20/05/2022
“ALDIĞIMIZ KARAR, BİR BAŞLANGIÇTIR, BİR İŞARET FİŞEĞİDİR”
Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay, Parti Meclisi’nin almış olduğu sine-i millet kararının milletvekilliğinden istifa etmekten ibaret olmadığını, bundan sonra atılacak adımların büyük önem taşıdığını belirtti. Demokrasiye, iradeye, devlete ve bağımsızlığa sahip çıkmak için bir adım attıklarını Halktan hükümet kurmak için yetki almayan birinin Başbakan olmasının, Türkiye’yle ilişkilerin yanlış zeminde şekillenmesinin ülkedeki krizi derinleştirdiğini söyleyen Özersay, “Bundan sonra toplumun farklı kesimleriyle, ana muhalefet partisiyle, meclis dışındaki diğer siyasi partilerle de sivil toplum örgütleriyle, meslek kuruluşlarıyla istişare ederek bu durumu konuşup, belli prensipleri ortaya koyup, asgari müşterekte buluşmak hedefimizdir. Bizim yaktığımız işaret fişeği daha kolektif bir hareketle sonuç alıcı şekilde başarıya ulaşır. Bunun için bir çaba ortaya koyacağız, sahada olacağız. Meclis bize göre de elbet meşrudur ancak bu şartlarda meşru olmayan hükümetle Meclis’te ne işimiz olabilir? Muhalefet meşru kabul etmediği hükümetle Meclis’te temas etmeden, yasama faaliyeti olarak ilişkiye girmeden nasıl çalışacak? Muhalefeti Meclis’te çoğunluğu ile hiçleştirmeye çalışan, yok sayan, kaale almayan, yanıt dahi vermeyen, salonda dahi durmayan tahakkümcü bir yaklaşımla ne işimiz olabilir. Demokrasi bu değildir. Bunu normalleştirirsek devleti de kendi kendimizi yönetme iddiamızı da kaybederiz. Bizim siyasi bir mücadele içinde olmamız için illa ki milletvekili olmamıza gerek yoktur. Yola çıktığımızda da milletvekili değildik. Mecliste mücadele etmeyi tercih eden CTP’ye de saygı duyuyoruz” diye konuştu.
“BİR MÜCADELE VERMEK İÇİN BU ŞARTLARDA İLLA Kİ MİLLETVEKİLİ OLMAYA GEREK YOK”
Sistem içinde bir meşruiyet sorunu yaratıldığına ve demokrasiye de zarar verildiğine dikkat çeken Özersay, katıldığı BRT yayınında şu ifadeleri kullandı: “Bir süredir çok boyutlu şekilde bu meşruiyet sorununu yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz durumda seçimin de giderek sorgulandığı ve sandığa gitmede düşüş yaşandığını görüyoruz. Seçimlerin anlamlı olması için sonucuna saygı duyulması lazım. Seçimin sonucunda kazanan bir kenara çektirilir ve bir başkasına görev verilirse devlete olan saygı erozyona uğrar. Halk iradesine de saygısızlıktır. Memlekette yapılan seçimin sonucunda, defalarca Cumhurbaşkanı’na çağrı yapmamıza rağmen demokratik teamüllere aykırı görevlendirme yaptı. Memleketin içindeki durumu doğru analiz etmemiz lazım. Halkın Partisi Parti Meclisi bu kararı almasının iki temel nedeni var. Demokrasiyi, halk iradesini, bağımsızlığı, devleti ve devletin itibarını önemsediğimiz için bu kararı aldık. Çünkü gördüğümüz demokrasinin, halk iradesinin, bağımsızlığı, devlet itibarının sürekli yıpratıldığı bir süreç yaşadığımızdır. Bunun önüne geçmek ve toplumu da tepki vermeye teşvik etmek için bir işaret fişeğine ihtiyaç vardı. Yaptığımız bir işaret fişeğidir, başlangıçtır. Esas önemli olan bunun ertesinde yapılacak olanlardır. Örgütlü bir biçimde tepki vermek, sıkıntıların gerçek nedenlerini tartışmaya teşvik etmek, oluşacak kamuoyuyla iradenin daha yüksek katılımla sandığa yansıyacağı bir seçimi zorlamak adımıdır bu aynı zamanda.”
“MAKAM, MEVKİ VE MENFAATE DAYALI YOZLAŞMIŞ SİYASET İRADEYİ TEMSİL DEĞİL TESLİM EDİYOR”
İki temel sorunla karşı karşıya olunduğunu aktaran HP Genel Başkanı, ülkeyi iki yıldır yönettiğini iddia eden UBP-DP-YDP hükümetinin yozlaşmış siyasetin dibine vurduğunu ifade etti. Özersay sözlerini şöyle sürdürdü: “Makam, mevki ve menfaate dayalı bir siyasi yapı. Bu durum halk iradesini temsil değil, teslim ediyor. Kasetler üzerinden siyasi skandala dönüşen, bunun üzerinden makam elde etmeye çalışan yozlaşmış bir siyasi anlayış gördük. Bunların üzerine gitmemiz, ‘Dur’ dememiz şarttır. Ne ilginç tesadüftür ki, milliyetçi olduğunu söyleyen UBP-DP-YDP döneminde devlet en büyük zararı gördü. Eminin getirildiğimiz noktada, Kıbrıs Rum yönetimi gülüyor, bizimle dalga geçiyordur. Bugünkü duruma gelmemizin ikinci nedeni Türkiye Cumhuriyeti – KKTC arasındaki ilişkinin gelmiş olduğu noktadır. Son bir buçuk yıldır görüyoruz ki, ilişkiler sağlıklı değildir, yanlış bir zemindedir. KKTC’nin ayrı, bağımsız bir devlet olduğu olgusuna zarar verir hale gelmiş bir ilişki şeklidir. Kıbrıs Türk halkının kendi geleceğini kurma hakkını savunarak kurmadık mı bu devleti? Şaka olsun diye kurulmadı, bir yığın emek ve fedakarlık var. Başbakanın, bakanların kim olacağına, kabinenin nasıl olacağına, hangi bakanın nasıl görevden alınacağına karar verirken Türkiye’yi de işin içine dahil edecek şekilde hareket edilmesinin sonunda ilişkilerin geldiği nokta bellidir. KKTC’ye zarar vermektedir ve uluslararası alandaki itibarımızı da yıpratmaktadır. Bir önceki hükümette bir oyun oynandığını gördüğümüzde Meclis toplantılarına girmemiş, boykot etmiştik. Bunu yaptığımız zaman gördük ki, muhalefet olmadığında hükümet meclisi çalıştıramaz. Bugünkü tavrımız daha da nettir.”