06/11/2020
Danıştay kararı ile artık uzun saçlı işe gelen erkek memura ceza verilemeyecek. Danıştay Onikinci Dairesi tarafından verilen kararda, amiri tarafından saçı uzu mesaiye gelen memura verilen disiplin cezası iptal edildi.
T.C.
DANIŞTAY
ONİKİNCİ DAİRE
Esas : 2017/1264
Karar : 2020/1406
Tarih : 19.02.2020
DAVANIN KONUSU :
1. Adnan Menderes Havalimanı Elektronik Müdürlüğünde elektronik teknisyeni olarak görev yapan davacının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/A-(g) maddesi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 04.04.2017 tarihli ve 8273 sayılı işlemin iptali istenilmektedir.
2. Disiplin cezasına ilişkin işlemin dayanağı olan 25.10.1982 tarihli ve 17849 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 16.07.1982 tarihli ve 8/5105 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde (erkek personel için) yer alan "...Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur. Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur..." ibarelerinin iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI:
Dava konusu Yönetmeliğin Anayasa ve Uluslararası anlaşmalara aykırı olduğu, söz konusu düzenlemenin askeri darbe döneminde getirildiği, herkesi tek tipleştirmeyi amaçladığı, uzun saçın çalışmaya engel olmadığı, kadın personelin uzun ya da kısa saçlı olarak göreve gelebilmesine karşın erkek personelin saçını uzatmasının yasaklanmasının Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu, uzun saçın görevini yerine getirmesine engel bir husus oluşturmadığı, üst hukuk normlarına aykırı yönetmelik maddesine dayanılarak tesis edilen disiplin cezasına ilişkin işlemin de hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
DAVALI CUMHURBAŞKANLIĞININ SAVUNMASI: Dava konusu düzenleyici işlemin üst hukuk normlarına aykırılık taşımadığı, davacının statü rejimine tabi olarak istihdam edilen personel olduğu, statüye intisap ederken kurallara uyacağını zımnen kabul etmiş olduğu, uymaması halinde de hukuki sonuçlarına katlanacağı gerektiği hususları dikkate alındığında, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan isteminin ve davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
DAVALI DHMİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN SAVUNMASI: Davacının dava konusu Yönetmeliğe aykırı davranması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırıldığı, söz konusu işlemin tüm yönleriyle hukuka uygun olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
....
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İkinci ve Onikinci Dairelerince 2575 sayılı Danıştay Kanunu'na 3619 sayılı Kanun'un 10. maddesiyle eklenen Ek 1. madde uyarınca yapılan müşterek toplantıda 2577 sayılı Kanunun 17/1. maddesi uyarınca duruşma için önceden belirlenen 19/02/2020 tarihinde, davacı ..... .....'ın geldiği, davalı Cumhurbaşkanlığı temsilcisi Hukuk Müşaviri ..... .....'nin geldiği ve davalı Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü temsilcisi Av. ..... .....'in geldiği, Danıştay Savcısı ..... .....'in hazır olduğu görülerek açık duruşmaya başlandı. 2577 sayılı Kanun'un 18/3. maddesi uyarınca duruşmaya katılan taraflara usulüne uygun söz verilip dinlendikten ve Danıştay Savcısı'nın düşüncesi alındıktan sonra duruşmaya son verilerek ve dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:
MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
Dava; Devlet Hava Meydanları İşletmesi Adnan Menderes Havalimanı Elektronik Müdürlüğünde elektronik teknisyeni olarak görev yapan davacının, defalarca uyarılmasına rağmen saçlarını kesmemesi eylemi nedeniyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (g) alt bendi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 04.04.2017 tarihli ve 8273 sayılı işlem ile bu işlemin dayanağı olan 25.10.1982 tarihli ve 17849 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 16.07.1982 tarihli ve 8/5105 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde (erkek personel için) yer alan
"... Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur. Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur. ..." ibarelerinin iptali istemiyle açılmıştır.
İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
İlgili Mevzuat:
1982 Anayasası'nın "Cumhuriyet'in nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde; "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir." hükmüne; "Devletin temel amaç ve görevleri" başlıklı 5. maddesinde; "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır." hükmüne; "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10. maddesinde; "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz." hükmüne; "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesinde; "Temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz" hükmüne; "Çalışma hakkı ve ödevi" başlıklı 49. maddesinde ise; "Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır." hükmüne; "Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma" başlıklı 90. maddesinin beşinci fıkrasında; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükmüne; "Yönetmelikler" başlıklı 124. maddesinde de; "Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler." hükmüne yer verilmiştir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Kıyafet mecburiyeti" başlıklı Ek 19. maddesinde; Devlet memurlarının, Kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetinde oldukları belirtilmiştir.
25.10.1982 tarihli ve 17849 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, kamu görevinde bulunan erkek personelin kılık ve kıyafette uyacağı hususlara yer verildiği, bu hususlar arasında " Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur. Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur..." ifadesine yer verilmiş olup; anılan Yönetmeliğin 16. maddesinde de, Yönetmeliğe aykırı hareket edenlere 657 sayılı Kanun'un disiplin cezalarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinin (b) bendinde yer alan "...Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur... Saçlar, ... temiz bakımlı ve taranmış olur..." ibareleri incelendiğinde,
İdarelerin kendilerine tanınan düzenleme yetkisini Anayasa ve Kanunlarla belirlenen sınırlar içinde kullanmasının gerektiği, bu kapsamda, Kanuna dayanılarak idarelere tanınan yetki çerçevesinde erkek olan kamu görevlisinin kılık ve kıyafetiyle ilgili koşulların belirlendiği ve Yönetmeliğin 5. maddesinin (b) bendinde yer alan "...Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur... Saçlar, ... temiz bakımlı ve taranmış olur..." ibarelerinin idareye tanınan takdir yetkisinin sınırları içinde ve hizmet gereklerine uygun olarak hazırlandığı anlaşıldığından, dava konusu düzenlemenin yukarıda belirtilen kısmında üst hukuk normlarına aykırılık bulunmamaktadır.
Dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinin (b) bendinde (erkek personel için) yer alan "...Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz... kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir..." ibareleri incelendiğinde;
İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir. İnsan hakları; ırk, ulus, etnik köken, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklar olup, bu hakları kullanmakta herkes eşittir. İnsan hakları, bireylerin doğuştan sahip oldukları haklar oldukları için bireylerin dış görünüşleri, fiziksel özellikleri, hayat tarzı ve benzeri özellikleri nedeniyle ihlal edilmemelidir. Doğuştan, yaratılıştan gelen ya da sonradan edinilen, insanları ayırt edici bu özelliklerden dolayı diğer kişilerden daha aşağı oldukları yönünde bir algıya neden olabilecek yaptırımlar öngören her türlü hukuki uygulama, eşitsizliği ve ayrımcılığı meşrulaştıracaktır.
Ayrımcılık, nesnel ve makul bir gerekçe olmaksızın, konuyla ilgili olarak benzer durumda olan kişilere farklı muamelede bulunulmasıdır. Aynı durumdaki kişilere farklı muamele, meşru bir amaca dayalı olmadığında ve izlenilen yol ile varılmaya çalışılan hedef arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurulmadığında ayrımcılık ortaya çıkmaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında da belirtildiği üzere, hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda eşitliği gözeten, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendini yükümlü sayan Devlettir.
Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine, herhangi bir vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik toplumda gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının, faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Ancak, eşitlik ilkesini zedeleyecek, ayrımcılığa neden olabilecek hususlar gündeme geldiğinde, bu alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için, kamu makamlarınca ciddi gerekçelerin gösterilmesi gerekmektedir.
Nitekim, Anayasa'nın 10. maddesinde yer bulan eşitlik ilkesine bakıldığında, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu anlaşılmakta ise de; maddedeki ifadeden de anlaşıldığı gibi ayrımcılık temelleri "...ve benzeri sebeplerle" denilerek Anayasa koyucu tarafından açık uçlu bir ayrımcılık temeli bırakılarak, günün değişen koşulları karşısında ayrımcılığa yol açabilecek yeni bir durumun ortaya çıkması halinde, maddenin yaşayan ve dinamik bir şekilde yorumlanmasının ve içinin doldurulmasının önü açılmıştır.
Yukarıda yer verilen Anayasa maddelerinde, herkesin ayrım gözetilmeksizin eşit olduğu, eşitlik hakkının yaşama geçirilmesini Devletin sağlayacağı, kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu, herkesin çalışma hakkının bulunduğu, bu hakların korunması, çalışma barışının sağlanması için gerekli tedbirleri Devletin alması gerektiği vurgulanmış olup, kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel arasında da bu tedbirlerin alınacağı kuşkusuzdur.
Bakılan uyuşmazlıkta, davacının erkek olduğu ve saçlarının anılan Yönetmelikte belirtildiği gibi, kulağını kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde olmadığı, omuzlarından aşağı sarkacak şekilde uzun olduğu ve bu nedenle disiplin cezası aldığı; dava dilekçesinde, aynı statüde bulunan kadın personelin uzun veya kısa saçla kamu görevini ifa ettiklerini, saçlarının uzun olmaları nedeniyle çalışma hayatında herhangi bir aksaklığa neden olmadıklarını, söz konusu bu durumun Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini vurgulamasına karşın; davalı idarelerin savunma dilekçelerinde görüldüğü üzere, kamuda görev yapan erkek personelle ilgili bu kısıtlamanın gerekliliğiyle ilgili açıklama yapamadıkları,
davacının saçının uzun olmasının, mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair yeterli ve ikna edici gerekçelerin belirtilmediği, davacının mesleği ya da kamu hizmetinin işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin de açıklanmadığı görülmektedir. Bu nedenle, davacı üzerindeki müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulamadığından, müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup olmadığı tartışmasını karşımıza çıkarmaktadır.
Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse, dava konusu düzenleyici işlemde olduğu gibi, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Özpınar - Türkiye kararında (Başvuru No:20999/04 - Karar Tarihi:19.10.2010); bir yargıcın özel hayatında arkadaşlık ettiği kişiler ve giyim tarzı, aşırı makyaj yapması gibi iddialar ön plana çıkarılarak meslekten çıkarılmasıyla ilgili olarak, yargıçla ilgili iddiaların bu kişinin mesleğine icrasına etkisinin somut olarak ortaya konulamadığı hususuna vurgu yapmıştır.
Öte yandan, kamuda görev yapan personelin, özünde öncelikle birer birey oldukları; (statü rejimine uygun olduğu ölçüde) kendilerini dış görünüşleriyle, fiziksel özellikleriyle ifade edebilecekleri hususu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin geniş olarak yorumladığı bir özgürlük olan ifade özgürlüğünü de karşımıza çıkarmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne sağladığı koruma yalnızca içerik açısından olmayıp, bilgi ve düşüncelerin dile getirildiği, iletildiği ve bunlara ulaşıldığı farklı biçim ve araçları da kapsamaktadır. Benzer hususlar Anayasa bakımından da geçerli olup, Anayasa Mahkemesi'nin de sıklıkla ifade ettiği gibi Anayasa'da sadece düşünce ve kanaatler değil, ifadenin tarzları, biçimleri ve araçları da güvence altına alınmıştır (Yüksek Mahkeme, bir kararında, cezaevinde yemek almamayı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir). Somut olayda olduğu gibi, bireylerin kendilerini saçlarının veya favorilerinin uzun veya kısa olmasıyla ifade edebilecekleri de unutulmamalıdır.
Kaldı ki, bir düzenleyici işlemin, hiyerarşik olarak bağlı bulunduğu üst hukuk normlarında düzenlenen konuları, genel ve objektif kuralları açıkça içermesi gerekmektedir. Üst hukuk normlarında açık bir düzenlemeye yer verilmediği durumlarda bir hakkın kullanımının engellenmesi ya da kısıtlanması sonucunu doğuran bir başka düzenleme yapılması hukuken mümkün değildir.
Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ancak bu maddelerde belirlenen sebeplerin varlığı halinde özlerine dokunulmaksızın ve bu sebeplere dayalı olarak Kanunla kısıtlanabilmesi mümkündür. Bu kısıtlamaların ise; Anayasanın özüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı yine Anayasa'da düzenlenmiştir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere; dava konusu edilen Yönetmelik maddesinde, dayanağı Kanun'da yer almayan bu ibarelere yer verilmek suretiyle Kanun'un amacını aşan nitelikte bir düzenleme yapıldığı ve böylece dava konusu kuralın, dayanağı Kanun'a aykırı bir niteliğe dönüştüğü görüldüğünden, dayanağı üst hukuk normunda herhangi bir kısıtlama ya da engelleme bulunmadığı halde söz konusu maddede yer alan bu belirlemenin, Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi sonucunu doğuracağı da açıktır.
Bu durumda, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde (erkek personel için) yer alan "Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur..." cümlesinde yer alan, "Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz...kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir" ibaresinin yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca üst hukuk normlarına uygun olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Dava konusu disiplin cezasına ilişkin işlem incelendiğinde;
Devlet Hava Meydanları İşletmesi Adnan Menderes Havalimanı Elektronik Müdürlüğünde elektronik teknisyeni olarak görev yapan davacının, defalarca uyarılmasına rağmen saçlarını kesmemesi eylemi nedeniyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (g) alt bendi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 04.04.2017 tarihli ve 8273 sayılı işlemin dayanağı olan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğinin iptal edilen ibaresi nedeniyle artık davacının saçının omuzlarından aşağıya gelecek şekilde uzun olmasının disiplin suçu olarak değerlendirilmesi hukuken olanaklı değildir.
Bu durumda, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin davacının disiplin cezası ile cezalandırılmasına esas alınan maddesinin hukuka aykırı bulunarak iptal edilmesi nedeniyle, hukuki dayanaktan yoksun kalan davacının uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde de hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Dava konusu Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan (erkek personel için) "...Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur... Saçlar, ... temiz bakımlı ve taranmış olur" ibaresine ilişkin kısım yönünden oybirliğiyle DAVANIN REDDİNE,
"Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz...kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir" ibaresine ilişkin kısım yönünden dava konusu işlemin oyçokluğuyla İPTALİNE,
2. 04.04.2017 tarihli ve 8273 sayılı uyarma cezasına ilişkin işlemin esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğuyla İPTALİNE,
3. Dava kısmen iptal kısmen retle sonuçlandığından ayrıntısı aşağıda gösterilen davacı tarafından yapılan 380,90 TL yargılama giderinin yarısı olan 190,45 TL'nin davacı üzerinde bırakılmasına, davacı tarafından yapılan yargılama giderinin diğer yarısı olan 190,45 TL'nin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, davalı idareler tarafından yapılan toplam 140,10-TL yargılama giderinin yarısı olan 70,05 TL'nin davalı idareler üzerine bırakılmasına, davalı idareler tarafından yapılan yargılama giderinin diğer yarısı olan 70,05 TL'nin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine,
4.Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 4.950,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelerden Cumhurbaşkanlığı'na verilmesine,
5. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra istemleri halinde taraflara iadesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 19/02/2020 tarihinde karar verildi.
(X)KARŞI OY :
Dava; Devlet Hava Meydanları İşletmesi Adnan Menderes Havalimanı Elektronik Müdürlüğünde elektronik teknisyeni olarak görev yapan davacının, defalarca uyarılmasına rağmen saçlarını kesmemesi eylemi nedeniyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (g) alt bendi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 04.04.2017 tarihli ve 8273 sayılı işlem ile bu işlemin dayanağı olan 25.10.1982 tarihli ve 17849 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 16.07.1982 tarihli ve 8/5105 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde (erkek personel için) yer alan "... Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur. Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur. ..." ibarelerinin iptali istemiyle açılmıştır.
1982 Anayasası'nın "Yönetmelikler" başlıklı 124. maddesinin uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan halinde; "Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler." hükmüne yer verilmiş, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Kıyafet mecburiyeti" başlıklı Ek 19. maddesinde; Devlet memurlarının, Kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetinde oldukları belirtilmiştir.
25.10.1982 tarihli ve 17849 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, kamu görevinde bulunan erkek personelin kılık ve kıyafette uyacağı hususlar belirlenmiş olup, bu hususlar arasında "Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur..." ifadesine yer verilmiştir.
Aynı Yönetmeliğin 16. maddesinde; Yönetmeliğe aykırı hareket edenlere 657 sayılı Kanun'un disiplin cezalarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (g) alt bendinde; belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmanın uyarma cezasını gerektirdiği belirtilmiştir.
Dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinin (b) bendinde (erkek personel için) yer alan "...Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz... kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir..." ibareleri incelendiğinde;
Geleneksel toplumlardan farklı olarak günümüzde devlet örgütlenmesi ve bürokrasisi dikey yönde etkin, yatay yönden ise yaygın bir yapıya kavuşmuş olduğundan, idare, hayatın her alanında yer alması nedeniyle büyük bir teşkilatlanmaya ihtiyaç duymaktadır. İdare bir tüzel kişilik olup, farazidir. Gerçekte var olmayan bu hukuki kişilik adına faaliyetleri, gerçek kişiler olan kamu görevlileri yürütmektedir. İdare adına yetki kullanan bu görevlilerin çalışma esasları, hak ve sorumlulukları yasalarla düzenlenmekte olup, görevleri nedeniyle bunlara yönelik bir kısım sınırlandırmalara gidilmektedir. Bu sınırlandırmalardan birini de kılık ve kıyafet yükümlülüğü oluşturmaktadır.
Anayasa'nın belirlediği usule uygun olarak 657 sayılı Kanun'a eklenen Ek 19. maddesiyle, kamu görevlilerine Kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyeti getirilmiştir. Kanun'un ilk halinde yer almayan düzenleme, personel yönetiminde önemli yeri olan kılık ve kıyafet ödev ve sorumluluğunun Kanun'a konulması gerektiği gerekçesiyle kabul edilmiştir. Bu hükme dayanılarak kabul edilen Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik ile de kamu personeli için kılık ve kıyafet yükümlülüğü detaylı bir şekilde belirlenmiştir.
Yönetmeliğin 1. maddesinde; Yönetmeliğin, kamu personelinin Atatürk devrim ve ilkelerine uygun, uygar ve aşırılığa kaçmayacak şekilde sade bir kılık ve kıyafette olmalarını, kılık ve kıyafette birlik ve bütünlük içinde bulunmalarını sağlamayı amaçladığı belirtilmiştir. Cinsiyet ayrımına dayanan, Yönetmeliğin dava konusu edilen 5. maddesi ise, kadın ve erkekler için farklı kılık ve kıyafet düzenlemesini içermektedir.
İdare hukukunda kamu görevlileri yönünden var olan kılık ve kıyafet yükümlülüğü, kamu hizmetinin verilmesinde eşitliğin, tarafsızlığın ve apolitik olmanın bir gereği olması yönüyle ele alınmaktadır. Kamu hizmetinin daha nesnel sunulmasını sağlamak amacıyla kamu görevlilerine tarafsızlığı sağlayacak nitelikte kılık ve kıyafet yükümlülüğü getirilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, Anayasa'da yer alan usule uyularak kabul edilen Kanun maddesine dayanılarak hazırlanan ve erkek olan kamu görevlisinin kılık ve kıyafetiyle ilgili ayrıntılara yer veren dava konusu Yönetmelik hükmünde, üst hukuk normlarına ve hukuka aykırılık bulunmadığından, davanın bu ibareye yönelik kısmının reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle, çoğunluk kararının bu ibareyle ilgili kısmına katılmıyoruz.
Dava konusu disiplin cezasına ilişkin işlem incelendiğinde;
Disiplin cezaları, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülebilmesi bakımından kamu görevlilerinin mevzuat uyarınca yerine getirmek zorunda oldukları ödev ve sorumlulukları ifa etmemeleri veya mevzuatta yasaklanan fiillerde bulunmaları durumunda uygulanan yaptırımlar olup; memurların özlük hakları üzerinde doğrudan ve önemli sonuçlar doğurmaları sebebiyle subjektif ve bireysel etkileri bulunduğu gibi, kamu görevinin gereği gibi sürdürülmesi ve kamu düzeninin sağlanması bakımından objektif ve kamusal öneme de sahiptirler.
Bu bakımdan disiplin soruşturmalarının yapılmasında izlenecek yöntem, ceza verilecek fiiller ve ceza vermeye yetkili makam ve kurullar pozitif olarak mevzuatla belirlenmekte, doktrin ve yargısal içtihatlarla da konu ile ilgili disiplin hukuku ilkeleri oluşturulmaktadır. Buna göre, disiplin cezası verilebilmesi için kusurlu halin tespitinden sonra belli yasal süreler içinde ilgili memur hakkında tarafsız bir soruşturmacı görevlendirilerek disiplin soruşturması açılması, yapılacak soruşturmada varsa iddia sahipleri ile olayın açıklığa kavuşması için gerekli tanık ve davacının ifadelerinin alınması, lehe ve aleyhe olan tüm delillerin toplanarak olayın değerlendirilmesi ve ekleriyle birlikte soruşturma raporunun oluşturulması, usulüne uygun şekilde ve sürede yazılı savunma hakkı tanınması, sonrasında disipline aykırı davranış olarak tespit edilen eylemin hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanarak, eylemine uygun olan disiplin cezası maddesinin tayini ve uygulanması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; Devlet Hava Meydanları İşletmesi Adnan Menderes Havalimanı Elektronik Müdürlüğü'nde elektronik teknisyeni olarak görev yapan davacının, saçlarının omuzlarından aşağıya gelecek şekilde uzun olduğu, saçlarını kesmesi yönünde ikazlarda bulunulduğu, en son 17.02.2017 tarihinde gece nöbetinden çıkarken uyarılmasına rağmen saçlarını kesmeyeceğini ifade etmesi üzerine 24.02.2017 tarihli ve 4828 sayılı yazı ile Havalimanı Başmüdürü tarafından, davacının görev yaptığı birimden davacının ifadesinin alınmasının istendiği, 09.03.2017 tarihli ve 5995 sayılı yazı ile de davacının konu ili ilgili savunmasının istendiği; davacının savunmasında, söz konusu Yönetmeliğin askeri darbe döneminde çıkartılarak herkesi tek tipleştirmeyi amaçladığı, günün koşullarına uymadığını belirtmesi üzerine de, 04.04.2017 tarihli ve 8273 sayılı dava konusu işlemle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (g) alt bendi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.
Bakılan olayda, davacıya atfedilen fiilleri şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyacak bir soruşturma yapılmadan, sadece davacıdan savunma almakla yetinilerek ceza verildiği görüldüğünden, davacının 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (g) alt bendi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde yukarıda belirtilen gerekçeyle hukuka uyarlık bulunmadığından, anılan işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği görüşüyle, çoğunluk kararına gerekçesi yönünden katılmıyoruz.