Tarihte Günümüz

  • Home
  • Tarihte Günümüz

Tarihte Günümüz 📒Tarafsız ve bağımsız tarih sayfası.
🗓️Tarihte bugün yaşanan olayların derlemesi.

📌31 Ekim 1919 günü hamamdan çıkan 3 Türk kadına Fransız Ermeni lejyonerleri "Burası artık Türk memleketi değildir. Frans...
31/10/2021

📌31 Ekim 1919 günü hamamdan çıkan 3 Türk kadına Fransız Ermeni lejyonerleri "Burası artık Türk memleketi değildir. Fransız müstemlekesinde peçe ile gezilmez!" diyerek kadınların peçelerini zorla açmak istemişlerdir. Olaya ilk müdahale eden Çakmakçı Sait; "Gâvur oğulları! Dokunmayın bacılarıma!" diyerek Ermeni lejyonerlerinin üzerine yürür. Üzerinde silahı olmayan Çakmakçı Sait, silahlarıyla karşılık veren işgalciler tarafından yaralanır ve daha sonra hayatını kaybeder. Bu olaya şahit olan Sütçü İmam silahıyla ateş açar ve bir Ermeni lejyon askerini öldürür, bir diğerini de yaralar. 1 Kasım 1919 tarihinde, ölen Ermeni için büyük bir cenaze töreni düzenlenir. Ermeniler ve Fransız askerleri Sütçü İmam'ı aramaya başlayınca Sütçü İmam bir atla Ağabeyli köyüne gider. Ermenilerin ve Fransızların bütün çabalarına rağmen Sütçü İmam bulunamaz. 31 Ekim 1919'da Kahramanmaraş'ta düşmana ilk kurşunu atan Sütçü İmam, Kahramanmaraş'taki kurtuluş hareketini başlatmıştır.

Sütçü İmam, Bertiz bölgesinde Yüzbaşı Muharrem Beyazıt komutasındaki birliğin hazırlıklarına katılır. Olaydan sonra Sütçü İmam ev ev aranır. Ancak hiç kimse nerede olduğu bilgisini vermez. Hatta dayısının oğlu olan Kireççioğlu Kadir'e yerini öğrenmek için işkence yapılır, burnu ve kulakları kesilerek öldürülür. Bir tabutun içine koyularak, vatandaşa gözdağı olsun diye hükûmet meydanında vatandaşlara teşhir edilir.

bizi takip edin:
🔸

📌Mondros Mütarekesi ya da Mondros Ateşkesi, I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında...
30/10/2021

📌Mondros Mütarekesi ya da Mondros Ateşkesi, I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan mütarekename (mütareke belgesi). Osmanlı İmparatorluğu adına Bahriye Nazırı Rauf Bey tarafından, Limni adasının Mondros Limanı'nda demirli Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918 akşamı imzalanmıştır. Bu antlaşma ile beraber Osmanlı İmparatorluğu fiilen sona ermiştir.

Mütareke, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkımından sonra kurulan Türkiye'nin çerçevesini çizen ilk uluslararası belge olarak önem taşır. Türk Kurtuluş Savaşı'nın siyasi manifestosu olan Mîsâk-ı Millî Beyannamesinin birinci maddesi, "30 Ekim 1918 tarihli anlaşmanın çizdiği hudutlar dahilinde, dinen, ırkan ve emelen müttehit [birleşik] Osmanlı İslam ekseriyetiyle meskûn bulunan aksamın tamamı, fiilen ve hükmen gayrı kabil-i tecezzi bir küldür [bölünmez bir bütündür]." demek suretiyle, Millî Mücadele'nin hedefi olan ulusal varlığı Mondros Mütarekenamesine gönderme yaparak tanımlar.

İstanbul kamuoyu anlaşma hükümlerini ağır buldu, ancak genel bir iyimserlikle karşıladı. 1 ve 2 Kasım tarihli İstanbul gazeteleri daha çok İstanbul'da savaş ihtimalinin ortadan kalkmış olduğunu vurguladılar. (Bulgaristan'ı işgal eden İtilaf ordularının o günlerde İstanbul'a yönelik taarruzu bekleniyordu.) Mustafa Kemal Paşa'nın görüşlerini yansıtan Minber gazetesi 1 Kasım'da, "Bir devletin küçülmüş bile olsa her hâlde bir siyasi mevcudiyet ve millî birlik muhafaza ederek böyle bir badireden kurtulabilmiş olması en büyük siyasi başarı sayılmalıdır." yazıyordu.

bizi takip edin:
🔸

📌23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı sırada yeni Türk devletinin adı henüz konulmamıştı. Hükümet, Tür...
29/10/2021

📌23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı sırada yeni Türk devletinin adı henüz konulmamıştı. Hükümet, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adını taşıyor, meclis başkanı hükümet başkanlığı da yapıyordu. Bu sistem içinde devlet başkanlığı boş görünüyordu. Şimdi, yürürlükte olan siyasî rejime uygun devlet şeklini bulmak zorunlu hâle gelmişti. Millî Mücadele Dönemi'ndeki, olağanüstü şartların bir ürünü olan meclis hükümeti sistemi de artık işlemez olmuştu. Bu sistemde, Bakanlar Kurulunun her üyesi için ayrı ayrı oylama yapılırdı. Bu durum ise hükümet kurulmasını zorlaştırıyordu.

25 Ekim 1923'te hükümetin istifasıyla bir bunalım ortaya çıktı. Bu olay Mustafa Kemal Paşaya, cumhuriyeti ilân etmek için beklediği fırsatı verdi. 28 Ekim 1923 akşamına kadar hükümetin kurulamaması üzerine, Mustafa Kemal Paşa, Çankaya Köşkü'nde arkadaşlarına "Yarın cumhuriyeti ilân edeceğiz." diyerek fikrini açıkladı. O gece İsmet Paşa ile birlikte 1921 Anayasası'nın bazı maddelerini değiştiren kanun tasarısını hazırladı. "Türkiye Devleti'nin hükümet şekli cumhuriyettir." hükmünün yer aldığı tasarı üzerinde TBMM'de yapılan konuşmalardan sonra cumhuriyetin ilânı kabul edildi. "Yaşasın cumhuriyet!" sesleri arasında alkışlarla cumhuriyet ilân edildi.

Bundan sonra cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi. Yapılan gizli oylamada 158 milletvekilinin tamamının oyunu alan Gazi Mustafa Kemal Paşa, TBMM tarafından yeni Türk devletinin ilk cumhurbaşkanı seçildi. Bunun üzerine kürsüye gelen Mustafa Kemal, yaptığı konuşmasını "Türkiye Cumhuriyeti mesut, başarılı ve muzaffer olacaktır." sözü ile bitirdi. Böylece devletin adı ve rejimiyle ilgili tartışmalara son verildi.

bizi takip edin:
🔸

📌Tıp fakültesi mezunu, Prof. Fahrettin Kerim Gökay, İstanbullulara tanzim satışlarını sunmuştur. Migros, Gökay zamanında...
24/10/2021

📌Tıp fakültesi mezunu, Prof. Fahrettin Kerim Gökay, İstanbullulara tanzim satışlarını sunmuştur. Migros, Gökay zamanında açılmıştır. Zeytinburnu ve Kazlıçeşme, onun zamanında şehirleşmiştir. Dolayısıyla Gökay, Zeytinburnu ve Kazlıçeşme'nin babası olarak bilinmektedir. Ayrıca elliye yakın okul yaptırmıştır.

Adnan Menderes’in kendisi için “deli” dediğini öğrenince basın mensuplarını toplayıp, “O bir toprak ağası, ruh hekimliğinden ne anlar ki bana deli demiş. O bana deli derse kargalar bile güler, ama ben onun hakkında bir deli raporu yazarsam, hayatı boyunca akıllı olduğuna kimseyi inandıramaz” dedi. Bu cümleden sonra 1950’lerin ortalarından itibaren Menderes İstanbul’daki imar hareketini bizzat üstlenmişti.

Ayrıca Üsküdar'da ve Kadıköy'de adını taşıyan önemli iki cadde bulunmaktadır.

6-7 Eylül 1955 Olayları karşısında yetersiz kalması nedeniyle, o günlerde İstanbul'da bulunan ve olayların başlangıcında "Milli Gençliğin Kıyamı" tabirini kullanan İçişleri Bakanı Namık Gedik ile beraber, istifa etmek durumunda kalmıştır.

Halk tarafından çok sevilen ve kısa boyu dolayısıyla hakkında "Mini Mini Valimiz, Ne Olacak Halimiz?" tekerlemesi üretilmiştir.

Önemli bir serveti olan Fahrettin Kerim Gökay'ın mirasında 630 tapu bulunuyordu. Tüm varlığını kendi adını taşıyan vakfa bırakmıştır.

Ayrıca İstanbul Sefaköy'de isminin verildiği Fahreddin Kerim Gökay Anadolu Lisesi, İstanbul Bakırköy'de Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi Bitam'da isminin verdiği Fahrettin Kerim Gökay Pavyonu bulunmaktadır.

Mezarı Sahrayıcedit mezarlığındadır.

bizi takip edin:
🔸

📌11 Eylül Saldırılarının üstünden bir ay geçmeden ABD’nin Afganistan'a müdahalesi başladı. Irak konusunda da ABD Başkanı...
16/10/2021

📌11 Eylül Saldırılarının üstünden bir ay geçmeden ABD’nin Afganistan'a müdahalesi başladı. Irak konusunda da ABD Başkanı Bush ile ABD Savunma Bakanı Rumsfeld arasında Irak’ın işgali konusunda toplantılar yapılmaya başlandı ve Bush, Rumsfeld'ten Irak işgali üstüne planlan OPLAN 1003'ü incelemesini istedi. Bunun üstüne Donald Rumsfeld, 27 Kasım'da ABD Merkez Komutanlığı Komutanı Tommy Franks ile bir görüşme gerçekleştirdi. İkili işgalin nasıl başlayabileceğini ve işgalin gerekçelerini tartıştı. Afganistan'ın aksine Saddam'ın el-Kaide ile bağlantısı gözükmüyordu, bu durum da birçok sorgulamaya yol açıyordu.

2002 yılına gelindiğinde Başkan Bush, Irak işgali için zemin hazırlamaya başladı. Irak'ı "kötülük ekseni" içinde değerlendirdi ve Irak'ın asla kitle imha silahına sahip olmaması gerektiğini ve ABD’nin de buna izin vermeyeceğini söyledi. Saldırıdan bir yıl sonra, 12 Eylül 2002'de Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmada Irak işgalini resmî olarak dile getirdi ve 16 Ekim’de ABD kongresinin onayladığı Irak’a savaş açma yetkisini veren kararı imzaladı.

8 Kasım 2002’de BM Güvenlik Konseyinin 1441 sayılı kararı geçti. Irak karara 13 Kasım 2002 günü uyduğunu açıkladı. Silah denetçileri 27 Kasım 2002 tarihinde Irak’a gitti. Heyet incelemelerinde iddia edilen kitle imha silahlarını bulamadı. 1441 sayılı karar gereğince kitle imha silahları bulunmayan ve silah denetçilerinin ülkeye girmesine izin veren Irak’ın hala karara uymadığı iddia edildi.

Bu aşamada Irak’a silahlı müdahale peşinde olan ABD yönetimi, BM güvenlik konseyinden “savaş ilanı” kararını çıkaramadı ve İngiltere, Avustralya, Polonya ile yerel güçlerin desteğiyle 20 Mart 2003’te işgale başladı.

bizi takip edin:
🔸

📌Temmuz 2015'te, hükümetin Türkiye'yi Suriye'deki savaşa dahil etmesine karşı çıkan Halkların Demokratik Partisi ve Cumh...
10/10/2021

📌Temmuz 2015'te, hükümetin Türkiye'yi Suriye'deki savaşa dahil etmesine karşı çıkan Halkların Demokratik Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ile bazı sendika, meslek örgütü, vakıf ve platformların desteklediği Barış Blok'u ortaya çıktı. Blok, bu tarihten itibaren çeşitli miting, protesto ve yürüyüşler düzenledi. Ekim'e gelindiğinde, 10 Ekim'de Ankara Garı önünde yapılacak olan Emek, Barış, Demokrasi Mitingi için Barış Bloku destekçileri DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından katılım çağrısı yapıldı.

Saldırıyı gerçekleştirmek için Gaziantep'ten yola çıkan DAEŞ (IŞİD) mensubu Yunus Emre Alagöz ile adı açıklanmayan yabancı uyruklu terörist, Ankara'ya Gölbaşı ilçesinden giriş yaptı.

Saatler 10.04'ü gösterdiğinde teröristlerden Yunus Emre Alagöz üzerindeki bombanın pimini çekti. Patlamadan üç saniye sonra ikinci canlı bomba da üzerindeki bombayı ateşledi.

Saldırıda ikisi çocuk 100 kişi hayatını kaybetti, 20'si çocuk 391 kişi de yaralandı.

Saldırı sonrası RTÜK tarafından yayın kuruluşlarına geçici yayın yasağı getirilmiştir ve internet servis sağlayıcıları tarafından bazı sosyal medya (Twitter, Facebook) sitelerine erişim engeli uygulanmıştır.

Saldırısı sonrası 9 sanık, "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" suçundan birer, “100 kişiyi kasten öldürme" suçundan 100'er kez olmak üzere toplam 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve 20'si çocuk 391 kişiyi öldürmeye teşebbüs suçundan 10 bin 557'şer yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkum edilen sanıklar hakkında takdir indirimi yapılmadı.

bizi takip edin:
🔸

📌Bir muhbir Guevara'nın gerilla kampının yerini Bolivya Özel Harekât Birliği'ne bildirdi. 8 Ekim'de kamp kuşatıldı ve Gu...
09/10/2021

📌Bir muhbir Guevara'nın gerilla kampının yerini Bolivya Özel Harekât Birliği'ne bildirdi. 8 Ekim'de kamp kuşatıldı ve Guevara, Quebrada del Yuro kanyonunda devriye gezerken yakalandı. Ayaklarından yaralandıktan ve silahı bir mermiyle harap edildikten sonra teslim oldu. (Tabancasında açıklanamaz bir şekilde şarjör bulunmuyordu.)

Bolivya Devlet Başkanı Barrientos, Guevara'nın yakalandığını öğrenir öğrenmez hemen infaz edilmesini emretmiştir. Guevara yakın bir köy olan La Higuera'daki köhne bir okula götürülmüş ve geceyi orada geçirmiş, ertesi gün öğleden sonra infaz edilmiştir. Celladı, Bolivya ordusunda çavuş olan ve Guevara'yı vurması kura sonucu saptanan Mario Terán'dır. Che Guevara'nın son sözleri şöyle olmuştur: "Buraya beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Vur beni korkak, yalnızca bir adam öldürmüş olacaksın." Bazı kaynaklar çavuş Mario Terán'ın infaz esnasında aşırı heyecanlanması nedeniyle bilinçli bir şekilde ateş edemediğini ve Che'yi sadece yaraladığını, onu öldüren merminin kim tarafından ateşlendiğinin bilinmediğini belirtirler. Çarpışmada öldüğü izlenimi vermek ve yüzünden isabet almayarak tanınmasını kolaylaştırmak için ayaklarına defalarca ateş edilmiştir. Cesedi bir helikopterin iniş takımlarına sıkıca bağlanmış ve yakınlardaki Vallegrande'ye götürülmüştür. Buradaki bir hastanede cesedi bir küvetin içinde basına gösterilmiştir. Askerî bir doktor tarafından elleri kesildikten sonra Bolivya Ordusu subayları tarafından bilinmeyen bir yere götürülmüş, cesedinin gömüldüğü mü yakıldığı mı sorusu cevapsız kalmıştır.

Guevara’nın ölümü Küba’da dış politika aracı olarak gerilla savaşının kullanılmasının bırakılmasını hızlandırdı ve Sovyetler Birliği ile bir yakınlaşma sağladı, böylece Sovyet çizgisinde bir yeniden yapılanma başladı.

Ölümünden sonra Che Guevara, dünya üzerinde sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline geldi.

bizi takip edin:
🔸

📌Sarayburnu Atatürk Anıtı, İstanbul Belediyesi tarafından Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel'e yaptırılan, Türkiye...
03/10/2021

📌Sarayburnu Atatürk Anıtı, İstanbul Belediyesi tarafından Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel'e yaptırılan, Türkiye'nin ilk anıt heykelidir.

25 Ağustos 1925 tarihinde temeli atılan ve 15.000 Türk Lirası’na mal olan Sarayburnu Atatürk Heykeli, Heinrich Krippel’in Viyana’da tamamladığı çalışmalarının ardından 3 Ekim 1926 tarihinde büyük bir törenle İstanbul Şehremini Emin Erkul tarafından açılmıştır.

Bazı kaynaklarda Sarayburnu’nun Atatürk’ün Samsun’a hareket ettiği nokta olması sebebiyle tercih edildiği belirtilirken Emin Bey ise; “Bu heykelin vaziyeti itibarıyla sırtı Topkapı Sarayı'na çevrilmiş oluşu saltanatın tarihe karışmış olduğu mânasına gelmektedir.” diyerek seçimi tarihsel ve ideolojik bir çerçeveden açıklamıştır.

Heykel kaidesine, kurtuluş tarihi olarak 1920’nin yazılması eserin dikkat çekici olan bir başka özelliğidir. Bunun en önemli nedenlerinden biri abidenin inşa edildiği yıllarda 19 Mayıs’ın Samsun hariç ülke genelinde kutlanmamasıdır. Diğer yandan Nutuk’un Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından 1927 yılında irad edildiği düşünüldüğünde, henüz “1919 yılı Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım” cümlesi kâğıda dökülmediği için dönemin tarih anlatımında Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı yıl daha güçlü bir konumdadır.

İstanbul’a Atatürk heykeli yapılmasındaki nedenler arasında Şehremini Emin Bey’in heykel yapımını medeniyetin bir parçası olarak görmesi etkili olmuştur (Hürriyet Gazetesi, 1960):

“...1908 senesinde Budapeşte’de bulunduğum on beş gün zarfında en çok dikkatimi çeken şey, Tuna Nehri üzerindeki köprülerle heykellerin yüksekliği ve güzelliği oldu. Kongre kapandıktan sonra gittiğim bütün Avrupa şehirleri ile Amerika’da görmüş olduğum heykeller, dimağımda nakşedilmiş bulunan Budapeşte heykellerini unutturamadı ve memleketimizde bu gibi medenî eserlere sahip olmak arzusunu daima kamçıladı...”

bizi takip edin:
🔸

📌1954'te Pensilvanya Üniversitesi'nden Prof. Charles Abrams, Birleşmiş Milletler'in görevlisi olarak Orta Doğu'daki konu...
02/10/2021

📌1954'te Pensilvanya Üniversitesi'nden Prof. Charles Abrams, Birleşmiş Milletler'in görevlisi olarak Orta Doğu'daki konut sorunu ve üniversitelerin mimarlık ve şehir-bölge planlama eğitimine ilişkin araştırma yapmak üzere Türkiye'ye gelir. İncelemelerini bir rapor halinde BM'ye sunan Abrams, Türkiye'de mimarlık ve planlama eğitimi verecek bir teknoloji enstitüsünün kurulmasını önerir. Bunun üzerine BM, Pensilvanya Üniversitesi'nden G. Holmes Perkins'i, Türk mimarlarını ve şehir - bölge plancılarını yetiştirecek bir enstitünün kurulması için görevlendirir. Böylelikle ODTÜ, 15 Kasım 1956 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir enstitü olarak "Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü" adıyla 2 yabancı ve birkaç Türk öğretim elemanı kadrosuyla İngilizce dilde eğitime başlar.

İlk zamanlar ortaokul binasını andıran küçük bir binada eğitim veren ve "baraka", "gecekondu üniversitesi" diye anılan üniversitenin kendine ait bir yerleşkeye kavuşması için çalışmalar kuruluşun ardından hemen başlamış, henüz yerleşke yeri kesinleşmemişken Perkins'in yaptığı yerleşke planı kabul görmüştür. Yerleşke alanı için Yalıncak Köyü'nün ardındaki arazinin veya Etimesgut Şeker Fabrikası binalarının kullanılmasının gündeme geldiği bir dönemde temelin bir an önce atılması için hükûmetten gelen baskıların üzerine 2 Ekim 1957'de Yalıncak Köyü'nde bir temel kazma töreni yapılmıştır. Uluslararası bir üniversite olacağı için Ankara'daki büyükelçilerin hemen hemen hepsi, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve diğer bakanlar törende bulunur. ODTÜ'nün kurucularından ilk Mütevelli Heyeti Başkanı Vecdi Diker, Karayolları Genel Müdürlüğü'nden bir ekskavatör getirtmiş ve bu inşaat makinesi ile temel yeri kazılmıştır. Perkins'in tasarladığı yerleşke planı çerçevesinde inşa edilecek ilk bina İdari İlimler Fakültesi olarak belirlenmiştir.

bizi takip edin:
🔸

📌"Bay Pipo" olarak da bilinen Hiram Abas, 1932'de İstanbul'da doğdu. Gençlik yıllarında boks ile ilgilenmiş ve ufak çapt...
26/09/2021

📌"Bay Pipo" olarak da bilinen Hiram Abas, 1932'de İstanbul'da doğdu. Gençlik yıllarında boks ile ilgilenmiş ve ufak çapta şampiyonluklar kazanmıştır. 1957 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. Müfettişlik görevinden sonra yedek subay olan ve Millî İstihbarat Teşkilatında çalışmaya başlayan ve 12 Mart döneminde MİT'te etkin görevlerde bulunan Abas, 1978'de Namık Kemal Ersun'un tasfiyesiyle ilişkili olarak kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

1983'te ikinci kez MİT'e dönen Abas, 1988'de yayımlanan MİT raporu olayında sorumlu görülerek, raporu kaleme alan Mehmet Eymür'le pasif göreve alınmak istenince ikinci kez teşkilattan kendi isteğiyle ayrıldı. Korkut Eken ile abi kardeş, eski MİT müsteşarı ve korgeneral Mehmet Fuat Doğu ile baba-oğul ilişkisi içinde olduğu çeşitli kitaplarda belirtilmiştir.

Turgut Özal'ın MİT'i sivilleştirme projesinin başında olmasından ötürü öldürüldüğü şeklinde iddialar vardır. Amerikan silah firmalarının Türkiye temsilciliğini yapan bir şirkette çalışırken, 26 Eylül 1990 sabahı işine gitmek için yola çıktığında uğradığı suikastta yaşamını yitirdi. Evinin yakınlarında, belediye işçisi gibi giyinmiş kişilerin açtığı çapraz ateşin ortasında kalan Abas, olay yerinde öldü. Cinayeti DEV-SOL üstlense de, Hiram Abas'ın cinayet faili halen bulunamamıştır.

Ergenekon Davası iddianamelerinde ve daha sonra gazetelere verilen röportajlarda Hiram Abas'ı öldüren kişinin, 3 Mart 1995'te Sedat Bucak emrindeki Abdullah Çatlı ve ekibi tarafından infaz edilip betona gömüldüğü iddia edilen Tarık Ümit olduğu öne sürülmektedir.

bizi takip edin:
🔸
Tarihte bugün yaşananları derlediğimiz tarafsız ve bağımsız tarih sayfamız 'e davetlisiniz.
🔸

📌1950'li yılların başlarında TRT Ankara Radyosu'nda canlı olarak yayımlanan, Muzaffer Sarısözen'in yönettiği "Yurttan Se...
25/09/2021

📌1950'li yılların başlarında TRT Ankara Radyosu'nda canlı olarak yayımlanan, Muzaffer Sarısözen'in yönettiği "Yurttan Sesler" programında, "Geleli gülmedim ben bu cihana" adlı bozlağı solo çalıp okumasından sonra Neşet Ertaş'ın adı ülke genelinde duyuldu. "Garip" mahlasını kullandı.

1969’da Almanya’da verdiği bir konser sonrası Türkiye’ye dönerken ehliyetsiz otomobil kullanmaktan dolayı Yugoslavya’da 3 ay hapse mahkum olan Ertaş, "Hapishanelere Güneş Doğmuyor" türküsünü bu sırada besteledi. Hapishanede olduğunu öğrenen Yaşar Kemal'in kendisine "İnce Memed romanını gönderip kapağına "Bozkırın Tezenesi. Geçmiş olsun" diye yazmasından sonra Ertaş’a hayranları "Bozkırın Tezenesi" olarak seslendi.

2002'de devrin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından kendisine takdim edilmek istenilen devlet sanatçısı unvanını geri çevirdi. 2006 yılında TBMM Üstün Hizmet Ödülü'nde değer görüldü. Devlet sanatçılığı unvanını reddetmesi hakkında şunları söyledi: "O dönem Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, 'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım."

2009 yılında UNESCO'nun Yaşayan İnsan Hazineleri envanterine girmeye değer görüldü. 25 Eylül 2012 tarihinde İzmir'de tedavi gördüğü hastanede ileri evrede prostat kanseri nedeniyle yaşamını yitirdi. Cenazesi Kırşehir Bağbaşı Mezarlığı'nda babası Muharrem Ertaş'ın mezarı yanına defnedildi. Mezar taşında ''Sakin ol ha, insanoğlu. İncitme canı, her can bir kalp, Hakk'a bağlı. İncitme canı, incitme.'' yazılıdır.

bizi takip edin:
🔸

📌Gaz odaları olan imha kamplarına, kurbanlar trenle götürülürdü. Bazen trenle gelen herkes doğrudan gaz odalarına gönder...
23/09/2021

📌Gaz odaları olan imha kamplarına, kurbanlar trenle götürülürdü. Bazen trenle gelen herkes doğrudan gaz odalarına gönderilirdi ama genelde kamptaki doktorlar, gelenleri seçim için toparlayıp çalışmaya uygun bulunanları çalışma alanlarına gönderirdi. Gelenlerin bütün kıyafetleri ve diğer eşyaları, savaşa destek için Naziler tarafından ele geçirilirdi. Hepsi tamamen çıplak bir şekilde gaz odalarına gönderilirdi. Paniği engellemek için, genelde bu odaların duş ve dezenfektasyon odaları olduğu söylenirdi ve odaların dışındaki kapılarda “duş” ve “sauna” yazıları vardı. Bazen ellerine sabun ve havlu tutuşturulurdu ve eşyalarını koydukları yerleri hatırlamaları söylenirdi. Susayıp su isteyenlere acele etmeleri gerektiğini ve kampta onları kahvenin beklediğini söylerlerdi.

Auschwitz komutanı Rudolf Höss’e göre, birinci sığınak 800 ve ikinci sığınak 1.200 kişi içine alabiliyordu. Odalar dolduğunda ve kapıları tamamen kapatıldığında, odaların içine katı Zyklon-B topakları duvardaki deliklerden atılırdı. Bu topaklar, zehirli Hidrojen Siyanür yayardı. Odaların içindeki herkes 20 dakika içerisinde ölürdü. Ölümlerin hızı, kişilerin duvardaki gaz deliklerine ne kadar yakın olduklarına göre değişirdi. Höss’e göre, kurbanların üçte biri hemen ölürdü. SS doktoru Johann Kremer’ın ifadesine göre, deliklerden insanların çığlıkları duyulurdu ve hayatları için çırpındıkları çok açıktı. Odadan çıkarılırken, eğer oda çok sıkı doluysa -ki genelde öyleydi-, kurbanların çoğu iki büklüm bulunurdu.

Gaz odadan vakumla çekilirdi, cesetler odalardan alınırdı (bu süreç dört saat kadar sürerdi), altın dişler ve dolgular, dişçi mahkûmlar tarafından alınırdı ve kadınların saçları kesilirdi. Odanın tabanı ve duvarları tertemiz yıkanır ve yeni katliamlar için hazır hale getirilirdi.

bizi takip edin:
🔸

📌Sakarya Meydan Savaşı öncesinde Mustafa Kemal Paşa’ya, Millet Meclisi, 5 Ağustos 1921'de ''Başkomutanlık'' verdi. Musta...
19/09/2021

📌Sakarya Meydan Savaşı öncesinde Mustafa Kemal Paşa’ya, Millet Meclisi, 5 Ağustos 1921'de ''Başkomutanlık'' verdi. Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlığa geçmesinin hemen ardından yayımladığı Tekâlif-i Milliye emirleri ile halkı ordunun donatılması için seferberliğe çağırdı. 12 Ağustos'ta Polatlı'da teftiş yaparken attan düştü ve kaburga kemiği kırıldı. Savaşın, 13 Eylül'de kazanılmasının ardından, ''Garp Cephesi Komutanı'' İsmet (İnönü) Paşa ile Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa, cepheden, ''Edirne Mebusu İsmet ve Kozan Mebusu Fevzi'' imzalarıyla Meclis'e 15-16 Eylül 1921'de gönderdikleri tarihi önergeyle, Mustafa Kemal'e ''Müşirlik'' (bugünkü adıyla mareşal) rütbesi ile ''Gazilik'' unvanı ''tevcihini'' önerdiler. Meclis'in kanunla bu önergeyi kabul etmesiyle ''Mareşal'' rütbesi ve ''Gazi'' unvanı verilen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Meclis'e şöyle teşekkür etti:

“... Kazanılan bu başarı, Yüksek Heyetinizin iradesiyle kuvvet bulan ordumuzun iradesi sayesinde, düşman ordusunun iradesinin kırılması suretiyle belirmiştir. Bu sebeple ödüllendirişinizin gerçek muhatabı yine ordumuzdur.”

Mustafa Kemal, 20 Eylül 1921'de orduya yayımladığı bildiride ise şunları kaydetti:

“... Zaferden dolayı sizin kahramanlıklarınızla, sizin gösterdiğiniz nihayetsiz fedakarlıklar pahasına kazanılan bu büyük muzafferiyetlerin millet tarafından takdirini gösteren bu rütbe ve unvanı, ancak size mal ederek bütün askerlik hayatımın en büyük iftihar sermayesi olarak taşıyacağım.”

bizi takip edin:
🔸

📌Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı ve sonrasında İstiklâl Madalyası aldı. Siyasi kariyerine Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda...
17/09/2021

📌Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı ve sonrasında İstiklâl Madalyası aldı. Siyasi kariyerine Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda başlayan Menderes, partinin kendini feshetmesinin ardından Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) katıldı ve ilk defa 1931 Türkiye genel seçimlerinde Aydın milletvekili olarak meclise girdi. Ayrıca 1935, 1939 ve 1943 Türkiye genel seçimlerinde de CHP Aydın milletvekili olarak tekrar mecliste görev aldı. Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün ardından CHP'nin başına geçen İsmet İnönü'nün bütün üretim araçlarını devletleştirme faaliyetlerine karşı çıktı. Dörtlü Takrir olayı ve parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nden ihraç edildi.

1945'te, CHP'den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Mehmet Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Partiyi kurdu. Parti, katıldığı ilk seçimde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 61 sandalye kazandı. 1950 Türkiye genel seçimlerinde DP %52.7, CHP ise %39.4 oy aldı. DP 13 puan farkla kazanmasına rağmen seçimde kullanılan çoğunluk sistemi nedeniyle DP 420, CHP ise sadece 63 milletvekili çıkardı. Menderes 19. Türkiye Hükümeti'ni kurarak başbakanlık görevine başladı. Bu görevini 1960 yılına kadar on yıl boyunca sürdürdü. Başbakanlığı döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %7.8 oranında büyüdü ve Türkiye'nin gayri safi millî hasılası, dünya toplamının binde 6.43'ünden, binde 7.52'sine yükseldi. 27 Mayıs Darbesi'nden sonra Yassıada Yargılamaları sonucu 9 ay 27 gün süren duruşmalar sonunda idam cezasına çarptırıldı ve 17 Eylül 1961 tarihinde Bursa’nın İmralı adasında idam edildi.

bizi takip edin:
🔸

📌Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarının yanı sıra, Başbakan Adnan Menderes'in idam cezasının infazı da gerçe...
16/09/2021

📌Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarının yanı sıra, Başbakan Adnan Menderes'in idam cezasının infazı da gerçekleştirilecekti ancak, intihar girişiminde bulunması nedeniyle ertelendi.

Yassıada komutanı Tarık Güryay'ın anılarında Fatin Rüştü Zorlu’nun idamı şu şekilde anlatılmıştır:

“Zorlu, ölüme gerçekten zorlu bir metanetle gitti. O kadar ki, hatta mahut gömleğin üzerine giydirilişinden sonra, kendisine dini telkinde bulunan hocanın, Arapça kelimeleri telaffuzda düştüğü hataları düzeltti. Kollarını arkadan bağlarken, başsavcıya son bir ricada bulundu. Ellerinin önden bağlanmasını istedi. Fakat bunun kanunen imkânsızlığı kendisine anlatıldı. İdam sehpasına, öz dedesi Gazi Osman Paşa'nın adına yazılan marş eşliğinde gitmiştir. Beraberce sehpaya doğru yürüdük. Ne masaya ne de masa üzerindeki sandalyeye çıkarken yardım istedi. Hatta heyecandan eli titreyen cellâda: "Oğulum ne titreyip duruyorsun? İlmik senin değil, benim boynuma geçecek" dedi. Sonra adetâ kendisini uçsuz bucaksız bir boşluğa atar gibi: "Allah memleketi korusun, haydi Allahısmarladık!" dedikten sonra, ayaklarının altındaki sandalyeyi itmek işini de kimseye bırakmadı. Boyu uzun olduğu için, ayakları masaya basmıştı. Cellât masayı itti. Ona bu kadarcık da iş düşmüş bulunmasaydı, Zorlu sanki asılmış değil, intihar etmiş olacaktı.”

1990'da çıkarılan bir yasayla, hüküm giymiş tüm Demokrat Partililerle birlikte itibarı iade edildi. Polatkan, Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu'nun naaşları devlet töreniyle İmralı Adası'ndaki mezarlarından alınarak 17 Eylül 1990 tarihinde İstanbul'da Topkapı'da yaptırılan anıt mezara nakledildi.

bizi takip edin:
🔸

Address


Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Tarihte Günümüz posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Shortcuts

  • Address
  • Alerts
  • Claim ownership or report listing
  • Want your business to be the top-listed Media Company?

Share