14/06/2024
15-16 HAZİRAN 1970 HAK DİRENİŞİNİ KİMSE UNUTMASIN
Erdem GÜNALP 14.6.2024
Can yoldaşlarım;
Bizler isçi sınıfının 15-16 Haziran 1970 genel grev direnişleri, hala bizim belleklerimizdeki yerini koruyor. İşçi sınıfı anayasanın 34 maddesi gereği, barışçıl toplantı ve gösteri hakkımızı kullanarak tarihe not düştük.
Direnişimizin gerekçesi gayet netti, Devrimci işçi sendikaları konfederasyonu yeni kurulmuştu, DİSK toplu sözleşmelerde yetkili olduğu işyerlerinde görüşmelere katılamaması için yasal haklarının iktidar tarafından engellenmesi çabalarıydı, 15-16 Haziran 1970 direnişi ile bu engeli ortadan kaldırdı, „Yaşasın işçi sınıfının onurlu direnişi“ni bugün yine ayakta alkışlıyorum.
Emperyalistlerin yerli işbirlikçileri işçi sınıfının grev veya gösteri hakkını gasp ederek, halkın üzerinde korku iklimi yaratarak, sorunu çözmek yerine çalışanların güvenliğini koruması gerekirken, emekçilerle güvenlik güçleri karşı karşıya getirilmesi asla kabul edilemezdi.
İsçi ve emekçilerin olmadığı bir yerde, işverenin fabrikasının olması bir şey ifade etmez. Çalışan tarafla, işveren tarafı birbirini tamamlayan iki ana gövdedir, Birinin eksikliği diğerinin yokluğudur.
Çalışanlar, emeğini satarak yaşamlarını idame ettirenler ile işverenlerde, çalıştırdığı personelin ücretlerini emekleri karşılığını ödemekle yükümlüdür. Herhangi bir uyuşmazlık halinde iki tarafında 274- 275 sendikalar yasası gereği karşılıklı yükümlülükleri vardır.
Anlaşmazlık halinde İşçi ve işveren sendikaları karşılıklı olarak bir araya gelir uyuşmazlık maddelerini görüşür, anlaşma sağlayamazlarsa, uyuşmazlık tutanakları tutulur, iki tarafta karşılıklı anayasal haklarını kullanırlar, İşçi sendikası grev kararı alır, işveren tarafı lokavt kararı alarak işyerine asarlar.
İşçiler fabrikada makinaların şart ellerini indirerek üretimi durdurmuş olurlar, işveren dışardan işçi getirip üretim yapmaması için fabrikanın önüne sendika tarafından grev çadırı kurulur, işyeri temsilcileri veya grev gözlemcileri olarak nöbete başlarlar.
Çalışan emekçiler tek vücut yasal haklarını korumaya çalışırken, üzülerek ifade edeyim ki, zaman zaman şahit olduğumuz, iktidar taraflı olarak ülke güvenliği bahanesiyle grev erteleme hesapları ile, grevleri süreli veya süresiz ertelediklerine çok tanık olduğumuz bir gerçek.
Bu haksızlıklar karşısında ülkemizin emekçileri 15-16 Haziran 1970 yılında olduğu gibi tek vücut, tek ses tek yürek olmalıyız, haklarımızı söke söke almalıyız.
Ülkeniz Tüm ezilen halkları bu gibi gelişmeler karşısında duyarlı ve tek vücut olmalıdır. Demokratik hakların kullanılması için topluca meydanlarda yasal haklarını talep etmelidir.
Ama! Bugün gelinen noktaya bakıyoruz, açlığın yoksulluğun ve işsizliğin kol gezdiği ülkemizde meydanlarda yeterli bir kitlesel hak taleplerini dile getiremiyorlar, çünkü, korku toplumu yaratmak isteyenler, yaratıkları korkular kendini geçen zaman dilimi içerisinde kendileri tarih sahnelerinden silinip yok olmuşlardır.
Neden! İşçilerin, emekçilerin, küçük esnaf ve sanatkârlar evlerinde yorganlara sarılarak ısınmaya çalışsınlar, kendi dizlerini döveceklerine, meydanlara çıkıp açlığın, yoksulluğun, bedenlerini nasıl sarıp sarmaladığını, geçinemediklerini, elektrik, doğalgaz faturalarını ödemede zorlandıklarını topluca barışçıl yüksek sesle dile getirmek anayasal hakları değil mi?
İşte bayram arifesindeyiz torunlarına bayram harçlığı veremediklerini, bir pantolon veya bir mont dahi alamadıklarını, istedikleri gibi beslenemediklerini dile getirmek ne zamandan beri suç oldu?
Devletin kurumlarında görev yapan bazı kişiler devletten üç, dört, beş maaş alırlarken, bizim çocuklarımız yatağa neden aç girdiklerini yüksek sesle sormaları hakları değil mi?
Hak verilmez alınır, ilkesi unutmuşuz galiba; Bir çuval kömüre, bir kilo pirinç, bir paket çay, bir paket makarnaya razı olan köleci bir toplum haline getirildik.
Siyasiler seçim kazanma hesapları ile dağıtılan kömürde, makarnada, pirinçte, çaylarınızda sizlerin olsun, bizler kimseden sadaka istemiyoruz. Sonuçta dağıttığınız malzemeler halkın parası ile finanse ediliyor, siyasilerin cebinden çıkmıyor.
15-16 Haziran 1970 yılının 54 yıl dönümü gibi tüm emekten yana ezilen halklar gün birlik günüdür, gelecekte çocuklarımızın iş, aş kavgası yaşamasını istemiyorsak, tüm emekçilerin bir adım ileriye çıkma günüdür. Kendimiz için değil, gelecekte ülkemizi yönetecek çocuklarımızın geleceği için
Değerli emekçi dostlarım, CHE yoldaşın çok güzel bir sözü vardır, „Mücadele etmezseniz peşinen kaybetmiş sayılırsınız,“ Ama mücadele ederek kaybedersek, ezilen emekçi halklarımıza çok şey katacağını kimse unutmasın, mücadele şiarımla.
Asgari ücretin 17 bin iki lira olan asgari ücret enflasyon karşısında eridi kuşa döndü, Ev kiraları 15 bin lira olduğunun farkında değilsiniz galiba? Onun ötesinde yıllarca çalışmış didinmiş emekli olmuş emekçilerimiz on bin lira ile nasıl geçinsin, Soran sorgulayan var mı? Maalesef yok, Çünkü elitlerin ekonomik dertleri yok.
Dünya şairimiz Nazım ustamızın dediği gibi mücadele ederek, onurumuzla emeğimizi kazanarak, güzel günler göreceğiz çocuklar.
Üreten bizleriz, er geç yönetende bizler olacağız.
Değerli yol arkadaşlarım. Emeği ile yaşayan canlarımızın kırmızı çizgisi şu olmalıdır! Temmuz ayında asgari ücrete yaşanır bir zam yapılmalıdır, Tüm emeklilerin maaşları da asgari ücret düzeyine çıkarılmalıdır.
Erdem Günalp