Şanlıurfa Habercisi

Şanlıurfa Habercisi ŞANLIURFA’DAN VE TÜRKİYE’DEN SİZLERE FAYDALI OLABİLECEĞİNE İNANDIĞIMIZ BİLGİLERİ PAYLAŞIYORUZ!! SAYFAMIZI TAKİP EDEREK VE BEĞENEREK BİZE DESTEK OLABİLİRSİNİZ!!

https://instagram.com/sedatkoselerofficial SİZLERE FAYDALI OLABİLECEĞİNE İNANDIĞIMIZ BİLGİLERİ PAYLAŞMA PLATFORMU. SAYFAMIZI BEĞENEREK VE TAKİP EDEREK BİZE DESTEK OLABİLİRSİNİZ!! https://instagram.com/sedatkoselerofficial

https://youtube.com/channel/UC8kSb29FvOjly5A9nctWn-g

⚽️ SÜPER LİG BAŞLIYOR!Trendyol Süper Lig'de 2024-2025 sezonu, yarın (Cuma günü) son şampiyon Galatasaray ile Atakaş Hata...
08/08/2024

⚽️ SÜPER LİG BAŞLIYOR!

Trendyol Süper Lig'de 2024-2025 sezonu, yarın (Cuma günü) son şampiyon Galatasaray ile Atakaş Hatayspor arasında oynanacak karşılaşmayla başlayacak.

Ligde mücadele edecek 19 takım, maçlarını 18 statta oynayacak.

~AKIL UNUTUR~Yörenin en güzel sesli türkücülerindendi Sadullah bey...Aynı zamanda küçük  bir terzi dükkanı vardı. Kışın ...
08/08/2024

~AKIL UNUTUR~

Yörenin en güzel sesli türkücülerindendi Sadullah bey...Aynı zamanda küçük bir terzi dükkanı vardı. Kışın düğün işleri azaldığında terziliğe ağırlık verir,böylelikle evinin geçimini sağladır...

El işi yaptığı bindallılar ise herkes tarafından öyle ilgi görürdüki.Büyük şehirlerden gelirlerdi Sadullah beyin bindallılarını ve gelinliklerini almak için...

Eşi Sakine hanım hayatte en büyük eksikleri olan, öocuk hasretine son verecek kızları Dilara'yı dünyaya getirirken son nefesini verince, Sadullah bey hem anne hemde baba olmak zorunda kaldı o günden sonra kızı Dilara'ya...

Gözü gibi baktı kızına.Nazlandıra nazlandıra büyüttü.Düğünlerde türkü söylerken de yanındaydı Dilara. Terzi dükkanında elbise dikerkende... Kız çocuklarının babalarına düşkünlüğü bir başkadır ya hani, hem anası hem babası Sadullah beye bakarken ve babası onu ne kadar çok sevdiğini söylediğinde yüreği titrerdi Dilara'nın...

Babasıyla gittiği düğünlerde,kınalarda, babasının diktiği gelinliklere ve bindallılara ise büyük bir hayranlıkla bakardı hep...
-"Ne kadar güzel bir gelin olmuş-" dediğinde her seferinde,
-"Senin de gelin olduğun günleri görürüm inşallah kızım. Sen bu zamana kadar gördüğün tüm gelinlerden daha güzel olacaksın-" diye karşılık verirdi Dilara'ya sarılarak.
-"Benim gelinliğimide, giyeceğim bindallıyıda sen dikmelisin. Söz ver baba...Düğünümde bana özel türkümü söylemelisin... Ve her gün defalarca dediğin gibi beni ne kadar sevdiğini söylemelisin bir ömür.. Sende anam gibi terketmeyeceksin beni. Söz verirmisin? -" diye sorduğunda üzülerek, sarılırdı kızına sıkı sıkı. Ve söz verirdi.

İlkokul, ortaokul, lise derken seneler çok çabuk geçmişti. Ve Dilara artık çok iyi huylu, tatlı dilli, güzel ve alımlı bir genç kız olmuştu.Hiç babasının yanından ayrılmayan ve hep ona destek olan hayırlı bir evlattı aynı zamanda...Ama babasının sevgi sözlerine, kaç yaşına gelirse gelsin hep özlem doluydu... Sadullah bey,
-"Baban seni çok seviyor güzel kızım.Sen benim gözbebeğimsin. Sen benim herşeyimsin ceyalna gözlüm -"dediği an, dünyalar Dilara'nın olurdu sanki...

Ve her genç kızın hayalini kurduğu o duygular ansızın Dilara'nın da başına geldi birgün.Babasıyla gittiği bir düğünde, kendisini çok beğendiğine dair haber gönderen bir delikanlıya gönlünü kaptırmıştı oda...

Tam da o günlerde babasında gözle görülür durgunluklar başlamıştı.Küçük unutkanlıklar başladı nedense.Düğünlerde türkü söylerken donup kalıyordu türkünün orta yerinde.

Doktora gittiler... Alzaimer başlangıcı demişti doktor. Ve çok yakın zamanda herşeyi unutacağını söylemişti...

Sadullah bey içten içe öyle korkmuştu ki o sözleri duyunca. Doktorun söylediği belirtiler ise daha birinci haftasında hissettirmeye başlamıştı kendini... O günden sonra kızından gizli gizli terzi dükkanına gitmeye başladı gece yarıları... Üstelik gecenin bir yarısı elinde sazı terzi dükkanında türküler söyleğini duyan komşuları Sadullah beyin aklını kaçırdığını düşünmeye başlamıştı o günlerde...
Yavaş yavaş unutkanlığı daha da ilerliyordu. Ve hastalığın herşeyi herkesi unutturduğu küçük anlar yaşatıyordu Şimdiden Sadullah beye... Dilara babasının o haline öyle üzülüyordu ki. Birgün ondan sevgi sözcüklerini duyamacağını düşünmek dahi içini yakıyordu... Babası kahramanıydı onun...Babası herşeyiydi çünkü

En yakın arkadaşı Rüstem beyin evinede pek sık gider olmuştu o günlerde nedense. Dilara her sorduğunda,
-"Dost sohbeti kızım. İnsan bazen dertleşmek ister dostlarıyla-" deyip geçiştiriyordu konuyu...

Ve aylar geçtikçe herşeyi daha fazla unuttu Sadullah bey.En sonunda birgün kızının adını bile unuttu... Terzilik yapamıyordu artık...Evde kızının onu oturttuğu köşede birşey düşünürmüş gibi gözlerini tek bir noktaya kenetliyor saatlerce öyle kalıyordu. Bazende kendi başına sokağa çıkıp hiç olmadık yerlerde buluyordu onu kızı Dilara...

Tam üç sene böyle geçmişti.Tayfun'un, Dilara'yı istemeye geleceği gün öyle çok ağlamıştıki. Baba dostu Rüstem amcasından ricada bulunmuş. Ve kendisini ondan istemelerini rica etmişti. Ve kız istenmiş sözde kesilmişti o akşam... Yüzükleri Rüstem bey takarken yüreği acımıştı Dilara'nın. Yüzüğünü babasının takmasını ve bir konuşma yapmasını ne çok isterdi oysa.

Herşeyi unutmuş, boş gözlerle insanlara bakan babasını nemli gözlerle izledi Dilara. Bir zamanlar verdiği sözleri tutamamıştı işte... Oysa ne çok isterdi o sözleri de tutmasını...

Kına günü Rüstem bey elinde bir kutuyla gelmiş, ve Sadullah beyin yıllar önce, herşeyi unutmadan önce bindallı ve gelinliğini dikip düğün zamanı kızına teslim etmek üzere kendisine verdiğini söylediğinde içine ılık ılık birşeyler akmıştı Dilara'nın... O gece giydiği bindallıyla,başında kına türküsü söylendiği anda hıçkıra hıçkıra ağlamıştı... Düğün günü ise gelinliğini giydi tarifsiz duygularla.Adını dahi hatırlamayan babasının elini öperken teşekkürler etti, anlamadığını bile bile...

Misafirler geldiğinde gelin ve damat için ayrılan masaya geçtiler. Yıllar önce babasının verdiği türkü sözünü hatırlayınca öyle kötü olmuştuki... O an hoparlörler den bir ses duyuldu. Kulaklarına inanamadı. Babasının sesiydi... Kaset dönmeye başladığında yüreği yerinde çıkacaktı sanki.
-"Dilaram. Canım kızım ALLAH mesut etsin. Bu türküm senin için. Sana özel bir türkü besteledim. Tıpkı bir zamanlar söz verdiğim gibi-" dediğinde müzik çalmaya başlamıştı... Sonra da o kadife sesi duyuldu Sadullah beyin...

-"Gün gelipte unutacaksın diyorlar.
Sol yanımı hesaba hiç katmıyorlar.
Seni nasıl sevmişim hiç bilmiyorlar..
Ben kendimi unuturum da seni unutamam ceylan gözlüm.

Akıl uçar. Sevme aklınla kimseyi.
Kalbinle sev. O en derininde saklar sevgiyi.
Sadullah'ın da şudur bildiği.
Ben kendimi unuturum seni unutmam ceylan gözlüm-"

Türkü bittiğinde gıçkıra hıçkıra ağladı o an Dilara. Balkonda boş bakışlarla düğün yerine bakan babasının yanına gidip boynuna sarıldı. Doya doya öptü yanaklarını.
-" Seni çok seviyorum canım babam-"derken hem çok üzgün, hemde okadar çok mutluydu...

Tek şartı oldu eşi Tayfun'a. Babasınında kendileriyle birlikte yaşamasını memnuniyetle kabul etmişti oda. Düğün bitip herkes dağılırken, elinde bir kafesle Rüstem bey göründü bir kez daha. Ve seesizce gidip salonda oturan Sadullah beyin yanındaki sehbaya koydu kafesi.
-"Benim evde baktı. Konuşmayı öğretti şuncağızlara. Tüm çabam, gayretim hepsi kızım için. Dilaram için derdi. -"demişti nemli gözlerle. Sonrada Dilara'nın meraklı bakışları arasında kafesin üzerindeki örtüyü açtı... İki tane papağan vardı kafeste. Ve örtü açılır açılmaz konuşmaya başladı papağanlardan biri...
-"Baban seni çok seviyor kızım. -" Diğeri konuşmaya başlamıştı sonrada.
-"Baban seni çok seviyor ceylan gözlüm. Babanın aklı unutsa, kalbi asla unutmaz seni... -" derken dizleri üzerine çökmüştü artık Dilara.Elleri titriyordu. O an babasına baktı... Bir damla yaş süzüldüğünü görmüştü yanaklarına...
-"Babalar verdikleri sözleri tutarlar-"demek ister gibiydi o tek damla gözyaşı.

Şanlıurfa - Viranşehirli gençten acı haber...Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi son sınıf öğrencis...
07/08/2024

Şanlıurfa - Viranşehirli gençten acı haber...

Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi son sınıf öğrencisi Şanlıurfa Viranşehirli Abdülkerim Deveer otomobil ile TIR’ın çarpıştığı kazada, kaldırıldığı hastanede 9 gün süren yoğun bakımın ardından tüm müdehalelere rağmen hayatını kaybetti.

Bir tüccar 800 lonca kaybeder. Yoldan geçen bir marangoz da tesadüfen bu tüccarın çantasını bulur. Marangoz cüzdanı buld...
07/08/2024

Bir tüccar 800 lonca kaybeder. Yoldan geçen bir marangoz da tesadüfen bu tüccarın çantasını bulur. Marangoz cüzdanı bulduğunu kimseye söylemez ve bu kadar çok para kaybının fark edilmemesinin mümkün olmadığını değerlendirir ve sahibinin bu parayı arayacağını düşünür. 800 lonca ne kadardır?
O zaman, 40 lonca için iyi bir at satın alınabildiğini göre yaklaşık 20 at bedeli kadardır.

Bir gün marangoz kiliseye gider. Rahibin, Frankfurt'a giren tüccarın 800 lonca kaybettiğini ve bulanın 100 lonca ile ödüllendirileceğini duyurur. Bunun üzerine marangoz parayı getirir ve Rahibe teslim eder.
Tüccar gelir ve çantayı alır. Ancak marangoza, vadetmiş olduğu 100 loncayı ödemeyi reddeder. Marangoza 5 lonca uzatır. Marangoz tüccara sözünü tutmasını söyler. Açgözlü tüccar, vaat edilen 100 loncayı vermemek için cüzdanında 800 değil 900 Ionca olduğunu iddia eder. Marangozun çantadan para aldığını iddia eder. Rahip, marangoz için ayağa kalkar. Marangozu tanıdığını ve onun dürüst bir adam olduğunu, böyle bir şey yapmayacağını söyler. Tartışma kızışır. Rahip, tüccarı ve marangozu Frankfurt mahkemesine götürür.
Hakim süreci başlatır. Tüccara, İncil'e elini koyarak 900 lonca kaybettiğine yemin etmesini söyler. Tüccar tereddüt etmeden elini İncil'e koyar ve yemin eder. Yargıç, marangoza 800 lonca bulduğuna yemin etmesini söyler. Marangoz da elini İncil'e bastırarak yemin eder.
Herkes merakla hakimin kararını beklemektedir. Hakim her şeyin gün gibi açık olduğunu belirterek, "Marangoz 800 lonca buldu ve tüccar 900 lonca kaybetti. Yani marangozun bulduğu kese tüccarın değil. Dolayısıyla marangozun bulduğu para, sahibi çıkmadığına göre Marangozun kendisine aittir. Tüccar ise kaybettiği 900 loncasını aramaya devam edebilir" kararını verir. Fakir bir marangozun haklarını reddeden cimri bir tüccar adil bir yargıç tarafından cezalandırılmış ve bu olay tarihe geçmiştir...

Adalet topaldır, ağır yürür fakat gideceği yere er geç varır.

Anne dedim...Eskiden ne çok kar yağardı, yağmur az yağardı..Şimdi kar yok; bir yağmur yağıyor, her tarafı sel alıyor..O ...
07/08/2024

Anne dedim...
Eskiden ne çok kar yağardı,
yağmur az yağardı..
Şimdi kar yok;
bir yağmur yağıyor, her tarafı sel alıyor..

O da dedi ki :
Evladım...!
Dilini sakınan yok..
Büyüğünü, küçüğünü bilen yok..
Ar yok...
Namus yok..
Cemaatle namaz kılan yok..
Anaya Babaya çemkiren çok..

Bunu kar değil, sel temizler...!!

Cahit Zarifoğlu.

🚨 Tartışmalı cinsiyet testine sahip olan Cezayirli Imane Khelif ve Taylandlı Janjaem Suwannapheng arasındaki boks maçı s...
07/08/2024

🚨 Tartışmalı cinsiyet testine sahip olan Cezayirli Imane Khelif ve Taylandlı Janjaem Suwannapheng arasındaki boks maçı sonuçlandı.

📌 Khelif, Suwannapheng'i yenerek Paris 2024 Olimpiyatları'nda finale yükseldi.

Pençe-Kilit bölgesinden acı haber: Piyade Astsubay Çavuş Habip Murat Alp şehit olduMSB, Pençe- Kilit Harekat Bölgesinde,...
07/08/2024

Pençe-Kilit bölgesinden acı haber: Piyade Astsubay Çavuş Habip Murat Alp şehit oldu
MSB, Pençe- Kilit Harekat Bölgesinde, arama-tarama faaliyeti sırasında açılan taciz ateşi sonucunda Piyade Astsubay Çavuş Habip Murat Alp'in şehit olduğunu duyurdu.

Adı Mevlüt Yıkılmaz 15 yaşında Dün sabah saat 10.00'da Esentepe civarında görülmüş olup ondan sonra kayıp, ailesi perişa...
07/08/2024

Adı Mevlüt Yıkılmaz
15 yaşında
Dün sabah saat 10.00'da Esentepe civarında görülmüş olup ondan sonra kayıp, ailesi perişan durumda

Görenlerin yada bilgi sahibi olanların Allah rızası için baba Nihat Yıkılmaz ile 0 543 602 77 79 numara ile iletişime geçmeleri rica olunur.

İnşallah en kısa sürede sağsalim bulunur...

~GÖZYAŞI KAVANOZU~Postahaneden gelir gelmez eski kitapları ayırıp çöpe atmak için kapımın önüne koydum. Sonra eski çocuk...
07/08/2024

~GÖZYAŞI KAVANOZU~

Postahaneden gelir gelmez eski kitapları ayırıp çöpe atmak için kapımın önüne koydum. Sonra eski çocuk hikayelerini de ayıracakken içinden düşen resmi yerden alırken ellerim titremişti... Sessiz sessiz ağladım durdum... Sayfaları liğme liğme olmuş o hikaye kitaplarınıda kapının önüne atacakken, karşı daireme yeni taşınan ailenin küçük kızını görmüştüm. Kapımın önündeki eski kitaplarımı karıştırırken. Beni görünce yanlış birşey yapmış gibi korkup yüzünün bembeyaz olduğunu görünce bir garip oldum
-"İstersen alabilirsin o kitapları yavrum-" deyince hiç duymamıştı sanki beni.Dikkat ettim saçları kısacık kesilmiş, elinde üçte biri su ile dolu olan kavanozla, ürkek bir ceylan gibi benden kaçarcasına indi merdivenlerden...

On dakika kadar sonra ise eski,kitapları çöpe atacakken, bir ağacın tepesine çıkmış kavanozu ağacın dallarından birine iple bağladığını gördüm... Hiç korkmamıştı o yaşında, kız başına ağaca çıkmaya... Sonra aşağıya indi nemli gözlerle. Ve kitaplara özlem dolu bir bakış fırlatıp,
-"Eskide olsa atmayın teyzecim.Onları okumak isteyenler illaki vardır-" demişti.
-"Al ozaman sen oku kuzum.Çokta seviyor olmalısın kitapları.Daha deminki bakışından anladım. Hem yepyeni birçok kitapta verenikirim sana-" deyince,
-"Ben okuma bilmem.Hem de benim okadar büyük bir yüküm varki. Babam istemez okumamı-" deyince yüreğime birşey saplanmıştı...

Her hafta, adının Saniye olduğunu öğrendiğim o kızı, aynı ağacın dallarına kavanoz bağlarken gördüm.Ve kavanozu ağaca astıktan sonrada elindeki çantayla sokaklarda su satmaya gidiyordu...

Dikkatimi birşey çekmişti o günlerde. Bir evden hiç cocuk sesi gelmezmiydi? Ben karşı daireden hiç duymamıştım çocuk seslerini... Bir sabah çöpü atarken Saniyenin çöpteki eski bir resimli kitaba baktığını görünce, başını okşadım. Elimi kaldırdığımda vuracağımı sanınca yüreğim titremişti...

-"Yavrum niye bu kadar ürkeksin sen?-" deyince cevap vermedim. Sözlerime devam etrim sonra.
-"İstermisin sana okuma öğreyim?Hiç çekinme. İnan elimden geleni yaparım senin için. En azından çok sevdiğin kitapları okuyabilirsin böylece-" deyince,
-"Ben ailem için para kazanmalıyım. Hergün bu suları satmazsam, ev kiramızı ödeyemeyiz. Ozaman babam daha çok döver beni. Şimdi saçlarımı üç numara yapıyor. Ama ozaman usturaya vurur... Ne çok isterdim bu dediğinizin olmasını bir bilseniz-" demişti. Bütün gün Saniye’nin dedikleri aklımda yankılandı durdu....

Ertesi sabah saat yedi de evin kapısını açıp Saniye'yi beklemeye başladım... Saniye elinde su şileleri dolu bir poşet ve herzaman ağaca astığı kavanozlardan biriyle evden çıkınca, elinden tutup içeriye çektim kızı..
-"Her ay sana sattığın sulardan kazandığın paradan daha fazlasını vereceğim.Sen her sabah evden işe gidiyorum diye çık.Ve benim evime gel. Bende sana okuma yazma öğreteyim olurmu? -" dediğimde, şaka yapıp yapmadığımı anlamak için belki bir dakika dikkatlice baktı bana masum gözleriyle... Sonra elimi öptü. Ve teşekkür etti. İlk dersimize başladık o gün. Anlattığım herşeyi okadar dikkatli dinliyorduki.Tüm alfabeyi düşündüğümden kısa bir zamanda ezberledi... Heceler kurmaya başladığındaki heyecanını ise hiçbirzaman unutmam.

-"Şü-kü-fe" - deyip adımı hecelediğinde içim bir hoş olmuştu.Çok dikkatli davranıyorduk babasının bu işten haberi olmaması için.Annesi seneler önce vefat etmiş. Ondan bahsettiğimizde hep boynunda asılı olan rahmetli annesinden kalan kolyeyi tutardı eliyle.

Fakat birtürlü anlam veremediğim birşeyi yapmaya devam ediyordu Saniye. Her hafta üçte biri su ile dolu kavanozu apartmanın yakınlarındaki bir ağaca çıkıp dallarına asıyordu... Ara sırada suratsız bir adamla, kadının evlerine misafir olarak geldiğini görürdüm... Saniye, kavanoz ve sürekli gelen o iki suratsız misafirle alakalı sorduğum hiçbir soruya cevap vermedi...

Azıcık saçları uzasa babası hemen keserdi nedense. Bu konularda hep muaallakta kaldı Saniye hiçbirşey anlatmadığı için. Ama birinci ayda hece hecede olsa okumayı söktüğünde ilk defa dişleri görünecek şekilde güldüğünü gördüm ben...

Her ay epeycede para veriyordum evine götürmesi için... Üçüncü ayın sonunda bir sabah Saniye'nin o ağaca yine kavanoz astığını gördüm. Fakat ayağı daldan kayıp metrelerce yükseklikten yere çakılınca korkumdan nasıl merdivenden indiğimi hatırlamıyorum.Kafası kan içinde kalmıştı zavallı kızın. Kucağıma alıp hastahaneye götürdüm hemen. Beş dikiş atıldı kafasına...
-"Canın acıyormu? -" diye sorunca, cevap vermedi. Sonrasında neden o kavanozları ağacın dallarına astığımı sorduğumda,
-"Nenem vardı benim. Çok sene rahmetlik olalı. ALLAH insanların gözyaşlarını görür. Sen dua et derdi bana. Ben hep dua ederim Şükufe teyze. Ama dularım kabul olmaz. Gecelerce ağlarım sessiz sessiz.Kimse duymaz. Gözyaşlarımı kavanozlara damlatıp, kavanozlarıda ağaçlara asarım.Yüksekte olan gözyaşlarımı ALLAH ozaman hemen görür diye asarım ağaçlara o kavanozları... - "dediğinde tüylerim diken diken oldu. Ağlamamak için zor tuttum kendimi... Ve hikayesini anlatması için okadar dil döktümki hastahane odasında...

Sonra anlattı biraz tereddüt ederek. Görme engelli bir kardeşi varmış Saniye'nin.Ona bakması için babası okumasını istememiş hiç. Hem ailesi için para kazanmasını, hemde görme engelli kardeşine göz kulak olmasını şart koşmuş.Saçlarını kesermiş ve daha kısa kesmekle de tehdit edermiş sözüne karşı çıkmaması için... Ve en sonunda kardeşi Süleyman'ın gözlerini açtıracak ameliyat parası için evlatlık vermeyi istemiş Saniye'yi. Evlerine sürekli girip çıkan hal ve tavırlarını beğenmediğim o çift satın alacakmış meğer Saniye'yi. O paraylada kardeşi ameliyat olacak ve gözleri açılacakmış...

O gece hiç uyuyamadım. Hep Saniye'nin kesilen saçlarını, gözyaşı kavanozlarını ve anlattığı herşeyi düşündüm... Baba dostum polis bir abimden yardım istedim. Saniye'yi evlatlık alacak o çifti araştırdı benim için.Evlatlık aldıkları kızları çok yüksek paralar karşılığı, başlık parasıyla evlendiren bir çok suçtanda sabıkası olan insanlar olduğunu öğrendiğim de aklım başımdan gitmişti...Baba dostumdan bu konuyla ilgi birkaç belge alıp sakladım.

Her sabah evime gelen Saniye üç ay içinde mektup yazacak kadar okuma yazma öğrenmek istediğini söyleyince ise çok şaşırdım. Ama zavallı çocuğun gülümsemesi için elimden geleni de yaptım...

Üç ayın sonunda bir sabah kapım çaldı. Ve kızımı karşımda görünce ne diyeceğimi bilememiştim.Sarıldı bana. Paris'ten apar topar gelmiş mektubu alınca. Oysa çok zaman olmuştu ona mektup yazmayalı.Saniye isimli bir kız çocuğunun mektubunu aldığını,mektubunda ise her gece cam kenarında Şüküfe teyzesinin ağlamasına dayanamadığını, çok iyi yürekli biri olduğunu uzun uzun anlatıp, her ne sebepten aralarında küslük varsa bitirmeleri için defalarca rica ettiğini yazdığını anlatınca, gözyaşlarıma hakim olamadım yine...Ve aramızın düzelmesi için annesinden hatura kolyeyi göndermiş kızıma. Gidenin geri gelmediğini hayattayken kıymetinin bilmek gerektiğini anlatmış o çocuk aklıyka.Kızım tüm bunlardan dolayı aramızda ki küslüğü unutup bana gelmiş.

Kızım İnci doktordur. Tüm olan biteni anlattım ona Saniye hakkında. Ne yapabileceğimiz konusunda konulup anlaştık. Saniye'nin kardeşini ameliyat ettirecektik kızımla birlikte...

O saat karşı dairenin kapısını çaldım heyecanla. Ve Saniye'nin anne babasına belgeler uzattım kızını para karşılığı evlatlık vermek istediğii ailenin sabıkasıyla ilgili... Süleyman'ı ameliyat ettirecemizi, karşılığında sadece Saniye'nin okumasını istediğimizi söylediğimizde pişmanlık duyup seve seve kabul edip teşekkür etti. Bir şartım daha vardı tabi...

Kızımla birlikte, bir hafta içinde pasaportları ayarlayıp Türkiyenin en iyi doktorlarından olan ve Pariste çalışan Hilmi beyin ofisine götürdük Süleymanı. Ameliyat için gün aldık. Amaliyata kadar değerlerinin düselmesi için çok iyi bakılması gerekiyormuş çocuğun. Zira bir deri bir kemikti bakımsızlıktan. Ve ben bana emanet edilen Süleyman'a üç ay zarfında gözüm gibi baktım Paris'te.... Ve dördüncü ayda ameliyat oldu Süleyman. Ameliyat başarılı geçmiş ve gözleri açılmıştı . Nasıl heyecanlıydım bilemezsiniz..... Toparlanması ve gerekli kontroller içinde on beş gün daha kaldık Paris'te... İstanbul'a döndüğümüzde ise apartmanın önünde sabırsız halde bir sağa bir sola giden kız çocuğu görmüştüm. Dikkatle baktım. Güzel saçlarından tanıyamamıştım. Saniyeydi o kız çocuğu. Kardeşine sarıldı ağladı ağladı dakikalarca. Sonra koşup boynuma sarıldı... Küçücük elleriyle yanağımı okşarken nasıl mutlu oldum bilemezsiniz...Ona annesinin kolyesini uzattığımda ise dudaklarını yanaklarımdan giç çekmeden koklayarak öptü beni defalarca. İçim öyle garip olmuştuki o an.

O günden sonra karşı daireden iki kardeşin kuş cıvıltısı gibi gülücük seslerini duydum hep.
Acılar sessizdir kolay duyulmaz. Ama mutlulukların kolayca duyulabilindiğini düşünürken mutluluk gözyaşları döktüm hep... Ve o günden sonra ağaca hiç gözyaşı kavanozu asmadı Saniye. Okudu ve çokta başarılı bir öğretmen oldu. Biliyormusunuz? Kızımla küsken kimsem olmağını hissedip ağlaedım hep. Artık üç evladım var benim.Kızım İnci ile hiçbirzaman küsmedik o günden sonra. Süleyman ve Saniye ise beni hiç unutmadı. Saniye okuyup öğretmen oldu. Saçları beline kadar uzun artık.Hiç kestirmiyor. Ve o güzel saçlarına baktıkça ben okadar mutlu oluyorumki...

Acılar sessizdir kolay duyulmaz. Çevemizdeki acı çekenlerin sessiz çığlıklarını duymak ve yardım eli uzatmak dileklerimle...

~BİR ÇİÇEK EKMELİ~Öldükten sonra engelli oğluna nasıl bakabilir bir insan? ... Bu Şaheste hanımın hikayesidir.Öldükten s...
06/08/2024

~BİR ÇİÇEK EKMELİ~

Öldükten sonra engelli oğluna nasıl bakabilir bir insan? ... Bu Şaheste hanımın hikayesidir.Öldükten sonra oğlu Zafer'e aile olan yaşlı kadının hikayesidir.

Tam otuz iki senedir baktığı engelli oğlunun yattığı yerdeki çırpınışına baktı o an. Sonrada aynada, yaşlanmış çizgi çizgi olmuş kendi yüzüne baktı.İlk defa korkuyordu Şaheste hanım. Eşi beş yıl önce ölmüştü... Ya kendiside doktorunun söylediği krizlerin birinden kurtulamazsa ne olacaktı?

Kim bakardı Zafere?Yattığı yerde sıkılınca kim tekerlekli sandalyeye koyup gezdirirdi?En sevdiği mamasını kim yapar, kim bıkmadan usanmadan yedirirdi?Kuşları izlemek hoşuna giderdi ya. Kim kuşları izlemesine saatlerce bıkmadan katlanabilirdi? Ölmekten kendi için değil, ama engelli oğlu Zafer için okadar korkuyordu ki.Ölürse bir devket kurumuna veirlerdi oğlunu. Ama aile sevgisi ilgisi gibi olmazdıki. Tüm gününü bu düşüncelerle geçirdi...Sonra kopardığı takvim yaprağında. "Bir çiçek ekin...Bir çiçek dünyayı güzelleştirir hiçbirşeye sebep olmasa bile-" başlıklı yazıyı okudu. Etkilemişti bu yazı onu. Ama çiçekten anlamadıki Şaheste hanım...

Sonra pazar alışverişi için çıktı dışarı.Biran önce işini halledip eve oğlunun dönmek istiyordu. Kapıyı sıkıca kilitledi. Kafasında hep o düşünce vardı. Ölürse oğlu Zafer'in hali ne olurdu?

Yoksul bir mahalleden geçip pazara gidecekken, üç kadar çocuğun barakaya benzer bir evin kapısında sevinçle beklediğini gördü...
-"Şimdi gelecek... Kimbilir neler almıştır babam? Çeşit çeşit şekerler. Oyuncaklar... Çok sevdiğimiz simitlerden bile almıştır-" deyip heyecanla eve girip çıkıyorlardı. O soğuk havada yalın ayak yere bastıklarını hemen farketmişti Şaheste hanım...Oldukça fakir olmalıydılar.

Az ileriye gittiğinde ise köşedeki duvarın dibine iyice saklanmış iki ayağıda diz kapağının üzerinden kesik bir adamın gözyaşlarıyla çocuklara baktığını görmüştü. Adam ellerine sarı eski bir terlik geçirmiş, ayakları olmadığı için elleriyle taşıyordu vücudunu. Okadar çaresiz bir hali vardıki...

Hızlı hızlı pazara gitti. Ve alacaklarını aldı Şaheste hanım. Dönüşte birkaç yere daha uğradı. Aynı sokağa geldiğinde hala adamın yaşlı gözlerle kendisini bekleyen çocuklarının yanına gidemediği gördü. Sessizce yanına kadar gidip elindeki poşeti bıraktı.Okadar ağlıyordu ki adam. Şaheste hanımın ayak seslerini duymamıştı bile. Ve yine sessizce uzaklaştı adamın yanından. Ona hissettirmeden az ilerideki ağacın arkasına saklandı. Adam biran arkasını döndüğünde ise poşeti görmüş, merakla içine baktığında ise dünyalar onun olmuştu... Çeşit çeşit şeker, oyuncak ve simitler vardı poşetin içinde. Şaheste hanımın yüreğine Ilık ılık birşeyler aktı adam bu defa sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlarken... Ve poşeti boynuna asıp, elleriyle ilerledi adam.Sonrada sevinçle çocuklarına verdi poşettekileri...

O günden sonra Şaheste hanım hergün o evin kapısına birşeyler bırakmıştı kimseye görünmeden...

Mahallelilerin anlattığına göre, adının Memduh olduğunu öğrendiği adamın eşinin öldüğünü durumunun ise çok zor olduğunu anlamıştı. Bir iş kazasında iki ayağınıda kaybetmiş, çocuklarına hem anne hem baba olmaya çalışan koca yürekli bir adammış anlattıklarına göre...Ama küçük çocuklarını evde bırakamıyor, bu yüzdende istediği gibi çalışamıyormuş.

Tam beş sene her gün o adamın kapısına biraz para ve erzak paketi bıraktı Şaheste hanım. Uzakta biryere geçip o babanın sevincini görmek içine huzur veriyordu bir nebze. Kendi derdini unutuyordu sanki...

Ve bir gün doktorun dediği krizlerden birini yaşadı. Sonraki günlerde bir kriz daha yaşayınca oğlu Zafere bakıp bakıp ağlamaya başlamıştı. Sonra Memduh efendi geldi aklına. Çocukları kimbilir ne haldeydi şimdi... Akşama doğru hali daha kötü olmuştu Şaheste hanımın. Güçlükle ambulansı aradı.

Hastahaneye götürüldüğündede aklı oğlu Zaferdeydi... Daha da kötüye gittiğini hissediyordu.O an kapı açıldı. Ve ellerinde sarı terlikleriyle Memduh efendi girdi içeriye... Arkasındanda çocukları vardı... Şaheste hanımın yattığı yatağın yanına geldi sonra.. Ve nemli gözlerle gözlerinin içine baktı yaşlı kadının...

-"Beş sene boyunca bir günden bir güne aç bırakmadınız bizi. Sayenizde çocuklarım okadar mutlu olduki. Karınları da doydu...Yüzlerinden gülücükler eksij olmadı. Siz ise okadar yüce gönüllüsünüzki. Kendinizi göstermemeye gayret ederek yaptınız tüm bunları. Kapıma bıraktığınız poşeti alıp içeriye girdiğimde sizin bir köşeye saklanmış gülümseyerek bize baktığınızı görürdüm penceremden... Çok iş aradım ama çocuklarım küçüktü. Ve ben yarım bir adamdım. Çocuklarımı evde bırakamazdım başlarına bir hal gelir diye... Sonra siz çiçekler ektiniz gönlümüze. Korkularımı dindirdiniz..Bende sizi hep araştırdım uzaktan uzağa.Komşularınızdan öğrendim.Sizinde korkularınız varmış... Gözünüz arkada kalmasın Şaheste hanım. Zafer benim evladımdır artık. En sevdiği mamayı yapar bıkmadan sıkılmadan yediririm. Yattığı yerde sıkılınca tekerlekli sandalyesiyle gezdiririm onu... Kuşları izlemek istediğinde hiç erinmem. O izlemektrn sıkılana kadar beklerim. Birde çocuklarla oynamak istermiş ama kimse Zafer'in yanına gelmezmiş oynamak için... Bakın Zafer'in kardeşleri geldi. Ve can atıyorlar onunla oynamak için...-" deyip yanında getirdiği çiçekleri tutuşturmuştu Şaheste hanımın eline.... Son nefesinde çok mesud olmuştu Şaheste hanım... Gözlerinden süzülen yaşlarla derin bir nefes aldı.... Ve minnetle Memduh efendi ve çocuklarının gözlerine baktı... Ve sonra gülümser bir şekilde gözleri donuklaşıp ruhunu teslim etti...

Memduh efendinin bir çocuğu daha oldu o günden sonra. Adı Zafer... Öldükten sonra bir anne evladına nasıl aile olur? Yüreklere çiçek ekerek başardı bunu Şaheste hanım....

Hiç zor değil... İyilikle ve sevgiyle harmanlayalım tohumlarımızı sonra bırakalım yüreklere...Dünya çok daha güzel ekilen çiçeklerle....

Evi terk etmeye karar vermişti.“Diş fırçalarken suyu açık bırakma”“Salondan en son kim çıktı? Işıklar neden açık”“Makası...
05/08/2024

Evi terk etmeye karar vermişti.
“Diş fırçalarken suyu açık bırakma”
“Salondan en son kim çıktı? Işıklar neden açık”
“Makası neden yerine bırakmıyorsun?” Gibi babasının ikaz ve söylemlerine dayanamıyordu.
Sabah bir iş görüşmesine gidecekti ve eğer kabul edilirse aile evini bırakıp, kedisine bir ev kiralayacaktı. Artık kendi hayatını yaşamak istiyordu.
Sabah, babası onu kapıda uğurladı.
– Dikkatli ol ve bütün soruları cevaplamaya çalış, oğlum dedi.
Görüşme adresine gelince, kapıda bekçi yoktu. Bahçe kapısı açıktı ama sürgülü kilidinin demiri dışarıdaydı, giren çıkan herkes bu demire değiyordu. Hemen kilit sürgüsünü geri çekti ve içeriye girdi. Bahçede bir hortum suyunu boşa akıtıyordu. Onu aldı ve sulasın diye bir ağacın dibine bıraktı. Bir avluya girdi, duvar dibinde boşa çalışan bir vantilatör gördü. Gayrı ihtiyarı bir hareketle, vantilatörü kapattığını fark etti. Artık huyu nefsine galip geliyordu. Kendisini tuhaf hissetti.
Oradan küçük bir odaya girdi. Üzerindeki okla görüşme salonuna gider, yazan bir kağıt ters bir şeklide asılı duruyordu. Kağıdı düzeltip, görüşme salonuna girdiğinde diğer adaylar oturmuş sıralarını bekliyorlardı. Salonun ışıkları açıktı ve günün ışığı yeterince her yeri aydınlatıyordu. Aldırmak istemedi fakat babasının sesini duyar gibi oldu sanki “kapatın bu ışıkları” diyordu. Bu ses dikkatini dağıtıyordu. Duramadı hemen gidip ışıkları kapattı ve sırasını beklemek için bir kenara oturdu.
Sırası gelince görüşme odasına çağrıldı.
Masanın öbür tarafında oturan kişi evraklarını istedi. Diplomalarını inceledikten sonra, işe ne zaman başlayabileceğini sordu. Bunu bir tuzak saydı ve imtihanın bir parçası olmalı. Dedi kendi kendine. Ne cevap vereceğini bilemedi.
Tedirginliği yüzüne yansımaya başladı.
Karşısındaki adam; Neyi düşünüyorsunuz? Diye sordu
Biz burada kimseye soru sormadık. Adayları cevaplarıyla değil davranışlarıyla değerlendirmek istedik. Adaylardan hiç birisi senin gibi davranmadı. Bahçe girişinden itibaren herkesi izledik. Açık sürgü kilidi, boşa akan su, vantilatör, ışıkları ve ters kağıt hepsi imtihanın birer aşamasıydı. Bu sınavı başarılı bir şeklide tek sen geçtin. Yeni işin hayırlı olsun.
Babasının disiplini ve sürekli ikazlarına, kızması geldi aklına ondan pişmanlık duydu ve bu işi sadece disiplinle kazandığını anladı. Eve çok mutlu döndü.
Hayatta başarılı olmanın yolu, disiplin ve çevremize gösterdiğimiz sorumluluktan geçiyor.

Zihin Yaşınızı Ölçün: Bu Resimde Ne Kadar Köpek Var?Bir zihin testiyle kendinizi tanıyın! Son zamanlarda sosyal medyada ...
04/08/2024

Zihin Yaşınızı Ölçün: Bu Resimde Ne Kadar Köpek Var?

Bir zihin testiyle kendinizi tanıyın! Son zamanlarda sosyal medyada büyük ilgi gören bir optik illüzyon, zihinsel yaşınızı keşfetmenizi sağlıyor. Resimde kaç köpek bulabileceğinizi öğrenerek, zihninizin yaşını tahmin edebilirsiniz.

Cevaplar ve Analizler:

Cevabınız 4 ise: Toplamda dört köpek bulduysanız, bu sizin zihinsel yaşınızın 20 ila 25 arasında olduğunu gösterir. Sanatsal ve akademik bir kişiliğe sahipsiniz. Farklı bir bakış açısına sahip olduğunuz için, olumsuz yorumlara karşı hassas olabilirsiniz ve kendinizi izole etme eğilimindesiniz.

Cevabınız 5 ise: Beş köpek tespit ettiyseniz, zihniniz 25 ile 30 yaş arasında demektir. Sadelik sizin için önemli; karmaşık durumlarla uğraşmaktan kaçınıyorsunuz. Sosyal çevreniz genellikle küçük ve huzurlu bir yaşam sürmeye eğilimlisiniz.

Cevabınız 6 ise: Eğer altı köpek bulduysanız, bu sizin zihinsel yaşınızın 30 ila 40 arasında olduğunu gösterir. Geleneksel ve ihtiyatlı bir yapınız var; geniş bir tecrübeye sahipsiniz ve arkadaşlarınız size güveniyor. Dikkat çekmeyi sevmeyen biri olarak, genellikle arka planda kalmayı tercih ediyorsunuz.

Cevabınız 7 ise: Yedi köpek gördüyseniz, bu mükemmel bir gözlem yeteneğine sahip olduğunuzu ve zihinsel yaşınızın genç olduğunu gösterir. Çocuksu bir safiyet ve basitlik eğilimindesiniz. Her şeyde nazik ve samimi bir yaklaşım sergiliyorsunuz.

SEDEF ÇİÇEĞİ...Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla, suskun...
04/08/2024

SEDEF ÇİÇEĞİ...
Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu. Hâkim tok sesiyle, yaşlı kadına: “Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?”
Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra başörtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı.
“Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan...”
Sonra uzunca bir sessizlik hâkim oldu, mahkeme salonunda...
Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu. Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından?
Çok sayıda gazeteci takip ediyordu davayı...
Kadın neler diyecekti? Herkes, onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti: “Bizim bir sedef çiçeği vardı çok sevdiğim...
O bilmez... 50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş açmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye... İyi gelirmiş derlerdi. 50 yıl oldu bu herif bir gece kalkıp bir kerede bu çiçeği ben sulayayım demedi. Taa ki geçen geceye kadar...
O gece takatim kesilmiş uyuyakalmışım...
Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı umudumu her şeyimi verdim. Ondan hiçbir şey görmedim. Bir kerecik olsun benim bildiğim işlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim yemin ederim.”
Hâkim yaşlı adama dönerek; “Diyeceğin bir şey var mı baba?” dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hâkime yöneldi. Tane tane konuştu:
“Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime’mi de orada tanıdım. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısından onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre oynamadan yatarsa; boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi.
Her gece uykusunu bölüp uyansın gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hanım... Lafım geçmedi... O günlerde bu çiçek kurudu. Ben ona: “Gece çiçek sularsan geçer dedim. Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece O çiçek ben oldum sanki...” dedi adam.
O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...
“Her gece o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef gece sulanmayı sevmez, hâkim bey... Geçen gece de... Yaşlılık... Ben de uyanamadım. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilirdi. Suçlandım... Sesimi çıkartamadım...”
O anda gazeteciler dâhil, mahkeme salonundaki herkes ağlıyordu...
Ertesi sabah gazeteler "Sedef çiçeği susuz kaldı" diye haber yaptılar. O kadar..

Address

Ertuğrulgazi Mahallesi 357. Sokak Emine Malkoç Apartmanı Kat:2 No:6 Haliliye/Şanlıurfa
Sanlıurfa
63200

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Şanlıurfa Habercisi posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Videos

Share

Nearby media companies


Other News & Media Websites in Sanlıurfa

Show All