Mevlevi Radyo

  • Home
  • Mevlevi Radyo

Mevlevi Radyo mesnevi şerif ağırlıklı yayınlarımız.

24/08/2022

mevlevi radyoyu dinleye biliyormusunuz uygulamalardan deyerli dinliyicilerimiz.

24/08/2022

selamunaleyküm radyomuzun, yayınları uygulamalarda yerini almıştır, deryafm mersin adıylada uygulamalardayız konturol ediniz radyomuzu ismi mevlevi radyodur. hz mevlananın hayatının eserlerinin konu edildiyi bir yayındır

22/08/2022

İslam dünyasında en büyük kültür felaketi, Müslümanların batı medeniyetini bütünüyle benimsemeleri ve taklit etmeleridir. Batı medeniyeti rahmanî bir medeniyet değil, şeytanî bir medeniyettir; yeryüzünü ve insanlığı dehşetli bir sona doğru sürüklemektedir.

18/08/2022

Mevlana Celalüddin Rumi’ye büyük ihtiyacımız var. Hangi konularda?

liste 14 öğeli
1. Onun ilim ve irfanına ihtiyacımız var. Sadece ilim demedim, irfanı ilave ettim, o bir irfan okyanusudur.
2. Onun dindarlığına ihtiyacımız var. O beş vakit farz namazların ötesinde çok nafile namaz kılar, çok nafile oruç tutardı.
3. O, Şeriata sımsıkı bağlıydı.
4. O, Fırka-i Nâciye Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanıydı. Bu yolda çok hizmeti olmuştur.
5. Yüksek İslam ahlakı ile ziynetliydi, dünyayı ve maddeyi ayakları altına almıştı.
6. O Kur’anın bendesi idi.
7. O, Resulullah Efendimizin has vekillerinden, varislerinden, halifelerinden idi.
8. O, büyük cihad yaparak nefs-i emmaresini dizginlemiş bir mücahid idi.
9. O, nice insanın hidayetine vesile olmuş kâmil bir mürşid idi.
10. O, Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimizin hilmiyle mütehalli idi, kalp kırmaz, gönül yıkmaz idi, gönüller mimarıydı.
11. O, dünyaya ve insanlığa çok yüksekten bakan bir maneviyat kartalıydı.
12. Çok mütevazı idi, sade yaşardı ama gönüller sultanıydı.
13. O, Kur’an Sünnet Şeriat fıkıh Müslümanıydı.
14. O, Pîran efendilerimizdendir, ümmetin büyüklerindendir.

23/07/2022

Çocuklarımıza, gençlerimize ulaşmak istiyorsak önce beş duyusunda güzel tesirler bırakıp, bizi hayır ve güzellik üreten insanlar olarak algılamalarını
sağlamalıyız. Bu tesiri bırakacak yorgunluklara tâlip olmalıyız. Zaman ve enerji harcamalıyız.

Henüz kendi çevresini, sahasını ve kimliğini oluşturmaya çalışan gençlerimize sınırlarını hatırlatırken şahsiyetlerini incitmeyecek cümleler kurmalı, sınırlarını
çiçekli sarmaşıklarla örmeliyiz.

Aklı kemâle ermiş insan bile “emir kipi” ile öğüt almakta zorlanırken, irâdesini, şahsî haklarının varlığını yeni keşfetmiş, ispata uğraşan genç, sevmediğinden
öğüt alır mı?

İncecik dallarına basıp kıranın bahçesindeki fidan meyveye durur mu? O fidana özenmek, emek vermek gerek.

Yanında meyveye duran bir ağaç olduğunda, ağaç bile tozlaşıyor, benzeşiyor, meyveye duruyor.

Elbette gençleri güzele dâvet ederken hâl ile de güzel olmamız, güzel kalmamız gerekiyor. Çünkü hâlden tesirli bir öğüt yok. Ve taklitle öğrenen insan
için hâle şahit olmaktan kolay öğrenme şekli de yok.

Gençlik, duyuları ile edindiği bilgileri, aldığı öğütleri mezcedip kendi devrine uygun refleksini geliştirir de; öğüt almak konusunda kendi nefsini eğitememiş
yetişkinler, öğüt vermeyi nasıl öğrenir?

Oturup düşünmek gerek.

Ne olacak bu yetişkinlerin hâli?

10/07/2022

Âişe (r.anha) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), geceleyin hasırdan bir hücre edinir, namaz kılar, gündüzleyin onu yere yayar ve üzerine otururdu. Rasulullah, böyle nâfile namaz kılarken insanlar O’nun namazına uyup namaz kılmaya başladılar. Nihayet insanlar çoğaldılar. Bunun üzerine Rasulullah yüzünü insanlara döndürdü de:

“Ey insanlar, amellerden gücünüzün yetişebileceği mikdarı alınız. Çünkü Allah, sizler (ibadetten) usanıp bezmedikçe (sevab vermekten) bıkmaz. Ve şübhesiz Allah’a göre amellerin en sevimli olanı, az olsa bile devamlı olanıdır!” buyurdu

24/06/2022

“Sultan Veled Olmasaydı Mevlânâ’yı Tanıyamazdık”

Prof. Dr. Değirmençay sözlerine “Sultan Veled, Hüsameddîn Çelebi’den sonra babasını temsil etmeye başlamış ve henüz kurulmamış Mevlevî tarikatını, babası
adına kurmaya, etrafa gönderdiği halifelerle yaymaya başlamış, bilfiil Mevlevîliğin başına geçip birçok hizmette bulunmuştur. Eğer Sultan Veled olmasaydı
biz, belki de Mevlânâ’yı tanıyamayacaktık. Bugün Mevlânâ’yı tanıyorsak, Sultan Veled sayesinde tanıyoruz” diyerek başladı.

“Sultan Veled’de Şems’ çok bağlıdır”

Mevlânâ Hazretlerinin Şems’ten önce vaiz ve müderris olan din adamı olduğuna vurgu yapan Değirmençay “Şems ile tanıştıktan sonra bugün bildiğimiz anlamda
şair olan, semâya başlayan Mevlânâ ortaya çıkmıştır. Şems, Konya’yı terk edince Mevlânâ, Sultan Veled’i Şam’a gönderir. Sultan Veled, Şam’a kadar gider
ve Şems’i atına bindirip, kendisi de yaya olarak döner. Bu esnada Sultan Veled, Şems’ten birçok keramet, sır ve bilgi öğrenir. Bu yüzden Sultan Veled de
Şems’e babası gibi çok bağlıdır” dedi.

“Sultan Veled Araştırmacılara Kaynaktır”
v

31/05/2022
30/05/2022

Ecel, verileni almadan önce, verilmesi gereken herşeyi v mek gerekir.
Birlikte olduğum insanlardan yalnızlığı öğrendim. Perhizle« gerçekten de ilacın temelidir; perhiz et de, canındaki gücü kuvl veti seyret.
Sen zulümle bir kuyu kazmadasın, ama şunu bil ki o kuyu-ı yu kendin için kazıyorsun. İpekböceği gibi kendi çevreni örme;! kendin için bir kuyu kazacaksan, bari boyunca kaz.
Demirci Zenci olursa, duman onun yüzünde bir iz bırak

30/05/2022

MESNEVi’NİN İLKONSEKİZ BEYTİ
Duy şikâyet etmede her an bu ney, Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.
Der ki, feryadım kamışlıktan gelir; Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.
Ayrılıktan parçalanmış bir yürek,
İsterim ben, derdimi dökmem gerek.
Şayet aslından biraz ayrılsa can,
Öyle bekler, vuslata ersin zaman.
Ağladım yer yerde hep âh eyledim, Gördüğüm her kul için "dostum" dedim.
Herkesin zannında dost oldum ama, Kimse talip olmadı esrârıma.
Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
Gözde lâkin yok ışık, duymaz kulak.
Aşikârdır can-beden, gör insanı,
Yok izin, görmez fakat insan, canı.

Ney sesi tekmil hava oldu ateş,
Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş!
Aşk ateş olmuş dökülmüştür ney'e, Cezbesi aşkın karışmıştır mey'e.
Yardan ayrı dostu ney dost kıldı hem, Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.
Kanlı yoldan ney sunar hep arzıhal, Hem verir mecnûnun aşkından misal.
Ney zehir, hem panzehir, âh nerde var, Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?
Sırrı bu aklın, bilinmez akl-ile,
Tek kulaktır müşteri ancak dile.
Sırf keder, gam, gitti kaç gün, kaç gece, Geçti yanlışlarla günler, öylece.
Geçse günler, korku yok, herşey masal, Ey temizlik örneği, sen gitme kal!
Kandı her şey, tek balık kanmaz sudan, Gün uzar, rızkın eğer bulmazsa can.
Anlamaz olgun adamdan bil ki ham, Söz uzar, kesmek gerektir vesselâm!

28/05/2022

Allah dostlarına tabi olanlar

28/05/2022

deyerli, dinliyicilerimiz. mesnevi radyo yayın hayatına başladı uygulamalrdan internetin olduğu her yerde mesnevi radyoyu dinleye bilirsiniz.

27/05/2022

Evet. Çok yakında her birimiz geldiğimiz gibi gideceğiz. Lâkin biz, ölümü düşünerek panik atak olmaya gelmedik mîrim! O panik, âhiret inancı hiç olmayan kimselere mahsus bir anormalliktir. Mü’min, ölümlü olduğunu peşin peşin kabul etmiş, ölüm düşüncesini idrak ve ölüm hadisesini de hazmetmiştir. Ona yakışan, her an gelebilecek olan son için hazırlıklı ve o son ânı en güzel şekilde yaşayabilmek adına heyecanlı olmaktır.

Bahsettiğimiz, bir yarışma programında, kendisine verilen süre tamamlanmakta olan yarışmacının yaşadığı türden bir heyecan. Hani, soru sorulur, kronometre çalışır da geri sayım başlar ya… Hani yarışmacılar, süre dolmadan evvel, bir an önce en doğru cevabı bulabilmek için kıyasıya yarışır ya… Ve hani o yarışmacıların kaybedecek tek bir saniyeleri bile olmaz da bütün dikkatlerini toplayarak verilmesi gereken cevabı düşünürler ve başka her dertlerini unuturlar ya… İşte bize verilen ömür içinde en doğru hayat tarzını tercih edebilmek, en hayırlı işleri seçebilmek, en isabetli kararları verebilmek ve en akıllıca yatırımları yapabilmek de bunun gibi.

Madem ki süremiz sınırlı, madem ki kimin ne kadar daha yaşayacağı belirsiz, birer yarışmacı heyecanıyla, daha da aktif, daha da enerjik olmak için dirilmek, ölüm düşüncesiyle korkulara değil, yeni yeni hayırlara yelken açmak gerekir. Faraza korkmuş olsak da zaten, korkunun gereği, korktuğundan emin olmak adına tedbir almak değil midir? İnanmış bir insan için en iyi tedbir, Kur’an’a ve sünnete uygun yaşamak değil de nedir?

23/05/2022

İnsan yaptığı işi önce kendisi beğenmeli. Kendi beğenmediği bir şeyi başkalarının beğenmesini istemeye de hakkı olmamalı.

Güzel, iyi, sağlam, temiz, düzgün yapılan işler herkesçe beğenilir. Allah Resulü de, “Allah işini düzgün ve sağlam yapan kulunu sever.” Buyurmuştur.

Tabiata bakın, Hiç çirkin, dağınık, düzensiz bir şey görecek misiniz? İnsan eli karışmamış her şey ter temiz, düzgün ve derli topludur. İnsan bu düzenden ders almalı, değil mi?

22/05/2022

Mevlana Celalüddin Rumi’ye büyük ihtiyacımız var. Hangi konularda?

liste 14 öğeli
1. Onun ilim ve irfanına ihtiyacımız var. Sadece ilim demedim, irfanı ilave ettim, o bir irfan okyanusudur.
2. Onun dindarlığına ihtiyacımız var. O beş vakit farz namazların ötesinde çok nafile namaz kılar, çok nafile oruç tutardı.
3. O, Şeriata sımsıkı bağlıydı.
4. O, Fırka-i Nâciye Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanıydı. Bu yolda çok hizmeti olmuştur.
5. Yüksek İslam ahlakı ile ziynetliydi, dünyayı ve maddeyi ayakları altına almıştı.
6. O Kur’anın bendesi idi.
7. O, Resulullah Efendimizin has vekillerinden, varislerinden, halifelerinden idi.
8. O, büyük cihad yaparak nefs-i emmaresini dizginlemiş bir mücahid idi.
9. O, nice insanın hidayetine vesile olmuş kâmil bir mürşid idi.
10. O, Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimizin hilmiyle mütehalli idi, kalp kırmaz, gönül yıkmaz idi, gönüller mimarıydı.

27/04/2022

24 Nisan Dramı
İsrafil Bayrakçı
liste 3 öğeli
🔉Makaleyi Sesli Dinle/
Tüm Yazıları/
Mesaj Gönder
Liste sonu
Gezinme Bölgesi



Gezinme Bölgesi Sonu
Gezinme Bölgesi
-
+
Gezinme Bölgesi Sonu
Makale
REKLAM
service/advertclick

24 Nisan 2022 Pazar günü engelliler açısından çok önemli ve hayati bir gündü. E-KPSS yani Engelli Kamu Personel Seçme Sınavı’nın yapıldığı bir gün... Genelde
otizmli, öğretilebilir zihinsel engelli ve daha birçok engelli grubundan işsiz engelliler bu sınava katıldı. Sadece Ankara’daki Etimesgut Sakarya Ortaokulu’nda
takriben 450 engelli bu sınava girdi. Burada bizzat birçok enstantaneye hatta yaşanan acı verici dramlara şahit olduk. Okul bahçesinde sınava giren çocuklarını
heyecanla ve umutla bekleyen aileler, ağlamaktan da kendilerini alamıyorlardı. Özellikle de iki ailenin bize açılarak sıkıntılarını anlatırken, gözyaşlarına
boğulmaları, çocukları için gelecek kaygısı taşımaları ve bu stresi yaşamaları bizim de içimizi acıttı doğrusu. Sınava giren çocukların da sınav kaygısı
ve stresiyle ruhsal ve fiziksel olarak da ne hale geldiklerini bizzat ailelerinden dinledik. “Sınav stresinden Cihan gece hiç uyumadı. Sabah kahvaltı dahi
yapamadı. Kendi kendine konuştu durdu. Bu halet-i ruhiyeyle sınava girdi. Bakalım nasıl çıkacak?” dedikten sonra sınav süresi bitmeden 15 dakika önce Cihan
sınavdan çıktı ve geldi. Annesi, “Nasıl geçti oğlum?” diye sordu. Cihan, “İyi geçti” dedi. “8 tane soru boş bıraktım. Diğerlerini yaptım.” Annesi: “Genel
kültürden ne sordular oğlum?” dedi. Cihan da: “Yaptım ama hatırlamıyorum” dedi. “Güncel konulardan ne sordular” sorusuna ise, “Bilmiyorum şu an aklımda
değil” dedi. Annesi döndü bize ve “Başkanım Cihan normalde beyaz tenli bir çocuktur ama şu anda rengi kahverengine dönmüş durumda. Acaba sınav esnasında
neler yaşadı, içinde neler vardı bilemiyorum” dedi. Bu ve buna benzer birkaç hikâye daha dinledik.

Bu sınav sisteminin aksak ve yanlış olduğunu, hakça bir sistem olmadığını, daha adil ve uygulanabilir yeni bir sınav sisteminin getirilmesi gerektiğini
yıllardır hemen her platformda dilimiz döndüğünce dile getirdik. Sınavların amacı nedir? İşe göre adaylar arasından seçmek değil midir? Bunlar arasından
adaleti ve eşitliği sağlayacak bir sistem gerekmez mi?

İş okullarında kaynaştırılmış eğitim adı altında hasbelkader liseyi bitirebilmiş olsalar da bu çocuklar ne sınav stresini kaldıracak ne de böyle bilgi
yarışına girecek durumda değiller. Bu tür engellilerin doğrudan atamalarının yapılması gerekir kanaatimizce. Dahası düz liselerde eğitim alma yerine mesleki
eğitime yönlendirilerek kabiliyetlerine göre meslek edindirmeli ve ona göre de istihdam edilmeliler. Bu sistem böyle devam ederse bahsettiğimiz dramları,
üzüntü veren sahneleri daha çok yaşarız. Problemleri kökten çözme adına yeterli çalışmaları, icraatları maalesef göremiyoruz.

Engellilerin bir başka sorunu da yoksullukla mücadelesidir. Gerçi bugünlerde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımızın bir faaliyet raporu gibi sunduğu açıklama,
engelliler adına manidar olmuştur. “2002’de 1 milyon aileye, 2015’te 3 milyon aileye, 2019’da 3,3 milyon aileye, 2021’de 4,3 milyon aileye bakanlık bünyesinden
sosyal yardım yaptık” diyor. Bu yardımlar gerçek yoksullara mı yoksa uyanıklara mı gidiyor? Burası da bir muammadır ya... Evet, bakanlık adına bu bir icraattır
ama bu verilere göre ne yazık ki, yoksulluk bu iktidar döneminde 4 kat artmış. Tablo böyleyken sevinmek mi lazım yoksa üzülmek mi? Bilemedik.

Yine 24 Nisan’da bizi derinden üzen bir hadise de sözde Ermeni meselesidir. Sözde Ermeni soykırımı diye tamamen aslı astarı olmayan, uydurma senaryolarla
ülkemizi zor durumda bırakmaya çalışan bazı hayalperestlerin oyununa gelerek bu konuda beyanatta bulunan başta
ABD
Başkanı Bidon olmak üzere diğerlerini de esefle ve nefretle kınıyoruz. Biz ki, Erzurum’da Ermeni mezalimini bizzat yaşayan gören babaannelerimiz, anneannelerimizden
dinleyen ve hatta Ermenilerden kalma patlamamış mühimmat kalıntısıyla bilmeden uğraşırken patlaması sonucu sol elimden üç parmağımı ve gözlerimi kaybeden
biri olarak, kin ve nefret kusan taraf biz olmamız gerekirken değirmenin alt taşı dayanıyor da üst taşı neden dayanamıyor?

Üstelik de Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi milletin egemenlik haklarının temsil edildiği bir meclise küstahça sözde Ermeni soykırımının tanınması için
kanun teklifi verme küstahlığında bulunan
HDP
Milletvekili Garo Paylan’ı ve partisini esef, nefret ve şiddetle kınamak Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her vatandaşın asli görevi olmalıdır. Daha bizim
gibi yüzlerce hatta binlerce kişi bu yüzden sakat kalmış, engelli olarak hayatını yaşamış ve yaşamakta iken Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir teklif
verme cüretinde bulunan birine küstahça denmez de ne denir? Yazımızı yine bir dua cümlesi ile bitiriyoruz: “Allah bu milletin basiret gözünü açsın. Bin
aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ne ve bayrama eriştirsin. Âmin, vesselam...”
“Toprak Ayağımızın Altın milli gazete

08/04/2022

refah gerçeyi kitabından, TBMM'de 27.10.1995 tarihinde kabul ve 28.10.1995 tarihli Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında ilan edilen 4125 Sayılı Kanun'la, 20.0önem Milletvekilliği Genel Seçimleri'nin 24 Aralık 1995'te yapılması kararlaştırılırken hem 298 Sayılı Seçim Kanunu hem de 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nda önemli değişiklikler yapılmıştı. Değişikliklerden en önemlisi 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 3. ve 4. maddelerinde yapılan değişiklikti. Yapılan değişiklikle bir yandan milletvekili sayısı, Anayasa değişikliğine paralel olarak 550'ye çıkarılıyor ve bu 550 milletvekilinin 100'ü için siyasi partilere "Türkiye Milletvekilliği" adıyla parti merkezlerinden kontenjan a-dayı göstermelerine imkan getiriliyor, diğer yandan il barajları yüzde 20 ve 25'lerden, ülke barajında olduğu gibi yüzde 10'a indiriliyordu. Kanunun görüşülmesi sırasında MHP'nin Siyasi Partiler Yasası gereği ardarda iki seçime girmemesi halinde teshini önlemek için DYP'nin verdiği önerge işleme konulmadı. Böylece DYP'nin seçimde MHP ile yapmayı düşündüğü ittifak suya düşmüş oldu.
CHP'den 12, ANAP'tan 38, DSP'den 10, BBP'den 7, YDH ve MHP'den 2'şer, DYP'den ayrılıp bağımsız kalanlardan 22 olmak üzere toplam 93 milletvekilinin işbu kanunun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne yaptıkları başvuru sonunda yapılan değişikliklerden Türkiye milletvekilliği ile yüzde 10'luk ülke barajına paralel olarak yüzde 10 il barajını öngören hükümler 18 Kasım 1995 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal ediverdi.
Bu iptal Kararının hemen arkasından bu defa bir küskünler hareketi yeniden patlak verdi. Yeniden diyorum, çünkü, TBMM tarafından her ne zaman bir erken seçim Kararı alınsa, bu alınan karardan bir süre sonra mutlaka bir küskünler hareketi başlar. Erken seçime gidilmesi için kabul oyu kullananlar dahil, yeni seçim için hazırlanan parti listelerine girememiş veya listede istediği sırada yer alamamış farklı partilere mensup milletvekilleri bir anda biraraya gelirler ve seçim kararını aldıktan sonra tatile giren TBMM'nin Meclis Başkanı tarafından olağanüstü toplantıya çağırmasını temin için imza toplamaya başlarlar. İşte bu erken seçim kararından sonra da aynı durum tekrar yaşandı.
Özellikle DYP ve ANAP'ta birtakım iç hesaplarla liste dışı kalan 118 küskün milletvekilinin 01.12.1995 tarihinde Meclis Başkanlığı'na yaptıkları müracaat üzerine Meclis Başkanı İsmet Sezgin 04.12.1995 günü için Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırdı. Seçimlerden tek başına iktidar olarak çıkacağına kesin inanan Tansu Çilleri bu çağrı fevkalade tedirgin etti ve Mesut Yılmaz'dan bu çağrıya destek vermemesini istedi.
Bir yandan medya tepkisi diğer yandan parti gruplarının olumsuz tavrı karşısında toplantının yapılacağı gün Genel Kurul birinci oturumuna 107, ikinci oturumda ise ancak 127 kişi gelebildi ve böylece seçimlerin ertelenmesi hususundaki bu çabalar
hiçbir netice vermedi.

Katılımlar ve İttifaklar
Bu seçimde siyasi partilerde aday listelerinin hazırlanması büyük önem arzediyordu. Kendilerini merkez sağ partileri olarak ilan eden DYP ve ANAP hem birbirlerine hem de özellikle Refah Partisi'ne karşı halka cazip gelecek adayları listelerine almak için adeta yarışa girmişlerdi. Gönüllerinde milletvekili olma hevesi olan birçok emniyet görevlisi ve bürokrat da bu iki partinin listelerinde yer alabilmek için adeta yarış halindeydiler.
ANAP ve DYP, Refah Partisi'nin önlenemeyen yükselişi karşısında, aday listelerini bu bürokratlarla zenginleştirip, yeni yüzlerden kurulu "A takımlarını devreye soktular. Seçime DYP ile birlikte ittifak yaparak katılmayı düşünen MHP, bu partiden gelen ret cevabı üzerine seçimlere kendi başına katılmaya karar vermişti. MHP listesinden seçime katılmak için bu partiye başvuran kişilerin en renklisi de şüphesiz Ankara'nın meşhur DGM Başsavcısı Nusret Demiral idi.
Dönemin çok konuşulan isimlerinden olan Demiral'ın MHP"ye ne getirip ne götüreceği merak edilirken, Başsavcı'nın MHP'li kimliği ile ezanın Türkçe okunmasını gündeme getirmesi kendisinin siyasi sonu, rozetini taktığı MHP'nin ise seçimde hüsranı oldu. Solda seçime iktidarda giden CHP'den DSP'ye doğru adeta bir kaçış başlamış, başta Mümtaz Soysal ve İsmail Cem olmak üzere CHP'den ayrılan birçok milletvekilli DSP saflarına geçmeye başlamıştı.
RP'ye Önemli İltihaklar
Seçim öncesi Refah Partisi'ne de önemli katılımlar oldu. Bunların başında Türkiye Cumhuriyeti'nin unutulmaz başbakanlarından rahmetli Adnan Menderes'in oğlu Aydın Menderes'in katılımı geliyordu. Çok büyük yankı bulan bu iltihakın yanında eski devlet bakanlarından ve Ankara Büyükşehir Belediyesi eski başkanlarından Mehmet Altınsoy, TRT eski genel müdürlerinden Prof. Dr. Şaban Karataş, Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Necati Çelik, Bursa eski milletvekillerinden Cemal Külahlı, Kastamonu eski milletvekillerinden Fethi Acar, Samsun eski belediye başkanlarından Kemal Vehbi Gül, üniversitelerimizden çok değerli akademisyenler ve ordumuzun şerefli subayları da, Refah Partisi saflarındaki yerini aldılar.
Bunların ve isimlerini hatırlayamadığım arkadaşlarımızın 4 Aralık 1995 tarihinde yapılan aday adaylarının tanıtımı toplantısında hep birlikte oluşturdukları manzara gerçekten görülmeye değerdi. Söz konusu toplantıda özellikle Aydın Menderes'in katılımı 1950'li yılların 14 Mayıs ruhunu adeta yeniden canlandırmıştı. Hele hele Menderes'in katılım merasimi sırasında, "Pazara kadar değil, mezara kadar!" sözü siyaset camiasında adeta bir darbımesel haline gelmişti.
Aydın Bey'in Refah’a Katılımının Kısa Hikayesi
Gazeteci Metin Işık Bey, sık sık Meclis'e gelen ve geldiğinde de beni ziyareti ihmal etmeyen bir arkadaştı. Metin Işık, yaptığımız sohbetler esnasında devamlı Aydın Bey'den ve Demokrat Parti'den bahseder, ikimiz birlikte zaman zaman acaba Aydın Bey'le RP arasında bir kaynaşma olabilir mi diye hesap kitap yapardık. Seçimlerin yaklaştığı günlerden birinde bana:
"Eğer teklif yapılırsa Aydın Bey Refah'tan aday olabilir"
deyince konuyu Erbakan Hocam'a ilettim.
Hocam da;
"Görüşün, Refah'a gelirse bizim için de Onun için de hayırlı o-lur"
diye cevap verdi.

30/03/2022

Refah Partisi’ne Karşı Kurulan Komplolar
1. İFTİRA KAMPANYALARI
Sözlükte iftira kelimesi; birisine işlemediği bir suçu yüklemek, asılsız ve haksız isnatlarda bulunmak, birilerine kasıtlı olarak kara çalmak anlamında kullanılıyor. Bizim de bu bölümde anlatacaklarımız hiçbir aslı astarı olmadığı, Refah Partisi ve Refah Partililerle ilgisi bulunmadığı halde kamuoyunda onlara isnat edilen bir dizi iftiranın gerçek yüzünü ortaya koymak.
1.Çermik İftirası
Tarih 17 Aralık 1992.
DYP-SHP Hükümetinin Ulaştırma Bakanı DYP Sinop Milletvekili Yaşar Topçu; Anavatan Partisi tarafından Başbakan Süleyman Demirel, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, Devlet Bakanı Orhan Kilercioğlu ve dönemin Bayındırlık Bakanı olarak kendisi hakkında verilen bir gensoru önergesine cevap vermek için çıktığı Meclis kürsüsünde, Refah Partisi Genel Başkanı Erbakan’a aşağıdaki ifadelerle yeni bir iftirada bulunuyordu:
"Sizin yaptığınıza siyaset yapmak demezler... Bak nasıl demezler, okuyorum: Refah Partisi Genel Başkanı, büyük lider, büyük mücahit, Necmettin Erbakan diyor ki: Şuurlu Refah’a çalışan Cennete giriyor... Ben bunu Tuzla’dan getirdim. “Şuurlu Refah’a çalışan cennete giriyor... Sen Refah’tan başkasında oldun mu yerin Cehennemdir! (Refah sıralarından ‘Yalan söylüyorsun’ sesleri)
Refah Partisi Eğitim Semineri 13.08.1990 Sivas, Sıcak Çermik Kaplıcaları. Belge burada... faks burada... Bu faksın üzerinde sizin Grubunuzun telefon numarası var, Refah Partisi damgası var, götürüp bilirkişiye incelettirebilirsiniz...” (17.11.1992 TBMM Tutanakları Sh.464)
Topçu’nun kürsüde bahsettiği ve adına belge dediği faks fotokopisi, bir gün sonra elimize geçti. Faksın kendilerine gönderildiği yer Topçu’nun dediği gibi Refah Partisi Meclis Grubu değildi. Zira gönderilen faksın numarası 420 52 55 idi ve bu numara ANAP MECLİS GRUBU’na aitti.
Erbakan, bir gün sonra Refah Partisi Meclis Grup Toplantısı’nın basına açık bölümünde, Yaşar Topçu’nun iftirasına şu cevabı veriyordu:
“Dün bakanlardan bir tanesi Meclis kürsüsüne çıktı. Vesika diye bir yazı okudu. Vesika diye okuduğu yazıda aynen şunlar yazılıymış:
‘RP Genel Başkanı, büyük lider, büyük mücahit Necmettin Erbakan diyor ki (Ben söylüyormuşum bunu): ‘Şuurlu, Refah’a çalışan cennete gidiyor, Sen Refah’tan başkasında oldun mu yerin cehennemdir.’
Bu nasıl bakan? Eline alıp okuduğu kağıdın üstüne bakmaz mı insan? Nereden gönderilmiş bu kağıt? Kağıdın üzerinde nereden hangi numaradan ve hangi tarih ve saatte gönderildiğine dair kayıt var. ANAP Grubundan gönderilmiş! Kendi hazırladıkları beyannameyi Refah böyle yapıyor, Erbakan böyle söylüyor diye aleyhimize kullanmaya kalkışıyorlar. ANAP Grubundan kim çektiyse bunu, zira isim yok üzerinde, cibilliyetsiz ve karaktersizdir, sütü bozuktur.
Bu sahtekârlığı yapanlar, Refah Partisi önüne fikirle çıkamıyor, işte böyle tezvirat ile ayakta kalmaya çalışıyorlar. Ne var ki bu hilelerinin hiçbiri ile hiçbir yere gidemeyecekler, Refah’ın iktidar olmasının önünü kesemeyeceklerdir. ” (18.11.1992)
Sanki bu açıklamalar yapılmamış gibi, 40 gün sonra aynı iftiraya yenilerini ekleyen Yaşar Topçu’ya bu defa RP Grubu Başkan Vekili olarak Meclis kürsüsünden ben cevap veriyor ve iftirasını aşağıdaki ifadelerle Meclis zabıtlarına tescil ettiriyordum:
“Sayın Topçu’nun bir süre önce bu kürsüde gösterip okuduğu ve adına belge dediği müsveddeyi, bir gün sonra temin ettik ve okuduk. Basına açık grup toplantımızda da Genel Başkanımız bunun bir iftira olduğunu belirtti... Bunu bütün gazeteler de yazdı. Yaşar Topçu da çıkıp bu beyanlara hayır diyemedi... Şimdi aynı çatlak plağı bu kürsüde tekrar çalıyor. İftiranın belgesi işte, elimde. Erbakan’ın Çermik konuşması denilen bu yazı TBMM’den 4205255 numaradan fakslanmış. Bu numarayı araştırdık. Karşımıza ANAP Grubu çıktı. Yani faks bakanın dediği gibi Refah Grubundan değil, ANAP Grubundan çekilmiş! (RP sıralarından ‘Bravo’ sesleri, alkışlar)
Öte yandan Refah Partisi’ne bu iftirayı yapanlar bazı hatalara düşmüşler. Bu kağıda Refah Partisi’nin amblemini çizerken Refah Partisi ambleminin içinde yer alan RP harflerini koymayı nedense unutmuşlar! Sahtekârlık yapmak istemişler ama onu bile becerememişler! (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Topçu, bunun düzmece olduğunu anlayacak dirayettedir. Çünkü kendisi yılların hukukçusudur. Delil nedir, safsata nedir, bunu birbirinden ayıracak olgunlukta olması lazım gelir. Ama böyle yapmıyor, geliyor buraya, bu yazıları kürsüden belge diye göstererek milleti aldatmaya çalışıyor... Sayın Topçu’ya şimdi bir cümlelik sorum var: Politikaya girdiğinizden beri elinizdeki beş parmağın karasını herkese durmadan sürdünüz. Sürdünüz de sonunda ne kazandınız?” (25.12.1992 TBMM Tutanakları Sh. 727-728)
Bu açıklamalardan sonra bir daha Çermik iftirasından söz eden olmadı. Ta ki, Anayasa Mahkemesi’nde Refah Partisi hakkında dava açılana kadar.

13/03/2022

Her gencin, ‘kendini yetiştirmek’ ya da en iyi şekilde yetişmek için bir kararı olmalıdır. Bir gencin EN İYİ şekilde yetiş(tiril)mesi için öncelikle gereken hususlar tespit edilmelidir. Bunun için öncelikle cevaplanması gereken sorular vardır. Bunlar: ‘İyi nedir? İyi yetişme nedir? Başarı nedir? Muvaffakiyet nedir? Bunlar arasında bir fark var mıdır? Örnek insanlar her zaman dünyevî bir başarı kazanmışlar mıdır?

1.Her genç, kendini analiz etmek ve nasıl bir insan olduğuna, neleri yapabileceğine karar vermek durumundadır. Yaşı ilerlerken, yavaş yavaş bir alan seçimi de yapılmalı ve o sahada yoğunlaşmalıdır.

2.Hayatında, iyi yetişmeyi engelleyen şeylerin neler olduğunu da tespit etmeli ve bunların ne kadarını değiştirebileceğinin tespitini yaparak bir noktadan hedefine yürümeye başlamalıdır.

3.Kısa ve uzun vadede ne istediğine –en azından- yaklaşık olarak karar vermelidir. Bu konuya, ‘Eğitimin üç ayağı’ adını vermiştik. Her insanın eğitimi bu üç ayak üzerinde devam etmelidir. Yani; ‘dini-kültürel, meslekî ve hobi eğitimi’ olmak üzere paralel bir eğitim devam etmelidir.

4.Arzu ettiği eğitim için neler yapabileceğini -kendi şartları içinde- tasarlamalıdır. Yani sınandığı bir durum varsa, kendisine özel şartları varsa onları da iyi hesaplamalıdır.

5.Yürümek istediği yolun öncülerinden hayatta iseler -mümkünse- doğrudan kendilerinden, ölmüşlerse eserlerinden ve onlar hakkında yazılanlardan faydalanmalıdırlar. Bu; ilgili sahanın büyüklerinden faydalanarak daha iyi olma çabasına katkı sağlayacaktır. Bu çaba kişinin kendini çok şey sanma ve bağnazlık hastalığına da ilaç olacaktır.

Address


Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Mevlevi Radyo posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Shortcuts

  • Address
  • Alerts
  • Claim ownership or report listing
  • Want your business to be the top-listed Media Company?

Share