T.C. Bordo Bereliler

T.C. Bordo Bereliler Bizimle ölüm gelir!
(10)

13/10/2023
Ey asil Türk milleti!Gazi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk yanlış milleti kurtarmış!Bunu biz demiyoruz bir rus subay diy...
07/10/2023

Ey asil Türk milleti!

Gazi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk yanlış milleti kurtarmış!

Bunu biz demiyoruz bir rus subay diyor ve çok haklı.

Aramızdaki yunan ve ermeniler bizi bölmek için her fırsatı kullanıyor.

Hatta kendilerini FB´un görevlileri olarak gösterip kim olduğumuzu bilmek istiyor.

Düşünüyorlarki bizi CIMER´e şikayet edecekler!

Biz kimmiyiz?

Biz dağların kartalları, ormanların kurduyuz.

Biz tek başına orduların üstüne at üstünde yürüyen delileriz!

Biz Bordo´yuz! Biz yörüğüz! Türk´üz! Sünni´yiz! Alevi´yiz!

Biz Türk´üz! Türk milletiyiz!

Biz ezelden beridir hür yaşadık, hür yaşarız.
Hangi çılgın bize zincir vuracakmış? Şaşarız!
Kükremiş sel gibiyiz; bendimizi çiğner, aşarız;
Yırtarız dağları, enginlere sığmaz, taşarız!

Başımız sağ olsun.🇹🇷
06/10/2023

Başımız sağ olsun.🇹🇷

Bugün İstanbul’un ingiliz işgalinden Kurtuluşu!Osmanlıcılık oynayanlar bilmezler!
06/10/2023

Bugün İstanbul’un ingiliz işgalinden Kurtuluşu!

Osmanlıcılık oynayanlar bilmezler!

6 Teşrinievvel 1923 (6 Ekim 1923)Fethedenlere de kurtaranlara da minnetle. İstanbul, 100 yıl önce bugün Türk kalacağını ...
05/10/2023

6 Teşrinievvel 1923 (6 Ekim 1923)

Fethedenlere de kurtaranlara da minnetle. İstanbul, 100 yıl önce bugün Türk kalacağını son kez dünyaya gösterdi.

Lozan Barış Antlaşması görüşmelerinin sonuçlarından biri de, dünyanın göz bebeği İstanbul'un, (Fransız, İngiliz, Yunan ordularından oluşan) Müttefik işgal ordularından temizlenmesidir.

Sevr geçerli olsaydı; Belgrad'ın, Budapeşte'nin, Selanik'in ve Manastır'ın fethini unuttuğumuz gibi İstanbul'un da fethini unutacaktık.


"Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kap...
02/10/2023

"Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapatacağım."

Mustafa Kemal Atatürk

3 Ekim Türk Dünyası Günü Kutlu Olsun!

En uzun meydan savaşlarından biri olan ve 238 yıl süren geri çekilmeyi durduran Sakarya Meydan Savaşı'nın yıl dönümünde ...
12/09/2023

En uzun meydan savaşlarından biri olan ve 238 yıl süren geri çekilmeyi durduran Sakarya Meydan Savaşı'nın yıl dönümünde Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ile silah arkadaşlarını ve şehitlerimizi saygıyla anıyoruz!

09/09/2023

#9 Eylül

Tebrikler sultanlar!Konu tartışmaya kapalıdır.. ❤
04/09/2023

Tebrikler sultanlar!

Konu tartışmaya kapalıdır.. ❤

Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz.Manda ve himaye kabul olunamaz.
03/09/2023

Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz.
Manda ve himaye kabul olunamaz.

Evet..İNÖNÜ CAMİLERİ KAPATTI..Evet; İNÖNÜ CAMİLERİN ÖNÜNE JANDARMA DİKTİ..Evet; İNÖNÜ HALKIN CAMİLERE GİRİŞİNİ YASAKLADI...
31/08/2023

Evet..İNÖNÜ CAMİLERİ KAPATTI..
Evet; İNÖNÜ CAMİLERİN ÖNÜNE JANDARMA DİKTİ..
Evet; İNÖNÜ HALKIN CAMİLERE GİRİŞİNİ YASAKLADI..
Evet; NİĞDE ve ULUKIŞLA’da oldu bunlar..
Ama neden yaptı..? Niçin oldu..? Sebep neydi..?
Bu işin arkasındaki gizem neydi..? sorusunu kimse sormadı..

Meydanı boş bulan Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları 70 yıldır bu propagandayı yaptı.. Maalesef gerçeği bilemeyen ve doğru bilgiye ulaşma imkanı olmayan halkımızın büyük bir bölümü bu yalanlara inandı..
Yalanın siyasi rant sağladığını gören iktidar mensupları dozunu her geçen gün artırarak yalanlarına devam ediyor.
Daha birkaç gün önce diyanetçi bir öğretim görevlisi Tv ekranlarından “ATATÜRK DÖNEMİNDE GENELEV YAPILAN CAMİLER VARDI..” diyebildi..
Onların, yalanlarını günde 40 kere tekrarlayabilecekleri onlarca Tv kanalı var..

Bizim sosyal medyadan başka gerçeği anlatacağımız hiçbir kanalımız yok..
Evet, İNÖNÜ bazı tarihi camileri kapatmış, başına da jandarmalar dikmişti..
Bu camilere kimseyi yaklaştırmıyordu..
Hükümet hakkında aleyhte propaganda alıp yürüyor..
Buna rağmen kimseye de bir açıklama yapılmıyordu..
Peki neydi bu olayın ardındaki sır:
***
Atatürk ölmüş… 2. dünya savaşı başlamış, İnönü cumhurbaşkanı seçilmişti..
Hitler'in Orduları Avrupa ülkelerini birer birer ezip geçiyordu..
Alman tankları Fransızların asla geçilemez dedikleri Maginot hattını bile geçmişti..
Daha 1941 yılında 13 ülke teslim bayrağını çekmiş, Alman Orduları Türkiye sınırına dayanmıştı..
Türkiye de boş durmuyordu..
Alman tanklarına karşı Trakya’nın altına binlerce KORUGAN yapılmıştı..
Bununla yetinilmemiş, Alman Ordularının İstanbul’a girişini önlemek için Çatalca –Büyükçekmece hattına Maginot hattının bir benzeri ÇAKMAK HATTI inşaa edilmişti..
Alman tanklarına karşı önlem alınmıştı.. Peki ya Alman uçakları..?
Alman uçakları İstanbul’u bombalarsa..?

Tarihimizin maddi manevi en değerli hazineleri, kutsal emanetler ne olacaktı..?
Bir Alman taarruzuna karşı kutsal emanetlerin Alman uçaklarının menzili dışında bir yere taşınmasına karar verildi..
İnönü, herşeyin gizlilik içinde yapılmasını, Almanların kutsal mekanlara dokunmayacağının da hesaba katılmasını istedi..
Düşünüldü taşınıldı.. İstanbul saray ve müzelerindeki tüm değerli eşyaların Anadolu’nun ortasında Niğde ve Ulukışla’da dini mabetlere saklanmasına karar verildi..
Özel tren hazırlandı.
İçi çinko, özel bölmeli sandıklar yaptırıldı.
Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki kutsal emanetler, Hazreti Muhammed’in hırkası, mühürü, kılıcı, oku, yayı, Kabe’nin anahtarı, Hazreti Osman’ın kanlı Kuran-ı Kerim’i, padişahların tahtları, eşyaları, hazine, silah, tablo, porselen, paha biçilmez el yazması eserler, büyük bir gizlilikle ve titizlikle sandıklara yerleştirildi.
1942 yılı.. Alman Ordularının Trakya sınırımıza dayandığı o günlerde… Bir gece 391 sandık… 48 vagona yerleştirildi.. Tren.. paha biçilmez değerdeki yüküyle..

Büyük bir gizlilik içinde ve koruma altında Anadolu’nun ortalarına doğru hareket etti…Kutsal emanetler ve paha biçilmez değerdeki mücevher ve el yazması eserler Niğde’de AkMedrese ve Sarı han ile Ulukışla’da bir camiye yerleştirilir..
Herşey gizlilik içinde yapılmak zorundadır..
Yerel yöneticilere bile bilgi verilmez.. Camilerin etrafına özel askeri birlikler konuşlandırılır… Bu ibadet yerlerine kimse yaklaştırılmaz..
1943 yılında İnönü, Churchill ile görüşmek üzere Adana’ya giderken treni Ulukışla’da durdurur..,
Kutsal emanetlerin saklandığı 3 binayı teftiş eder.. Kendisi bile içeri girmez, Birliğin komutanından bilgi alır.. Ayrılırken de “-Bize emanet, size emanet.. Gözüm arkada kalmasın..” der..
***
Dört sene geçer, savaş biter.. Dünyaya sükunet hakim olur..
Kutsal emanetler 1947 yılında tekrar getirilir.. Saray ve müzelerindeki yerlerine konur..
Yıllar geçse de ne İnönü, ne CHP bu konudan söz etmez.. Kendilerine bir paye çıkarmaz..
Bunu fırsat bilen cumhuriyet düşmanları 70 yıldan beri “-İnönü camileri kapattı..” der durur..!!

31/08/2023

30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle Sümer Ezgün`ün Atatürk`ü canlandırdığı "Son balo ve Zeybek".

"Saygı olsun bu çelik atlıların göktuğuna,Tuğu kaldırmış olan orduların başbuğuna!"     kutlu olsun!
29/08/2023

"Saygı olsun bu çelik atlıların göktuğuna,
Tuğu kaldırmış olan orduların başbuğuna!"


kutlu olsun!

Rahmetli Neşat Ertaş konserinden birinde ‘’Hey onbeşli , onbeşli’’ türküsünü söylemeye başlayınca seyirciler coşar ve el...
29/08/2023

Rahmetli Neşat Ertaş konserinden birinde ‘’Hey onbeşli , onbeşli’’ türküsünü söylemeye başlayınca seyirciler coşar ve elleriyle ritm tutmaya başlar. Türkü muazzam söyleyen üstad olunca..
Birden ayağa kalktı;

Durun ! diye kesti türküyü.
Ne yapıyorsunuz?

Salon şaşkındır. İçeride sessizlik hakim. Ne olduğunu anlamayan seyirci birbirine bakar.

Ayakta bir eli yüreğinde üstadın. Titreyen sesi söze girmesine engel olur bir ara. Sonunda mütevazi tonu yankılanır salonda.
Bu oyun havası değil dostlar, ağıttır , ağıt.

Yıl 1915. 18 yaşına gelen gençlerin askere gittiği zamanlar. Ancak vatan öyle güç durumda ki , yeni bir kanun çıkıyor. Gücü kuvveti yerinde ve gönüllü olan çocuk yaştaki gençler de İstiklal Mücadelesine katılabilecekti.

Tokatlı Halil bu genç yüreklerden birisi idi. Yanına bir sürü 14-15 yaşında çocuklar da ona emanet. Bir daha kavuşamayacaklarını bildikleri halde kına yakıp gönderiyor anaları.
Halil , Çanakkale’de çarpışırken anası Rum çeteleri tarafından öldürülür, ay parçası gibi güzel sözlüsü de kaçırılır. Türkünün aslıda budur ya.

Acı gerçeklerin ağıtla çığlığı ,düşünürken bile soluk almanın ızdırabıdır. Onbeşliler. Aynı dönem Çanakkale ve İstiklal Harbinde sayısız çocuk , vatanı savunma pahasına can verir. Öyle ki bütün öğrencileri şehit düşen Konya ve İzmir Liseleri 1915 te tek bir mezun veremez.

İstanbul Tıp Fakültesi eski adıyla Darülfünunun da Çanakkale destanında yeri apayrıdır. 1915 te darülfünun 2500 kadar ,1. Sınıf öğrencileri okulunu bırakarak Çanakkale’ye koştu. İki tümen halinde Çanakkale’ye gelen öğrenciler, bir Anzak baskınında şehit olurlar.1921 yılında hiç mezun veremeyen darülfünun siyaha boyandı.

Çanakkale Cephesi, sanki bir ölüm değirmeni gibiydi; tükettiği insanlar haddi hesabı aşıyordu. İngilizler şehit olan gençlerimizi, "çiçeğin tomurcuğu" ve "vakti gelmeden solan gül goncası"na benzetiyorlardı. Koskoca bir eğitimli genç nesli yutmasına rağmen bir türlü doymak bilmiyordu.

O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale’ye sevk edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmişti.

O günler, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdi.

İşte bu Türkü, Çanakkale destanı yazan Gül Goncalarının ağıtıdır.

Mekanları Cennet Olsun

26 Ağustos 1922 Türk Ordusu Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa komutasında Büyük Taarruz'a başladı. Büyük Taarru...
28/08/2023

26 Ağustos 1922 Türk Ordusu Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa komutasında Büyük Taarruz'a başladı. Büyük Taarruz 1699 yılından sonra Türk Ordusunun ilk taarruz ve toprak kazandığı savaştır.

Soyadını İnönü meydanında çarpışa çarpışa alan Mustafa İsmet’e;

“Geldikleri gibi giderler” deyip, geldiklerinden daha hızlı gitmelerini sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e minnetle…

Üç kızını Mustafa Kemal’e emanet edip Sakarya Cephesine koşan ve yaralanan Ayşe Çavuş’a;

Düşmanla işbirliği yapan oğlunu vurup dağa çıkan Domaniçli Habibe’ye;

Erkek kılığında savaşan ve sonra kadın olduğu anlaşılan Halime Çavuş’a;

Başındaki yırtık örtüsünü erkeklerin yüzüne atıp, “alın bunları örtünün, verin silahları ben savaşırım” diyen Kezban’a;

Mavzeri hiç susmayan şehit eşi Senem Ayşe’ye;

Düğünde takılan altınları Ankara’ya bağışlayan Kastamonulu 17 yaşındaki Hatice’ye;

Elinde balta ile Menderes Köprüsü’nde düşman bekleyen Arşın Teyze’ye;

Sarayköy’e gelen İngilizci Nasihat Kurulu’nun üzerine silahla yürüyen Adöv Ayşe’ye;

Yunan işgaline elinde silahla karşı koyan Turgutlulu Çavuş Ayşe’ye;

Ödemişli Fatma’ya;

Köpekli Nuri Çetesi’ne katılan Aydınlı -namı diğer Binbaşı- Ayşe’ye;

Yörük Ali Efe’nin 1. bölüğünün 4. mangasında nişancı olarak savaşan Emire Aliye’ye;

“Muhabere bana düğündür Paşam” diyen Mustafa Kemal’in askeri Sivaslı Fatma Seher’e;

Çerkez kadınları örgütleyen Hayriye Melek’e;

Alaşehir’deki zulmü dünyaya çektikleri telgraf ile duyuran Makbule’ye;
Nebile’ye;

İşkence görmesine rağmen Karakol’un adresini vermeyen Topkapılı ebe Şahende’ye;

Felah Grubu’na saraydan bilgi taşıyan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan’a;

12 yaşında İnönü muharebelerinde savaşan Nezahat’e;

Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek alıp dağa çıkan ve Yörük Ali Efe’ye katılan Emir Ayşe’ye;

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın gizli örgütü Karakol’un yöneticisi Naciye Faham’a;

İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken, kış şartları nedeniyle cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye sarman, bebeğinede sarılıp onun donmaması için uğraş verirken donarak ölen Şerife Bacı’ya;

Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olan Gördesli Makbule’ye;

Kağnıyla cepheye silah taşıyan Fatma Nine’ye;

Onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenleyen ve aralarında bir Yunan subayı dahil toplam 25 esir askerle geri dönen Erzurumlu Kara Fatma (Seher Erden)’ya;

Yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatip olan, Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapan, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılan Onbaşı Halide (Edip Adıvar)’ye;

Büyük Taarruz planı çok riskli ve tehlikeli olduğu halde her emri harfiyen yerine getiren Orgeneral Yakup Şevki (Subaşı)’ye;

İstanbul Hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesi kaldırılan, nişanları geri alınan ve idamına karar verilen Müşir Mustafa Fevzi (Çakmak)’ye;

İstanbul'dan Anadolu'ya silah ve mühimmat kaçıran, İtalyan işgalindeki Antalya depolarında bulunan silah ve mühimmatın Kuva-yı Milliye'ye kazandıran Mirliva İbrahim Refet (Bele)’e;

Birlikleri ile İzmit ve Adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine Geyve yakınlarında ateş açarak onları durdurup geri püskürten ve Türk Kurtuluş Savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan olan Mirliva Ali Fuat (Cebesoy)’a;

İzmit ile Adapazarı'nı geri alıp, Sakarya Meydan Muharebesi'ne katılarak üstün başarılar kazanan Birinci Ferik Kazım Fikri (Özalp)’ye;

İstanbul'dan bizzat kendisine gönderilen ve Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen “Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam!” sözünü söyleyerek Mustafa Kemal Paşa'nın emrine giren Birinci Ferik Musa Kâzım (Karabekir)’a;

Demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir'e bir üs kuran ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakleden; ray döşeten; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp kılıç yaptıran miralay Behiç Bey’e;

Kütahya'nın Emet ilçesinden kendisi, Emet halkı ve süvarileri tarafından kaçırılan Yunan ordusunu kovalayarak İzmir’e giren ilk süvari birlikleri komutanı Ferik Fahrettin (Altay)’e;

Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak "Geri çekileni vururum" mesajı vermesi ve birkaç sefer geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla “Deli Halit” lakabını alan Mirliva Halit (Karsıalan)’e;

27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe)’a;

sevgi, saygı ve minnetle!

Ottava Büyükelçiliğimizde görev yaptığı sırada Ermeni terör örgütü JCAG tarafından 27 Ağustos 1982’de şehit edilen Asker...
27/08/2023

Ottava Büyükelçiliğimizde görev yaptığı sırada Ermeni terör örgütü JCAG tarafından 27 Ağustos 1982’de şehit edilen Askerî Ataşemiz Albay Atilla Altıkat’ı şehadetinin yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyoruz.

Başımız sağ olsun.🇹🇷
26/08/2023

Başımız sağ olsun.🇹🇷

SARIŞIN BİR KURDA BENZİYORDU. ULU ÖNDERİMİZ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü VE VATAN UĞRUNA CANINI ORTAYA KOYAN TÜM VATAN EVLATL...
26/08/2023

SARIŞIN BİR KURDA BENZİYORDU. ULU ÖNDERİMİZ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü VE VATAN UĞRUNA CANINI ORTAYA KOYAN TÜM VATAN EVLATLARIMIZI SAYGIYLA ANIYORUM.

Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin,
gece yıldızların altında kayalardır.
Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim,
daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan
ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den
dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa
Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek.
Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor.

Ovada Akarçay bir pırıltı halinde
ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde
şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var:
Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir
Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar.

Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz
ve sapları bir,
bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar.

Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp
yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider.
Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve
yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri.
Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular?

Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce
ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken
Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.

O, saati sordu;
Paşalar: 'Üç', dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.

Saat 3.30.
Halimur - Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir.
İzmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla
sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi
baktı manga efradına birer birer:
Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer.
Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı.
Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam.
Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam,
memlekette toprağını ve tek öküzünü
ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu
mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için
ona 'Deli Erzurumlu' derdiler.
Yedinci Mehmet oğlu Osman'dı.

Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı
ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir,
yine de dimdik ayakta kalabilir.
Sekizinci İbrahim korkmayacaktı bu kadar
bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar.
Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki:
tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar.

Saat: 4
Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası.
On ikinci Piyade Fırkası.
Gözler karanlıkta, uzakta.
Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde.
Herkes yerli yerinde.
Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı,
kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp
el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır.
Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı,
meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir
Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı.

Saat: 4.45.
Sandıklı civarı.
Köyler.
Sarkık, siyah bıyıklı süvari,
çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu.
Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu:
dizkapaklarında kan, kantarmasında köpük...
İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük,
atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor.
Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari
ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında,
düşman elinde kalan bir başka horoz vardır:
Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu.
Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır.
Saat beşe on var.
Kırk dakka sonra şafak sökecek.
'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak'
Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde.
On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci,
uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak,
mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor:
— Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var,
bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam,
fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum.
Meselâ, bakın 'Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın.
'Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize.
Onu biz, kendimiz vadettik kendimize.
Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair.
'Kim bilir belki yarın...'

Saat beşe beş var.
Dağlar aydınlanıyor.
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor.
Gün ağardı ağaracak.
Kokusu tütmeğe başladı:
Anadolu toprağı uyanıyor.
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp
ve pırıltılar görüp ve çok uzak
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak
bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada,
şahlanıp ölesi geliyordu insanın.
Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi.
Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa.
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa.
Şimdi bir hamlede o kadar büyük.
Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki
bütün ömrünü
ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını
ağlanacak kadar küçük buluyordu.
Yüzbaşı sordu:
— Saat kaç?
— Beş.
— Yarım saat sonra demek...

98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numorolu kamyonetinden
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar,
bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için
ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar.
Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık,
siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına.

Nureddin Eşfak baktı saatına:
— Beş otuz...
Ve başladı topçu ateşiyle
ve fecirle birlikte büyük taarruz...
Sonra.
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
Bunlar:
Karahisar güneyinde 50
ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler.
Sonra.
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar.

Sonra.
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu.
Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı...
Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı.
Nureddin dedi ki:
'Teselyalı Çoban Mihail,'
Nureddin dedi ki:
'Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...'
Sonra.

Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir'e doğru yürürken
serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu.
Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu.
Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar:
önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları
her seferkinden kocamandılar.
Ve bu postallar daha bir hayli zaman
üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından
seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler.
Sonra.

Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve
Deli Erzurumlu ölürken
kederinden yüzlerini toprağa döndüler.
Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı,
Kan içindeydi yüzü gözü.
Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala.
Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere
ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da.
Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı
ardarda çakan aydınlık bir bütündü.
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü

ve şu türküyü duydu:
'Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e
bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...'
Sonra.

Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten,
Ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i.
Ve biz de burda bitirdik destanımızı.
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi,
onlar ki toprakta karınca,
suda balık, havada kuş kadar çokturlar,
korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar
ve kahreden yaratan ki onlardır,
kitabımızda yalnız onların maceraları vardır...

Kuvayi Milliye/Destan Nazım Hikmet Ran

Türk ordusunun, işgalci Yunan birliklerine karşı başlattığı Büyük Taarruz'un 101 yıl önce bugün başladı. Mustafa Kemal P...
25/08/2023

Türk ordusunun, işgalci Yunan birliklerine karşı başlattığı Büyük Taarruz'un 101 yıl önce bugün başladı. Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle 26 Ağustos'ta başlayan ve 30 Ağustos zaferiyle sonuçlanan büyük taarruzun ilk gününde neler yaşandı?

Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan, 26 Ağustos 1071'de başlayan Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusunu yenerek Anadolu'nun kapılarını Türklere açtı.

Dokuz asır sonra, bir 26 Ağustos günü başlayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu bozguna uğratan Atatürk, Anadolu'nun sonsuza dek Türk yurdu olarak kalacağını tüm dünyaya gösterdi.

26 Ağustos sabahı başlayan 30 Ağustos’ta sona eren muharebe sonunda Yunan ordusunun büyük kısmı dört taraftan sarıldı, Anadolu'daki Yunan kuvvetlerinin yarısı imha veya esir edildi, kalan bölümü ise üç grup halinde çekildi. Bu durum karşısında Çalköy'de yıkık bir evin avlusu içinde Mustafa Kemal Paşa, Yunan ordusunu takip etmesi için Türk ordusuna “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!” emrini verdi. İşte 26 Ağustos günü yaşananlar:

MUSTAFA KEMAL PAŞA KOCATEPE’DE

26 Ağustos 1922 sabahı gün ağarmadan, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet İnönü, 1. Ordu Komutanı Albay Nurettin Kocatepe'deki gözetleme yerine geldiler. Hava fazla sisli olduğundan 04.30'da ateşe başlaması gereken topçular, ateş tanzimine yarım saat geç başladı. Saat 05.30–05.35 civarında topçuların tahrip ateşi ve piyadelerin yürüyüşe geçmesiyle savaş tam anlamıyla başladı.

TÜRK UÇAKLARI BİRER BİRER HAVALANIYOR

Gün ağarırken her uçağın başında üç-dört er bekliyor, her uçak son bir defa gözden geçiriliyordu. Türk topçusunun homurtusuna bu mütevazı meydanda çalışmaya başlayan uçakların motor gürültüleri karışıyor, uçaklar birer birer havalanıyordu. Havanın dörtte üçü kapalı ve çok rüzgârlı olmasına rağmen saat 06.00–07.30 arasında Yüzbaşı Fazıl, Yüzbaşı Yahya, Astsubay İhya, Mükremin, Basri ve Abdulhalim'in yönetiminde üç avcı üç de keşif uçağı havalandı. Keşif uçaklarında rasıt olarak Üsteğmen Yusuf Kenan, Hamdi (Çaypınar) ve Teğmen Osman Nuri (Baykal) bulunuyordu.
Daha ilk saatlerde Yunanlılara ait mevziler Türk birlikleri tarafından ele geçirildi. Afyonkarahisar bölgesinde hava uçuşa ve tayyare keşfine müsait değildi. Buna rağmen Türk keşif tayyareleri Yunan gerilerinde keşif ve bomba taarruzlarına, av tayyareleri de mutat faaliyetlerine devam ediyordu.

Cephe Tayyare Bölük Komutanı, Batı Cephesi Komutanlığı'ndan almış olduğu emir ile Altıntaş bölgesindeki Yunan ihtiyat grubunun durumunda bir değişiklik olup olmadığının keşfedilmesi için bir uçak gönderdi. Saat 07.00'den önce Döğer-Altıntaş bölgesinde yapılan bu keşifte Yunan ihtiyat grubunun durumunda bir değişiklik görülmedi.

Ayrıca Afyonkarahisar'ın güneydoğu ve güneybatısındaki bölgede de Yunan kuvvetlerinin toplanmasına ilişkin bir hareketlenme olmadığı da tespit edildi. Keşfe gönderilen bu uçağa Yunanlılara ait bir av uçağı taarruz ettiyse de hava muharebesi neticesinde Yunan uçağı uzaklaşmak zorunda kaldı.

Saat 07.45'te bir Türk av uçağı da, bir Yunan uçağının Afyonkarahisar doğu ve güneyinde bulunan Türk cephesinde keşif yapmasına engel oldu. Yapılan engelleme ile uçak, Yunanlıların elinde bulunan Afyonkarahisar meydanına inmeye mecbur edildi.

YUNAN PİLOT UÇAĞI YAKMAYA ÇALIŞIRKEN…

Yine aynı dakikalarda Yüzbaşı Fazıl, bir Yunan Breguet 14 A–2 uçağıyla karşılaşarak hava muharebesine tutuştu. Yunan uçağını, Afyonkarahisar bölgesindeki Hasanbeli-Garipçe Köyü civarına inmeye mecbur etti. Dizinden yaralı olan Yunanlı pilot uçağı yakmak istediyse de uçak gövdesinin yarım metre kısmı yandıktan sonra yangın, yetişenlerce söndürüldü. Ele geçen ve faal durumda olan uçak onarıldı. Uçak “Garipçe” ismi verilerek, Türk Hava Kuvvetleri envanterine alındı.

Saat 09.20'de Döğer ve Altıntaş istikametinde yapılan hava keşfinde Yunanlıların bir taburluk yürüyüş kolunun Altıntaş, Arap çiftliği şosesinde yürüyüş halinde bulunduğu, Yunan ordugâhlarında bir değişiklik olmadığı tespit edildi. Saat 10.40'da Yunan uçağının keşfine engel olmak isteyen Türk av uçağı, Afyonkarahisar güneyinde Yunan uçağına taarruz ederek onu geri dönmek zorunda bıraktı.

İSMET PAŞA’NIN EMRİ
Saat 10.45'te Afyonkarahisar güney batısında yapılan başka bir keşifte bu bölgede muharebelerin devam ettiği ve Yunan hatları gerisinde değişiklik olmadığı tespit edildi. Batı Cephesi Komutanlığı'nca Yunan ihtiyat gurubunun 26 Ağustos günü öğleye kadarki durumunda bir değişiklik olup olmadığını öğrenmek maksadıyla saat 12.00'de aşağıdaki emir verildi:
1. Düşman ihtiyat gurubunun durumu tekrar değerlendirilecek ve tespit edilecektir.
2. Döğer, Afyonkarahisar demiryolu kısmındaki tren nakliyatı,
3. Gazlıgöl – Afyonkarahisar, Afyonkarahisar – Altıntaş, Dumlupınar şoselerindeki düşman faaliyeti,
4. Ahır dağından kuzeye geçen Süvari Kolordusu'nun Tazılar, Çobanözü, Tokuşlar bölgesindeki durumu ve faaliyeti tespit edilecektir.
5. 26 Ağustos 1922, saat 12.00'da (Öğlen Vaktinde) yazılmıştır.
Garp Cephesi Kumandanı
İsmet

Bu emir üzerine, Cephe Tayyare Bölük Komutanı, Bostanlı, İntepe arasında Dinar, Gazlıgöl, Eğret, Beycegöl, Altıntaş, Sarıbeyli, Kadımürsel, Kırkpınar, Kayalar ve Döğer dolaylarındaki Yunan durumunun keşfedilmesi için saat 18.00'da bir uçağı vazifelendirdi. Keşfe çıkan uçak, ordugâhlarda değişiklik olmadığını, yalnız demiryollarında fazla faaliyet görüldüğünü ve Gazlıgöl'de çok sayıda hayvanın bulunduğu bilgisini rapor etti.

Aynı gün Yunan 1'inci Kolordu Komutanı General Trikopis, Afyonkarahisar'daki Yunan hastanelerinin boşaltılmasını ve Uşak'a nakledilmesini emretti ve nakil işi akşama kadar tamamlandı. Yunan Başkomutanlığı tarafından 26 Ağustos akşamı Yunan 2'nci Kolordusunun, 15'inci Tümeni de (Seyitgazi) emrine alarak 28 Ağustos sabahı, Afyonkarahisar kuzeyinden Bolvadin istikametine karşı taarruz yapmasını; 1'inci Kolordu'nun da savunmasını emrediyordu.

TRİKOPİS TAARRUZDAN VAZGEÇİLMESİNİ İSTİYOR

General Diyenis taarruzun 48 saat sonra başlayabileceğini bildirmesine rağmen, General Trikopis zaman açısından birliklerin taarruza başlamalarının mümkün olmadığını değerlendirerek taarruzdan vazgeçilmesini istedi. Yunan başkomutanlığı ise Türk iradesine boyun eğmemek ve aktif hareket etme emrinde ısrar etti. Fakat emir uygulanamadı. Yunan sevk ve idaresi birliklerinin tamamına hâkim olmaktan uzaktaydı.

Cephe Tayyare Bölüğü, 26 Ağustos günü yapılan muharebeler sonunda, Altıntaş, Döğer ve Afyonkarahisar bölgelerinde 12 uçuş yaptı. Keşif uçakları, Yunan ihtiyat grubunun durumunu tespit ederek gördükleri önemli hedeflere bomba ile taarruz etti. Av uçakları ise dört hava muharebesi yaparak üç Yunan uçağını kendi hatları gerisine inmek zorunda bırakarak, birisini de düşürdü. 26 Ağustos 1922 günü havanın dörtte üçünün alçak bulutlarla kapalı olması ve rüzgârlı bulunmasına rağmen; Sıtkı Tanman “Böyle başarılı uçuş faaliyetinin 1'inci Dünya Savaşı'nda bile hiç bir Türk hava birliğine kısmet olmadığı” değerlendirmesini yapmıştı.

Böylece bugünkü muharebelerde; Kocaeli Grubu, 2'nci ve 1'inci Orduların müşterek taarruzları neticesinde bütün Yunan kuvvetleri mevzilerinde muharebe etmek zorunda kaldı. Yalnız Yunan ihtiyat grubundan 7'nci Tümen'i güneye gidebilmiş, diğer tümenler ise cepheye bağlanmıştı. 1'inci Ordu'nun sol kanadındaki 5'inci Süvari Kolordu'su Afyonkarahisar batısından Çayırhisar'a kadar ilerleyince, Yunanlılar batıya dönük bir cephe kurmak zorunda kaldılar.

Yunan kuvvetleri doğu, batı, güney cephelerinden üç yönden kuşatılmaya başlandı. Kuzeyde Kazuçuran bölgesindeki kuvvetli Yunan mevzii bir Türk tümeni tarafından işgal edildi. Fakat Türk komutanlığı tasavvur edildiği gibi taarruzun birinci günü Yunan cephesini yaramamıştı.

Kaynak: Büyük Taaruzda Hava Muharebeleri, Murat Bastem, 2010

Address

Oğulbey Mahallesi
Ankara

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when T.C. Bordo Bereliler posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Videos

Share


Other News & Media Websites in Ankara

Show All

You may also like