Tuncel Kurtiz i sevenler ve ananlar grubu-2

  • Home
  • Tuncel Kurtiz i sevenler ve ananlar grubu-2

Tuncel Kurtiz i sevenler ve ananlar grubu-2 Contact information, map and directions, contact form, opening hours, services, ratings, photos, videos and announcements from Tuncel Kurtiz i sevenler ve ananlar grubu-2, News & Media Website, .

28 Eylül 2013 yılında açmış olduğumuz sanatçımızın dünya görüşü doğrultusunda politik bir çizgide paylaşımlar yapan 90bin takipçisi olan facebook sayfamız, 1 ayı aşkın bir süre önce korsanlar tarafından ele geçirildi 28 Eylül 2013 yılında açmış olduğumuz sayfamızn hacker'ler tarafından ele geçirilmesinin ardından yeni sayfamızda sanatçımızın dünya görüşü doğrultusunda paylaşımlarımıza buradan devam ediyoruz.

28/02/2024

27/02/2024
Eti geçtiDuydun muBıçak kemikteDuymadınsa duy artıkBe hey Allah'ın kuluBıçak kemikteDuy da silkin n'olursunBu ne biçim u...
27/02/2024

Eti geçti
Duydun mu
Bıçak kemikte
Duymadınsa duy artık
Be hey Allah'ın kulu
Bıçak kemikte
Duy da silkin n'olursun
Bu ne biçim uyku bu
Bıçak kemikte

Verilmemiş alınmış hep
Yük vurulmuş dağlar gibi - insanlık bu mu
Çalıyor sömürünün imdat çanları
Kımılda da kurtar şu onurunu
Bıçak kemikte

Topraksa paylaşılmış kıyılarsa yağmalanmış
Umut hacizde
Ya bu neyin puştluğu bu
Sana yokluk sana yasak sana dam
İnsan değil - hâşâ - bir yağmacı soyu bu
Bıçak kemikte

Üretensin, yaratansın, yürütensin dağları
Bakma öyle kilit kilit duvar duvar
Yetsin artık bu susku
Bıçak kemikte
Anasın boynun bükük babasın kolun kırık
Oğullar kan içinde
Kaldır artık başını
«Kalsın benim dâvam dîvana kalsın!» demiş ozan
O dîvan sensin artık
Bıçak kemikte

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL - Bıçak Kemikte

🚬

27/02/2024

Herşey unutuldu 9 işçi ailesi hala yasta. Üstüne yaslanıp ağlayacakları bir cenazelerini bile çok görüyor kapitalist düzen..

13 gün oldu..
İliç'te dokuz işçi hala göçük altında..

Çok yönlü yıkıma karşı sınıfın direnci örgütlenmeli   E. Eren YılmazAKP-MHP iktidarı toplum yaşamının bütününde olduğu g...
27/02/2024

Çok yönlü yıkıma karşı sınıfın direnci örgütlenmeli E. Eren Yılmaz

AKP-MHP iktidarı toplum yaşamının bütününde olduğu gibi ekonomik alanda da yarattığı enkazı, işçi sınıfı ve emekçileri daha büyük yıkımlara maruz bırakan politikalarla aşmaya çalışıyor. Ekonominin içine itildiği açmazlar, işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştıran yeni saldırılarla aşılmak isteniyor. Parçalı, dağınık ve örgütsüz olan işçi sınıfı hareketi ise bu saldırı dalgasını yazık ki püskürtebilecek durumda değil. Buna karşın saldırının ağırlığı ve kapsamı sınıfın örgütlenme ve mücadele eğilimini güçlendiriyor. Çünkü iktidar her türlü sosyal haktan arındırılmış düşük ücreti işçi sınıfına dayatıyor. Sınıf kitleleri rejimin dayattığı bu acımasız sefaletten çıkma ihtiyacını yakıcı bir şekilde hissediyor. Nitekim işçiler ekonomik/sosyal taleplerle gündeme gelen birçok eylem ya da direniş yapıyor.

Saray iktidarının ülkeyi ucuz iş gücü cennetine çevirme adımları, hedefli ve sistematik bir yönelimle hem enflasyonun düşürülmesinin hem de sermaye yatırımlarının/büyümesinin önünü açmak için gerekli görülüyor. Sermaye düzeni güçlü bir dirençle karşılaşmadığı koşullarda on yıllar boyunca bu politikayı sistematik olarak hayata geçirdi. 1980 darbesiyle birlikte başlayan bu neo-liberal saldırı sürecine karşı 1989 Bahar eylemleri bir süre barikat oluştursa da hareket geri çekilince iktidar kaldığı yerden devam etti. Bu programı en pervasız bir şekilde hayata geçiren ise AKP iktidarı oldu. Denilebilir ki dinci-faşist saray rejiminin kurulmasıyla birlikte neo liberal saldırılar sonuçlarına ulaştırıldı.

Saldırının sonuçlarına ulaştırılması düzenin krizinin derinleşmesini önleyemedi. Rejimin açmazlarının derinleşmesi de bundan kaynaklanıyor. Sermaye düzeni ve onun vurucu gücü olan AKP-MHP rejiminin yıkım saldırılarını başka bir boyutta dayatmak dışında bir seçeneği yok. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler ise bu pervasızlığı artık kaldırabilecek durumda değil. Geçmişte sahte “toz pembe hayaller” yayan rejim, artık Diyaneti kullanarak, sefalete katlanmanın “sevap” olduğuna dair vaazlar verdiriyor.

Devasa oranlarda ve her yıl katlanarak artan şirket kârlarına milyonların derinleşen yoksulluk ve sefaleti eşlik ediyor. Rejim vergi oranlarını arttırıyor, güvencesiz, taşeron ve esnek çalışma biçimlerini yaygınlaştırıyor, kazanılmış haklardan geri ne kaldıysa gasp ediyor. Saray rejiminin emekçilere asıl büyük darbeyi ise 31 Mart yerel seçimlerinden sonra indireceği konusunda kimsenin şüphesi yoktur. Bir bütün olarak sermaye düzeni ve saray rejimi şimdiden buna hazırlanıyor.

Saray beslemesi medyaya yansıdığı kadarıyla önümüzdeki günlerde gündeme getirilmesi planlanan yeni iş kanunu düzenlemesiyle istihdam biçimlerinde de kapsamlı bir değişiklik yapılacak. Orta çağ artığı bir ideolojiye dayanan “yerli/milli” saray rejimi, emekçilere Orta çağ çalışma ve yaşama sistemini dayatmak istiyor. Konu açık: Var olan yıkımın faturasını kimin ödeyeceği sınıflar mücadelesinin seyrine göre belirlenecek. Başka bir deyişle işçi sınıfı ve emekçi kitleler kölelik koşullarını aratmayan uygulamalara boyun eğmek ile direnmek, haklarına ve geleceklerine sahip çıkmak arasında acil bir tercih yapmakla karşı karşıya bulunuyor.

***

Son haftalarda fabrikalarda görece hareketli denebilecek bir süreç yaşanıyor. Ekonomik kriz ve saray iktidarının peşi sıra gelen sosyal yıkım saldırılarına karşı farklı bölge ve fabrikalarda işçi eylemleri/direnişleri yaşanıyor. Daha yüksek ücret artışı ve sosyal haklar talep ediliyor, kimi zaman işçiler kazanmak için iş durdurma eylemleri gerçekleştiriyor. Yıllardan beri zam dönemleri fabrikalarda tepkilerin arttığı, beklentinin yükseldiği, dayatılan sefalet ücretlerine karşı hak talep etmenin güçlendiği süreçler olarak yaşanıyor. Son aylarda yerellerde birbirinden etkilenen örgütlenme, hak arama direnişleri yaşandı. Kazanımla ya da farklı şekilde sonuçlanan direnişler belli bir aşamadan sonra sönümlense de genel anlamda sınıf saflarında yaşanan bu hareket yaygınlaşma eğilimi taşıyor. Şimdiye kadar yaşanan direnişlerde süreklilik sağlanamadığı, fabrika sınırlarının dışına çıkılamadığı, diğer fabrikalarla birlik kurulamadığı için eylemler birbirini tekrar eden bir seyir izliyor.

MESS TİS süreci bunun bir örneği olarak yaşandı. Ardından gelen ocak zamları döneminde, başta Antep olmak üzere çeşitli kentlerde bir dizi fabrika, sanayi havzası ve iş kolunda düşük zam dayatmalarına karşı eylemler, iş bırakmalar yaşandı. İvmesi düşse de bazı fabrikalarda kazanımlar sağlayan hareket devam ediyor. Öte yandan kimi fabrikalarda eylemli sürecin ardından işten atmalar gerçekleşiyor. Bu koşullarda kamu işçilerinin ek zam talepleri üzerinden ortaya koydukları eylemler ise sürüyor. Kamu ve belediyelerde çalışan taşeron işçilerin kadro ve eşit hak talepliyle yaptıkları eylemler de var. Bu hareketin seyri ve birbirini tekrar eden süreçler biriken tepkiyi yansıtıyor. Yanı sıra, verili tablo işçi sınıfının henüz önündeki engelleri aşma potansiyelinin olgunlaşmadığını, hareketi yeni bir düzeye sıçratabilecek birikimi yaratamadığını da gösteriyor.

İşçi sınıfı uzun bir süredir sermaye düzeninin ideolojik, politik, kültürel ve örgütsel kuşatmasını aşamıyor. Sermaye, devlet/saray rejimi ve sendikal bürokrasi üçlü “şer ekseni” tarafından örülen duvarlar henüz yıkılamıyor. Her geçen gün güçlenen mücadele istek ve enerjisine rağmen örülen duvarları yıkamamak tersinden boğucu atmosferi pekiştiriyor. Kendiliğinden gelişen hareketliliklerin belli bir sınırda kalması, kimi zaman ardından daha ağır saldırıların gündeme gelmesine vesile ediliyor. Sorun ve çelişkilerin derinleşmesine paralel olarak işçi sınıfının önündeki engelleri aşamamasının yarattığı baskı, önümüzdeki dönemde yaşanabilecek muhtemel patlamaların şiddetini artıracak bir mahiyet taşıyor.

Ülkenin temel sanayi işletmeleri olarak tanımlanabilecek, geçmişte koşulların görece daha iyi olduğu fabrikaların işçileri de düşük ücret dayatmalarına karşı eylem yapıyor, ek zam talep ediyor, yer yer sendikal bürokrasi duvarına karşı öfkesini gösteriyor. Çalışma ve yaşam koşullarının işçi sınıfı için en alt düzeyde eşitlendiği, yoksulluk ve sefaletin “olağan” hale getirildiği böylesi bir dönemde metal ve petrokimyanın yanı sıra kamu işletmelerinde de işçilerin hareket geçmesi önem taşıyor. Nispeten sendikal zeminlerde ortak hareket edebilme kabiliyetleri ve asgari bir mücadele deneyimi yaşamış işçilerin eylemleri ön açıcı dinamikler orta çıkartabilecek durumda. Dahası işçi sınıfının parçalı, dağınık ve örgütsüz yapısına rağmen giderek birbirine yakın talep ve istemleri dile getiriyor olması, fabrika ölçeğinden çıkarak genelleşme, giderek birleşik bir sınıf hareketi yaratabilme koşullarını güçlendiriyor.

***

Sonuç olarak işçi sınıfı kazanımlarını koruyabilmek ve kaybettiklerini kazanabilmek için mevcut genel hareketsizlik halini aşabilmek zorunda. İçinde bulunduğu ideolojik, politik ve örgütsel kuşatmayı kırma çabası ile ekonomik ve sosyal talepleri kazanabilmek arasında doğrudan bağlar var. Dolayısıyla işçi sınıfını hareketsizliğe mahkûm eden, dağınık ve parçalı yapısını körükleyen, bilinç ve eylemini sınırlayan engellerle mücadele edebilme başarısı saray rejiminin pervasız saldırılarını püskürtmek için olmazsa olmazdır. Kendiliğinden eylemlerle bu engellerin aşılmasının mümkün olmadığı bir dizi deneyimle görülmüştür. İşçi sınıfı edilgenliğini kırmalı, iradesini fabrika komitelerinde birleştirmeli, sendikal bürokrasiyi aşarak birleşik bir sınıf hareketini yaratma çabasını sınıfa karşı sınıf temelinde inşa etmelidir.

Öncü işçilerin, ilerici-devrimci güçlerin günün görevlerine ve önümüzdeki süreçte sertleşeceği açık olan kavga dönemine bu bilinçle hazırlanmaları temel bir zorunluluktur. Her geçen gün biriken öfke ve tepkinin açığa çıkartılması, fabrika merkezli örgütlenmeler olarak kendini ifade etme ve giderek fabrika örgütlenmeleri temelinde yaratılacak iradelerin birleştirilmesi çabası hedefli bir öncü müdahale ile bütünlenmek durumunda.

Son haftaların nispeten yaygın eylemlerinin yaşandığı Antep’te kimi siyasal yapıların gerçekleştirdikleri sınırlı müdahalelerin (ideolojik-politik çizgilerinden bağımsız olarak) fabrika eylemlerinin yaygınlaşmasını sağladığı görülüyor. Greif işgali ve Metal Fırtınası gibi deneyimler; devrimci müdahalenin sınıf hareketinin gelişimi açısından kritik önemini, harekete kattığı güç ve dinamizmi, ortaya çıkarttığı yeni olanakları göstermektedir. O halde yapılması gereken daha inisiyatifli, cüretkâr, hedefli ve sistematik bir yoğunlaşma ve pratik çabadır.

Kızıl Bayrak

Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne say...
26/02/2024

Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne sayılı günler kaldı. Toplamda işçi sınıfının, özel olarak kadın işçilerin mücadele tarihinde önemli bir yeri olan 8 Mart, dünyada ve Türkiye’de ağırlaşan sorunlar yumağı ile karşılanıyor. Gerisinde kapitalist-emperyalist sistemin yer aldığı savaş, derinleşen ekonomik-mali kriz, katmerleşen sömürü koşulları, artan baskı ve saldırılar bu sorunların başında geliyor. Tümü bir arada genel planda işçi sınıfının, özel olarak emekçi kadınların yaşam koşullarını her geçen gün çekilmez kılıyor.

Emekçi kadınlar şiddet-sömürü sarmalında yaşam savaşı veriyor
Kriz koşullarının ağırlaştırdığı çok yönlü sorunlar en çok da emekçi kadınları vuruyor. Zira, emekçi kadınlar genel planda kadınların yaşadığı cinsiyet eşitsizliği, cinsel sömürü, ayrımcılık, baskı ve şiddet gibi sorunların yanı sıra, sınıfsal olarak da eziliyor, sömürülüyorlar. Emperyalist savaşın yıkıma uğrattığı Suriye, Ukrayna, Filistin gibi ülkelerde ise, emekçi kadınların yaşadığı tüm bu sorunlara açlık, ölüm, tecavüz, yakınlarını kaybetmek, göç gibi ağır sorunlar ekleniyor. Emperyalizm en kanlı ve kirli yüzünü, savaş alanına çevirdiği ülkelerde kadınları hedef alan iğrenç saldırıları üzerinden gösteriyor.

Türkiye’deki tablo bu genel durumdan farksız. Ekonomik-mali krizin işçi ve emekçilere ağır bir şekilde fatura edildiği günümüz koşullarında, emekçi kadınların payına bu faturadan çok daha fazlası düşüyor. Çifte sömürü, işsizlik, ucuz işgücü rezervi olarak görülmek, baskı, mobbing, şiddet, taciz ve cinsel istismar emekçi kadınlar adına faturanın kabaran boyutlarını oluşturuyor. Tüm bunlara ev, çocuk ve yaşlı bakımını da eklemek gerekiyor. Kriz koşullarının derinleştirdiği yoksulluk ve sosyal bunalım ise, kadınları hedef alan şiddetin her geçen gün artmasına yol açıyor.

Emekçi Kürt kadınları ise tüm bu sorunlara ek olarak, ulusal kimliğinden ötürü on yıllardır ırkçı-faşist saldırılara maruz kalıyor. Sermaye devletinin uyguladığı kirli savaş politikası en çok da Kürt kadınların yaşamında derin acılar bırakıyor. Kürt halkını hedef alan kirli savaşta hiçbir ölçü ve kural tanımayan sermaye devleti, ulusal mücadelede önemli bir dinamiği oluşturan Kürt kadınlara dönük en vahşi ve insanlık dışı saldırıları devreye sokmaktan geri durmuyor. Tam da bu sebeple cinsel, ulusal, sınıfsal baskı ve sömürü, Kürt kadınların yaşadığı çok yönlü sorunların katmerleşmesine yol açıyor.

Gerici-faşist rejimin kadın düşmanı politikaları
Halihazırda sermaye devletinin dümenini elinde tutan gerici-faşist koalisyon, özellikle son yıllarda kadın düşmanı politikalarını daha da pervasızca uygulamaya başladı. Kadınların kırıntı düzeyinde ve kağıt üzerinde kalan haklarını dahi ortadan kaldıracak adımlar attı, atmaya devam ediyor.

Kendi dinci-gerici zihniyetini toplumun geneline olduğu gibi kadınlara da dayatan iktidar, son yıllarda kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin önünü sonuna kadar açan uygulamalara da imza attı. Kadını her açıdan istismar edilecek bir nesne olarak gören rejim, süreç içerisinde gerçekleştirdiği yasal ya da fiili düzenlemelerle kadınların ikincil konumunu pekiştirdi, kadına dönük her türden saldırının kalkanı olacak icraatları kalıcılaştırdı. Gelinen yerde rejimin mahkemeleri kadın cinayetlerini, cinsel saldırı ve istismar olaylarını adeta aklama ya da düşük cezalarla ödüllendirme mekanizmasına dönüşmüş durumda.

Tüm bunların yanı sıra AKP-MHP iktidarı, kadınları hedef alan kokuşmuş zihniyetini tarikatlar, cemaatler, vakıf vb. yapılanmalar aracılığıyla toplumsal yaşamın tüm alanlarına mal etmek için kesintisiz bir süreç işletmektedir. Başta eğitim sistemi olmak üzere, toplumsal yaşamın bir dizi alanında yoğunlaştırdığı ideolojik-kültürel kuşatma cinsiyet ayrımcılığını derinleştiriyor, kadınların toplumsal yaşamdaki yerini alabildiğine daraltan sonuçlar yaratıyor. Dahası, ortaçağa öykünen iktidarın yozlaşmış ve sapkın ideolojisi her adımında toplumsal çürümeyi de derinleştirmektedir. Küçük yaştaki çocukların evlendirilmesinden gericilik yuvası tarikatlarda türlü biçimlerde istismar edilmelerine değin, kadınları ve çocukları hedef alan saldırıların son yıllarda artması tam da bu nedenle tesadüf değildir. Kaldı ki, bu türden saldırılar bir şekilde açığa çıktıktan sonra toplumun gündemine girebilmektedir. Gerçekte ise kadınları ve çocukları hedef alan saldırılar çarpıtılmış istatistiklerin çok çok üzerindedir.

Önümüzdeki süreçte gerici-faşist iktidarın kadınları hedef alan saldırıları yoğunlaştıracağı ise bir sır değil. Zira, 2023 genel seçimlerini bir şekilde kotaran rejim, daha ilk anda kadınları hedef alan söylemlerini ön plana çıkardı.

“Kadın hakları ve kadın hareketi dinci-faşist iktidarın başlıca hedefi olmayı sürdürüyor. Yeni dönem kadın sorunu, dolayısıyla kadın hareketi için çok daha zor bir dönem olacak. Kadınlara yönelik bir dizi yeni saldırı gündeme gelecek. Mayıs 2023 seçimlerinin ortaya çıkardığı yeni siyasal güç tablosu ve parlamento bileşimi bunu göstermektedir. Nitekim iktidar kadınların zaten son derece sınırlı hak ve kazanımlarına yönelik yeni saldırılara hazırlanmaktadır. Bu kapsamda, yeni anayasa tartışmalarının öncelikli hedefleri arasında, ‘aile yapısını korumak’ adı altında kadın haklarına saldırı da yer almaktadır. İktidar, söylemleri kadar eylemleriyle de kadın haklarını ve hareketini hedef haline getirmiş bulunmaktadır.” (TKİP VII. Kongresi Bildirgesi, Kasım 2023)

Çifte sömürüye karşı mücadelede bir adım öne!
Kadınların yaşadığı bu çok katmanlı sorunlar sömürülen, ezilen, baskı altında tutulan emekçi kadın kitleleri içerisindeki öfkeyi süreklileştirmekte ve büyütmektedir. Son yıllarda kadın mücadelesinin ve hareketinin toplumsal hareket içerisinde ön planda olmasının gerisinde bu gerçeklik yer almaktadır. Kadın mücadelesi, emekçi kadınlar içerisinde döne döne şekillenen bu potansiyelden beslenmekte, iktidarın tüm saldırılarına rağmen inişli çıkılı bir şekilde seyretse de bastırılamamaktadır.

Bu olgu, işçi-emekçi kadınların sınıf merkezli mücadelelere katılımında da gözlemlenmektedir. Kadın işçiler, fabrika ve işyerlerinde yaşanan eylem ve direnişlerde ön plandaki yerini almakta, soluklu ve direngen bir tutum sergilemektedir.

“Sınıf hareketi son zamanlarda kadınların katılımı bakımından anlamlı direnişler yaşadı. Genç kadın işçiler bu direnişlerin içinde, dahası önünde idiler. Direniş boyunca militan ve sürükleyici bir tutum içindeydiler. Erkek işçilerle birlikte, onlarla omuz omuza direniyorlardı. Sınıflar mücadelesinin gerçek alanı tam da burasıdır. Burada sınıfsal bir sorun, dolayısıyla gerçek sınıflar mücadelesine açılan son derece anlamlı ve verimli bir alan vardır. Öte yandan bu, mobbing, taciz vb. gibi, ezilen cins konumuyla bağlantılı sorunların da en anlamlı biçimde gündeme getirilebildiği bir zemindir.” (TKİP VII Kongre Bildirgesi)

Yaklaşmakta olan 8 Mart’a dönük hazırlık süreci bu kapsamda ele alınmalıdır. Bu, kadın işçilerin temel sınıfsal talep ve istemleri ile cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan sorunları bir arada işleyen, çok yönlü bir çabayı ve çalışmayı gerektirir. Kadın emeğine yönelik sosyal-sınıfsal saldırıları etkin bir şekilde teşhir etmek, tüm bu saldırıların gerisindeki kapitalist sistem gerçekliğini somut olgular üzerinden ortaya koymak; buradan hareketle kadın işçileri çifte sömürüye, baskı ve ayrımcılığa karşı mücadelede bir adım öne çıkmaya çağırmak ise bütünlüğü içerisinde 8 Mart sürecinin ekseni olabilmelidir.

Kızıl Bayrak
kizilbayrak81.net/makale/kizil-bayrak-yazilari

"Eğitimde dini öne çıkaran,okullara tarikatları sokan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)biyoloji müfredatında değişikliğe gitt...
26/02/2024

"Eğitimde dini öne çıkaran,okullara tarikatları sokan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)biyoloji müfredatında değişikliğe gitti.Lisede okutulan dersin içeriğine "yaratılış felsefesi"eklendi."

İşçi sınıfı düşmanlarından birini, sermaye dostlarından birini kaybetti
25/02/2024

İşçi sınıfı düşmanlarından birini, sermaye dostlarından birini kaybetti

Bir metal İşçisinden..
Pevrul kavlak ölmüş, seni hiç unutmayacağız!!
Lüks içinde bir yaşam ihanet içinde bir ölüm sana yakışırdı o oldu.
İşçiler açlık sınırı altında ücretlerle geçinirken üstüne giydiğin 8 bin liralık tişörtü, 50 bin liralık saati unutmayacağız.
Bir gece ansızın 3 yıllık sözleşme imzaladığınız günü unutmayacağız.
Tepeden tırnağa nasıl bir işçi düşmanı hanedanlığı yarattığınızı unutmayacağız.
Her sözleşme sonrası yüzlerce işçi ekmeksiz kalırken fabrikalarda işçi listeleri hazırladığınızı unutmayacağız. Bu ülkede milyonlarca işçi vergi dilimi altında ezilirken lüks otellerde, lüks makam araçlarınızdan çıkmadığınızı unutmayacağız.

Sen hastane döşeğinde inim inim inlerken bile senin esas dostların yanındaydı hep yani sşz işçi düşmanları bir şekilde korundunuz kollandınız hep. Herşey yanına kâr kalarak gittin hesabı sorulmadan, ama Türk Metalin ihanetçi zihniyeti yaşıyor işte tamda bu zihniyet yaratıyor senin gibileri pevrul gitti uysal geldi yüzler değişti ihanet aynı.

İşçi sınıfı düşmanlarından birini sermaye dostlarından birini kaybetti işte durum bu.

25/02/2024

Felaketler kadınları iki defa vurur!

On bir ilde büyük bir yıkıma ve can kaybına yol açan Maraş merkezli depremlerin üzerinden tam bir yıl geçti. Resmi makamlar tarafından 53 bin denilerek gerçek gizlense de 100 binin üzerinde insanımız hayatını kaybetti. Kapitalizmin kar hırsı ve ülkeyi yönetenlerin basiretsizlikleriyle büyük bir felakete dönüşen depremlerin etkisinin daha uzun yıllar süreceği açık. Aradan bir yıl geçmesine rağmen, bölge halklarının acıları ve depremin ardından yaşadıkları sorunlar bitmek bir yana, farklı biçimlerde devam ediyor. Depremin “yaraları” bir türlü sarılmıyor. Ve bu böyle sürdükçe, yaşanan felaketin sonuçları daha da derinleşiyor.

Depremden sonraki süreçte yıkımın etkisini en çok kadınlar ve çocuklar yaşadı. Yaşamın yeniden inşa edilmesinde ve sorunların çözülmesinde kadınların sırtındaki yükler daha da büyüdü. Bugün yüz binlerce kadın hem deprem bölgesinde hem de göç etmek zorunda kaldığı şehirlerde büyük sorunlarla boğuşuyor.

Bunların başında derinleşen ekonomik krizin yol açtığı yoksullaşma geliyor. Yoksullaşma kadını toplumsal yaşamın dışına iterken en temel ihtiyaçlarını karşılamasının da önüne geçiyor. Bu durumda yaşanan büyük travmanın etkisine kendisi ve yakınları için duyduğu gelecek kaygısı ekleniyor. Yaşanılan yoksullaşma kadın ve sorumluluğu büyük ölçüde kadının sırtına kalan çocuklar için en temel ihtiyaçlara bile ulaşılamaması sorununu doğuruyor.

Diğer bir sorun alanını işsizlik oluşturuyor. Her derinleşen krizde olduğu gibi kadınlar iş alanının dışına itiliyor. Ya da ucuz iş gücü olarak azgın bir sömürü ve baskıya maruz kalıyor. Onbir kentin çoğunda özel bir ağırlık oluşturan tarım alanında çalışan kadınlar ise, tarım arazilerine el konulması, iş alanının daralması, bu alanlarda ucuz işçiliğin dayatılması vb. ile daha kötü çalışma koşullarına mahkûm ediliyor.

Kadınların diğer bir sorunu ise barınma ihtiyacı. Depremin ilk anından itibaren barınma depremzede emekçiler için en temel sorunların başında geldi. Yetersiz, sağlıksız ve geniş ailelerle birlikte çadırlarda yaşamak kadınlar için eziyete dönüştü. Hijyen koşullarından mahrum, tüm iş yükünün kadınların sırtına bindiği bu mekanlarda oluşan güvenlik sorunları için de hiçbir önlem alınamaz durumdaydı. Eşinden ayrılmış ve tek başına yaşayan kadınlar ise bu sağlıksız koşullardan dahi yoksun kaldı. İlerleyen zamanlarda kurulan konteyner kentlerde de yeni sorunlarla baş başa bırakıldılar. Depremzedelerin yaşadığı tüm sorunlar şiddeti de tetikleyen bir rol oynadı. Kadınlar şiddet karşısında savunmasız bir şekilde depremin ardından yaşadıkları travmalarla baş başa kaldılar. Ayakta kalabilenler ise ancak dayanışmanın gücüyle zorluklarla baş etme iradesi gösterebildiler.

Devlet eliyle faciaya çevrilen deprem elbette onu yaşayanlarda, hatta tüm toplumda derin sorunlar yarattı ve izler bıraktı. Bu sorun ve izler hala etkisini sürdürüyor. Ama yukarda anlatılan tablodan da anlaşılacağı gibi felaketler kadınları iki defa vuruyor. Yaşadığı çifte sömürü ve baskıyı katmerleştiriyor. Devletin toplumsal olarak yerine getirmediği her sorumluluk ise kadınların sırtına ek bir yük olarak biniyor. Emekçi kadınların kurtuluşu, bu ölüm ve sömürü düzenine karşı mücadeleden geçiyor.

(Emeğin Kurtuluşu 27. sayısından alınmıştır…)

Türkiye’de ilk kreş açılan fabrika: Cibali Tütün Fabrikası1884 yılında kurulan Cibali Tütün fabrikası, cumhuriyetin ardı...
25/02/2024

Türkiye’de ilk kreş açılan fabrika: Cibali Tütün Fabrikası

1884 yılında kurulan Cibali Tütün fabrikası, cumhuriyetin ardından 1925 yılında Fransız tütün işletmecisinden devlete devredildi. 1940 yılına kadar ülkedeki sigara üretimini tek başına karşılayan Cibali Tütün fabrikasında çalışanların çoğunluğu kadın idi.

Bir dizi sosyal hakka sahiptir Cibali tütün işçileri. Öğle yemeği, revir, işçilerin acil maddi ihtiyaçlarının karşılanması için “işçi sandığı” gibi... Bu hakların verilmesinde o dönemde tütün üretiminde Cibali’nin özel yeri olduğu kadar, işçilerin dayanışmasının belirleyici olduğu görülmektedir. Aynı zamanda 40’lı yıllarda fabrikada kreş açılır. Cibali tütün fabrikası kreşi, Türkiye’de ilk fabrika kreşi olarak bilinir. Kreşe işçiler doğrudan müdahil olurlar. Çocuklara işçilerden ayrı yemekler çıkar, doktor kontrolü yapılır. Hatta fabrika yönetimi tarafından da övgüye konu edilir.

Türkiye’de sınıf hareketinin yükseldiği 70’li yılların sonunda en dinamik fabrikalardan biridir Cibali. İşçi eylemlerinde, grevlerde, direnişlerde başta kadın işçiler olmak üzere Cibali işçileri yerlerini alır.

21 Aralık 1979 sabahı, Cibali Tekel işyeri temsilcisi, sabah vardiyaya gelirken faşistler tarafından katledilir. Bunu duyan işçiler ilk vardiya iş bırakır, iki gün boyunca işyeri temsilcisinin katledilmesini protesto etmek amacıyla üretim durdurulur. Sonrasında biriken sorunlar için direniş devam eder. Bu sorunları sıralarsak; can güvenliğinin olmaması, Tek Gıda İş Sendikası’nın 22 ay geçmesine rağmen TİS görüşmelerine başlamaması, yemeklerin iyi çıkmaması, servislerin olmaması, kreşin kapasitesinin yetersizliği... Cibali Tekel işçilerinin direnişi sıkıyönetimin, hükümetin, sendika bürokratlarının baskı, tehditlerine rağmen iki ay boyunca devam eder.

12 Eylül darbesi tüm toplumun üzerinden silindir gibi geçmesine rağmen, 80’lerin ikinci yarısından itibaren işçi sınıfı yeniden uyanışa geçer. 89 bahar eylemleri adı verilen Türkiye’nin en yaygın ve kitlesel işçi eylemlerinde Cibali Tekel işçileri de aktif bir şekilde yeralır. 80 darbesinin ardından uygulanan ekonomi politikalar sonucu işçiler alabildiğine yoksullaşmış durumdadır. Sorunlar birikmekte, öfke günden güne artmaktadır. Cibali Tekel de kadın işçiler için ekonomik sorunların yanında en ciddi sorun kreşin kapasitesinin yetersizliğidir. Yaklaşık 40 kadın işçinin aynı dönem hamile kalması ve kreş sırasının bir türlü gelmemesi kadınları harekete geçiren önemli bir gündem maddesi olur. Kadınlar yeni kreşin açılması için imza toplayıp Sosyal Sigortalar Kurumu’na verirler. Ardından cumhuriyet gazetesine haber yaptırırlar. İki hafta sonra SSK’dan müfettişler gelerek inceleme yaparlar ve kısa süre içinde kreş genişletilerek sorun çözülmüş olur. Kreş hakkının kadın işçilerin öz gücü ve inisiyatifleri ile çözülmesi kadınlara özgüven sağladığı gibi, sonraki süreçte sendika seçimlerinden bahar eylemlerinde kadınların ön saflarda yeralmasına da etki sağlar.

Cibali Tekel fabrikası 1994 yılında kapatıldı. Buna rağmen kadın işçilerin mücadelesi, gelecek kuşaklara miras olarak kaldı.

İşçi Emekçi Kadın Komisyonları - İEKK

Emeğin Kurtuluşu / 15 Günlük Devrimci Sınıf GazetesiEmeğin Kurtuluşu İnsanlığın Kurtuluşu OlacaktırSayı 27. 16-29 Şubat ...
21/02/2024

Emeğin Kurtuluşu / 15 Günlük Devrimci Sınıf Gazetesi
Emeğin Kurtuluşu İnsanlığın Kurtuluşu Olacaktır
Sayı 27. 16-29 Şubat 2024
Sayı 26. 01-15 Şubat 2024
https://disk.yandex.com.tr/d/NiqejFfBeMUZ4A

Le 21 février 1944, les membres (résistants communistes) du groupe FTP-MOI de Missak Manouchian sont fusillés au Mont Va...
21/02/2024

Le 21 février 1944, les membres (résistants communistes) du groupe FTP-MOI de Missak Manouchian sont fusillés au Mont Valérien.

N**i işgaline karşı Fransa’daki göçmen işçilerin örgütlendiği Göçmen İşgücü (FTP-MOI) örgütünde Hi**er faşizmine karşı savaşan komünist direnişçiler Missak Manouchian ve 22 yoldaşı 21 Şubat 1944 de kurşuna dizildiler.
Misak Manuşyan. Adıyaman doğumlu soykırımın yükünü sırtında yüklemiş Suriye yetimhanesinin çocuk şairi, Marsilya’da marangoz, Paris’te makine sesleri arasında direnişçi bir işçi. Levallois, Belleville, Clichy, Saint-Ouen, Montrouge, Issy-les-Moulineaux semtlerinde N**iler’e geçit vermeyen enternasyonalist bir devrimci Manuşyan.

http://www.avlaremoz.com/2017/02/21/manusyan-23ler-ve-nazizme-karsi-mucadele-norayr-olgar/

20/02/2024

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
Özgürlük ve eşitlik mücadelesinde kadın işçiler bir adım öne!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor. İşçi-emekçi kadınlar olarak, özgürlük ve eşitlik mücadelesi birikimimizden doğan bugünü yaşamımıza ve emeğimize yönelik saldırıların tırmandığı bir süreçte karşılıyoruz. Kadın cinayetleri, şiddet, istismar artıyor, üzerinden bir yıl geçmesine rağmen deprem bölgesindeki kadınların çok yönlü sorunları yerli yerinde duruyor.

Açgözlü patronlar ve sözcüsü AKP-MHP iktidarı işçi ve emekçi kadınları sömürü kıskacında baskılamaya, yok saymaya, katletmeye, ucuz iş gücü olarak görmeye devam ediyor. İşçi ve emekçi kadınlar ekonomik krizin faturasını çok daha ağır şekilde öderken, “aynı gemideyiz” yalanlarına sığınan sermaye sınıfı bizim yarattığımız zenginliklerle kârlarına kâr ekliyor. Kasaları daha da dolup taşsın diye işten çıkarma tehditleri savurup, çeşitli saldırılarla çıkan her sesi bastırma çalışıyor.

Saldırılar nafile! İşçi kadınlar direniş saflarında yerini alıyor

Sermaye sınıfının ve AKP iktidarının kadın düşmanı politikalarına, kadın cinayetlerini meşrulaştıracak ve tırmandıracak seviyeye varan söylemlerine, azgınca sömürüye karşı kadınlar cevaplarını mücadeleyi seçerek veriyorlar. Haklarımıza, hayatlarımıza ve onurumuza saldıran sermayedarlar karşılarında işçi-emekçi kadınların direngenliğini buluyor.

Geçtiğimiz aylardan bu yana kölelik ücretlerine, ağır, esnek ve güvencesiz çalışma koşullarına, baskı ve tacize karşı iş yerlerinde yaşanan direnişlerde kadın işçiler en ön saflarda yerlerini aldılar. Sendikal örgütlülük haklarına sahip çıkarak, insanca yaşanacak bir ücret ve insanca çalışma koşulları için fabrika önünde günlerce, hatta aylarca direndiler, direniyorlar.

Greif’ta, Özak’ta, Burda Bebek’te ve kadın işçilerin olduğu daha pek çok direnişte patron ve polis saldırılarına, gözaltılara, tehdit ve baskılara boyun eğmeyip hakları ve hayatlarından vazgeçmeyeceklerini defalarca gösterdiler, gösteriyorlar. Kadın cinayetlerine, şiddete, istismara karşı tüm saldırı ve engellemelere rağmen sokaklarda olmaktan vazgeçmiyorlar. Sermaye düzeninin kendilerine dayattığı ikincil konumu reddetmeyi direniş alanlarında öğreniyor, direniş alanlarında öğretiyorlar.

Özgürlük ve eşitlik mücadelesini büyütmek için 8 Mart’ta alanlara!

İşçi ve emekçi kadınlar! Son zamanlarda yaşanan fabrika direnişleri de gösterdi ki, yaşamımıza ve emeğimize yönelik saldırılara karşı mücadelede yerimiz ön saflardır. Haklarımıza ve emeğimize sahip çıkmanın yolu, iş yerlerinde kadın ve erkek işçilerin omuz omuza vereceği mücadeleden ve yeni direnişler yaratmaktan geçiyor. Sorunlarımızın kalıcı çözümü ise, bir bütün olarak işçi sınıfının eşit ve özgür bir dünya mücadelesini yükseltmesiyle mümkün olacaktır. Eşit ve özgür şekilde yaşayacağımız bir dünya için bir adım önde olma zamanı! 8 Mart’ta alanları öfkemizle, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya istemiyle doldurma zamanı!

İşçi Emekçi Kadın Komisyonları

Ulaş Bardakçı ölümsüzdür!Türkiye toprakları tarihi boyunca devrimlere gebe, devrimcilere mekan oldu. Nice yiğit devrimci...
19/02/2024

Ulaş Bardakçı ölümsüzdür!

Türkiye toprakları tarihi boyunca devrimlere gebe, devrimcilere mekan oldu. Nice yiğit devrimci bu topraklar üzerinde devrim şiarlarını yükseltti ve nicesi bu toprakları kızıl kanları ile suladı. Ölümsüzler kervanına katılan her bir devrimci, kızıl bayrağı ardından gelenlere devretti.

Kızıl bayrak 52 yıl önce Ulaş Bardakçı’nın elinden alınıp bugünlere taşındı. Ulaş Bardakçı 25 yaşında devletin kolluk güçleri ile girdiği bir çatışmada devrim davasının şehitlerine karıştı.

’71 devrimci kopuşunun neferi: Ulaş
ODTÜ’de devrim mücadelesinin saflarına katılan, FKF ve TİP içinde yer alan Bardakçı, icazetçi parlamentarizmden kopuşun neferlerinden biri oldu. Ulaş Bardakçı, Mahir Çayan ile birlikte THKP-C’nin kurucularının arasına adını yazdırdı. İlk silahlı eylemlerin de içinde yer alan Bardakçı, siper yoldaşlığının devrimci mirasını bugüne taşıyan eylemleri gerçekleştirdi. Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının serbest bırakılması için Mahir Çayan ile birlikte İsrail Başkonsolosu Ephraim Elrom’u kaçırdılar. Talepleri yerine getirilmeyince Elrom öldürülmüştü.

Devrimci mücadele ile dolu bir yaşam
12 Mart 1971 askeri darbesi sonrası başlatılan ve adını devrimci hareketi ezmek amacından alan “Balyoz harekatı” ile tutuklanan Bardakçı, tutulduğu Maltepe Hapishanesi’nden THKP-C’li devrimciler Mahir Çayan, Ziya Yılmaz ve THKO’lu devrimciler Cihan Alptekin ve Ömer Ayna ile birlikte tünel kazarak özgürlüğe kavuştu. İstanbul’da devrimci faaliyetlerine devam eden Bardakçı, 19 Şubat 1972’de saat 07.00 sularında Arnavutköy’de kaldığı evde kuşatıldı. Kolluk güçleri ile çıkan çatışmada Ulaş Bardakçı katledildi.

25 yıllık hayatında devrimci mücadeleyi bir yaşam biçimi olarak benimseyen Bardakçı, bu topraklardaki devrimci militan kimliğin bir örneği olarak ölümsüzleşti. Adı çocuklara verildi. Adına türküler yazıldı ve en önemlisi adı devrim mücadelesine kızıl harflerle kazındı.

Ölümsüzlüğe eriştiği 52. yılda Ulaş’ı saygıyla anıyor, devrim şehitlerine olan devrim sözümüzü yineliyoruz.

Kızıl Bayrak

Address


Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Tuncel Kurtiz i sevenler ve ananlar grubu-2 posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Videos

Shortcuts

  • Address
  • Alerts
  • Videos
  • Claim ownership or report listing
  • Want your business to be the top-listed Media Company?

Share