07/08/2024
~GÖZYAŞI KAVANOZU~
Postahaneden gelir gelmez eski kitapları ayırıp çöpe atmak için kapımın önüne koydum. Sonra eski çocuk hikayelerini de ayıracakken içinden düşen resmi yerden alırken ellerim titremişti... Sessiz sessiz ağladım durdum... Sayfaları liğme liğme olmuş o hikaye kitaplarınıda kapının önüne atacakken, karşı daireme yeni taşınan ailenin küçük kızını görmüştüm. Kapımın önündeki eski kitaplarımı karıştırırken. Beni görünce yanlış birşey yapmış gibi korkup yüzünün bembeyaz olduğunu görünce bir garip oldum
-"İstersen alabilirsin o kitapları yavrum-" deyince hiç duymamıştı sanki beni.Dikkat ettim saçları kısacık kesilmiş, elinde üçte biri su ile dolu olan kavanozla, ürkek bir ceylan gibi benden kaçarcasına indi merdivenlerden...
On dakika kadar sonra ise eski,kitapları çöpe atacakken, bir ağacın tepesine çıkmış kavanozu ağacın dallarından birine iple bağladığını gördüm... Hiç korkmamıştı o yaşında, kız başına ağaca çıkmaya... Sonra aşağıya indi nemli gözlerle. Ve kitaplara özlem dolu bir bakış fırlatıp,
-"Eskide olsa atmayın teyzecim.Onları okumak isteyenler illaki vardır-" demişti.
-"Al ozaman sen oku kuzum.Çokta seviyor olmalısın kitapları.Daha deminki bakışından anladım. Hem yepyeni birçok kitapta verenikirim sana-" deyince,
-"Ben okuma bilmem.Hem de benim okadar büyük bir yüküm varki. Babam istemez okumamı-" deyince yüreğime birşey saplanmıştı...
Her hafta, adının Saniye olduğunu öğrendiğim o kızı, aynı ağacın dallarına kavanoz bağlarken gördüm.Ve kavanozu ağaca astıktan sonrada elindeki çantayla sokaklarda su satmaya gidiyordu...
Dikkatimi birşey çekmişti o günlerde. Bir evden hiç cocuk sesi gelmezmiydi? Ben karşı daireden hiç duymamıştım çocuk seslerini... Bir sabah çöpü atarken Saniyenin çöpteki eski bir resimli kitaba baktığını görünce, başını okşadım. Elimi kaldırdığımda vuracağımı sanınca yüreğim titremişti...
-"Yavrum niye bu kadar ürkeksin sen?-" deyince cevap vermedim. Sözlerime devam etrim sonra.
-"İstermisin sana okuma öğreyim?Hiç çekinme. İnan elimden geleni yaparım senin için. En azından çok sevdiğin kitapları okuyabilirsin böylece-" deyince,
-"Ben ailem için para kazanmalıyım. Hergün bu suları satmazsam, ev kiramızı ödeyemeyiz. Ozaman babam daha çok döver beni. Şimdi saçlarımı üç numara yapıyor. Ama ozaman usturaya vurur... Ne çok isterdim bu dediğinizin olmasını bir bilseniz-" demişti. Bütün gün Saniye’nin dedikleri aklımda yankılandı durdu....
Ertesi sabah saat yedi de evin kapısını açıp Saniye'yi beklemeye başladım... Saniye elinde su şileleri dolu bir poşet ve herzaman ağaca astığı kavanozlardan biriyle evden çıkınca, elinden tutup içeriye çektim kızı..
-"Her ay sana sattığın sulardan kazandığın paradan daha fazlasını vereceğim.Sen her sabah evden işe gidiyorum diye çık.Ve benim evime gel. Bende sana okuma yazma öğreteyim olurmu? -" dediğimde, şaka yapıp yapmadığımı anlamak için belki bir dakika dikkatlice baktı bana masum gözleriyle... Sonra elimi öptü. Ve teşekkür etti. İlk dersimize başladık o gün. Anlattığım herşeyi okadar dikkatli dinliyorduki.Tüm alfabeyi düşündüğümden kısa bir zamanda ezberledi... Heceler kurmaya başladığındaki heyecanını ise hiçbirzaman unutmam.
-"Şü-kü-fe" - deyip adımı hecelediğinde içim bir hoş olmuştu.Çok dikkatli davranıyorduk babasının bu işten haberi olmaması için.Annesi seneler önce vefat etmiş. Ondan bahsettiğimizde hep boynunda asılı olan rahmetli annesinden kalan kolyeyi tutardı eliyle.
Fakat birtürlü anlam veremediğim birşeyi yapmaya devam ediyordu Saniye. Her hafta üçte biri su ile dolu kavanozu apartmanın yakınlarındaki bir ağaca çıkıp dallarına asıyordu... Ara sırada suratsız bir adamla, kadının evlerine misafir olarak geldiğini görürdüm... Saniye, kavanoz ve sürekli gelen o iki suratsız misafirle alakalı sorduğum hiçbir soruya cevap vermedi...
Azıcık saçları uzasa babası hemen keserdi nedense. Bu konularda hep muaallakta kaldı Saniye hiçbirşey anlatmadığı için. Ama birinci ayda hece hecede olsa okumayı söktüğünde ilk defa dişleri görünecek şekilde güldüğünü gördüm ben...
Her ay epeycede para veriyordum evine götürmesi için... Üçüncü ayın sonunda bir sabah Saniye'nin o ağaca yine kavanoz astığını gördüm. Fakat ayağı daldan kayıp metrelerce yükseklikten yere çakılınca korkumdan nasıl merdivenden indiğimi hatırlamıyorum.Kafası kan içinde kalmıştı zavallı kızın. Kucağıma alıp hastahaneye götürdüm hemen. Beş dikiş atıldı kafasına...
-"Canın acıyormu? -" diye sorunca, cevap vermedi. Sonrasında neden o kavanozları ağacın dallarına astığımı sorduğumda,
-"Nenem vardı benim. Çok sene rahmetlik olalı. ALLAH insanların gözyaşlarını görür. Sen dua et derdi bana. Ben hep dua ederim Şükufe teyze. Ama dularım kabul olmaz. Gecelerce ağlarım sessiz sessiz.Kimse duymaz. Gözyaşlarımı kavanozlara damlatıp, kavanozlarıda ağaçlara asarım.Yüksekte olan gözyaşlarımı ALLAH ozaman hemen görür diye asarım ağaçlara o kavanozları... - "dediğinde tüylerim diken diken oldu. Ağlamamak için zor tuttum kendimi... Ve hikayesini anlatması için okadar dil döktümki hastahane odasında...
Sonra anlattı biraz tereddüt ederek. Görme engelli bir kardeşi varmış Saniye'nin.Ona bakması için babası okumasını istememiş hiç. Hem ailesi için para kazanmasını, hemde görme engelli kardeşine göz kulak olmasını şart koşmuş.Saçlarını kesermiş ve daha kısa kesmekle de tehdit edermiş sözüne karşı çıkmaması için... Ve en sonunda kardeşi Süleyman'ın gözlerini açtıracak ameliyat parası için evlatlık vermeyi istemiş Saniye'yi. Evlerine sürekli girip çıkan hal ve tavırlarını beğenmediğim o çift satın alacakmış meğer Saniye'yi. O paraylada kardeşi ameliyat olacak ve gözleri açılacakmış...
O gece hiç uyuyamadım. Hep Saniye'nin kesilen saçlarını, gözyaşı kavanozlarını ve anlattığı herşeyi düşündüm... Baba dostum polis bir abimden yardım istedim. Saniye'yi evlatlık alacak o çifti araştırdı benim için.Evlatlık aldıkları kızları çok yüksek paralar karşılığı, başlık parasıyla evlendiren bir çok suçtanda sabıkası olan insanlar olduğunu öğrendiğim de aklım başımdan gitmişti...Baba dostumdan bu konuyla ilgi birkaç belge alıp sakladım.
Her sabah evime gelen Saniye üç ay içinde mektup yazacak kadar okuma yazma öğrenmek istediğini söyleyince ise çok şaşırdım. Ama zavallı çocuğun gülümsemesi için elimden geleni de yaptım...
Üç ayın sonunda bir sabah kapım çaldı. Ve kızımı karşımda görünce ne diyeceğimi bilememiştim.Sarıldı bana. Paris'ten apar topar gelmiş mektubu alınca. Oysa çok zaman olmuştu ona mektup yazmayalı.Saniye isimli bir kız çocuğunun mektubunu aldığını,mektubunda ise her gece cam kenarında Şüküfe teyzesinin ağlamasına dayanamadığını, çok iyi yürekli biri olduğunu uzun uzun anlatıp, her ne sebepten aralarında küslük varsa bitirmeleri için defalarca rica ettiğini yazdığını anlatınca, gözyaşlarıma hakim olamadım yine...Ve aramızın düzelmesi için annesinden hatura kolyeyi göndermiş kızıma. Gidenin geri gelmediğini hayattayken kıymetinin bilmek gerektiğini anlatmış o çocuk aklıyka.Kızım tüm bunlardan dolayı aramızda ki küslüğü unutup bana gelmiş.
Kızım İnci doktordur. Tüm olan biteni anlattım ona Saniye hakkında. Ne yapabileceğimiz konusunda konulup anlaştık. Saniye'nin kardeşini ameliyat ettirecektik kızımla birlikte...
O saat karşı dairenin kapısını çaldım heyecanla. Ve Saniye'nin anne babasına belgeler uzattım kızını para karşılığı evlatlık vermek istediğii ailenin sabıkasıyla ilgili... Süleyman'ı ameliyat ettirecemizi, karşılığında sadece Saniye'nin okumasını istediğimizi söylediğimizde pişmanlık duyup seve seve kabul edip teşekkür etti. Bir şartım daha vardı tabi...
Kızımla birlikte, bir hafta içinde pasaportları ayarlayıp Türkiyenin en iyi doktorlarından olan ve Pariste çalışan Hilmi beyin ofisine götürdük Süleymanı. Ameliyat için gün aldık. Amaliyata kadar değerlerinin düselmesi için çok iyi bakılması gerekiyormuş çocuğun. Zira bir deri bir kemikti bakımsızlıktan. Ve ben bana emanet edilen Süleyman'a üç ay zarfında gözüm gibi baktım Paris'te.... Ve dördüncü ayda ameliyat oldu Süleyman. Ameliyat başarılı geçmiş ve gözleri açılmıştı . Nasıl heyecanlıydım bilemezsiniz..... Toparlanması ve gerekli kontroller içinde on beş gün daha kaldık Paris'te... İstanbul'a döndüğümüzde ise apartmanın önünde sabırsız halde bir sağa bir sola giden kız çocuğu görmüştüm. Dikkatle baktım. Güzel saçlarından tanıyamamıştım. Saniyeydi o kız çocuğu. Kardeşine sarıldı ağladı ağladı dakikalarca. Sonra koşup boynuma sarıldı... Küçücük elleriyle yanağımı okşarken nasıl mutlu oldum bilemezsiniz...Ona annesinin kolyesini uzattığımda ise dudaklarını yanaklarımdan giç çekmeden koklayarak öptü beni defalarca. İçim öyle garip olmuştuki o an.
O günden sonra karşı daireden iki kardeşin kuş cıvıltısı gibi gülücük seslerini duydum hep.
Acılar sessizdir kolay duyulmaz. Ama mutlulukların kolayca duyulabilindiğini düşünürken mutluluk gözyaşları döktüm hep... Ve o günden sonra ağaca hiç gözyaşı kavanozu asmadı Saniye. Okudu ve çokta başarılı bir öğretmen oldu. Biliyormusunuz? Kızımla küsken kimsem olmağını hissedip ağlaedım hep. Artık üç evladım var benim.Kızım İnci ile hiçbirzaman küsmedik o günden sonra. Süleyman ve Saniye ise beni hiç unutmadı. Saniye okuyup öğretmen oldu. Saçları beline kadar uzun artık.Hiç kestirmiyor. Ve o güzel saçlarına baktıkça ben okadar mutlu oluyorumki...
Acılar sessizdir kolay duyulmaz. Çevemizdeki acı çekenlerin sessiz çığlıklarını duymak ve yardım eli uzatmak dileklerimle...