli içerikler hazırlamam için bana destek olabilirsiniz. İyi seyirler.

Bilgisayarımıza format attıktan sonra ilk başta yapılması gereken bazı ayarlamaları ve kendi kullandığım klasör sistemini sizlere anlatacağım. Beğenirseniz s...

Kişisel Bilişim Danışmanı isimli Youtube kanalımızı açtık ve ilk videomuzu yükledik. Hepinizi kanalıma bekliyorum, abone...
16/07/2023

Kişisel Bilişim Danışmanı isimli Youtube kanalımızı açtık ve ilk videomuzu yükledik. Hepinizi kanalıma bekliyorum, abone olup destek olursanız çok memnun olurum. Videoları izlemeyi, beğenip paylaşmayı unutmayın değerli izleyiciler.

https://www.youtube.com/

21/03/2021

Kızlarımızı Nasıl Koruyacağız?

Bugün haberlere bakarken 19 yaşındaki genç bir kızın, eski sevgilisi tarafından kaçırılmaya çalışılırken KADES uygulaması kullanarak ihbarda bulunması sonrası polis ekipleri tarafından kurtarıldığını gördüm. Buna çok güzel haber diyenler çıkacaktır ama bu "güzel" bir haber olamaz, felaket bir haber olur anca! Çok şükür ki kızcağızın başına bir iş gelmeden müdahale edilip kız kurtarıldı, bir felaketler silsilesinin son aşamasına gelmeden eylem sonlandırıldı sadece, güzel bir şey değil yani.

Nereden başlayalım şimdi, o kızın o mahluk ile ne işi olurdan mı başlasak, yoksa o mahlukun kendinde bu eylemi gerçekleştirme hakkını nereden bulduğundan mı? Haberin videosunda, şahsı polis otosuna bindirirken ki görüntülerinin ardından kızın kaldırıma oturmuş olayın şokuyla öylece etrafa bakındığı ve çok korktuğu görülüyor. 19 yaşında bir kızcağız, belki sevmiş bir zamanlar o herifi, izlediği o fırtınalı aşk dizilerindeki heyecanı yaşamak istedi belki, ya da kızın en hassas noktasından vurdu çocuk onu, kim bilir... Sonra ayrılmış belli ki ama sadece kendisi ayrılmış karşısındaki değil. O ayrılmadığı, ayrılığı kabullenmediği için de sahip olduğunu sandığı kıza bu sefer tahakküm etmeye başlamış. Her gün belki onlarca bu tarz olay yaşanıyor ve birkaç tanesi medyaya intikal edince haberimiz oluyor, üzülüyoruz sadece.

Bir de kızın ailesini düşünün, bu olay karşısında nasıl bir tepki verebilir acaba? Kızları vahşice katledilip birkaç gün sonra polis tarafından cesedi bulunup failinin bulunması için çalışmaların başlamadığına dua edip "çok şükür" mü der, yoksa o çocuğa lanetler, beddualar edip "ah bir elime geçirsem onu" diye başlayan küfürlü cümleler mi kurar? Ne hisseder anası babası, evladını bu hallerde görünce ne acılar yaşar? Biz haberi okuyup geçiyoruz ancak ne acılar yaşanıyor her gün, ne kadar farkındayız ve ne kadar bunları önlemek için çaba gösteriyoruz? Ben, kendimi aklamaya kalkmadan şöyle bir şey söyleyeyim, elimden gelenlerden bir tanesi de bu yazıyı kaleme almak ve onu yapayım en azından diyorum.

Geçenlerde bir gazetede bir yazar kızların evleri terk etmesini öğütlüyordu, sokaklar kimi zaman baba evinden daha güvenli olabilir diyordu. Babalarının şiddetine veya istismarına maruz kalan bazı vakalar mevcut, ancak onlar için bile sokak daha güvenli demek facia iken, kitlelere hitaben böyle bir çağrıda bulunmak ancak akıl tutulması ile açıklanabilir. Yahut kasti bir maksat ararım ben, bu haberde okuduğumuz olayların daha rahat ve daha fazla yaşanabilmesi için, babalarından koparılan kızların böyle sokakta genç erkeklerin merhametlerine terk edilip, iyisine denk gelen iyi, kötüsüne denk gelene de Allah rahmet eylesin dedirten manzaralara davetiye çıkarmak olarak anlarım bu söylemleri.

Ailesinin evladı üzerindeki koruyucu kalkanını kaldırmak, baba figürünü birkaç soysuz sopsuz namus yoksunu baba müsveddesini gösterip karalamak ve aile yapısını yok etmeye çalışmak gibi işler yapıldıkça bu memlekette daha çok böyle haberler görürüz ne yazık ki... Ben bu yazıları yazan zavallılara değil, bunlara karşı sesini çıkarmayan, zararsız gören ve tepki göstermeyen insanlara acıyorum. Hangi erkek bir kız çocuğuna babasından daha merhametli olabilir? Arabaya zorla bindirip darp etmeye çalışan mı, yoksa kandırıp bir yerlere kaçırıp tehdit ile şiddet uygulayarak tecavüz eden mi? "Hepsi öyle değil canım sen de abartıyorsun, birkaç tanesi öyle diye neden hepsini kötülüyorsun" diyenleri duyar gibiyim. Tamam hepsini suçlamıyorum zaten, şunu diyorum; hanginiz kumar oynar kızı üzerinden? Böyle bir zamanda, kötülüğün bu kadar rağbet gördüğü bir dünyada kim kızını rahatça başkalarının insafına bırakabilir, böyle bir riski kim alabilir, sonuç 3. sayfa haberi olduğunda kim buna katlanabilir?

Şiddeti, tecavüzü, gaspı işleyen 1. derece suçludur evet, ancak bunlara ortam hazırlayan, müsaade eden, teşvik eden, tahrik eden, ses çıkarmayan da 2. derece suçludur! O zalim namussuz mahluklara karşı tepkimizi gösterip sesimizi çıkartacağız ve bununla her türlü mücadele edeceğiz. Özellikle tüm gençlerimize hem aile yapısının önemini anlatacağız, hem Allah korkusunu anlatacağız, hem içkiye-uyuşturucuya ve tüm akli melekeleri kaybettirip her türlü kötülüğü işlemeye olanak sağlayan zararlı maddelere karşı toplumu uyaracağız. Biz uyarmayınca, uyarıcı maddeler ve uyarıcı yazarlar farklı noktalarda uyarıyor çünkü... Kalemi olan yazacak, dili dönen anlatacak, vesselam...

Aktüel / 2
Türkmen Eroğlu

19/03/2021

Dünyada sağlanamayan adaletin mutlaka bir gün tecelli edeceğine inanmadan nasıl yürekler ferahlayabiliyor, hangi avuntu bitmeyen ve şiddetlenen zulümlerin ıstırabına tahammül etmeye insanı sevk edebiliyor merak ediyorum. Cehennem diye bir yerin varlığına olan inancın getirdiği, adalet kavramının kaçınılmaz olmasından kaynaklı tüm dünya sistemlerine ve o dünyayı oluşturan canlı-cansız mahlukatın üzerimizdeki etkilerine maruz kaldığımızda yıkılmama halinin insan ruhuna verdiği teselliden mahrum kalmak, dayanılmaz bir acı olmalı...

İşte bu yeni Libya Devlet Amblemi.Ne işimiz var Libya'da diyen arkadaşlara elden ele uzatalım. Müslümanların ve Türkleri...
19/03/2021

İşte bu yeni Libya Devlet Amblemi.

Ne işimiz var Libya'da diyen arkadaşlara elden ele uzatalım. Müslümanların ve Türklerin yaşadığı her yerde çok yapılacak işlerimiz var daha bizim, çok...

Türkmen Eroğlu

14/03/2021

Pandemi çıktı çıkalı bazı tipler de daha çok tv'lere ve sosyal medya mecralarına çıkmaya başladı. Bunlar önceleri "komplo teorisyenleri" idi şimdi "uzman" oldular. Gün gibi ortada olan şeyleri, Amerika'yı yeniden keşfedercesine afili cümlelerle bu millete iyi pazarladılar. Her gün kahve köşelerinde konuşulan, şunlar bunlar olacak denen mevzuları ekranlarda konuşan adamlar "tahminleri çıkan, öngörü sahibi, uzman, sözü dinlenmesi gereken" tipler oldu bir anda. Zaten insanlar artık evde çok daha fazla vakit geçiriyor, evden çalışma oranı aşırı yükseldi, kısıtlamalar çıkmaya başladı. Herkes evde ekran başına geçip, teori dinleye dinleye iyice sulanmaya başladı kafalar tabi. Yüz tane şey söylense, 2 tanesi tutsa tamam artık, 98 tanesi de kesin tutacak diye bakılıyor. Aynı kehanetçiler gibi, falcılar gibi, teorisyenler türedi şimdi de. Şöyle bir nüans var ama dikkatlerden kaçan, insanların iddia ettikleri mevzuların sadece isabet edenleri hatırlanıp konuşuluyor. Kimse çıkıp, falancanın şu dediği çıkmadı demiyor, çıkanlar önemli çıkmayanlar da mutlaka bir gün çıkacak diyerek göz ardı ediliyor.

Ancak bu olanların sebebi gene biziz, onları izleyen kitle yani. Arz-talep meselesi, neyi talep edersen o arz olunur. Halk bunları sevdiği ve duymak istediği için bunları anlatacak insanlar da bir yerlerden çıkıyor, zaten var olan daha göz önüne gelmeye başlıyor. İnsanalar teveccüh etmese bu kişilere, piyasadan silinip giderler, bunu onlar da çok iyi biliyor. Her dönem birileri ve bir şeyler devamlı parlatılıp gündemde tutuluyor, pandemi de bunların dönemi olsun bakalım. Bir ara bir çocuk çıkmıştı, kristal mi diyorlardı öyle bir şeydi birkaç gün herkes konuştu sonra bir anda uzaylılar çocuğu alıp başka gezegene götürdüler herhalde orada konuşulmaya devam ediyor diye düşünüyorum...

10/03/2021

Okumak lazım efendim, kitapları değil sadece insanları ve kainatı da okumak lazım. İnsan fıtratı, hayat serüveninde bizlere bir kılavuzdur aslında. Önümüze çıkan sorunlara karşı farklı çözümler üretebilmek için fıtratımızı iyi bilmemiz gerekir. Dua ederken de fıtratı bilmek gerek, Rabbimizden bizim için en uygun olan şeyi isteyebilmek bununla mümkündür.

09/03/2021

Dilini korkak alıştırma, edebildiğin tüm duaları et. Yok mu isteyen vereyim diyor Rabbin, neyi niye bekliyorsun daha?

İnsan değişik mahluk, kudreti olmayan kula yalvarır da kudret sahibine yalvarmaz...

09/03/2021

Gittiğin yerin de seçtiğin yolun da önemi vardır. Bazıları hedef belliyse yol önemsizdir der, bazıları da yol belliyse hedef önemsizdir der. İkisi de yanlış, doğru olan; bir kuşun uçmak için iki kanada ihtiyaç duyması gibi yolcunun da yolu ve hedefi iyi belirlemesi gerekir. Bir de o hedefi önüne koyan kim, sen misin bir başkası mı bu da önemlidir. Yolculuk bittiğinde geriye dönüp baktığında söylediğin söz çok kıymetli, o vakit ne söylemek istiyorsan yola çıkmadan önce onu düşünüp ona göre istikamet belirlemen lazım.

- Vardığın yere gitme arzun ne kadar fazla?
- Motivasyonun ne ve yeterli mi?
- Yolda erzağın bittiğinde (azmin tükendiğinde) tedarik edebilecek misin?
- Seni yolundan çevirmek isteyenlere karşı mücadele edecek gücü kendinde hissediyor musun?

Bu soruları en başta kendine sorup cevaplarını bulabilirsen sonunda "keşke" yerine "iyi ki" deme ihtimalin bir hayli yükselecektir. Başlamak başarmanın yarısıdır derler lakin doğru bir başlangıç yaparsan bu geçerli.

08/03/2021

Her şeyi sorgulaması gerektiğini öğrettik insanlara, lakin kimse kendini sorgulamayı anlatmadı. Allah'ı sorgulamaktan çekinmeyen o kibirli insan neden kendisini sorgulamaktan çekinir? Bugün hangi iyi işleri yaptım, hangi kötü işlerden kaçındım diye bir muhasebe yapmak zor gelir. Başkasına da sordurtmaz o soruyu, soran olursa "sana ne" deyip geçer. Allah'ın bana verdiği hangi vazifeleri yaptım, hangilerini ihmal ettim diye bir sormak lazım kendimize...

08/03/2021

Gün yüzüne çıkmamış kelimelerle haykırıyoruz dünyaya,
Binlerce yıllık davamızı yeni sözler ile anlatıyoruz...
Zaman; değiştiriyor lisanımızı lakin, değişmiyor tepkilerimiz.

28 Şubat gibi anlamlı bir günde açılışı gerçekleşen, Serdengeçti'lerin bahçesi; Habber nostalji Gazetesi'nden yazılarımı...
28/02/2021

28 Şubat gibi anlamlı bir günde açılışı gerçekleşen, Serdengeçti'lerin bahçesi; Habber nostalji Gazetesi'nden yazılarımı takip edebilirsiniz.

Siyaset,
Diyanet,
Tarih,
Mantık,
Bilişim,
Aktüel

gibi konularda yazılarımı aylık çıkan Habber Nostalji Gazetesi'nde ve Facebook sayfamda yayınlayarak siz değerli okuyucularımıza ulaştırmayı yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Mevlam çıktığımız yolda koyduğumuz hedeflere hayırlısıyla ulaşıp, dünyamıza ve ahiretimize faydalı işlerle iştigal etmeyi cümlemize nasip eylesin.

Habber gazetesini temin etmek için: https://www.habbergazete.com/

Habber Nostalji Gazetesi

23/02/2021

İHA NEDİR?

İnsansız hava aracı diye yazılır; "bir milletin binlerce yıllık bilgi, birikim, tecrübe ve kültür mirasını hatırlayıp var olanı açığa çıkarma yolunda atılan ilk büyük adımdır" diye okunur. Daha önce de kendimizi iyi hissetmemizi sağlayacak, milli ve manevi duygularımızı canlandıran buluş ve gelişmeleri yaşadık birlikte. Ancak bu İHA olayı çok başka, çok farklı boyutları var. Anladığım ve gözlemlediğim olguları elimden gelip de dilimin döndüğünce sizlere anlatayım.

Uzunca bir zaman dünya tarihinde çok etkin roller üstlendik. Bununla gurur duyuyoruz elbet, ancak sorun şu ki UNUTUYORUZ. Hususan son yüzyılda, bir çok konuda dünyanın gerisinden geliyoruz. 19. yüzyılın büyük değişimlerinden tam anlamıyla istifade edemedik, o aralar başka işlerle uğraşıyorduk. Bugünkü aktörlerin yetiştiği akademinin adıdır 19. yüzyıl. Gramofon, telefon, ampul, elektrik aküsü, tren, daktilo, telgraf ve kamera gibi daha niceleri bu asırda icat edildi. Bu gibi buluşlar son yüzyılda sanayileşmenin artmasıyla batı medeniyetini geliştiren en önemli kaldıraç etkisini oluşturdu. Batıyı batmaktan kurtaran iş adamları (!) ve mucitlerdir. Neden önce iş adamlarını zikrettiğimi de şöyle izah edeyim, bilim insanları bir şeyi üretir ancak onu ticari olarak kıymetlendiren ve yaygınlaşmasını sağlayan sermaye sahipleridir. Para getirmeyen icadı pek tutmazlar yani işin özü.

Doğu ile batının arası tam bu devirde açılmaya başladı. Yüzlerce yıl boyunca doğudan doğan medeniyet güneşi artık eksen değiştirip batı ufkundan doğmaya başladı. İşte bu değişim batıda aşırı bir özgüven patlamasına sebebiyet verirken doğuda da tam tersi etki yarattı. İslam toplumlarının Orta Çağ'a kattığı sayısız bilimsel verilerin gölgesinde kaldığı bir karanlık dönem ortaya çıkmaya başladı. Müslüman kesim, sanki Farabi'ler, İbni Sina'lar, İbn-i Heysem'ler, Harezmi'ler, Battani'ler, Hayyan'lar, İbni Haldun'lar, Biruni'ler batılıymış gibi, kendi kültürünün yetiştirdiği bu değerlerin adını bilip de kıymetini bilmeyen bir topluma dönüşmeye başladı. Bu yozlaşmanın etkisiyle bugünlere geldik ve tabloya şöyle bir bakacak olursak bu bilim insanlarının yaşadığı topraklarda kurulan devletlerin bugünkü adları;

Biruni'nin Özbekistan,
Harezmi, İbn-i Heysem, Battani'nin Irak,
Farabi'nin Suriye,
Câbir bin Hayyan, İbni Sina'nın İran,
İbni Haldun'un Mısır..

Bu topraklarda yaşayan milletler şuan ne durumda? Sahip oldukları bilim ve kültür mirasının ne kadar farkında? Ben burada birkaç tane örnek olsun diye yazdım ancak binlerce İslam alimi matematik, fizik, kimya, astronomi ve tıp gibi ilimlerde dünya bilim mirası olarak kalıcı eserler bırakmıştır. Avrupa ve Amerika'daki o imrenerek bakılan prestijli üniversitelerde yüzlerce yıllık bu eserlerin el yazmaları ders olarak okutuluyor. Orada müslüman bilim adamlarının kitaplarından öğrendiklerini geliştirerek icatlar yapan bilim insanları bunu ticari olarak kıymetlendirip tescilledikten sonra arka plandaki kaynağın hiçbir emaresi kalmıyor artık. O buluş Amerika'nın, İngiltere'nin, Almanya'nın oluyor.

Dünya tarih sahnesinde bunun örneği çoktur aslında, bir zamanların falancası bugün şu noktada şeklinde hayretle izleyeceğimiz çok örnek vardır. İsrail oğullarının zamanında Mısırlı hükümdarlar tarafından köle olarak kullanılıp on binlerce bebeğin doğar doğmaz öldürüldüğü ve sayısız zulme uğradıklarını düşünün ve şu anki Mısır ve İsrail'in durumlarına bakın. Eskiden güçlü olanlar bir zaman sonra zayıflıyor ve zayıf olanlar da güçleniyor bu dünyanın değişmeyen düzeninin bir parçası. Gelelim asıl konumuz olan İHA'lara...

Bu İHA'lar bize bir şeyi çok iyi hatırlattı; istersek ve çalışırsak yapabiliriz hem de en iyisini. Evet bu çok önemli, biz son yüzyılda hep batıdan alarak bir şeyleri elde ettik, onlar yaptı biz izledik ve böylece artık biz yapamayız diye düşünmeye başlamıştık. 70 li yıllarda temelleri atılan bu milli savunma sanayisi hamlelerinin meyvelerini bugünlerde toplamaya başladık. Ben bu İHA özelinde ve Savunma Sanayisi genelinde yapılanları sahip olduğumuz birikimin tezahürü olarak görüyorum. Potansiyel olarak bilgi ve tecrübeye sahibiz, geçmişten gelenlerin yanı sıra Amerika ve Avrupa'da çalışarak veya eğitim alarak günümüz teknolojilerini de çok iyi bilen bir yetişmiş insan gücümüz de var. Kaybolan özgüvenimizin geri gelmesiyle yavaş yavaş adım atmaya başladığımız endüstriyel alanlarda kendimizi ispatladığımız her proje bize, daha ileri ve daha hızlı gitmeyi sağlayan bir katalizör etkisi yapıyor.

Dünyada İHA üreten ülkeler içinde en kaliteli, etkili, cazip İHA'ları üreten bir konumuna gelmeyi başardık. Bizim İHA alıcısı ülkeler açısından bir alternatif olmamız, hem diğer büyük üreticiler hem de onlardan İHA alan devletler açısından çok istenen bir durum değil. Birşeyi sadece ben ve benim izin verdiğim kişiler üretip satarsa piyasadaki düzeni ben sağlar kanunları ben koyarım. Ancak benim etkim ve kontrolüm dışında bir oyuncu daha sahaya girerse ben bu sefer hem fiyat belirlemede hem strateji oluşturmada zayıflamaya başlarım. Dolayısıyla bunu istemem, bu şekilde gelişmekte olan devletlerin rol kapmasına müsade etmemeye çalışırım. Günümüzde olan da aslında bu, birilerinin etkin olduğu sahaya başkaları da girmeye başladı ve artık tekelcilik bitiyor. Bu küresel baronların işine gelmese de gidişat bu yönde ve batılı devletler bunun farkında. Özellikle yıllardır Hindistan'lı beyinleri ekonomik güç ile kendi şirketlerinde çalıştıranlar artık bazı şeylerin değişmeye başladığını çok net görüyor. Batı, güneşin tekrar doğu eksenine kaymasından korkuyor. Hani "Amerika bizi kıskanıyormuş, Almanya kıskanıyormuş hahaaa" diye ağızlarını yaya yaya dalga geçen bir kitle varya, işte bir tek bu değişimlerin farkına varamayanlar onlar. Devletler birbirini kıskanmaz, nefret etmez, sevmez ya da herhangi bir duygusal hissiyata kapılmaz. Milletler açısından konuşacak olursak da, batı toplumu zaten kıskanma duygusuna oldukça yabancıdır, cepleri dolu olduğu müddetçe hiçbir şey umurlarında olmaz. Ben burada şuna dikkat çekmek istiyorum, artık garp ile şark arasındaki makas daralmaya başladı, sıfır noktasından sonra ise ters yönde bu makas açılmaya devam edecektir.

İHA bize şunu gösterdi, hayal edip çalışırsak başarılı olabiliriz. Coğrafi ve kültürel konumumuz sayesinde bu ürettiğimiz insansız teknolojileri çok iyi bir şekilde tanıtma imkanımız da bulunuyor. Kafkasya’da, Afrika ve Orta Doğu’da topraklarımızın güvenliği ve milli menfaatlerimiz doğrultusunda yaptığımız operasyonlarda dünyaya bu ürettiğimiz teknolojilerin sunumunu defalarca yaptık. Türkiye'de çok nitelikli yetişmiş bir kitle var, bunu kaybetmez ve değerlendirebilirsek çok hızlı bir şekilde ilerleyebiliriz. Bu sahip olduğumuz beyin gücünü göç etmeden ülkemizde tutup milli projelere katılmalarını sağlamalıyız. Bu konuda devlet ve STK’lar üzerinden yapılan çalışmalar vardır muhakkak ama yeterli olmadığı kanaatindeyim. Biran önce ülkede birlik ve beraberlik altında toplanıp saçma sapan ayrışmalarla uğraşıp batının gölgesinde yaşamaktan kurtularak bizi ileriye götürecek işlerle uğraşmalıyız.

Teknoloji / 1
Türkmen Eroğlu

21/02/2021

Koronavirüs Gerçekleri

Koronanın bence en önemli özelliklerinden biri de "pandemi" olması, yani küresel aynadaki yüzü. Bütün dünyanın aynı dertten muzdarip olması, tüm ideolojilerin, tüm siyasi görüşteki insanların aynı şekilde etkilenmesi. Ortak acı da diyebiliriz aslında, ten rengi veya düşünce türüne bakmadan. Bir şeylerin beklediğimizden daha fazla zarar vermesini anlamaya çalışıyoruz insanlık ırkı olarak. Ya da şöyle diyelim, x'in oyunu, y'nin gizli planı falan gibi artık komploculuk yapmayı bırakıp "Allah'ın bir imtihanı" demeyi öğreniyoruz. Depremleri bile artık şu devlet bu devlet yapay yapıyor diyerek aslında farkında olmadan biz inanç ekseninden çıkıp sebepler aleminde kaybolmaya başladık. Eskilerin çok iyi bildiği, yenilerin unuttuğu ve en yenilerin hiç bilmediği bir şey var; ne gelirse başımıza Hakk'tandır, imtihandır, hayrı da şerri de Allah yaratmıştır. Hem Allah yaratmıştır deyip hem de "çinin oyunu" diyerek bir şeyleri basitleştirmek ya da ehemmiyetsiz addetmek doğru mudur? Her şey Allah'tan demek, sebepleri göz ardı etmek, önemsememek, umursamamak demek değildir. Bu virüsü Amerika veya Çin ya da başka bir ülke kim çıkarmış olursa olsun, bence bizim öncelikli olarak odaklanmamız gerek nokta, Rabbimizin bize verdiği bir bela olduğunun farkına varmak. Çünkü eğer birilerine bu işin faturasını kesip Allah'ın kudretini devreden çıkartırsak bu sefer olay başka yerlere gidiyor. Nereye mi?
Bu Çin'in dünya ticaretine, ekonomilere, sosyal hayatlara ve alışkanlıklara karşı yaptığı bir "reset" diyerek;

her şeyin birer abartı olduğu,
ortada ciddi bir sorunun olmadığı,
korku pompalanarak insanların evlere hapsedilmek istendiği,
dijitalleşmenin hızlandırılıp herkesin buna mecbur edilmeye çalışıldığı,
sanal paralara rağbet edilmesinin sağlandığı,
maske zorunluluğu sayesinde birilerinin çok para kazandığı,
tüm insanlığa çip takıp takip edecekleri,
kalıtsal ve diğer hastalıkları bu aşılarla insanlara yaymak istedikleri,
dünya nüfusunu bilmem kaç milyona indirmeye çalıştıkları,
yaşlı nüfusu azaltıp yaş ortalamasını düşürmeye çalıştıkları,
ilaç ve aşı ile dünya devletlerini birilerinin tekeline mahkum ederek otorite kurulmak istendiği,
vs. vs...

belki yüzlerce madde sayılabilir bütün bunların yapılmaya çalışıldığını iddia etmeye başlıyor insanlar artık. Bundan sonraki aşamada da devletin bu pandeminin zararlarını azaltmak için aldığı önlemlere olan itibarın azalmaya başladığını gözlemliyorum. Bunu Türkiye için ya da belli bir ülke özelinde demiyorum, dünya üzerinde yaygın olan eğilim bu şekilde şuanda biraz araştırma yaparsanız görebilirsiniz. Güvensizlik ve art niyet arama güdüsüyle insanlar artık tüm devletleri, resmi kurumları, ilaç şirketlerini, doktorları, memurları, daha nice kurum ve şahısları kötü niyetli ve bizi öldürmeye çalışan düşmanlar olarak görmeye başlıyor. İlk başta marjinal ufak sesler olarak yayılmaya başlayan akım sonraları cazibesini arttırarak birer fikir şeklinde insanların beyninde yer ediyor. Korku ve nefret güdüleriyle, bu uluslararası sorunun birilerinin işine yaradığını görünce insanlar daha da sağlam bir şekilde bu fikre sarılıyorlar. Bir felaketten nemalanan insanların olması, bunu fırsata çevirmeleri demek bunun yalan olduğu anlamına gelmez. Bir takım insanlar ve ülkeler bu krizden menfaat elde ediyor evet bu bir gerçek, ancak bunlara bakıp bütün bu olanların sebebini kötü insanlara bağlamak da yanlıştır. Sen devletin emir ve kurallarını ciddiye almazsan, bilim adamlarını, doktorları ve tüm bu işte çözüm üreten insanları niyet okuma marifetiyle art niyetli görürsen, aldıkları kararlara da itibar etmeyip dar aklınla kıt bilginle her şeye ve herkese meydan okumaya kalkarsan o zaman bu virüsü piyasaya çıkaran, yayan insanlara farkında olmadan yardımcı olmuş olursun.

Maske takmama hastalığı var bir de. Diyorlar ki "maske korumuyor, inanmıyorum, alttan-üstten hava geliyor, bu aldatmaca, maske satanlar zengin olsun diye bize dayatıyorlar..." bunun gibi düşünceler yayılmaya başlıyor. Güvensizlik atmosferinin doğurduğu fikirler bunlar. Toplum psikolojisi manipüle edilerek televizyonda duydukları her şeyin yalan olduğu algısı oluşturuluyor. Bunun yaygınlaşıp kabul görmesinde en çok komplo teorisyenlerinin emeği var tabi. "Allah bize bir musibet verip imtihan ediyor, insanlık olarak bir şeyleri yanlış yapıyoruz ve düzeltmemiz için bu ikazı ciddiye almamız gerekir" demek yerine, "hepsi uydurma, virüs mirüs yok, birilerinin insanları korkutup baskı altına alma projesi bu" gibi düşünceleri bize empoze ettiklerinde artık bakış açılarımız tamamen değişmiş oluyor. Maskeyi, sosyal mesafeyi falan artık önemsemeyen, ciddiye almayan, Çin'in oyunlarına ve devletin dikta ettiği şeylere boyun eğmeyen "akıllı, bilinçli, kandırılamayan" birer zeki vatandaş olduğumuzu sanıyoruz. Herkes kurallara uyarak aslında birilerinin ekmeğine yağ sürüyor ancak biz "koyun" değiliz ve onlara muhalefet ederek farklılığımızı gösteriyoruz (!)

İşte bu düşünceler sarıyor beynimizi, her şeyin birer oyun ve aldatmaca olduğu yanılgısı bizi bu pandeminin etkisini arttırmasına vesile olma noktasına getiriyor. Maskenin bizden çok çevremizdeki insanları koruduğunu göremiyoruz, çok akıllıyız ya hani (!) Aslında körleştiğimizi, bencilleştiğimizi, saygısızlaştığımızı, anarşizme doğru kaydığımızı göremiyoruz. Maske takmayarak şunu yapıyoruz aslında; belki o virüs bizim vücudumuzda bizi enfekte etmeden duruyor ve biz taşıyıcıyız, bizden başkasına bulaşmasına izin veriyoruz yani. Senin yüzünden bir kişi hasta olsa, o veya bir yakını hayatını kaybetse, sırf senin ahmakça isyan bayrağı açman yüzünden birileri bu acıları yaşasa sen bunun vebalini alabilecek misin önce bunu düşün. İşte iyi-kötü her şeyi Allah'ın yarattığını; insanların, devletlerin, bankaların, şirketlerin veya diğerlerinin bu belalara birer vesile olduğunu bilmek, idrak edebilmek asıl mesele... Bunları anlayan bir insan zaten; Allah'ın belaları birilerinin eliyle verdiğini, vesile olan kişi ve kurumlara karşı tüm tedbirleri almamız gerektiğini, dünyada elbette kötü insanların kötülük yapmaya çalıştığını ancak Allah'ın izin vermediği hiçbir şeyi kimsenin yapmaya güç ve kudretinin olmadığını çok iyi bilir. Dolayısıyla ne Amerika'nın ne Çin'in ne Uganda'nın oyuncağı olmaz, kimsenin teorilerine aldanıp başkalarının aklıyla hareket etmez, kimsenin hayatını da tehlikeye atma sorumsuzluğunu göstermez.

Tüm dünyayı ilgilendiren bir hastalığın bunca zamandır çözüme ulaşamamış olması bize başka bir şeyi daha gösteriyor, herkes üzerine düşeni tam anlamıyla yapsaydı bu tablo çok farklı olabilirdi. Hayatlarımızı, ilişkilerimizi hep bencilce düzenlediğimiz için, sadece biz ve sevdiklerimiz bizim için önemli olduğu için bugün bu noktaya geldik. Toplumsal sorunlara ilgisiz olduğumuz için şuan toplumsal bir sorunla muhatap oluyoruz. Şuanda da kuraklık, iklim değişikliği, doğaya zarar veren atıklar ve daha birçok konuda duyarsız kaldığımız için belki yıllar sonra çok daha büyük sorunlarla uğraşmak zorunda kalacağız. Yaşam tarzlarımız, oluşturduğumuz medeniyetler hep fıtratımıza aykırı olduğu için bu zorluklarla karşılaşıyoruz. Dünyaya, ekosisteme en çok zarar veren, hatta tek zarar veren canlı insandır. Bunu geç anladığımız sürece çıkan sorunlara bulacağımız çözümler de ne yazık ki geç olacak...

Aktüel / 1
Türkmen Eroğlu

Cümleten Hayırlı Cumalar
19/02/2021

Cümleten Hayırlı Cumalar

Tüm İslam aleminin Regaib Kandili mübarek olsun. Dualarda birbirimizi unutmayalım inşallah dostlar.Rabbim kimin ne hayır...
18/02/2021

Tüm İslam aleminin Regaib Kandili mübarek olsun. Dualarda birbirimizi unutmayalım inşallah dostlar.

Rabbim kimin ne hayırlı arzusu var ise en güzel şekliyle nasib eylesin. Amin.

18/02/2021

Taş Devri vs. Uzay Çağı

Taş devri derken biraz kelime oyunu yaptım aslında, bahsetmek istediğim gerçek manadaki taş devri değil. Taş derken heykeli kast ettim. Heykel çağı demek yerine taş devri daha güzel durdu bence. Tarihin ilk çağlarından itibaren heykellerle karşılaşırız. Genel anlamda heykellerin yapılma amacı tapınmak ve dini ritüelleri yerine getirmek gibi şeylerdir. Mısır'da, Antik Yunan'da çokça heykel kalıntıları olduğu bilinirken, yakın zamanda Türkiye'de de Göbeklitepe'de milattan önce 12 bin yıllarında yapıldığı tespit edilen, çok daha eski tarihli heykellere de rastlanılmıştır. Biz ülkemiz topraklarındaki daha eski olanı düşünürsek bu heykellerin en az 14 bin yıllık tarihi var. Hepsi de dini temayüllerle, ibadet maksadıyla yapılan eserlerdir. Tabi farklı gerekçelerle yapılan heykeller de mutlaka vardır, ben genele bakıp böyle bir izah getiriyorum. Biraz araştırma yapılarak daha detaylı bilgiler elde edilebilir.

Günümüzde de heykelcilik bazı kesimler açısından oldukça önemlidir. Hangi temayüllerle bu sanata meyl ettiklerini belirtmeseler de fanatik bir şekilde bu tutkularını söylemektedirler. Tabi ki milattan önce ellinci yüzyıldaki heykel ile günümüzdeki heykel arasında gerek yapılış maksadı gerekse yapılış şekli bakımından farklar mutlaka vardır. Ben heykel yapımı konusunda doğru-yanlış gibi bir ayrım yapmıyorum, sadece tarih boyunca genelde tapmak için heykellerin yapıldığından bahsediyorum. Siz tapmak için yapmıyor olabilirsiniz bu gayet doğaldır. Günümüzde özellikle Chp'li belediyelerin büyük bir tutku ve aşkla yaptığı bunca heykelin, bu işlere harcanan milyonlarca liranın konusunu ayrıca konuşmak lazım tabi. Ancak...

"Sanat" adı altında bu heykellere harcanan bu paralara sesini çıkarmayanlar, bunları eleştirenleri eleştirenler, bu işleri savunanlar neden bu milletin hayrına yapılan yatırım ve hizmetleri aynı aşk ve tutkuyla savunmuyor acaba? Pandemi süreci başlamadan önce birkaç yıldır Türkiye'nin çeşitli yerlerinde yapılan "Şehir Hastaneleri" nin israf olduğunu, gereksiz olduğunu, betondan binalarla medeni olunamayacağını falan savunanlar da bu heykelleri yapanları alkışlayanlar değil miydi?! Heykeller için harcanan milyonlar değil de hastanelere harcanan milyonlar gözlerine batıyordu bu insanların. Yani heykel hastaneden daha önemliydi. Hastane beton yığınıydı ama heykel taş yığını değil sanattı (!) Bu insanların hangi düşüncelerle ve nelerle iştigal ettiklerini, olaylara hangi gözlükle hangi pencereden baktıklarını falan anlamaya çalışarak zaman harcamak yerine, yazdığım bunca satırın bunlar için yeterli olacağını düşünerek artık çok daha kıymetli olduğunu düşündüğüm meseleler hakkında zamanımı ve kelimelerimi harcamak istiyorum...

Birileri heykel açılışı yaparak muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmaya çalışmakla uğraşırken, başka birileri de muasır medeniyetlerin gündemi olan uzay çağına doğru sağlam adımlar atmakla meşgul oluyor. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerde, Türkiye Uzay Ajansı'nın 10 yıllık programlarını açıkladığı konuşma ülkemizin yakın gelecekte hangi noktalara doğru ilerlediğini gösteriyor. 2-3 yıllık bir kuruluş geçmişi olan bu ajansın bunca kıymetli ve sağlam hedefleri önüne koyarak, net bir şekilde adımlar atmaya başladığını görmek her Türk insanını gururlandıracaktır diye düşünürken, bu olaylara dalga geçerek, hafife alarak, burun kıvırarak, eleştiriden öte artık hakarete varacak seviyede hedef tahtasına koyarak saldıran insanları görünce bir anlık hayal kırıklığı yaşadım. Bir yandan da şunu düşündüm, acaba bu uzay programını Chp'li bir siyasetçi açıklasaydı, seçim vaadi olarak halka anlatsaydı aynı saçma tepkiyi verecekler miydi? Heykel yapan bir Chp'liyi ayakta alkışlayanlar böyle bir açıklama yapan Chp'liye neler yaparlar... Ama açıklamayı yapan kişi Cumhurbaşkanı olunca, siyasi saiklerle düşmanca bir tutum içine giriyorlar. Sonra da bu tutumu sergiledikleri partinin seçmenlerine toplumu ayrıştırıp bölüyorsunuz diyorlar. Kendileri sırf sevmedikleri bir siyasi görüşten geldiği için bu kadar önemli bir olayı bile savunamayacak kadar karşı tarafı ayrıştıran, ötekileştiren insanların karşısındakilere bu suçlamayı yapması, "kişi kendinden bilir işi" sözünü aklıma getiriyor.

"Gerici, yobaz, bağnaz, çağ dışı" gibi anlamını dahi bilmedikleri kelimelerle, slogan atarak karşılarındaki insanları eleştiren bu kesim kendisine hiç bakmaz. Kimse onları eleştiremez, onlar dokunulmazdır çünkü (!) Ama hiçbir şey onların düşündüğü gibi değil ne yazık ki. Çok da güzel eleştirirler sizi de, heykellerinizi de, heykelden başka hiçbir icraatı olmayan başkanlarınızı da, sizi politize edenleri de... Siz heykel açılışı yaparken sizin yobaz dediğiniz insanlar uzay ajansı açıyor, siz de bunu izleyip milli bir duruş sergileyerek destek olma erdemini gösteremiyorsunuz. Sizden erdemli bir davranış bekleyen de yok zaten. İşin özü; birileri taş devrinde sayıklarken başka birileri uzay çağına giriş yapıyor. Başarılı olup olamaması da önemli değil, bunları konuşuyor olmak bile o heykelcilerin hayal edemeyeceği kadar büyük bir iş. O yüzden sizlere şu güzel cümleyle sözlerimi tamamlıyım;

"Gölge etme başka ihsan istemem"

Siyaset / 2
Türkmen Eroğlu

Address


Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Türkmen Eroğlu posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to Türkmen Eroğlu:

Shortcuts

  • Address
  • Alerts
  • Contact The Business
  • Claim ownership or report listing
  • Want your business to be the top-listed Media Company?

Share